71Tâ şunlar kızlarım, eğer yapacaksanız dedi 72Resulüm! ömrüne kasem olsun ki, hakikaten onlar serhoşlukları içinde ne halt ettiklerini bilmiyorlardı 73Derken işrak vaktine girdikleri sırada bunları o sayha tutuverdi 74Derhal şehirlerinin üstünü altına getiriverdik ve üzerlerine siccilden taşlar yağdırdık 75elbette bunda fikr-u firaseti olanlara âyetler var 76Hem o harabe yol üstünde duruyor 77elbette bunda imanı olanlar için bir âyet var 78Hakikaten eshabı eyke de zalimler idi (.......) Eyke, Leyke gibi sık birbirine karışmış ağaç demektir. Eshabı Eyke de eshabı Medyen gibi Şuaybaleyhisselâmın meb'us olduğu bir kavmdir ki, yerleri ağaçlık olduğundan bu nam ile tesmiye olunmuştur. Rivayete göre ağaçların mukul ya'ni Günlük ağacı imiş 79Onlardan da intikam aldık, ikisi de ap açık önde bulunuyor (.......) Sûre-i «Şuarâda»(.......) bak. (.......) hakıkaten ikisi de -ya'ni kavmi Lût’un südumu harabesile Eyke ve yâhud Eyke ile Medyen (.......) açık yolda, göz önündedirler. 80Hakikaten eshabı hıcir dahi Peygamberleri tekzib ettiler Daha evvel (.......) kasem olsun ki, Hıcirliler - ya'ni Hıcir nam mahalde helâk olmuş olan Semûd kavmi (.......) Allah’ın gönderdiği Peygamberleriya'ni Salih aleyhisselâmı ve dolayısile bütün Peygamberleri tekzib eylemişlerdi 81Ve biz onlara âyetlerimizi vermiştik de ondan i'raz ediyorlardı (.......) biz onlara âyetlerimizi dahi vermiştik - o Peygamberlerle mu'cizeler de göstermiştik (.......) de onlar bunlardan ı'raz ediyorlardı. - Bakmıyorlar, aldırmıyorlardı. 82Dağlardan emniyetli emniyetli evler yontuyorlardı (.......) ve dağlardan evler yontuyorlardı - böyle san'atkâr ve kuvvetli idiler. Bu suretle(.......) emîn bir halde bulunduklarına kail oluyorlardı. - San'atlerine, kuvvetlerine, evlerinin, kal'alarının sağlamlığına güveniyor, bunları yıkılmaz, tahrib olunmaz, kendilerini azâb ve helâkten korur sanıyorlar. 83Bunları da sabahleyin sayha tutuverdi (.......) derken bir sabah kendilerini o sayha yakalayıverdi - azâbın va'dolunduğu dördüncü günün sabahı tepelerinde patlıyan sayhai helâk ki, onu bir recfe ya'ni zelzele ta'kıb etmişti (Sûre-i A'rafa ve Sûre-i Hude bak) 84De o kesb ede geldikleri şeylerin kendilerine hiç faidesi olmadı (.......) de kesbedegeldikleri şeyler kendilerini kurtarmadı - o güvendikleri san'atler, kuvvetler, uğraşıp kazandıkları servetler, yaptıkları evler, kal'alar hiç bir şey'e yaramadı. Lâkin sa'y-ü kesb, müfid olmalı değil mi idi? Neden olmadı? denilecek olursa: 85Öyle ya biz Samavât-ü Arzı ve mabeynlerini ancak hakkile halkettik ve elbette saat muhakkak gelecek, şimdi sen safhı cemil ile muamele et (.......) Öyleya biz Semavât ve Arzı ve bunların aralarındakileri ancak hakkile halkettik - bâtıl ve biyhude olarak değil haksızlıkla da değil, Hak teâlâ tarafından bir vechi hakkile yaratılmıştır. Hepsi adl-ü hakkile kaim ve hukukı mahsusaya haizdir. Ve bütün bu hukul-un muhafazası Hak teâlânın hakkıdır. Onun için hak ve hukuk tanımıyan, âyâtı hakkı inkâr eden haksızların ihlâk-ü ta'zibi ile mes'uliyyeti bütün kâinatın hukukı umumiyyesi muktezayatından bir hak ve hakkı iptale masruf olan kesiblerin hakkı da batıl ve heder olmaktadır. (.......) Ve hak budur ki, saat her halde gelecektir. - De seni tekzib edenlerin Allah o vakıt cezalarını verecektir. Ey Resuli hak (.......) binaenaleyh sen şimdi safhı cemîl yap - husni suretle ı'raz et aldırma, cezalarında isti'cal etmeyip eziyyetlerine tehammül ederek hılm ile muamele et 86Öyle ya biz Samavât-ü Arzı ve mabeynlerini ancak hakkile halkettik ve elbette saat muhakkak gelecek, şimdi sen safhı cemil ile muamele et (.......) muhakkak ki, senin rabbın yegâne hallâk - seni ve onları ve sair mevcudatı yaratan ve çok yaratıcı olan ve alel'ıtlak halıklık münhasıren kendisinin hakkı bulunan bir halıktır ki, daha neler yaratır neler, hem (.......) yegâne alîmdir. - Senin ve onların ve bütün mahlûkatın ahvalini tafsılâtile bilir. Aranızda cereyan eden şeylerden hiç biri ona hafi değildir. Binaenaleyh her hususta ona ı'timad etmek, onun hukmüne tefvız eylemek, gerektir. O biliyorken bu gün safhı cemîl, senin için seyften daha muvafık, daha hayırlıdır. 87Çünkü rabbın o öyle hallâk öyle alîm Celâlim hakkı için sana (.......) yi ve Kur’ân’ı azımi verdik (.......) Kasem olsun ki, sana seb'an minel'mesaniyi ve o büyük Kur’ân’ı verdik -(.......) nın veya (.......) ın cem'ı olan mesanî kelimesi çok ma'nidar, çok cem'ıyyetli bir kelimedir. Ki, tesniye ve istisnâ maddesi olan (.......) den de, (.......) dan da müştakkolabilir. Ezcümle bükülmek, kıvrılmak veya katlanmak veya tekrar edilmek suretile ikilenen veya diğer bir şey' zammile takviye veya tenvi' edilen her hangi bir şey'e (.......) denilir ki, ikişer, ikili, mükerrer, bükülü, müekked, muhkem, çifteli, büklüm, büklümlü, büklüm yeri' katlı, kıvrım, kıvrımlı kıvrak, cilveli ma'nâlarına gelir. Bu suretle her hangi bir şeyin kuvvelerine katlarına, kıvrımlarına (.......) denildiği gibi hayvanın dizlerine ve dirseklerine(.......) ve bir vâdînin büküntülerine, dönemeclerine (.......) kezalik Musikîde ikinci tele veya çifte tellilere(.......) denir. (.......) ve (.......) atıyye ve ihsanı tekrar etmek demektir. İbn-i Ceririn İbn-i Abbastan bir nakline göre mesânîde müstesnalık ma'nâsı dahi vardır. Zira istisnâ dahi seniyden müştaktır. Bükülmüş ipe veya ipliğe mimin fethi veya kesrile(.......) denildiği gibi terci' ve tekrir ma'nâsı i'tibarile tarab ve terennüme veya ikişerli ma'nâsı mesnevî ta'bir ettiğimiz nazme dahi (.......) denilir. Bir de «isna» dan mimin zammile (.......) nın cem'i olabilir ki, makarrı sena demek olur. Sonra (.......) buyurulduğu üzere Kur’âna da mesani ıtlak edilmiştir. Vechi tesmiye için o âyetin tefsirine bak. Şimdi bu âyetteki (.......) den mefhum olan ma'nâ: «mesânî ıtlak edilen şeyler cinsinden müfahham bînazır yedi şey» demektir. Bu ise mücmeldir. Muradın ta'yini ayrıca delile muhtacdır. Atıf, tegayür ıktıza edeceğine göre zahiri nazma nazaran bu yedi Kur’ân’dan başka olarak düşünülmek lâzım gelecek gibi görünür. Haddi zatında bunun Kur’ân’dan maada olarak hasaısı Celilei Muhammediyyeden olan yedi mu'cizeye işaret olması ıhtimali yok değildir. Fakat bu suretle tefsiri dair hiç bir rivayet varid olmamış, bütün rivayetler bunun yine Kur’ân’da taharri edilmesi lüzumunu göstermektedir. Şöyle ki, : İbn-i Ömer, Mücahid ve İbn-i Cübeyrden bu yedi seb'i tıvâl denilen yedi sûre olduğu rivayet edilmiştir. Fakat bu sûre, Mekkiyye «seb'i tıvâl» ise Medeniyye olduğu cihetle buna ilişilmiştir. Ba'zıları bu rivayetten yalnız bu âyetin medenî olması ıhtimalini çıkarmak istemiş ise de za'ıyfdir. Ba'zıları bu yediden murad(.......) dir demiş, ba'zıları da bu yedi, Kur’ân’da inzal buyurulmuş olan meânidir ki, emr-ü nehiy, bişaret ve inzar, darbı emsal, ta'dadi nıa'm, ahbarı ümemdir. Netekim (.......) Hadîs-i şerifinden de murad, bu meâni olduğu söylenmiştir. Lâkin Hazret-i Ömer, Hazret-i Ali, İbn-i Mes'ud ve İbn-i Abbas, Hasen, Ebul'aliye, İbn-i Ebi Melike, Ubeyd İbn-i Umeyr ve bir cemaat demişlerdir ki, bu yedi (.......) âyetleridir. Ubeyy İbn-i Kâ'b, Ebû Hüreyre, Ebû Said İbn-i mua'llâ rivayetlerile Resuli Ekrem sallallahü aleyhi vesellemden(.......) Hadîs-i şerifi dahi vardır ki, Ebû Said ve Ebû Hüreyre hadisleri sahihi Buharîde dahi mezkûrdur. Binaenaleyh (.......) den murad, ümmülkur'an olan fatiha olduğu ve bundan dolayı fatihanın(.......) ismini aldığı ve Kur’ân’ı azîm bunun bir tefsiri bulunduğu bu hadîslerle tebeyyün etmiştir. Ve demek ki,(.......) de «min» yalnız teb'izıyye değil aynı zamanda beyaniyyedir. Mesânîden yedi mesânî demektir. Ya'ni Fatihayı teşkil eden yedi âyet, mesânîden, Kur’ân’dan olduğu gibi başlı başına yedi mesânîdir. Ve binaenaleyh bütün Kur’ân’ın bir vasfı olan mesânî mefhumu bunda müstesna bir surette katlanmıştır. Her namazın her rek'atinde okunan, zammı Sûre ile katlanan Kur’ân’ın her hatminde, duaların evvel ve âhirinde tekrar edilen, «nun», «mim» fasılalarıle iki nağme üzerine cereyan eden, her âyeti çifte bir maznuna ihtiva eyliyen ve hey'eti umumiyyesi dareynde ıbadın a'zamı makasıdına hidayetle Allahü teâlâya hamd-ü sena hakikatinde toplanan ümmülkur'an, hakikaten her senaya lâyık öyle mesna ve müstesna bir ni'meti uzmandır ki, ancak hakikati Muhammediyyenin mazheriyyeti mümtazesindendir. Görülüyor ki, «sana seb'i mesânîyi ve Kur’ân’ı azîmi inzal ettik» buyurulmayıp «verdik» buyurmuştur. Zira murad, yalnız nazmı celîlin değil, ondaki hakayık ve metalibin de bil'fil bahşedilmiş olduğunu beyandır. Düşünmeli ki, o ne büyük ni'met ne büyük saadettir. 88Sakın o kâfirlerden bir takımlarını zevkıyap ettiğimiz şeylere göz atma ve onlara karşı mahzun olma da mü'minlere kanadını indir (.......) sakın o kâfirlerden bir kaç çiftini, bir takımlarını zevklendirdiğimiz metâa göz atma - bunlar ne kadar zevklı ve faideli görünürse görünsün, o sebul'mesânî, o Kur’ân’ı azîm ni'metinin yanında hiçtir. Zira o (.......) dir. Bunlar ise dalâl-ü gazabdan gayri salim, sonu fena meta'ı gururdur. Onun için onlara göz uzatma, imrenme, kıskanma (.......) ve onlara mahzun olma - ya'ni îman etmediklerinden ve o mallarla fukarâi müslimîne ve dine hizmet eylemediklerinden dolayı yeme (.......) ve mü'minlere kanadlarını indir-kemali tevazu' ve şefekat ile maıyyetine al 89Ve de ki, haberiniz olsun; ben o nezîri mübînin ben (.......) ve de ki,(.......) ben hakıkaten ben(.......) o neziri mübînim - Allah’ın azabından korkutmağa me'mur, hak ve hakıkati beyan eder, o fasıyh o beliğ, ma'ruf münzirim 90Tıpkı indirdiğimiz gibi o taksimcilere Tefsiri için bkz. Âyet:91 |