Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

248

 

013 - RA'D SÛRESİ

 

CÜZ :

13

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

RA'D SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile

(Mekke'de mi Medine'de mi indiği hususu ihtilaflıdır. Kırküç âyettir)

el-Hasen,İkrime, Atâ ve Câbir'in görüşüne göre Mekke'de İnmiştir. el-Kelbî ve Mukâtil 'in görüşüne göre Medine'de inmiştir.

İbn Abbâs ve Katâde derler ki: Mekke'de inmiş iki âyeti dışında, Medine'de inmiştir. Bu iki âyet-i kerîme ise yüce Allah'ın:

"Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü... birKur'ân olsaydı" (31. âyet) âyetinden itibaren İki âyetin(32. âyetin) sonuna kadar ki âyetlerdir.

1

Elif, Lâm, Mîm, Râ. Bunlar Kitabın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen haktır. Fakat insanların çoğu İnanmazlar.

Yüce Allah'ın:

"Elif, Lâm, Mîm, Râ. Bunlar Kitabın âyetleridir" âyetine dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

"Sana Rabbinden İndirilen" yani bu Kur'ân

"haktır." Müşriklerin: Sen bunu kendiliğinden uydurmaktasın, dedikleri gibi değildir. O halde bu Kitaba sımsskı sarıl ve ondaki hükümler gereğince amel et. Mukâtil der ki: Bu âyet-i kerîme müşrikler; Muhammed Kur'ân'ı kendiliğinden uydurmaktadır, demeleri üzerine inmiştir.

"...en" " Âyetler" üzerine atf ile ref mahallinde veya mübtedâ olarak merfu'dur.

"Haktır" de onun haberidir. Bununla birlikte ism-i mevsulun şu takdirde cer mahallinde olması mümkündür: " Sana indirilenin âyetleri..." Buna göre "haktır" kelimesinin merfu olması ise mübteda takdiri iledir. Bu da; "İşte hakkın kendisi odur" şeklindedir. Yüce Allah'ın(el-Bakara, 2/146-147) âyetinin:

" Onlar bilip, durdukları halde...(bunun) hak olduğunu" şeklindeki okuyuşuna benzemektedir.

el-Ferrâ' der ki: " ...en" başına "vav” harfi gelmiş olsa dahi "Kitab"ın sıfatı olarak cer mahallinde de kabul edilebilir. Şöyle denilmesi gibidir: "Bu mektub bize Ebû Hafs el-Faruk'dan gelmiştir." (Burada el-Faruk kelimesinin başına "vav" gelmiş olmakla birlikte Ebû Hafs'ın sıfatıdır). Şairin şu beyiti de bu kabildendir:.

"O efendi himmet ve gayretler sahibi ve Savaşın kızıştığı

Yerlerde ordunun arslanı olan o hükümdara."

Bununla "efendi, himmet ve gayretler sahibi, ordunun arslanı hükümdara" demek istemektedir.

"Fakat insanların çoğu inanmazlar."

2

Allah, O'dur ki gökleri gördüğünüz şekilde direksiz yükseltmiştir. Sonra Arş üzerinde istiva etmiştir. Güneşe de, aya da emrine boyun eğdirmiştir. Herbiri belirli bir süreye kadar akıp gider. Her işi yerli yerince düzenler, âyetleri uzun uzadıya açıklar. Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız diye.

"Allah, O'dur ki gökleri gördüğünüz şekilde direksiz yükseltmiştir..." âyeti ileyüce Allah, bu Kur'ân'ın hak olduğunu beyan ettikten sonra onu indirenin de kudretinin kemal derecesinde olduğunu beyan etmektedir. O halde siz O'nun kudretinin kemalini tanıyabilmek için, O'nun yarattıklarına ibretle bakınız. Bu anlamdaki açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

Beyit, sıfatlar arasına "vav' getirilmesine şahit olduğundan, tercümede de buna dikkat edilmiştir. Buhârî, Enbiyâ 19, Tefsir 12. sûre 6, Ayrıca bk. Tefsir 2. sûre, 38.

“Gördüğünüz şekilde direksiz" anlamındaki âyet ile ilgili iki görüş vardır. Birincisine göre; bu gökler sizin de onu gördüğünüz şekilde direksiz olarak yükseltilmiştir. Bu açıklamayı Katâde, İyas b. Muaviye ve başkaları yapmıştır. İkinci görüşe göre ise; bu göklerin direkleri olmakla birlikte, biz bu direkleri göremiyoruz.

