Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

59

 

003 - ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ

 

CÜZ :

3

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

78

Onlardan bir grup vardır ki, bazı şeyleri kitaptan olmadığı halde kitaptan sanmanız için dillerini kitapla eğip bükerler.

"Bu, Allah katındandır” der. Halbuki o, Allah katından değildir. Onlar bilerek Allah’a karşı yalan söylerler.

"Onlardan bir grup": Kimler hakkında indiğinde iki görüş halinde ihtilaf etmişlerdir:

Birincisi: O, Yahudiler hakkında inmiştir, bunu Atıyye, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

İkincisi: Yahudilerle Hıristiyanlar hakkında inmiştir. Bunu da Dahhâk, İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir.

"Ve inne": Tekit edatıdır, "leferikan"daki lâm da tekidi tekit içindir ve zaittir.

İbn Kuteybe şöyle demiştir:

"Dillerini eğip bükerler” sözünün manası: Onu tahrif ederek ve ilaveler yaparak değiştirirler, demektir.

"Elsine": Lisanın çoğuludur. Ebû Amr: Lisan müzekker de müennes de olur; müzekker eden onu elsine ile çoğul yapar, müennes yapan da onu elsün ile çoğul yapar.

Ferrâ’ da şöyle demiştir:

Aynen lisan kelimesini Araplardan yalnız müzekker olarak işittik. Araplar: Sebeka min fülanin kelâmün derler ki, ağzından bir söz kaçtı, der ve onu müzekker kılarlar.

İbn el - A’rabi şöyle bir şiir getirmiştir:

Dilin tatlıdır, nefsin cimridir,

Malın da dostuna nispetle Ülker yıldızının yanındadır.

Sa’leb de şöyle bir şiir aktarmıştır:

Dilimden kaçana pişman oldum;

Keşke onu çuvalın içinde saklasa idim.

Kâne mini sözü lisanın kelâm olduğunu göstermektir.

Sa’leb yine şöyle bir beyit getirmiştir:

Amir oğullarının dili geldi;

Bütün dedikleri kabul edilmez şeylerdir.

Burada da lisanı müennes kılmıştır, çünkü kelime ve mektubu kasdetmiştir.

79

Allah bir beşere kitap, hikmet ve peygamberlik versin de, sonra da insanlara,

"Allahı bırakıp bana kullar olun” desin, ona yakışmaz. Ancak o: "Kitabı öğretmeniz ve onun dersini alıp vermenizle Rabbani olun” der.

"Bir beşere yakışmaz":

İniş sebebi için üç görüş vardır:

Birincisi: Yahudilerin reislerinden bir topluluk:

"Ya Muhammed, seni Rab edinmemizi mi istiyorsun?” dediler. O da: Allah korusun, beni böyle bir şeyle göndermedi, dedi. Bunun üzerine bu âyet indi, bunu İbn Abbâs, demiştir.

İkincisi: Bir adam, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e: "Sana secde edelim mi?” dedi. O da: Hayır, Allah'tan başka kimseye secde edilmesi yaraşmaz, dedi. Bunun üzerine bu âyet indi. Bunu Hasen Basri, demiştir.

Üçüncüsü: Bu, Necran Hıristiyanları İsa’ya taptıkları zaman indi, bunu da Dahhâk ile Mukâtil, demişlerdir.

"Beşer” ile kimlerin kastedildiği hususunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Kitap da Kur’ân'dır. Bunu İbn Abbâs ile Atâ’, demişlerdir.

İkincisi: İsa’dır, kitap da İncil’dir. Bunu Dahhâk ile Mukâtil, demişlerdir. Hüküm de: Fıkıh ve ilimdir, bunu da Katâde ve diğerleri, demiştir.

Zeccâc da şöyle demiştir: Âyetin manası: Bir adamda peygamberlik ile insanlara:

"Allah’tan başka bana kul olun” demesi yaraşmaz. Çünkü Allah yalanı sevmez.

"Ancak olun": Yani onlara: Olun, der. Der ifadesi anlaşıldığı için atılmıştır.

Rabbaniyyun’a gelince: Ali b. Ebû Talib radıyallahu anh’ten şöyle dediği rivayet edilmiştir: Onlar insanları hikmetle besleyen ve onunla büyüten kimselerdir.

İbn Abbâs ile İbn Cübeyr de: Onlar öğretmenlerdir, demiştir. Katâde ile

Atâ’ da: Onlar fakihler, Âlimler ve hekimlerdir, demişlerdir.

İbn Kuteybe de: Onun tekili Rabbanidir, onlar öğreten Âlimlerdir, demiştir. Ebû Ubeyd de şöyle demiştir: Arapça olmadığını sanıyorum, o ya İbranice ya da Süryanice’dir. Şöyle ki, Ebû Ubeyde Arapların Rabbani’yi bilmediklerini söylemiştir.

Ebû Ubeyd de: Onu ancak fakihler ve ilim adamları bilirler, demiştir. Ve şöyle demiştir: Kitapları bilen bir alimden şöyle dediğini işittim: Onlar helâl ile haramı, emir ile yasağı bilen Âlimlerdir.

İbn Enbari de bazı dilcilerden şöyle dediklerini hikaye etmiştir: Rabbani, Rabbe mensup demektir. Çünkü ilim, onunla Allah’a itâat edilen şeydir. Elif nun mübalağa için başına gelmiştir. Nitekim: Recülün lihyani, derler ki, sakalı büyük adam, demektir.

"Bima küntüm tuallimunel kitabe":

İbn Kesir, Nâfi ve Ebû Amr: Aynın sükunu ve “Lâm” ın nasbi ile ta’lemune okumuş; Âsım, İbn Âmir, Hamze ve Kisâi de, şeddeli olarak tuallimune okumuşlardır. Hepsi

"tedrusune"yi şeddesiz okumuşlardır.

İbn Mes’ûd, İbn Abbâs, Ebû Rezin, Said b. Cübeyr, Talha b. Mûsarrif ve Ebû Hayve, tenin zammı ve şedde ile tüderrisune okumuşlardır.

Diraset: Okumaktır.

Zeccâc şöyle demiştir: Kelâmın manası şöyledir: öğretmede tarzınız ve niyetiniz Âlimlerin ve hekimlerin tarzı olsun. Çünkü alim ancak ilmi ile amel ederse bu ismi hak eder.

80

Size melekleri ve peygamberleri İlâhlar edinmenizi emretmez. Hiç siz Müslüman olduktan sonra size küfre dönmenizi emredir mi?

"Vela ye’müreküm en": İbn Âmir, Hamze, Halef, Ya’kûb ve Âsım - kendinden yapılan bazı rivâyetlerde- Abdülvaris -Ebû Amr’dan- Yezidi, kendi tercihi ile ranın fethası, kalanlar da ranın zammı ile okumuşlardır. Kim mensûb okursa mana:

"Bir beşerin size şöyle emretmesi yaraşmaz şeklinde olur. Merfu okuyan da yukarısı ile alakasını keser, onu yeni cümle başı yapar. İbn Cüreye: Muhammed size şöyle emretmez, demiştir.

81

Bir zamanlar Allah peygamberlerden: Yemin olsun ki, size kitap ve hikmet verdim, sonra da size yanmızdakini tasdik edici bir peygamber geldiği zaman ona mutlaka iman edeceğinize ve ona yardım edeceğinize dair sağlam söz almıştı.

"Bunu kabul ettiniz ve üzerinize bu ağır yükümü aldınız mı?” dedi. Onlar da :

"İkrar ettik” dediler. O da: Şahit olun; ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” dedi.

"Ve iz ehazallahu misakannebiyyine":

Zeccâc şöyle demiştir:

"İz” mahallen mensubtur. Mana: Kıssalarında Allah’ın söz aldığı vakti hatırla, demek olur.

İbn Abbâs: Misak, sözdür, demiştir. Onlardan aldığı söz üzerinde de iki görüş vardı:

Birincisi: O, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i tasdik etmektir. Bu; Hazret-i Ali, İbn Abbâs, Katâde ve Süddi’den rivayet edilmiştir.

İkincisi: O peygamberlerden ilk gelenlerin son gelenlerin getirdiği şeye iman edeceğine dair aldığı sözdür. Bunu da Tâvûs, demiştir.

Mücâhid ile

Rebi’ b. Enes de şöyle demişlerdir: Bu âyet katiplerin hatasıdır, doğrusu İbn Mes’ûd’un: "Ve iz ehazallahu misakallezine utul kitabe” okuyuşudur.

Rebi’ buna: "Sümme caeküm Resûlün” kavlini delil getirmiştir. Bazı ilim adamları da şöyle demişlerdir: Aslında söz peygamberlerden ve ümmetlerinden alındı, peygamberleri zikredince ümmetlere gerek kalmadı. Çünkü üstlerden söz alınması astlardan da alındığım gösterir. Bu da

İbn Abbâs ile Zeccâc’ın dediklerinden çıkarılan manadır.

Âlimler "lema"nın lamında ihtilaf etmişlerdir; çoğu lamı meftuh ve şeddesiz okumuşlardır. Hamze de öyle okumuştur, ancak o, lamı meksur okumuştur. Said b. Cübeyr de mimi şeddeli okumuştur.

İbn Cübeyr kıraatinin manası: Size verdiğim zaman, demektir. Ferrâ’ da Hamze kıraatinde şöyle demiştir: Verdiği şeyden söz almak istemiş, sonra da

"ona mutlaka iman edeceksiniz” kavlini söz alma saymıştır. Yine

Ferrâ’ şöyle demiştir: Lamı mensûb okuyan, onu zait kabul eder. Ma burada şart ve ceza edatıdır.

Mana da: Eğer size verirsem ve size ne zaman kitap ve hikmetten bir şey verirsem, demek olur.

İbn Enbari de şöyle demiştir: "Lema ateytüküm"deki lâm, şeddeli veya meksur okuyanların kıraatine göre söz almanın cevabıdır, diyor ki, çünkü söz alma yemindir. Şeddesiz okuyanın kıraatine göre de manası: Kasemdir, kasemin cevabı da "letü’minünne bihi"deki lamdır. Peygamberleri gaip sigasıyla zikrettikten sonra niçin muhatap sigasıyia

"ateytüküm” dedi? Çünkü kelâmda söz ve hikaye manası vardır, onlara hitap ederek: Lema ateytüküm, dedi. Nâfi de nun ve elifle

"ateynaküm” okumuştur.

"Sonra size bir peygamber gelirse": Hazret-i Ali radıyallahu anh şöyle demiştir: Allah ne zaman bir peygamber göndermiş ise ondan, eğer o hayatta iken Muhammed gönderilirse mutlaka ona iman ve yardım edeceğine dair söz almıştır. Bir başkası da şöyle demiştir: Peygamberlerden söz almak, birbirlerini tasdik etmektir. Isr burada bir cemaate göre söz manasınadır.

İbn Kuteybe de şöyle demiştir. Aslında ısr, ağırlık demektir. Söze de ısr denilmesi onun da bir engelleme, ağırlık ve zorlama olmasındandır. Hepsi "ısri"nin hemzesini meksur okumuşlardır. Ebû Bekir, Âsım’dan mazmum okuduğunu rivayet etmiştir. Ebû Ali de zam da bir lügate benzer, demiştir.

"Şahit olun dedi":

İbn Fâris şöyle demiştir: Şahitlik: Müşahede edilen şeyi haber vermektir. Bu hitabın kimlere olduğuna dair iki görüş vardır:

Birincisi: O, Peygamberleredir. Sonra bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Bunun manası: Ümmetlerinize şahit olun, demektir, bunu Hazret-i Ali b. Ebû Talib, demiştir.

İkincisi: Kendinize şahit olun, demektir, bunu da Mukâtil, demiştir.

İkincisi: O meleklere hitaptır, bunu da Said b. Müseyyeb , demiştir. Buna göre daha önce zikri geçmeyen birine hitap edilmiş olur.

82

Artık kim bundan sonra yüz çevirirse, işte onlar fasıkların ta kendileridir.

83

Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar. Halbuki göklerde ve yerde kim varsa ister istemez O’na teslim olmuştur. Yalnız O’na döndürülecekler.

"Efeğayra dinillahi yebğun": Ebû Amr, yeyi meftuh, "ve ileyhi turceun"un tesini de mazmum okumuştur. Diğerleri de her iki kelimeyi de ye ile okumuşlardır. Hafs, Âsım’dan

"yebğune” ve

"yerciune"yi ye ile okumuş, Ya’kûb da aslına bakarak yeyi meftuh ve cimi meksur okumuştur.

İbn Abbâs şöyle demiştir: Her iki kitap ehli tartıştılar: Her fırka İbrahim’in dinine kendinin daha layık olduğunu iddia ettiler, bunun üzerine Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

"Her iki fırka da İbrahim’in dininden uzaktırlar” dedi. Buna kızdılar ve: Allah’a yemin ederiz ki, senin hükmüne razı olmayız ve dinini tutmayız, dediler. Bunun üzerine bu âyet indi. Allah’ın dininden maksat Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in dinidir.

"Velehu esleme": İtâat etti, boyun eğdi, demektir.

"Tav’an ve kerha": Tav’: Kolayca itâat etmek, kerh de: Zorla ve gönlü istemeyerek itâat etmektir. İster istemez üzerinde de altı görüş vardır:

Birincisi: Kalu belada herkesten ister istemez söz alınmıştır, bunu Mücâhid, İbn Abbâs’tan, A’meş de Mücâhid’ten rivayet etmiştir. Süddi de böyle demiştir.

İkincisi: Mü'min isteyerek secde eder, kâfir de istemese de gölgesi secde eder. Bu İbn Abbâs’tan rivayet edilmiştir. Bunu İbn Ebi Necih ile Leys, Mücâhid’ten rivayet etmişlerdir.

Üçüncüsü: Hepsi O’nun Halik olduğunu ikrar ettiler, bazıları şirk koşsalar da. Bunu ikrar etmeleri şirk koşmalarında aleyhlerine delildir. Bu Ebû’l - Âliyye’nin görüşüdür. Bunu Mansur, Mücâhid’ten rivayet etmiştir.

Dördüncüsü: Mü’min isteyerek Müslüman oldu, kâfir de kılıç korkusu ile Müslüman oldu, bu da Hasen Basri’nin görüşüdür.

Beşincisi: Mü’min isteyerek itâat etti, kâfir de Allah'ın azabını gördüğü zaman Müslüman oldu, o vakitte ona fayda vermedi. Bu da Katâde’nin görüşüdür.

Altıncısı: Hepsinin Müslüman olması, cibilliyetlerindeki geçerli emirden dolayrdır, hiç kimse cibilliyetindeki şeyden kaçamaz ve onu değiştiremez. Bu Zeccâc'ın görüşüdür. Şa’bî’nin, hepsi Ona boyun eğdiler, sözünün manası da budur.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1201  H : 597)

 

EZ-ZÂDU'L-MESÎR TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANBELÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç