Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

101

 

004 - NİSÂ' SÛRESİ

 

CÜZ :

6

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

148

Allah, kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez. Zulme uğrayan müstesnadır. Allah, herşeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilendir.

Müfessirler bu âyet-i kerime’yi farklı kıraat şekillerine göre farklı şekillerde izah etmişlerdir:

1- Bazı kurralar bu âyetteki kelimesi "Zulime" şeklinde okumuşlardır. Bu kıraata göre âyet-i kerimeye şu şekillerde mânâ verilmiştir:

a- Abdullah b. Abbas, Katade ve Hasan-ı Basri'ye göre âyetin izahı şöy ledir: Allah, bir kimsenin aleyhine açıktan beddua yapılmasını sevmez. Ancak kendisine zulmedilmiş olan kimse müstesnadır. O, zulmedenin aleyhine açıkça bedduada bulunabilir.

b- Mücahid'e göre ise âyetin izahı şöyledir: Allah, kimsenin açıktan kötü söz söylemesini sevmez. Ancak zulmedilen kimse müstesnadır. Kendisine zul medilen kimse, zulmedinin yaptığı kötülükleri açıkça söyleyebilir.

c- Mücahid'den nakledilen başka bir görüşe göre burada zulme uğrayan dan maksat, ev sahibi tarafından gereği gibi ağırlanmayan misafirdir. Kişi, mi safir olduğu yerden ayrıldıktan sonra "Bu adam beni iyi misafir etmedi." der. Kötü sözün açıkça söylenmesi de işte budur. Zulme uğrayan da bu misafirdir. Misafirin, kendisine ev sahibi tarafından iyi muamele yapılmadığını söylemesi caizdir.

Ukbe b. Âmir diyor ki: "Dedik ki:

Ey Allah'ın Resulü, sen bizi bir yere gönderiyorsun, bazı kavimlere misa fir olmak istiyoruz onlar bizi misafir etmiyorlar. Bu hususta ne buyuruyorsunuz? Peygamber efendimiz şu cevabı verdi: "Siz bir topluluğa misafir olursunuz da onlar da size, misafire layık olacak şekilde davranırlarsa siz onlardan bunu kabul edin. Şâyet bunu yapmazlarsa onlardan, misafirin hakkı olanı alın. Buhari, K. el-Mezalim, bab: 18 /Müslim K. el-Lukata bab: 17 Hadis no: 1727 Ebû Davad, K. el-Et'ime bab: 5, Hadis no: 3752

d- Süddi'ye göre ise bu âyetin izahı şöyledir: Allah, kötü sözün açıktan söylenmesini sevmez. Ancak zulme uğrayanın hakkını alması ve zulmü durdur ması müstesnadır.

2- Diğer bir kısım kurralar ise kelimesini "Zaleme" şekline okumuşlardır. İbn. Zeyd bu kıraat şeklini esas alarak âyeti şöyle izah etmiştir: "Allah, kötü süzün açıkça söylenmesini sevmez. Ancak zulmeden kimse yani münafık bu hükmün dışındadır. Onun aleyhine, münafıklığından vazgeçinceye kadar açıkça kötü söz söylemek caizdir. Yani herhangi bir kimse bir münafıkm aleyhi ne "Sen münafıksın, sen şöyle ve şöyle yaptın." diyemez. Ancak münafıklığın dan vazgeçmeyen ve böylece zalim olan münafıklar için bunları söyleyebilir.

İbn-i Zeyd diyor ki: "Allahü teâlâ bundan önceki âyetlerde, münafıkların, cehennemin en alt tabakalarında olduklarını bildirdikten ve iman edenlere azab etmeye itiyaci olmadığını beyan ettikten sonra bu âyette de herhangi bir kimse aleyhine açıkça kötü bir söz söylenmesini sevmediğini beyan etmiş ancak münafık olarak zalim olanları istisna etmiştir. İbn-i Zeyd, Übey b. Ka'b'ın, âyet-i kerime’nin bu bölümünü bu şekilde okuduğunu ve âyeti böylece izah ettiğini söylemiştir.

Taberi, birinci kıraat şeklinin, çoğunluğun kıraat şekli olması, ikinci kıra at şeklinin ise şaz bir kıraat olması dolayısıyla birinci kıraat şeklini terci ettiğini söylemiş, âyetin şu şekilde izahının da daha doğru olacağını zikretmiştir: "Ey insanlar, Allah, herhangi bir kimsenin, başka birine açıkça kötü söz söylemesini sevmez. Ancak kendisine zulmedilmiş olan kimse bundan müstesnadır. Onun, kendisine yapılan kötülüğü açıkça söylemesinde bir mahzur yoktur."

Taberi diyor ki: "Âyet bu şekilde genel olarak izah edildiği takdirde yu karıda zikredilen görüşlerin tümü âyetin kapsamına girmiş olur. Zira misafir edilmeyen veya malında yahut canında bir haksızlığa uğrayan kimsenin, gördü ğü haksızlıkları açıkça söylemesi veya haksızlık yapanın aleyhine açıkça beddu ada bulunup Allah'ın yardımını istemesi, haksızlığa uğrayanın gördüğü kötülükleri açıkça söylemesidir. Âyet-i kerime de bunu ifade etmektedir.

Âyet-i kerime’nin sonunda: "Allah herşeyi çok iyi işiten ve çok iyi bilendir." buyurulmaktadır. Bu ifadeden maksat, "Allah, kimlerin kimler için açıkça kötü söz söylendiğini işiten, kimlerin de kimler hakkında açıkça kötü söz söyle meyip gizlediğini bilendir. Herkese işlediği amelin karşılığını verecektir, İyilik yapana iyiliğinin, kötülük yapana da kötülüğünün karşılığını verecektir.

149

Bir hayırı açıklar yahut gizler veya bir kötülüğü affederseniz şüphesiz ki Allah, çok affeden ve herşeye gücü yetendir.

Ey insanlar, şâyet sizler, bir kimsenin size yaptığı iyiliği açığa vurur ve ona teşekkür eder veya gizlerseniz yahut size kötülük yapanı affeder onu açıkça söylemezseniz şüphesiz ki bu davranışınız sizi Allah'a yaklaştırır ve onun katın daki sevabınızı artırır, Çünkü cezalandırmaya gücü yettiği halde affetmek, Allah'ın sıfatlarındandır. Allah, kullarından, böyle davrananları sever. Zira Allah, çok affeden ve herşeye gücü yetendir.

150

Bak. Âyet 151.

151

Allah'ı ve Peygamberini inkâr edenler, Allah ve Peygam berleri arasında ayrılık gözetenler, "Onların bir kısmına inanır bir kısmını inkâr ederiz." diyerek ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler, işte onlar, gerçekten kâfir olanlardır. Biz, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.

Allah'ı ve Peygamberini inkâr eden Yahudi ve Hristiyanlar, Peygambe rin, Allah'a karşı yalan söylediğini iddia ederek Allah ve Peygamberi arasında ayrılık gözetenler, Yahudilerin Mûsa'yı tasdik etip İsa ve Muhammed'i yalanla maları, Hristiyanların da İsa'yı ve ondan önceki Peygamberleri tasdik edip Muhammed'i yalanladıkları gibi "Biz, Peygamberlerin bir kısmına iman eder, diğerlerini inkâr ederiz." diyenler ve hidâyetle sapıklık ortasında bir yol icad etmek isteyenler yok mu? İşte onlar, gerçekten kâfirlerin ta kendileridir. Çünkü Peygamberlerin bir kısmını tasdik edip diğerlerini yi ani ayanlar, Allah'ı yalanlamış olurlar. Ve dolayısıyla inkâra düşerler. Biz, İnkârcılar için hor ve hakir dü şüren bir azap hazırladık.

Bu âyetin izahında Katade diyor ki: "Bu âyette zikredilenler, Allah düş manı Yahudi ve Hristiyanlardir. Yahudiler Tevrat'a ve Mûsa'ya iman etmiş, İncil'i ve İsa'yı inkâr etmişlerdir. Hristiyanlar da İncil'e ve İsa'ya iman etmiş Kur'an'ı ve Hazret-i Muhammed'i inkâr etmişlerdir. Yahudiler Yahudiliği, Hristiyanlar da Hristiyanlığı din edinmişlerdir. Halbuki bu iki din de bu halleriyle Allah tarafından gönderilmiş değillerdir. Sonradan icad edilmiş bid'atlardır. Bu Yahu di ve Hristiyanlar, Allah'ın bütün Peygamberlerine göndermiş olduğu hak din İslamı terkettiler.

152

Allah'a ve Peygamberine iman edip onlar arasında hiçbir ayrı lık gözetmeyenlere gelince işte onlara, Allah, mükâfaatlarını verecektir. Allah, çok affeden ve çok merhamet edendir.

Allah'ın birliğini tasdik eden, Peygamberlerinin hepsinin Peygamber ol duğunu ve onların, Allah tarafından getirdikleri din ve şeriatların hak olduğunu ikrar eden, Peygamberlerin bir kısmını tasdik edip diğerlerini yalanlayarak onla rın arasını ayıranlar gibi olmayın. Hepsinin hak olduklarına iman eden kimsele re gelince, işte Allah, öyle olanlara hakkıyla iman etmelerinin karşılığı olarak mükâfaatlarını verecektir. Allah, daha önce o gibi günahları işleyip de sonra tevbe eden kullarını çokça affeden ve kullarını doğu yola ileterek onlara çokça merhamet edendir.

Görüldüğü gibi âyet-i kerime, Muhammed ümmetinin sıfatlanın beyan etmekte ve onlara bolca mükâfaatlar verileceğini bildirmektedir. Çünkü Muhammed ümmeti, Bakara suresinin iki yüz seksen beşinci âyetinde de belirtildi ği gibi, Peygamberler arasında bir ayırım yapmaz, hepsine iman ederler. Bu hususta âyet-i kerime’de şöyle buyurulmaktadır: "Peygamber ve mü’minler, rabbi tarafından Peygambere indirilene iman ettiler. Hepsi de Allah'a, meleklerine, ki taplarına, Peygamberlerine iman ettiler. "Allah'ın Peygamberlerini birbirinden ayırtetmeyiz." dediler. Bakara sûresi, 2/285

153

Ey Rasûlüm, kitap ehli, gökten kendilerine bir kitap indir meni isterler. Onlar Mûsa'dan, bundan daha büyüğünü istemişlerdi. "Allah'ı bize apaçık olarak göster." demişlerdi. Bunun üzerine zulümlerinden dolayı onları bir çığlık yakalayrverdi. Sonra, kendilerine apaçık deliller gelmişken buzağıya taptılar. Fakat biz bunu da affettik ve Mûsa'ya apaçık bir mucize verdik.

Ey Rasûlüm, Yahudiler, gökten kendilerine bir kitap indirmeni ve se nin doğruluğunu gösteren bir mucize getinneni isterler. Onların ataları da Peygamberleri Mûsa'dan, senden istedikleri şeylerden daha büyük şeyler istemişler di. "Allah'ı bize apaçık olarak göster gözümüzle görelim." demişlerdi. Bu azgın lıkları ve cür'etleri yüzünden onları bir çığlık yakal ayı vermiş de ölmüşlerdi. Sonra Allah onları, Mûsa'nın duasıyla tekrar diriltmişti. Daha sonra bu Yahudiler, kendilerine Allah'ın kudretini ve birliğini gösteren apaçık deliller gelmesine rağmen Allah' bırakıp buzağıyı ilâh edindiler ve ona taptılar. Biz, bu cinÂyetleri ni de affettik. Mûsa'ya, Peygamberliğinin doğruluğunu göstererraçık mucizeler ve deliller verdik.

Âyette zikredilen ehl-i kitaptan maksat, kendilerine Tevrat verilen Ya-hudilerdir. Yahudiler, Hazret-i Muhammed'den, gökten bir kitap getirmesini istemişlerdir. Yahudilerin Resûlüllah'tan istedikleri bu kitabın nasıl bir kitap olmasını talep ettikleri hususunda müfessirler çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Süddi ve Muhammed b. Ka'b el-Kurezi'ye göre Yahudiler Resûlüllah'tan, gökten kendilerine yazılı bir kitap getimıesini istemişlerdir. Zira Hazret-i Mûsa'ya Tevrat, gökten yazılı bir kitap olarak indirilmiştir. Bu hususta Muhammed b. Ka'b el-Kurezi diyor ki: "Yahudilerden bir kısım insanlar Resûlüllah'a geldiler ve ona: "Mûsa, Allah katından yazılı levhalar getirdi. Sen de bize, Allah katından yazılı levhalar getir seni tasdik edelim." dediler. Bunun üzerine Allahü teâlâ bu ve bundan sonraki âyetleri indirdi.

b- Katade'ye göre ise Yahudilerin, Hazret-i Muhammed'den kendilerine indir mesini istedikleri kitap, Yahudilere mahsus olacak bir kitaptır.

c- İbn-i Cüreyc'e göre ise Yahudilerin Resûlüllah'tan kendileri için indir mesini istedikleri kitaptan maksat, Yahudilerin belli adamlarına inecek ve Hazret-i Muhammed'i tasdik etmelerini emredecek olan bir kitaptır.

Taberi diyor ki: "Bu görüşlerden tercihe şayan olanı şudur: "Yahudiler Resûlüllah'tan istemişlerdir ki o, Allah'tan, bütün yaratıkların, benzerini getirmekten âciz kaldıkları, kendilerinin de hak Peygamber olduğuna şahitlik ettikle ri ve Yahudilerin, Resûlüllah'a tabi olmalarına emreden bir kitabı, gökten Yahudilere indirmesini istesin. İstenen bu kitabın yazılmış bir kitap olması, onları hepsine veya bir kısmına indirilmiş olması muhtemeldir. Bu itibarla yukarıda zikredilen görüşlerin hepsi de mümkün olabilen görüşlerdir.

Âyet-i kerime’nin devamında "Onlar Mûsa'dan, bundan daha büyüğünü istemişlerdi." buyurulmaktadır. Bu ifade, Resûlüllah'tan, kendilerine kitap indi rilmesini isteyen Yahudileri kınamakta ve onları ayıplamaktadır. Allahü teâlâ bu ifadesiyle Resûlüllah'a şunu buyurmak istemiştir: "Ey Rasûlüm, sen Yahudilerin böyle bir istekte bulunmalarını çok görme. Çünkü onlar, Allah'ı hakkıyla takdir edemedikleri, ona karşı cür'etleri, onun "Halım" sıfatından dolayı aldanmaları yüzünden onların senden istedikleri kitab ıonlara indirsen dahi, önce ki atalarının yaptığı gibi onlar da Allah'ın emrine karşı gelirler. Zira ataları, Allah'ı görmek istemelerinden sonra çığlığa yakalnıp ölmüşler, Allah onları tekrar diriltmiş bu defa onlar, Allah'ın mucizelerini gördükleri halde onu bırakıp buzağıya tapmişlardır.

154

Söz vermeleri için Tur dağını üzerlerine kaldırdık. Onlara: "O kapıdan secde ederek girin." dedik. Ve onlara: "Cumartesi günü yasağını çiğnemeyin." dedik. Ve onlardan sağlam bir söz aldık.

Yahudilerin, Tevrat'taki hükümlerle amel edeceklerine dair Allab'a ver dikleri söz tutmaları için Tur dağını üzerlerine kaldırdık. Onlara: "Kudüs şehrinin kapısından, Allah'a şükran secdesinde bulunarak içeri girin." dedik. Fakat onlar, kendilerine gelen emri değiştirip, kapıdan kıçlarının üzerine sürünerek gerisin geri girdiler. Yine biz onlara: "Allah'ın emrine karşı gelerek Cumartesi günü avlanmayın." dedik. Fakat onlar, emre karşı gelerek Cumartesi gününde de avlandılar. Ayrıca biz onlardan, Tevrat'taki hükümlerle amel edeceklerine dair sağlam bir söz aldık. Fakat onlar bu sözlerinde de durmadılar ve bu sebeple de lanete uğradılar.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç