46
O, beşikte iken ve yetişkinlik hâlinde insanlarla konuşur
ve o, sahillerdendir, dediği zaman da (sen yanlarında değildin).
"O, beşikte iken
ve yetişkin hâlinde insanlarla konuşur”
yani
çocukken de orta yaşlı iken de konuşur, peygamberlerin konuşmasında farklılık
yoktur. Burada geçen mehd mastardır, çocuk için hazırlanan yatağa denilmiştir.
Onun gençken göğe kaldırıldığı söylenmiştir. Ortayaşlı iken konuşmasından maksat
da yere indikten sonra konuşmasıdır. Değişik ve birbirine zıt hâllerinden
bahsedilmesi onun ilahlıktan uzak olduğunu bildirmek içindir.
"Sahillerdendir”
bu da kelimetin
lâfzından üçüncü hâl’dir ya da yükellimü'deki
zamirinden hâl’dir.
47
Meryem:
"Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken nasıl bir çocuğum
olabilir?” dedi.
"Öyledir; dilediğini yaratır. Bir şeye hükmettiği zaman
sadece ona:
"Ol” der; o da oluverir.
Meryem:
"Rabbim, bana
bir beşer dokunmamışken nasıl bir çocuğum olabilir?”
dedi. Bu da şaşma
yahut normal şekilde uzak görme
veyahut bunun evlenme ile mi başka şeyle mi
olacağını sorma içindir.
"Rabbi de:
Öyledir; dilediğini yaratır, dedi”
. Diyen
Cebrâîl'dir yahut
Allahü teâlâ'dır, Cebrâîl ona Allahü
teâlâ’nın sözünü aktarmıştır.
"Bir şeye
hükmettiği zaman sadece ona:
"Ol” der; o da
oluverir". Bu da şuna
işarettir ki, Allahü teâlâ eşyayı aşama aşama sebeplerle yaratmaya kâdir olduğu
gibi başka şekilde bir seferde de yaratmaya kâdirdir.
48
Allah ona kitabı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i
öğretecektir.
Allah ona kitabı, hikmeti,
Tevrat'ı ve İncil'i öğretecektir. Bu da yeni söz başıdır; Meryem'in gönlünü
almak, içindeki korkuyu gidermek için söylenmiştir. Çünkü o kocasız doğum
yapacağını biliyordu.
Ya da
yübeşşirüki'nin veyahut vecihen'in üzerine
atıftır. Kitap da yazı demektir yahut da
indirilen kitapların cinsidir. İki kitabın özellikle bildirilmesi
faziletlerindendir. Nâfi' ile
Âsım ye ile yuallihumu okumuşlardır.
49
Allah onu İsrâîl oğullarına Resûl gönderecek. Onlara şöyle
diyecek: Size Rabbinizden şöyle bir mu'cize getirdim: Şüphesiz ben, size
çamurdan kuş suretinde bir şey yaparım; ona üflerim; o da Allah'ın izni ile kuş
olur. Yine Allah'ın izni ile anadan doğma körü ve baras hastasını iyi ederim. Ve
Allah’ın izni ile ölüleri diriltirim. Yediklerinizi ve evlerinizde
biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz bunda, eğer
mü'min kimseler iseniz sizin için elbette bir
ibret vardır.
"Resûlen ilâ
beni İsrâîle kad ci'tüküm biayetin min rabbiküm”
Resûlen kavl maddesi takdir
edilerek gizli bir fiille mensûbtur, takdiri: Ve yekulu ürsiltü Resûlen bienni
kad ci'tüküm demektir ya
da nutk manasını yüklenerek geçen hâllere atıfla mensûbtur, sanki şöyle
buyurmuştur: Ve natıken bienni kad ci'tüküm.
Özellikle İsrâîl oğullarının bildirilmesi hususi olarak onlara
gönderilmesindendir yahut başkalarına
gönderildiğini iddia edenlere reddiyedir.
"Enni ahluku
leküm minettıyni”
enni kad ci'tüküm'den bedel olarak mensûbtur
yahut Âyetin'den bedel olarak mecrûrdur
ya da hiye enni ahluku leküm şeklinde merfû’dur.
Mana da
şöyledir: Sizin
için kuş suretinde bir şey takdir ve tasvir ederim.
Nâfi' kesre ile inni okumuştur.
"Feenfuhu fihi”
fihi zamiri kafa
râcidir yani fî
zalikel mütemasili (o surete üflerim) demektir.
"Allah'ın izni
ile kuş olur”
Allah'ın izni ile canlı bir kuş olur. Bununla şuna dikkat çekmek istemiştir ki,
onu diriltmesi Allah'tandır, kendinden değildir.
Nâfi' burada ve Maide'de elif ve hemze
ile tairen okumuştur.
"Ve übriül
ekmehe velebrasa”
ekmen gözsüz yahut silme kör olarak doğandır.
Rivâyete göre onun başında
binlerce hasta toplanırdı. Gücü yetenler kendileri gelirdi, gücü yetmeyenlere de
Îsa aleyhisselâm giderdi. Yalnız dua ile tedavi
ederdi.
"Ve Allah’ın
izni ile ölüleri diriltirim”
Allah'ın izni ile ifadesini
tekrar etmesi, ilahlık düşüncesini def etmek içindir. Çünkü diriltmek insan
cinsinin yapacağı işlerden değildir.
"Yediklerinizi
ve evlerinizde biriktirdiklerinizi size haber veririm".
Şüphe etmeyeceğiniz gâip hâllerinizi haber veririm.
"Şüphesiz bunda,
eğer
mü'min
kimseler iseniz sizin için elbette bir âyet vardır”
eğer îmana muvaffak olmuş
kimseler iseniz, çünkü başkaları mu'cizelerden yararlanamaz
ya da hakkı tasdik eden, ona inat etmeyen
kimseler iseniz demektir.
50
Önümdeki Tevrat'ı tasdik etmek ve size haram edilen bazı
şeyleri sizin için helâl etmek üzere geldim. Size Rabbinizden bir mu'cize
getirdim. Öyleyse Allah'tan korkun ve bana itâat edin.
"Ve musaddikan
lima beyne yedeyye mine t-tevrati”
bu da her iki şekilde
Resûlen üzerine atıftır ya da
kad ci'tüküm'ün gösterdiği üzere gizli bir fiille
mensûbtur yani ve ci'tüküm musaddikan demektir.
"Ve huhille
leküm” bu da gizli
bir fiile mütaalhktır ya da
kad ci'tüküm biayetin'e
ma’tûftur yahut
musaddikan’ın manasına ma’tûftur, Meselâ
ci'tüke muteziren ve liütayyibe kalbeke (özür dilemek
veyahut gönlünü almak için geldim) gibi.
"Size haram
edilen bazı şeyleri helâl etmek için geldim”
yani
Mûsa şerîatında demektir ki, bunlar da içyağları, mide ve bağırsaklara yapışan
yağlar, balık, deve eti ve Cumartesi günü çalışma gibi. Bu da onun şerîatının
Mûsa aleyhisselâm'ın şerîatını neshettiğini
göstermektedir. Bu da Tevrat'ı tasdik etmesine halel getirmez, nitekim Kur'ân'ın
bazı âyetlerinin bazısını neshetmesi de bir çelişki ve yalanlama teşkil etmez.
Çünkü gerçekte nesh zamana göre açıklama ve özelleştirme demektir."Size
Rabbinizden bir mu'cize getirdim; öyleyse Allah'tan korkun ve bana itâat edin".
Yani size başka bir âyet getirdim, onu bana
Allah ilham etti, o da "şüphesiz Allah benim de
Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir” kavlidir. Çünkü o, peygamberler arasında
icma edilen ve peygamberle sihirbazı birbirinden ayıran hak davettir.
Ya da
size bir âyet getirdim ki, Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir,
demektir,
"Allah'tan
korkun ve bana itâat edin”
sözü de ara cümledir. Öyle
görünüyor ki, o "size Rabbinizden bir âyet getirdim”
sözünün tekrarıdır yani size anlattığım
şeylerden arka arkaya âyetler getirdim demektir.
Birincisi
delili hazırlamak, ikincisi de onu hükme
yaklaştırmak içindir. Bunun içindir ki, fe ile
sonuca varmış ve "fettekullaha” buyurmuştur
yani size getirdiğim açık mu'cizeler ve göz
kamaştırıcı âyetlere muhalefet etmekten Allah'tan korkun demektir.
"Bana itâat
edin” sizi davet
ettiğim şeylerde. Sonra davete başladı kısaca ona işâret ederek:
51
Şüphesiz Allah, benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir.
Öyleyse ona ibâdet edin. İşte bu, doğru yoldur.
"Şüphesiz Allah,
benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir”
dedi. Bununla da gayesi
tevhid olan gerçek itikat üzerinde düşünmekle teorik gücü tamamlamaya işâret
etti.
"Ve ona ibâdet
edin” demekle de amel
gücünü tamamlamaya işâret etti, çünkü o emirleri yerine getirmek ve yasaklardan
kaçmak demek olan taâta devamla olur. Sonra da bunu her iki emri birleştirerek
açıklamakla tespit etti ki, doğru olduğuna şahitlik edilen yol da budur. Bunun
bir benzeri de aleyhisselâm Efendimizin:
"Allah'a îman
ettim, de sonra da dosdoğru ol",
sözüdür.
52
Îsa onlardan inkârı hissedince,
"Allah'a giden yolda benim yardımcılarım kimdir, dedi?
Havariler: Allah'ın yardımcıları bizleriz; biz Allah'a îman ettik. Bizim
Müslümanlar olduğumuza şâhit ol, dediler.
"Îsa onlardan
inkârı hissedince”
İnkârlarını hisle bilecek şekilde anlayınca, (Allah'a
giden yolda benim yardımcılarım kimlerdir, dedi?) Allah'a iltica ederek
yahut ona katılarak demektir. îla'nın izafet
manası katılarak Ensariye taalluk etmesi de câizdir,
yani bana yardımda kendilerini Allah'a katanlar kimlerdir? Burada
"ilâ"nın maa yahut
ev yahut
fî manasına olduğu da söylenmiştir.
"Kalel
havâriyyune” havâri
bir adamın samimi arkadaşı demektir, haver'den
gelir ki, hâlis beyazlıktır. Yerlilere havâri denilmesi de renklerinin
beyazlıklarındandır. Îsa aleyhisselâm'ın
arkadaşlarına böyle denilmesi, niyetlerinin samimi
ve içlerinin temiz olmasındandır.
Şöyle de
denilmiştir:
Onlar krallar idiler, beyazlar giyerlerdi, Îsa Yahûdîlere karşı onlardan yardım
istedi. Onların kumaşları beyazlatan kasarlar oldukları da söylenmiştir.
"Allah'ın
yardımcıları bizleriz”
yani
Allah'ın dinînin yardımcıları demektir.
"Biz Allah'a
îman ettik. Bizim Müslümanlar olduğumuza şâhit ol, dediler”
kıyâmet gününde peygamberler
kavimlerine şahitlik ederken sen de bize şahitlik etmek için.
|