O müşriklere: "Allah'ın
indirdiğine tabi olun." denildiğinde, "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde
bulduğumuz şeye tabi oluruz." derler. Şâyet ataları, hiçbir şey bilmiyor ve
doğru yolu bulamıyorlarsa da mı?
O kâfirlere: "Allah'ın, kitabında Resulüne
indirdiği şeye tabi olun. Onun helal kıldığını helal kabul edin, haram kıldığını
haram kabul edin." denildiğinde "Biz, haram ve helal mevzuunda, atalarımızı
üzerinde bulduğumuz şeye tabi oluruz." derler. Şâyet ataları hiçbir şey bilmiyor
ve doğru yolu bulamıyorlarsa da mı? Onlar, Allah'ın dini ve farzları hakkında
hiç bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kâfir atalarına mı uyacaklar?
Onlara nasıl tâbi oluyor da rablerinin emrettiği şeyi terkediyorlar? Bu
cahillere ancak akit ve iyiyi kötüden seçme yeteneği bulunmayan kişiler tabi
olurlar.
* Bu âyet-i kerime’nin
nüzul sebebi hakkında Abdullah b. Abbas'ın
şunları söylediği rivâyet edilmektedir:
Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)
ehl-i kitaptan Yahudileri İslama davet etti. Onlara İslam'ı övdü ve onları
Allah'ın azabından sakındırdı. Bunun üzerine Râfi' b .Harise ve Mâlik b. Avf
şöyle dediler: "Bilakis biz atalarımız üzerinde bulduğumuz dine tâbi oluruz.
Çünkü onlar daha iyi biliyorlardı ve onlar bizden daha hayırlı idiler." İşte
bunun üzerine Allahü teâlâ bu
âyet-i kerime’yi
indirdi.
Kâfirlerin durumu: Ancak
çobanın bağırıp çağırmasını duyabilen ve mânâsını anlamayan hayvanların durumu
gibidir. Bu kâfirler, sağır, dilsiz ve kördürler. Bu yüzden hakkı idrak
edemezler.
Allah'ın bir olduğunu kabule ve ona itaat etmeye
çağırılmayı kötü karşılamaları ve anlayışlarının kıt oluşu bakımından
kâfirlerindurumu, sesleri duyan fakat o seslerin ne mânâya geldiğini anlamayan
hayvanların durumu gibidir. Bu kâfirler sağırdırlar hakkı duymazlar.
Dilsizdirler hakkı söylemezler. Kördürler doğru yolu göremezler.
İbn-i Abbas
diyor ki: "Âyet-i kerime’nin
izahı: Hidâyeti duymaz, onu görmez ve onu düşünmezler." demektir.
Müfessirler
bu âyet-i kerimyi iki şekilde izah etmişlerdir.
İkrime,
Abdullah b. Abbas.
Mücahid, Katade,
Rebi' b. Enes, Atâ ve
Süddiye göre bu
âyet-i kerime’nin izahı şöyledir:
Kâfirlere öğütte bulunna kimse, çobana, kâfirler ise çobnın seslendiği
hayvanlara benzerler. Nasılki bu hayvanlar, sadece çobanın sesini duyup bir şey
anlamazlarsa kâfirler de kendilerine, Allah'ın âyetlerini okuyan kimsenin sadece
sesini duyar fakat ne demek istediğini anlamazlar. Kendilerine okunan
Allahü teâlânın âyetlerini kabul etme
istidadı göstemıezler. Abdullah b. Abbas bu
kâfirlerin âdeta develer, merkepler ve koyunlar gibi olduklarını söylemiştir.
İbn-i Zeyd ise
bu âyet-i kerime’yi
şöyle izah etmiştir: "Bir şey işitmeyen ve bir şey anlamayan putlara seslenen ve
onlara tapan, kâfirlerin durumu, cansız varlıklara karşı bağırıp çağıran ve
sesinin yankısından başka bir şey işitmeyen kimsenin durumuna benzer. Nasılki
cansız varlıklara konuşan kimse onlardan hiçbir fayda görmezse, kâfirlerde o
putlardan hiçbir faydagörmezler.
Taberi
diyor ki: "Bu izah tarzına göre âyete şu şekilde mânâ vermek de mümkündrür. "Bir
şey işitmeyen ve bir şey anlamayan putlara seslenen kâfirlerin durumu,
hayvanlara seslenen çobanın durumuna benzer. Hayvanlar da bir şey anlamazlar
putlarda.
Taberi,
âyette hakka davet edenin çobana, kâfirlerin de hayvana benzetildiğini söyleyen
görüşün tercihe şayan olduğunu söylemiş buna delil olarak ta
âyet-i kerime’nin
Yahudiler hakkında indiğini, Yahudilerin de putlara tapmadıklarından dolayı
onların çobana benzetilmesinin doğru olmayacağım göstermiştir."
Mücahid diyor
ki: "Kâfirler, sesi işiten fakat onu düşünemeyen hayvanlara benzerler."
İbn-i Abbas ta yine diyor ki: "Onlar, deve ve
eşekler gibidirler. Onlara "Ye" desen ancak sesini işitirler başka bir şey
anlamazlar. İşte kâfirler de böyledir. Sen onlara hayırı emredip kötülükten
sakındırdığında sesini duymaktan başka bir şey anlamazlar.
Ey İman edenler, size
verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin. Şâyet sadece Allah'a ibadet
ediyorsanız ona şükredin.
Ey, Allah'ı ve Resulünü tasdik edenler, Allah'a
itaatla boyun eğenler, size helal kıldığımız rızıklardan yeyin. Eğer Allah'ın
emrine boyun eğiyor, ona itaat ederek onu dinliyorsanız size verdiği rızıklar
için ona şükredin.
* Peygamber
efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)
helal ve temiz şeyleri yiyerek beslenmenin önemine işaretle buyuruyor ki:
"Ey insanlar, Allah temizdir ve ancak temiz
olanları kabul eder. Allah bu hususta Peygamberlere neyi emretmişse mü’minlere
de aynı şeyi emretmiştir. Peygamberleri için şöyle büyümüştür: "Ey Peygamberler,
temiz ve helal rızıklardan yeyin, salih ameller işleyin. Şüphesiz ki ben, sizin
yaptıklarınızı çok iyi bilirim. Mü’minim sûresi, 23/51
Bu konuda mü’minler için de, görüldüğü gibi bu
âyette: "Ey îman edenler, size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin."
buyurulmaktadır.
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) uzun bir yolculuk
yapan ve saçı başı birbirine kansan ve ayaklarını tozlar bürüyen bir kişinin
yaptığı duayı zikrederek buyurmuştur ki: "Bu adam ellerini göğe yukarı kaldırır
"Ey rabbim, ey rabbim," diye yalvarır. Halbuki bunun yediği haram içtiği haram
giydiği haramdır ve kendisi haramla beslenmiştir. Bunun duası nasıl kabul
edilecektir?" Müslim, K. ez-Zekat, bab: 65 Hadis No:
1015/Tirmizi, K. Tefsir, el-Kuran Sûre 2, bab: 36 Hadis No: 2989/Ahmed
b. Hanbel. Müsned c. 2, s. 328
Şüphesiz ki Allah size
leşi, kanı, domuz etini bir de Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kıldı.
Bir kimse mecbur kalır, zaruret haddini aşmadan ve başkalarının hakkına tecavüz
etmeden bunlardan yerse ona günah yoktur. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve
çok merhamet edendir.
Şüphesiz ki Allah size, leşi, kanı, domuz etini ve
Allah'tan başkası adına yani putlar ve uydurma tanrılar gibi varlıkların adına
kesilenleri haram kıldı.
Kim bu haram kılınanları yemeye mecbur kalır da,
kendisi gibi zaruret halinde bulunanın elindekini zorla almadan, onun hakkına
tecavüz etmeksizin ve kendisi için de zaruret miktarını aşmadan bu haram kılınan
şeylerden yese onun için bir mahzur ve günah yoktur. Şüphesiz ki Allah, çok
bağışlayan ve çok merhamet edendir.
"Allah'tan başkası adına kesilen" şeklinde tercüme
edilen cümlesi müfessirler tarafından iki
şekilde izah edilmiştir:
a- Katade,
Mücahid, Dahhak, Atâ ve
Abdullah b. Abbasa göre bu ifadenin mânâsı,
"Allah'tan başkası adına kesilenler" demektir. Allah'tan başkası bir tağut, bir
put vb. şeylerdir.
b- Rebi' b.
Enes ve İbn-i Zeyd'e göre ise bu
ifadeden maksat, "Üzerine Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen
hayvanlardır."
Âyet-i kerime’nin
metninde geçenifadesinin ne mânâya geldiği hakkında
müfessirler çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir.
Bazılarına göre
bu ifadenin mânâsı "Müslüman idareciye baş kaldıran veya savaşan biri
olmaksızın." demektir. Binaenaleyh böyle birinin, zaruret halinde böyle bir
ruhsattan istifade etmesi caiz değildir. Said b.
Cübeyr ve Mücahid bu görüştedirler.
"Yol kesici olmaksızın, müslümanların cemaatinden ayrılmaksızın ve Allah'a isyan
için yola çıkmaksızın" demektir.
Katade,
Hasan-ı Basri,
Mücahid, İkrime,
Rebi' b. Enes ve
İbn-i Zeydden nakledilen diğer bir görüşe göre (......) ifadesinden
maksat, "Haram yemeyi istemeksizin." ifadesinden maksat ise "Kendisine mubah
kılınan, ihtiyacından fazla yemeksizin." demektir.
Başka bir kısım
âlimlere göre ise bunun mânâsı: "Haramı iştahla yemeksizin, mubah
olan şeyde zaruret miktarını aşmaksızın" demektir. Bu hususta
Süddi diyor ki: "Bâği" demek, "Arzusuna uyan"
demektir. ise yemesinde zaruret miktanım aşarak doyuncaya kadar yiyen" demektir.
Taberi
diyor ki: "Âyetin yorumunda doğru olan görüş şudur: "Kendisine haram kılınanı
yeme arzusunda olmaksızın helal yiyecek mevcut olduğu halde onu bırakıp harama
dalmaksızın" Zira, âdil bir idareciye karşı çıkana ve yol kesene yakışan bu
hallerinden vazg eçip Allah'a ve Ulül Emre itaat etmesidir. Böylelerinin,
açlıktan kendilerini öldürüreke günahlarına başka bir günahı eklemeleri doğru
değildir. O halde bunlar ruhsatlardan istifade ederler.
Âyet-i kerime’de
ifade buyurulan "Leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilenler" kısa
olarak şöylece izah edilmektedir:
Leş: Bundan maksat, kara hayvanlarının dini
usullere riâyet edilmeden kesilenleridir. Veya kendiliklerinden ölenleridir.
Deniz hayvanlarının ölülürenin ise kesilmeden yenmeleri helaldir.
Peygamber efendimiz
(sallallahü aleyhi ve sellem)den denizin suyu
sorulmuş o da şöyle buyurmuştur: Ebû Davud K.
et-Taharet, bab: 41, Hadis No: 83/Tirmizi, k. et-Taharet, bab: 52, Hadis No:
69/Nesai, K. el-Taharet, bab: 46 Ifaciis No: 59, 333/İbn-i Mace K. el-Taharet,
bab: 38 Hadis No: 386
"Denizin suyu temiz, ölüsü helaldir.
Kan: Bundan maksat, akıtılmış kandır. Nitekim
En'am suresinin yüz kırk beşinci âyetinde de bu
husus açıklanmakta ve şöyle buyurulmaktadır: "Ey Rasûlüm, de ki: "Bana
vahyolunanlardan, yiyen bir kişinin yediği herhangi bir şeyin haram olduğuna
dair bir hülyüm bulamıyorum, ancak leş, veya akıtılmış kan yahut domuz eti..."
haramdır En'am sûresi, 6/145 Peygam efendimiz
de bir Hadis-i şerifinde şöyle
buyurmaktadır: "Bize, ölen hayvanlardan iki cins, kanlardan da iki çeşidi helal
kılınmıştır. Hayvanlar balık ve çekirgedir. Kanlar ise karaciğer ve dalaktır.
Ahmed b. Hanbel,
Müsned, c. 2, s. 97/İbn-i Mace K. el-Et'ime bab: 31, Hadis No: 3314
Domuz Eti: Domuzun ehlisi de vahşi olanı da eti de
yağı ve diğer parçalarının hepsi de haramdır.
Allah'tan başkası adına kesilen hayvan:
Allahü teâlâ, yarattığı hayvanların
kesilmeleri halinde kendi adının anılarak kesilmelerini emretmiştir. Kendi
adından başka herhangi bir isim anılarak kesilen hayvanların etlerinin yenmesini
ise haram kılmıştır. Bu hususta âlimler ittifak etmişlerdir. Allah'tan başka
şeyler, put tağıt ve diğer bütün varlıklardır. Allah'ın dışında herhang ibir
şeyin adının anılmasıyla beraber Allah'ın ismi de anılmaksizın kesilen
hayvnaların elinin yenmesinde ise âlimler arasında çeşitli görüşler vardır.
Bu konuda âyet-i kerimelerde
şöyle buyurulmaktadır: "Eğer Allah'ın âyetlerine iman ediyorsanız, Allah'ın adı
anılarak kesilen hayvanlardan yeyin." "Size ne oluyor da Allah'ın adı
zikredilerek kesilen hayvanlardan iniyorsunuz? En'am
sûresi, 6/18, 19
"Kesilirken üzerine Allah'ın adı zikredilmeyen
hayvanları yemeyin. Bunu yapmak, allah'ın yolundan çıkmaktır.
En'am sûresi 6/121
Bu âyet-i kerimelerin
de ifade ve hükümlerini gözönüne alan bazı âlimler demişlerdir ki: "Hayvanı
kesen kimse Müslüman dahi olsa, keserken Allah'ın adını anmazsa kestiği hayvan
yenmez. İsterse Allah'ın adını anmayı kasten terketsin isterse unutsun." Bu
görüş, Abdullah b. Ömerden, onun kölesi
Nâfi'den, Şa'bî
ve İbn-i Şîrin den nakledilmiştir. Aynı görüş İmam
Mâlikten ve Ahmed b. Hanbelden de
nakledilmektedir. Dâvud-ı Zahirî de aynı görüştedir. Bunlar, görüşleri ne delil
olarak En'am suresinin yüz yirmi birinci âyetini
göstermişler, ayrıca Maide suresinin dördüncü
âyetinin şu ifadesini de zikretmişlerdir: "... avcı hayvanları ava salarken
üzerlerine Allah'ın adını anın..." Peygamber
efendimiz de bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurmaktadır:
"Kanı akıtacak bir aletle kesilen ve üzerine
Allah'ın ismi anılarak kesilen hayvanı yeyin. Tırnak ve diş hariç.
Buhari, K. eş-Şerike, bab: 3, 16, K. el-Cuhad, bab:
91/Müslim K. el-Adahî, bab: 20, Hadis No: 1968/Ebû Davud, K. el-Adahî, bab: 15,
Hadis No: 2821
Bazı âlimler de, hayvanı kesen müslümanın,
unutarak besmele çekmeden kestiği hayvanın yenileceğini fakat kasten besmeleyi
terketmesi halinde kestiğinin yenmeyeceğini söylemişlerdir. Bu görüş,
Hazret-i Ali, Abdullah b. Abbas, Said b. el- Müseyyeb, atâ, Tâvûs ve
Hasan-ı Basriden nakledilmekte,
Ebû Hanife de aynı görüşü
benimsemektedir. İmam Mâlik ve
Ahmed b. Hanbel'in mezheplerinde meşhur olan
görüş te budur. Bunların delilleri, Peygamber
efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)
şu hadis-i Şerifidir.
"Şüphesiz ki Allah ümmetinden, hata, unutma ve
zorla yaptırılan şeyin sorumluluğunu kaldırmiştır,
İbn-i Mace K. et-Talâk, bab: 16, Hadîs No: 2044, 2045 Diğer bir kısım
ise, hayvanı kesen Müslümanm besmele çekmesinin şart olmadığını, besmele
çekmenin müstehap olduğunu, kesen kimsenin, kasıtlı olarak besmeleyi terketmesi
halinde dahi kesilen hayvanın etinin yenilebileceğini söylemişlerdir. Bu görüşte
Abdullah b. abbas
Ebû Hureyre ve Atâ b. ebu Rebah'dan nakledilmektedir.
İmam Şafii de bu görüştedir. Aynı görüş
İmam Mâlik ve imam
Ahmed b. Hanbelden de nakledilmiştir. Bu
görüşte olanlar, "Kesilirken üzerlerine Allah'ın adı anılmayan hayvanları
yemeyin. En'am sûresi, 6/121
âyet-i kerimesinin, Allah'ın dışındaki
varlıkann adı zikredilerek kesilenleri kastettiğini söylemişlerdir. Delil olarak
ta Dârekutnî nin rivâyet ettiği şu hadisi zikretmişlerdir: "Müslüman bir kimse
hayvanı keser de Allah'ın ismini anmazsa sen o kesileni ye. Çünkü Müslümanda
Allah'ın isimlerinden biri mutlaka mevcuttur. Bkz.
Dârekutni, K. es-Sayıl, ez-Zebaih, c. 4, s. 296, Hadis No: 96
Hazret-i Âişe
(radıyallahü anhâ) diyor ki:
"Bir kısım insanlar
Resûlüllah'an şunu sordular: "Ey Allah'ın
Resulü, müşriklikten yeni dönmüş olan bazı insanlar bize et getiriyorlar.
Bilmiyoruz onları keserken üzerelirne Allah'ın adını andılar mı anmadılar mı?
Resûlüllah buyurdu ki: "Siz o ete besmele
çekin ve yeyin. Buhari, K. et-Tevhid, bab: 13, K.
ez-Zebaih, bab: 21
Şüphesiz Allah'ın
indirdiği kitaptan bazı şeyleri gizleyenler ve onu az bir değere değişenler,
işte onlar, karınlarına sadece ateş doldururlar. Allah, kıyamet günü onlarla
konuşmayacak ve onları, günahlarından temizlemeyecektir. Onlar için can yakıcı
bir azap vardır.
Şüphesiz Allah'ın indirdiği Tevratta yazılı olarak
buldukları, Muhammedin Peygamberliğini
gizleyen, onun Peygamberliğini gizlemekle dünyanın az bir malını tercih eden ve
Allah'ın âyetlerini tahrif edip mânâlarını değiştiren Yahudi bilginleri,
kendilerini ateşe sürükleyecek şeyleri yeyip karınlarına doldururlar ve
cehennemin ateşini boylarlar. Allah onlarla, kıyamet gününde mü’minlerle
konuştuğu gibi, onların istediği ve sevdiği şekilde konuşmayacaktır. Onları,
günahların ve inkârın kirlerinden temizlemeyecektir. Onlara acı veren bir azap
vardır. O da cehennem azabıdır.
* Âyette geçen "Onlar karınlarına sadece ateş
doldururlar." ifadesi mecazi bir ifadedir. Çünkü ateş yenmez. Bunun mânâsı
şudur: "Onlar, cehenneme atılmalarına sebep olacak murdar şeyleri yerler."
Allahü teâlâ
kıyamette kâfirlere, arzuladıkları şekilde konuşmayacaktır. Fakat onlara,
arzulamadıkları şekilde konuşup cevap verecektir. Nitekim bu hususta diğer
Âyetlerde şöyle buyurulmaktadır: "O cehennemlikler şöyle derler: "Rabbimiz, bizi
buradan çıkar. Eğer tekrar inkâra dönersek, gerçekten zalimler oluruz. "Allah
onlara şöyle der. "Kesin sesi" (Oturun yerinizde) benimle konuşmayın.
Mü’minim sûresi, 23/107, 108
Bunlar, hidâyet
karşılığında sapıklığı, mağfiret karşılığında azabı satın alanlardır. Bunlar,
ateşe karşı acaba nasıl sabredeceklerdîr?
Bunlar, sapıklığı alıp hidâyeti bırakan, allah'ın
azamim gerektiren şeyleri alıp bağışlamasını ve rızasını gerektiren şeyleri
terkedenlerdir. Bunlar, ateşe acaba nasıl sabredeceklerdir? Bunların, cehnnem
ateşine karış cür'etli olmaları ne tuhaftır.
Âyet-i kerime’nin
sonunda: "Bunlar ateşe karşı nasıl sabredeceklerdir?" buyurulmaktadır.
Katade,
Hasan-I Basri, Mücahid,
Said b. Cübeyr ve Rebi' b. enes bu ifadeyi
"Onlar, kendilerini ateşe sürükleyecek ameli işlemeye nasıl cesaret ederler?"
şeklinde izah etmişlerdir. Taberi de bu
görüştedir.
Mücahidden
nakledilen başka bir görüşe göre, o bu âyeti şöyle izah etmiştir: "Onlara
cehennemlik amellerini işleten şey nedir?"
Allahü teâlâ
bu âyet-i kelimesiyle, Hazret-i Muhammed'in
sıfatlarını Tevratta gizleyen ve bunun karşılığında faiz, rüşvet gibi şeyleri
yiyen Yahudilerin durumlarına dikkatleri çekmekte ve bunların yaptıklarına
şaşılması gerektiğini beyan etmektedir.
Bu (azap) Allah'ın,
kitabı hak olarak indirmesindendir. Allah'ın kitabı hakkında ihtilafa düşenler,
derin bir ayrılık içerisindedirler.
Yahudi bilginlerine bu azap, kitabın hak olarak
inmesi, onların ise inkâr etmeleri ve o kitap hakkında ihtilafa
düşmelerindendir. Ey Muhammed. sana indirdiğim kitap hakkında ihtilafa düşen bu
Yahudi ve Hıristiyanlar, hak mevzuunda bir çekişme ayrılık içerisindedirler.
Olgunluktan ve doğrudan uzaktırlar. O halde onlara aldırış etme.
Âyet-i kerime’nin
başında geçen "Bu" işaret zamirinden neyin kastedildiği hakkında
Müfessirler çeşitli görüşler
zikretmişlerdir.
Bazılarına göre
"Bu" zamirinin mânâsı şudur: "Yahudilerin, Allah'ın emirlerine karşı gelerek
Hazret-i Muhammed hakkındaki sıfatları
gizleyip cehennem ateşine girmeye cesaret etmelerinin sebebi,
Allahü teâlânın hak olarak indirdiği
kitabında, onların iman etmeyeceklerini, şu vb. âyetlerde bildirmiş olmasıdır:
"Şüphe yok ki kâfirleri uyarsan da uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler.
Bakara sûresi, 2/6 Evet,
Allahü teâlâ bu gibi kâfirlerin, iman
etmeyeceklerini kesin olarak bildiğinden, bunların, hidâyetin karşılığında
sapıklığı, affedilme karşilığında da azabı tercih etmekten başka bir seçenekleri
yoktur.
Diğer bir kısım
âlimler ise buradaki zamirini şöyle izah etmişlerdir: Onlara
vaadedilen bu azabın onlar için olduğu muhakkaktır. Zira.
Allahü teâlâ hak olarak indirdiği kitabında
azabın onlar için hak olduğunu beyan etmiştir. Onun beyanları kesindir.
Başka bir kısım
âlimlere göre zamirinin izahı şöyledir: Kâfirlere cehennem azabı
vermemizin sebebi, bizim, kitabı hak olarak indirmemiz, onların da bunu
yalanlamalarıdır.
Taberi
diyor ki: "Buradaki zamiri, bundan önce zikredilen âyetin tümüne işarettir
Allahü teâlâ: "Ben, şöyle şöyle yapan
Yahudileri cehennem azabıyla cezalandırdım. Çünkü ben, kitabı hak olarak
indirdim Onlar da bunu yalanladılar vç bu azaba layık oldular." buyurmaktadır.
Âyet-i kerime’de
zikredilen ve Allah'ın kitabı hakkında ihtilafa düştükleri beyan edilen
kişilerden maksat, Yahudi ve Hıristiyanlardır. Yahudiler, Hazret-i İsa ve annesi
hakkında, zikredilen hususlarda ihtilafa düşmüşler Hıristiyanlar da bu
hususlardan bir kısmım inkâr etmislerdir. Fakat hem Yahudi hem de Hnistiyanlar,
Hazret-i Muhammed hakkındaki bütün
hükümleri inkâr etmişlerdir. Bu bakımdan Allahü teâlânın
indirdiği kitap hakkında büyük bir ihtilafa düşmüşlerdir.
|