İbn Abbâs der ki: Bu göklerin Kaf dağı üzerinde direkleri vardır. Bu görüşe binaen şöyle demek de mümkündür: Direklerden kasıt gökleri ve yeri kendisiyle tuttuğu kudretidir ve biz O'nun kudretini göremeyiz. Bu açıklamayı da ez-Zeccâc nakletmiştir. Yine İbn Abbâs, bu direk mü’minin tevhididir demektedir. Göğe kâfirin küfründen dolayı parçalanmaya yüz tutması üzerine direkler konulmuştur. Bu açıklamayı da el-Gaznevî nakletmektedir. Direkler, kelimesi; ın çoğuludur. Şair Nâbiğa der ki:

"(Ve Allah Hazret-i Süleyman'a şöyle de demişti:) Ve cinleri emrine müsahhar kıl, çünkü

Ben onlara izin verdim; Tedmür'ü oldukça enli, ince taşlarla ve direklerle bina etmelerine,"

"Sonra Arş üzerinde istiva etmiştir." Buna dair açıklamalar daha önceden(el-A'raf, 7/54. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

"Güneşe de, aya da emrine boyun eğdirmiştir." Yani yarattıklarının faydalarına ve kullarının maslahatına olmak üzere her ikisine de boyun eğdirmiştir. Esasen herbir yaratığa yaratıcının emrine boyun eğdirilmiştir.

"Herbiri belirli bir süreye kadar akıp gider." Sözü geçen

"belirli süre" dünyanın yok olması ve Kıyâmetin kopması vaktidir. Orada güneş tortop edilecek, ay söndürülecek, yıldızlar karartılacak ve gezegenler darmadağın olacak,

İbn Abbâs der ki: Yüce Allah burada "belirli bir süre" ile bunların ulaştıkları ve aşmaları söz konusu olmayan derece ve menzillerini kastetmektedir. "Belirli bir süre"nin ayın yörüngesini bir ayda, güneşin de yörüngesini bir senede dolaşması anlamında olduğu da söylenmiştir.

"Her İşi yerli yerince düzenler."Yani dilediği şekilde onu yapar.

"Âyetleri uzun uzadıya açıklar."Bu şu demektir; Bütün bunları yapmaya kadir olan öldükten sonra tekrar diriltmeye de kadir olandır. İşte bundan dolayı:

"Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız diye" diye buyurmaktadır.

3

Yeri uzatıp döşeyen, orada sabit dağlar ve ırmaklar var eden O'dur ve O, meyvelerin hepsinden yine kendilerinin içinde ikişer ikişer yaratandır. Geceyi, gündüze O bürüyor. Muhakkak bunlarda iyi düşünenler için âyetler vardır.

Yüce Allah göklerdeki âyetleri (belgeleri) beyan ettikten sonra

"yeri uzatıp döşeyen... O'dur"âyeti ile yeryüzündeki âyetleri beyan etmektedir. Yani yeri enine, boyuna yayıp döşeyen O'dur.

"Orada sabit dağlar... var eden"âyetindeki; " Sabit..ler" kelimesinin tekili (v.b )dir. Çünkü yeryüzü dağlar vasıtası ile sebat bulmaktadır. da sebat bulmak anlamındadır. Antere der ki:

"Ben bunu kesinlikle bilerek (nefsimi) buna sabrettirdim, o da sebat bulmaktadır.

Korkağın canı (kaçacak yer bulmak için) bakınıp durduğunda."

Şair Cemil de der ki:

"Temellerini sapasağlam yerleştiren hakkı için yemin ederim, seviyorum onu,

Öyle bir sevgiyle ki, alametleri ortaya çıktığında o(sevgi) gizlenir."

İbn Abbâs ve Atâ derler ki: Yeryüzünde var edilen ilk dağ, Ebû Kubeys dağıdır.

Dünyanın Küreselliği ve Dönmesi:

Bu âyet-i kerîme yeryüzünün küre gibi olduğunu iddia edenlerin kanaatleri ile yeryüzünün kapılarının yukarıdan aşağıya doğru üzerine düştüğünü İddia edenlerin kanaatlerini reddetmektedir. İbnu'r-Râvendî'nin iddiasına göre yer aşağı doğru yuvarlanır gibi olmakla birlikte; yerin altında yukarı doğru yükselen rüzgarı andıran, yukarı doğru çıkan bir cisim de vardır. O bakımdan yukardan aşağı düşen ile aşağıdan yukarı doğru çıkan hacim ve güç itibariyle mutedil hale gelerek birbirleriyle uyum sağlamaktadırlar.

Başkaları ise; yerin birisi yukardan aşağı doğru düşen, diğeri ise aşağıdan yukarı doğru çıkan iki cisimden meydana geldiğini iddia etmişlerdir. Böylelikle bu İki cisim arasında denge kurulmaktadır. İşte yeryüzünün durmasının sebebi budur. Müslümanların ve Kitap ehlinin kabul eniği görüş, yeryüzünün durduğu, sakin olduğu ve uzanıp döşenmiş olduğudur. Yeryüzünün hareketinin adeten meydana gelen zelzeleler ile ortaya çıktığı şeklindedir.Burada merhum müfessirimiz, kendi döneminde dile getirilen bir takım görüşleri ele alıp bunları kendisine göre eleştirilere tabi tutmaktadır. Ancak şunu da belirtelim ki; müslümanlara bu hususta nispet ettiği görüşün, müslümanlarca benimsenen tek görüş olmadığı da bilinen bir husustur.

"Ve ırmaklar" yeryüzü üzerinde akan ve yaratıklar için pek çok faydalar taşıyan sular

"var eden O'dur ve O; meyvelerin hepsinden yine kendilerinin içinde ikişer ikişer yaratandır." Burada

"ikişer"den kasıt iki çeşit sınıf demektir. el-Ferrâ' der ki: Burada

"ikişer ikişer"den kasıt erkek ve dişidir. Ancak bu açıklama nassın hilafınadır. Bir diğer görüşe göre

"ikişer ikişer"den kasıt iki çeşit demektir. Tatlı-ekşi, yaş-kuru, siyah-beyaz, küçük-büyük gibi.

"Muhakkak bunlarda İyi düşünenler için âyetler" delil olacak belgeler ve alametler

"vardır."

4

Yeryüzünde birbirine komşu bir çok parçalar, üzüm bağları, ekinler ve çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki; hepsi aynı su ile sulanır. Yine de onlardan bir kısmını lezzetlerinde, bir kısmından üstün kılıyoruz. Şüphesiz bunlarda da aklını kullananlar için âyetler vardır.

Bu âyete dair açıklamalarımızı beş başlık halinde sunacağız:

1- Yeryüzündeki Komşu Araziler:

Yüce Allah'ın:

"Yeryüzünde birbirine komşu bir çok kıtalar... vardır"

âyetinde bir hazf vardır ki anlamı: Yeryüzünde birbirine komşu olan ve olmayan bir çok arazi parçaları vardır. Nitekim yüce Allah'ın:

"Ve sizi sıcaktan koruyan elbiseler"(en-Nahl, 16/81) âyetinde de böyledir. Bunun da anlamı: ... Ve soğuktan koruyan elbiseler... şeklindedir. İşitenin bilmesi dolayısıyla bu, hazfedilmiştir.

"Birbirine komşu yerler" şehirler ve bayındır yerler demektir. Komşu olmayan yerler ise çöller ve bayındır olmayan yerler anlamındadır.

2- Komşu Yerlerden Farklı Mahsuller:

Yüce Allah'ın:

"Birbirine komşu" âyeti birbirine yakın köyler, kasabalar demekrir. Bunların toprakları bir, suları birdir. Bu köy ve kasabalarda ekinler ve bahçeler vardır. Ancak bunların mahsulleri, meyveleri, hurmaları birbirinden Farklıdır. Kimisi tatlı, kimisi ekşi olmaktadır. Aynı ağacın, aynı dalında bile mahsul küçüklük, büyüklük, renk ve tadı itibariyle farklı olabilmektedir. İsterse ay ve güneş bunların hepsine aynı şekilde ışık saçsın.

Bu, şanı yüce Allah'ın vahdaniyetine ve samediyetinin azametine en açık bir delildir. O'nu tanıyamayıp yoldan sapanların yol göstericisidir.

Şanı yüce Allah:

"Hepsi aynı su ile sulanır" âyeti ile bütün bunların, ancak O'nun meşiet ve iradesi ile olduğuna, O'nun kudretiyle meydana geldiğine dikkat çekmektedir. İşte bu da bütün bunların tabiat kanunları sonucu meydana geldiğini söyleyenlerin görüşünün batıl olduğuna en açık bir delildir. Zira bu eğer su ve topraktan dolayı böyle olsaydı ve bütün bunları yapan tabiat olsaydı, hiçbir şekilde böyle bir farklılık meydana gelmezdi.

Şöyle de denilmiştir: Bu âyetle getirilen delilin açıklaması şöyledir: Bu âyette toprak parçaları arasındaki farklılıklar dile getirilmektedir. Kimi toprak iyi ve güzeldir, kimisi kıraçtır. Halbuki bu iki toprak da birbirine yakın ve komşudur. Bu da aynı şekilde yüce Allah'ın kudretinin kemaline delil olan hususlar arasındadır. Şanı yüce Allah, zalim ve inkarcıların söylediklerinden alabildiğine ulu, yüce ve büyüktür.

3- İnkarcıların İddiaları:

İnkarcı kâfirler -Allah'ın İaneti üzerlerine olsun- herbir olayın yaratıcının yaratması ile değil de kendiliğinden meydana geldiğini kabul etmişler ve ağaçlardan çıkan meyvelerde bunun böyle olduğunu iddia etmişlerdir. Halbuki bunların sonradan yaratılmış olduğunu kabul etmekle birlikte, bunları yaratanı inkâr etmektedirler. Ayrıca arazı da kabul etmeyip, İnkâr ederler.

Bir başka kesim de mahsullerin yaratıcı olmaksızın meydana geldiklerini kabul eder, ancak arazı meydana getiren birisinin olduğunu kabul etmişlerdir. Meydana gelen bir şeyin (hadisin) mutlaka bir meydana getiricisi (nıuhdisi) gerektiğinin delili ise; bir şey belli bir zamanda meydana gelirken, onun cinsinden olan bir başka şey, bir başka zamanda meydana gelmektedir. Eğer o şeyin kendine ait zamanda meydana gelmesi, o zamanın kendisine tahsis edilmesinden dolayı ise, o takdirde onun cinsinden olan herbir şeyin de onunla aynı zamanda meydana gelmesi gerekirdi.

Şayet meydana geldiği zamanın özellikle tahsisi söz konusu değifse, belli ve özel bir zamanda onun meydana gelmesi, ancak o özel zamanı ona tahsis eden bir kimsenin varlığından dolayı olabilir. Şayet bu tahsisi yapan zatın tahsisi söz konusu olmasaydı, meydana gelen o olayın tahsis edilen o zamandan Önce veya sonra olması arasında herhangi bir fark da bulunmazdı... Bu hususa dair yeterli ve geniş açıklamalar Kelâm İlmi bahislerindedir.

4- Bağlar Ve Ekinler:

“Üzüm bağları" âyetindeki; "Bağlar" kelimesiniel-Hasen "te" harfini esreli olarak; "Orada üzüm bağları yaratandır" takdiri ile okumuştur. O takdirde bu, yüce Allah'ın "orada sabit dağlar... varedendir" âyetine atfedilmiş olur. Bununla birlikte -üçüncü âyet-i kerîmedeki-: "Hepsi" kelimesine atf ile cer olması da mümkündür ve ifadenin takdiri: "Meyvelerin hepsinden ve ... üzüm bağlarından,.." anlamında olur. Diğerleri ref ile; şeklinde okumuşlardır. Bu da: Ve aralarında... bağları vardır" takdirinde olur.

"Ekinler ve çatallı ve çatalsız hurmalıklar..." âyetiniİbn Kesîr, Ebû Amr ve Hafs "bağlar" anlamındaki kelimeye atf ile merfu olarak,yani şu takdire göre okumuşlardır: "Yeryüzünde ekinler ve hurmalıklar da vardır." Diğerleri ise; Üzüm bağları, kelimesine atf-ı nesak ile esreli okumuşlardır. Bu durumda ekinler de, hurmalıklar da "bağlar ve bahçeler" kabilinden olur. Bununla birlikte -az önce geçtiği üzere üçüncü âyet-i kerîmedeki-; "Hepsi" kelimesine daha önce; " Ve... bağlar" kelimesinde geçtiği üzere atf ile okunması da mümkündür.

Mücahid,es-Sülemî ve diğerleri "sad" harfini ötreli olarak; " Çatallı" şeklinde okumuşlardır, diğerleri ise "sad" harfini esreli okumuşlardır. İki ayrı söyleyiştir. Bu iki şekliyle de bu kelimenin çoğuludur. Bu da aynı gövdede birleşen bir ya da iki hurma ağacı demektir. Bundan da baş kısımları dallanır ve böylelikle hurma ağacı olur.

Bunun bir benzeri de; kelimesi olup bunun tekili; " Taze hurma salkımı" lâfzıdır.

Ebû İshak, el-Bera'dan şöyle dediğini rivâyet eder: "Çatallı hurmalık" tabiri bir arada bulunan demektir. "Çatalsız hurmalık" ise birbirinden ayrı hurmalıklar demektir. en-Nehhâs derki: Bu sözlükte de böyledir. Eğer bir tek hurma ağacının içinde(kökünden) bir başka hurma ağacıveya ağaçları çıkıyorsa buna "çatallı" denilir. "Misli ve benzeri" demektir. Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)ın: "Kişinin amcası babası gîbidir"Müslim, Zekât 11;Ebû Dâvûd, Zekât 22;Tirmizî, Menâkıb 28;Müsned, I, 94, II, 322, IV, 165. âyeti da buradan gelmektedir. Bu kelimenin tesniye ile çoğulu arasında da fark yoktur, i'rabında da fark yoktur. Eğer çoğul olursa "nun"u i'rab edilir, tesniye olursa "nun"u esreli gelir. Şair der ki:

"İlim ve bilim (tahammülkârhk, cahillikleri bağışlamak) iki şeref hasletidir,

Kişi için; güzelliktirler, ikisi bir arada olduğunda.

Bunlar birbirinin mislidir, ikisinin de güzelliğinin tamamlanması,

Ancak bunun da, berikinin de bir arada olmasına bağlıdır."

5- Aynı Sudan Sulanan Farklı Lezzette Yiyecekler:

"Hepsi aynı sn ile sulanır." Âdemoğulları gibi, onların kimisi salihtir, kimisi kötüdür. Babaları ise birdir. Bu açıklamayı en-Nehhâs ve Buhârî yapmıştır. Buhârî, Tefsir 13. sûre

Âsım veİbn Âmir; şeklinde "ya" ileyani bütün bunlar aynı su ile sulanır anlamında okumuştur. Diğerleri ise; " Bağlar" kelimesi dolayısıyla "te" ile okumuşlardır.Ebû Hatim ve Ebû Ubeyde de bu okuyuşu tercih etmişlerdir. Ebû Amr da der ki; "Te" ile okumak -Yüce Allah'ın:

"Onlardan bir kısmını lezzetlerinde, bir kısmından üstün kılıyoruz" âyeti dolayısıyla "te" ile okumak daha güzeldir. Çünkü burada görüldüğü gibi;

"Onlardan bir kısmı" derken müennes zamir kullanmış, diye müzekker zamir kullanmamıştır.

Hamza,el-Kisaî ve diğerleri ise;

"Üstün kılar" anlamında ve daha önce geçen: "Her işi yerli yerince düzenler, uzun uzadiya açıklar... O

Çürüyor." fiillerine uygun olarak "ya" ile okumuşlardır. Diğerleri İse "Biz üstün kılıyoruz" anlamında "nun" ile okumuşlardır.

Cabir b. Abdullah rivâyetle der ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)ı, Ali (radıyallahü anh)a şöyle derken dinledim:"İnsanlar değişik ağaçlardandır. Ben ve sen ise aynı ağaçtan yaratıldık."Bu kadarıyla, ancak Hazret-i Ali'ye değil de, hazır olanlara hitap olarak:Taberanî, el-Evsat, V, 89.el-Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, IX, 100'de hadisi kaydettikten sonra; "senedinde hem tanımadığım hem hakkında ihtilaf edilmiş raviler vardır' kaydını düşmüştür. Daha sonra Peygamber(sallallahü aleyhi ve sellem)

"Yeryüzünde birbirine komşu bir çok kıtalar..." âyetini

"hepsi aynı su ile sulanır" âyetine kadar okudu.

"lezzetler" meyveler(in tatları lezzetleri) demektir. İbn Abbâs der ki--Tatlı, ekşi, kimisi Fârisî (kaliteli) hurmadır, kimisi de bayağı ve adi hurmadır.

Ebû Hüreyre'den merfu olarak rivâyet edilen bir hadise göre Resûlüllah(sallallahü aleyhi ve sellem) yüce Allah'ın:

"Yine de onlardan bir kısmını lezzetlerinde, bir kısmından üstün kılıyoruz" âyeti hakkında şöyle dediğini rivâyet etmektedir; "Kimisi Fârisî türüdür, kimisi bayağıdır, kimisi tatil, kimisi de ekşidir." Tirmizî, Tefsir 13. sûre 2, "hasen-garip bir hadistir" kaydıyla Bunu da es-Sa'lebî nakletmektedir.

el-Hasen der ki: Bu âyet-i kerîmeden maksat misal vermektir. Şanı yüce Allah bunu Âdemoğullarına misal göstertmektedir. Onlar asılları itibariyle birdirler, fakat hayır, şer, îman ve küfür bakımından aynı sudan sulanmış mahsullerin çeşitliliği gibi farklı farklıdırlar. Şairin şu mısraları da bu kabildendir:

"İnsanlar da yetişen bitkiler gibidirler, bitkiler de çeşit çeşittir,

Kimisi sandal ağacıdır, kimisi kâfur, kimisi de sorgun(ban) ağacıdır,

Kimi ağaçtan da ömür boyu katran sızar."

"Şüphesiz bunlarda da aklını kullananlar için âyetler", yüce Allah'ın âyetlerini anlayıp kavrayacak kalbe sahip olan kimseler için

"alâmetler "vardır."

5

Eğer şaşıyorsan, asıl şaşılacak olan onların: "Acaba biz toprak olduktan sonra mı, biz mi yeniden yaratılacağız?" demeleridir. İşte Rabblerini İnkâr edenler bunlardır. Boyunlarında demir halkalar olacak olanlar da bunlardır. İşte cehennemlikler de bunlardır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır.

"Eğer şaşıyorsan, asıl şaşılacak olan onların... demeleridir." Yani ey Muhammed! Sen onlar tarafından doğru sözlü ve güvenilir bir kimse olarak biliniyor iken sonradan seni yalanlamalarına hayret edip şaşırıyor isen şunu bil ki; onların Öldükten sonra dirilmeyi yalanlamaları, bundan daha çok hayret edilecek bir şeydir.

Şanı yüce Allah hayret edip şaşırmaz. O'nun hakkında öyle bir şey düşünülemez, çünkü hayret, sebepleri gizli ve saklı olan şeyler dolayısıyla nefisteki değişiklikler demektir. Bunu bu şekilde söz konusu etmesi, onların bu tutumlarına peygamberinin ve mü’minlerin hayret etmeleri içindir.

Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Ey Muhammed! Eğer sen onların gökleri, yeri ve aynı yerden yetişen çeşitli mahsulleri yaratanın Ben olduğumu kabul etmelerine rağmen, öldükten sonra dirilişi ve tekrar yaratmayı inkâr edişlerine hayret ediyorsan, şunu bil ki; onların bu sözleri bütün mahlukatı hayrete düşüren, şaşırtıcı bir sözdür. Çünkü yeniden yaratmak ilkin yaratmak anlamındadır.

Âyeti kerîmenin yaratıcıyı inkâr edenler hakkında olduğu da söylenmiştir. Yani eğer sen değişip duran bir şeyin mutlaka bir değiştiricisi olması gerektiğine dair apaçık delillere rağmen, onların yaratıcıyı inkâr edişlerine hayret ediyorsan, bil ki, asıl hayret konusu onların bu inkâr edişleridir.

Âyet-i kerîmenin ifadeleri ve bu ifadelerin sıralanışı, birinci ve ikinci açıklamaya delil teşkil etmektedir. Çünkü yüce Allah onların:

“Acaba biz toprak olduktan sonra mı?" diriltileceğiz;

"biz mi yeniden yaratılacağız?"dediklerini nakletmektedir.

"Biz mi?" âyeti; " Biz" şeklinde de okunmuştur.(Yani: Sonra mı biz yeniden yaratılacağız? demek olur.)

"Demir halkalar" kelimesi ın çoğuludur. Bu da, etin kendisiyle boyna bağlandığı bir halkadır. Yani Kıyâmet gününde onların boyunlarına böyle bir halka geçirilecektir. Yüce Allah'ın:

"O zaman boyunlarında tasmalar ve zincirler bulunacak... sonra ateşte yakılacaklar." (el-Mu'min, 40/71-72) âyeti buna delildir.

Buradaki

"demir halkalar"in onların işleyegeldikleri kötü amelleri olduğu da söylenmiştir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1273  H : 671)

 

KURTUBÎ TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

MÂLİKÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç