Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

25

 

002 - BAKARA SÛRESİ

 

CÜZ :

2

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

170

O müşriklere: "Allah'ın indirdiğine tabi olun." denildiğinde, "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye tabi oluruz." derler. Şâyet ataları, hiçbir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamıyorlarsa da mı?

O kâfirlere: "Allah'ın, kitabında Resulüne indirdiği şeye tabi olun. Onun helal kıldığını helal kabul edin, haram kıldığını haram kabul edin." denildiğinde "Biz, haram ve helal mevzuunda, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye tabi oluruz." derler. Şâyet ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yolu bulamıyorlarsa da mı? Onlar, Allah'ın dini ve farzları hakkında hiç bir şey bilmeyen ve doğru yolu da bulamayan kâfir atalarına mı uyacaklar? Onlara nasıl tâbi oluyor da rablerinin emrettiği şeyi terkediyorlar? Bu cahillere ancak akit ve iyiyi kötüden seçme yeteneği bulunmayan kişiler tabi olurlar.

* Bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebi hakkında Abdullah b. Abbas'ın şunları söylediği rivâyet edilmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ehl-i kitaptan Yahudileri İslama davet etti. Onlara İslam'ı övdü ve onları Allah'ın azabından sakındırdı. Bunun üzerine Râfi' b .Harise ve Mâlik b. Avf şöyle dediler: "Bilakis biz atalarımız üzerinde bulduğumuz dine tâbi oluruz. Çünkü onlar daha iyi biliyorlardı ve onlar bizden daha hayırlı idiler." İşte bunun üzerine Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’yi indirdi.

171

Kâfirlerin durumu: Ancak çobanın bağırıp çağırmasını duyabilen ve mânâsını anlamayan hayvanların durumu gibidir. Bu kâfirler, sağır, dilsiz ve kördürler. Bu yüzden hakkı idrak edemezler.

Allah'ın bir olduğunu kabule ve ona itaat etmeye çağırılmayı kötü karşılamaları ve anlayışlarının kıt oluşu bakımından kâfirlerindurumu, sesleri duyan fakat o seslerin ne mânâya geldiğini anlamayan hayvanların durumu gibidir. Bu kâfirler sağırdırlar hakkı duymazlar. Dilsizdirler hakkı söylemezler. Kördürler doğru yolu göremezler.

İbn-i Abbas diyor ki: "Âyet-i kerime’nin izahı: Hidâyeti duymaz, onu görmez ve onu düşünmezler." demektir.

Müfessirler bu âyet-i kerimyi iki şekilde izah etmişlerdir.

İkrime, Abdullah b. Abbas. Mücahid, Katade, Rebi' b. Enes, Atâ ve Süddiye göre bu âyet-i kerime’nin izahı şöyledir: Kâfirlere öğütte bulunna kimse, çobana, kâfirler ise çobnın seslendiği hayvanlara benzerler. Nasılki bu hayvanlar, sadece çobanın sesini duyup bir şey anlamazlarsa kâfirler de kendilerine, Allah'ın âyetlerini okuyan kimsenin sadece sesini duyar fakat ne demek istediğini anlamazlar. Kendilerine okunan Allahü teâlânın âyetlerini kabul etme istidadı göstemıezler. Abdullah b. Abbas bu kâfirlerin âdeta develer, merkepler ve koyunlar gibi olduklarını söylemiştir.

İbn-i Zeyd ise bu âyet-i kerime’yi şöyle izah etmiştir: "Bir şey işitmeyen ve bir şey anlamayan putlara seslenen ve onlara tapan, kâfirlerin durumu, cansız varlıklara karşı bağırıp çağıran ve sesinin yankısından başka bir şey işitmeyen kimsenin durumuna benzer. Nasılki cansız varlıklara konuşan kimse onlardan hiçbir fayda görmezse, kâfirlerde o putlardan hiçbir faydagörmezler.

Taberi diyor ki: "Bu izah tarzına göre âyete şu şekilde mânâ vermek de mümkündrür. "Bir şey işitmeyen ve bir şey anlamayan putlara seslenen kâfirlerin durumu, hayvanlara seslenen çobanın durumuna benzer. Hayvanlar da bir şey anlamazlar putlarda.

Taberi, âyette hakka davet edenin çobana, kâfirlerin de hayvana benzetildiğini söyleyen görüşün tercihe şayan olduğunu söylemiş buna delil olarak ta âyet-i kerime’nin Yahudiler hakkında indiğini, Yahudilerin de putlara tapmadıklarından dolayı onların çobana benzetilmesinin doğru olmayacağım göstermiştir."

Mücahid diyor ki: "Kâfirler, sesi işiten fakat onu düşünemeyen hayvanlara benzerler." İbn-i Abbas ta yine diyor ki: "Onlar, deve ve eşekler gibidirler. Onlara "Ye" desen ancak sesini işitirler başka bir şey anlamazlar. İşte kâfirler de böyledir. Sen onlara hayırı emredip kötülükten sakındırdığında sesini duymaktan başka bir şey anlamazlar.

172

Ey İman edenler, size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin. Şâyet sadece Allah'a ibadet ediyorsanız ona şükredin.

Ey, Allah'ı ve Resulünü tasdik edenler, Allah'a itaatla boyun eğenler, size helal kıldığımız rızıklardan yeyin. Eğer Allah'ın emrine boyun eğiyor, ona itaat ederek onu dinliyorsanız size verdiği rızıklar için ona şükredin.

* Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) helal ve temiz şeyleri yiyerek beslenmenin önemine işaretle buyuruyor ki:

"Ey insanlar, Allah temizdir ve ancak temiz olanları kabul eder. Allah bu hususta Peygamberlere neyi emretmişse mü’minlere de aynı şeyi emretmiştir. Peygamberleri için şöyle büyümüştür: "Ey Peygamberler, temiz ve helal rızıklardan yeyin, salih ameller işleyin. Şüphesiz ki ben, sizin yaptıklarınızı çok iyi bilirim. Mü’minim sûresi, 23/51

Bu konuda mü’minler için de, görüldüğü gibi bu âyette: "Ey îman edenler, size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yeyin." buyurulmaktadır.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) uzun bir yolculuk yapan ve saçı başı birbirine kansan ve ayaklarını tozlar bürüyen bir kişinin yaptığı duayı zikrederek buyurmuştur ki: "Bu adam ellerini göğe yukarı kaldırır "Ey rabbim, ey rabbim," diye yalvarır. Halbuki bunun yediği haram içtiği haram giydiği haramdır ve kendisi haramla beslenmiştir. Bunun duası nasıl kabul edilecektir?" Müslim, K. ez-Zekat, bab: 65 Hadis No: 1015/Tirmizi, K. Tefsir, el-Kuran Sûre 2, bab: 36 Hadis No: 2989/Ahmed b. Hanbel. Müsned c. 2, s. 328

173

Şüphesiz ki Allah size leşi, kanı, domuz etini bir de Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Bir kimse mecbur kalır, zaruret haddini aşmadan ve başkalarının hakkına tecavüz etmeden bunlardan yerse ona günah yoktur. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

Şüphesiz ki Allah size, leşi, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkası adına yani putlar ve uydurma tanrılar gibi varlıkların adına kesilenleri haram kıldı.

Kim bu haram kılınanları yemeye mecbur kalır da, kendisi gibi zaruret halinde bulunanın elindekini zorla almadan, onun hakkına tecavüz etmeksizin ve kendisi için de zaruret miktarını aşmadan bu haram kılınan şeylerden yese onun için bir mahzur ve günah yoktur. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

"Allah'tan başkası adına kesilen" şeklinde tercüme edilen cümlesi müfessirler tarafından iki şekilde izah edilmiştir:

a- Katade, Mücahid, Dahhak, Atâ ve Abdullah b. Abbasa göre bu ifadenin mânâsı, "Allah'tan başkası adına kesilenler" demektir. Allah'tan başkası bir tağut, bir put vb. şeylerdir.

b- Rebi' b. Enes ve İbn-i Zeyd'e göre ise bu ifadeden maksat, "Üzerine Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen hayvanlardır."

Âyet-i kerime’nin metninde geçenifadesinin ne mânâya geldiği hakkında müfessirler çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir.

Bazılarına göre bu ifadenin mânâsı "Müslüman idareciye baş kaldıran veya savaşan biri olmaksızın." demektir. Binaenaleyh böyle birinin, zaruret halinde böyle bir ruhsattan istifade etmesi caiz değildir. Said b. Cübeyr ve Mücahid bu görüştedirler. "Yol kesici olmaksızın, müslümanların cemaatinden ayrılmaksızın ve Allah'a isyan için yola çıkmaksızın" demektir.

Katade, Hasan-ı Basri, Mücahid, İkrime, Rebi' b. Enes ve İbn-i Zeydden nakledilen diğer bir görüşe göre (......) ifadesinden maksat, "Haram yemeyi istemeksizin." ifadesinden maksat ise "Kendisine mubah kılınan, ihtiyacından fazla yemeksizin." demektir.

Başka bir kısım âlimlere göre ise bunun mânâsı: "Haramı iştahla yemeksizin, mubah olan şeyde zaruret miktarını aşmaksızın" demektir. Bu hususta Süddi diyor ki: "Bâği" demek, "Arzusuna uyan" demektir. ise yemesinde zaruret miktanım aşarak doyuncaya kadar yiyen" demektir.

Taberi diyor ki: "Âyetin yorumunda doğru olan görüş şudur: "Kendisine haram kılınanı yeme arzusunda olmaksızın helal yiyecek mevcut olduğu halde onu bırakıp harama dalmaksızın" Zira, âdil bir idareciye karşı çıkana ve yol kesene yakışan bu hallerinden vazg eçip Allah'a ve Ulül Emre itaat etmesidir. Böylelerinin, açlıktan kendilerini öldürüreke günahlarına başka bir günahı eklemeleri doğru değildir. O halde bunlar ruhsatlardan istifade ederler.

Âyet-i kerime’de ifade buyurulan "Leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilenler" kısa olarak şöylece izah edilmektedir:

Leş: Bundan maksat, kara hayvanlarının dini usullere riâyet edilmeden kesilenleridir. Veya kendiliklerinden ölenleridir. Deniz hayvanlarının ölülürenin ise kesilmeden yenmeleri helaldir. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)den denizin suyu sorulmuş o da şöyle buyurmuştur: Ebû Davud K. et-Taharet, bab: 41, Hadis No: 83/Tirmizi, k. et-Taharet, bab: 52, Hadis No: 69/Nesai, K. el-Taharet, bab: 46 Ifaciis No: 59, 333/İbn-i Mace K. el-Taharet, bab: 38 Hadis No: 386

"Denizin suyu temiz, ölüsü helaldir.

Kan: Bundan maksat, akıtılmış kandır. Nitekim En'am suresinin yüz kırk beşinci âyetinde de bu husus açıklanmakta ve şöyle buyurulmaktadır: "Ey Rasûlüm, de ki: "Bana vahyolunanlardan, yiyen bir kişinin yediği herhangi bir şeyin haram olduğuna dair bir hülyüm bulamıyorum, ancak leş, veya akıtılmış kan yahut domuz eti..." haramdır En'am sûresi, 6/145 Peygam efendimiz de bir Hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: "Bize, ölen hayvanlardan iki cins, kanlardan da iki çeşidi helal kılınmıştır. Hayvanlar balık ve çekirgedir. Kanlar ise karaciğer ve dalaktır. Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 97/İbn-i Mace K. el-Et'ime bab: 31, Hadis No: 3314

Domuz Eti: Domuzun ehlisi de vahşi olanı da eti de yağı ve diğer parçalarının hepsi de haramdır.

Allah'tan başkası adına kesilen hayvan: Allahü teâlâ, yarattığı hayvanların kesilmeleri halinde kendi adının anılarak kesilmelerini emretmiştir. Kendi adından başka herhangi bir isim anılarak kesilen hayvanların etlerinin yenmesini ise haram kılmıştır. Bu hususta âlimler ittifak etmişlerdir. Allah'tan başka şeyler, put tağıt ve diğer bütün varlıklardır. Allah'ın dışında herhang ibir şeyin adının anılmasıyla beraber Allah'ın ismi de anılmaksizın kesilen hayvnaların elinin yenmesinde ise âlimler arasında çeşitli görüşler vardır.

Bu konuda âyet-i kerimelerde şöyle buyurulmaktadır: "Eğer Allah'ın âyetlerine iman ediyorsanız, Allah'ın adı anılarak kesilen hayvanlardan yeyin." "Size ne oluyor da Allah'ın adı zikredilerek kesilen hayvanlardan iniyorsunuz? En'am sûresi, 6/18, 19

"Kesilirken üzerine Allah'ın adı zikredilmeyen hayvanları yemeyin. Bunu yapmak, allah'ın yolundan çıkmaktır. En'am sûresi 6/121

Bu âyet-i kerimelerin de ifade ve hükümlerini gözönüne alan bazı âlimler demişlerdir ki: "Hayvanı kesen kimse Müslüman dahi olsa, keserken Allah'ın adını anmazsa kestiği hayvan yenmez. İsterse Allah'ın adını anmayı kasten terketsin isterse unutsun." Bu görüş, Abdullah b. Ömerden, onun kölesi Nâfi'den, Şa'bî ve İbn-i Şîrin den nakledilmiştir. Aynı görüş İmam Mâlikten ve Ahmed b. Hanbelden de nakledilmektedir. Dâvud-ı Zahirî de aynı görüştedir. Bunlar, görüşleri ne delil olarak En'am suresinin yüz yirmi birinci âyetini göstermişler, ayrıca Maide suresinin dördüncü âyetinin şu ifadesini de zikretmişlerdir: "... avcı hayvanları ava salarken üzerlerine Allah'ın adını anın..." Peygamber efendimiz de bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyurmaktadır:

"Kanı akıtacak bir aletle kesilen ve üzerine Allah'ın ismi anılarak kesilen hayvanı yeyin. Tırnak ve diş hariç. Buhari, K. eş-Şerike, bab: 3, 16, K. el-Cuhad, bab: 91/Müslim K. el-Adahî, bab: 20, Hadis No: 1968/Ebû Davud, K. el-Adahî, bab: 15, Hadis No: 2821

Bazı âlimler de, hayvanı kesen müslümanın, unutarak besmele çekmeden kestiği hayvanın yenileceğini fakat kasten besmeleyi terketmesi halinde kestiğinin yenmeyeceğini söylemişlerdir. Bu görüş, Hazret-i Ali, Abdullah b. Abbas, Said b. el- Müseyyeb, atâ, Tâvûs ve Hasan-ı Basriden nakledilmekte, Ebû Hanife de aynı görüşü benimsemektedir. İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'in mezheplerinde meşhur olan görüş te budur. Bunların delilleri, Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) şu hadis-i Şerifidir.

"Şüphesiz ki Allah ümmetinden, hata, unutma ve zorla yaptırılan şeyin sorumluluğunu kaldırmiştır, İbn-i Mace K. et-Talâk, bab: 16, Hadîs No: 2044, 2045 Diğer bir kısım ise, hayvanı kesen Müslümanm besmele çekmesinin şart olmadığını, besmele çekmenin müstehap olduğunu, kesen kimsenin, kasıtlı olarak besmeleyi terketmesi halinde dahi kesilen hayvanın etinin yenilebileceğini söylemişlerdir. Bu görüşte Abdullah b. abbas Ebû Hureyre ve Atâ b. ebu Rebah'dan nakledilmektedir. İmam Şafii de bu görüştedir. Aynı görüş İmam Mâlik ve imam Ahmed b. Hanbelden de nakledilmiştir. Bu görüşte olanlar, "Kesilirken üzerlerine Allah'ın adı anılmayan hayvanları yemeyin. En'am sûresi, 6/121 âyet-i kerimesinin, Allah'ın dışındaki varlıkann adı zikredilerek kesilenleri kastettiğini söylemişlerdir. Delil olarak ta Dârekutnî nin rivâyet ettiği şu hadisi zikretmişlerdir: "Müslüman bir kimse hayvanı keser de Allah'ın ismini anmazsa sen o kesileni ye. Çünkü Müslümanda Allah'ın isimlerinden biri mutlaka mevcuttur. Bkz. Dârekutni, K. es-Sayıl, ez-Zebaih, c. 4, s. 296, Hadis No: 96

Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki:

"Bir kısım insanlar Resûlüllah'an şunu sordular: "Ey Allah'ın Resulü, müşriklikten yeni dönmüş olan bazı insanlar bize et getiriyorlar. Bilmiyoruz onları keserken üzerelirne Allah'ın adını andılar mı anmadılar mı? Resûlüllah buyurdu ki: "Siz o ete besmele çekin ve yeyin. Buhari, K. et-Tevhid, bab: 13, K. ez-Zebaih, bab: 21

174

Şüphesiz Allah'ın indirdiği kitaptan bazı şeyleri gizleyenler ve onu az bir değere değişenler, işte onlar, karınlarına sadece ateş doldururlar. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmayacak ve onları, günahlarından temizlemeyecektir. Onlar için can yakıcı bir azap vardır.

Şüphesiz Allah'ın indirdiği Tevratta yazılı olarak buldukları, Muhammedin Peygamberliğini gizleyen, onun Peygamberliğini gizlemekle dünyanın az bir malını tercih eden ve Allah'ın âyetlerini tahrif edip mânâlarını değiştiren Yahudi bilginleri, kendilerini ateşe sürükleyecek şeyleri yeyip karınlarına doldururlar ve cehennemin ateşini boylarlar. Allah onlarla, kıyamet gününde mü’minlerle konuştuğu gibi, onların istediği ve sevdiği şekilde konuşmayacaktır. Onları, günahların ve inkârın kirlerinden temizlemeyecektir. Onlara acı veren bir azap vardır. O da cehennem azabıdır.

* Âyette geçen "Onlar karınlarına sadece ateş doldururlar." ifadesi mecazi bir ifadedir. Çünkü ateş yenmez. Bunun mânâsı şudur: "Onlar, cehenneme atılmalarına sebep olacak murdar şeyleri yerler."

Allahü teâlâ kıyamette kâfirlere, arzuladıkları şekilde konuşmayacaktır. Fakat onlara, arzulamadıkları şekilde konuşup cevap verecektir. Nitekim bu hususta diğer Âyetlerde şöyle buyurulmaktadır: "O cehennemlikler şöyle derler: "Rabbimiz, bizi buradan çıkar. Eğer tekrar inkâra dönersek, gerçekten zalimler oluruz. "Allah onlara şöyle der. "Kesin sesi" (Oturun yerinizde) benimle konuşmayın. Mü’minim sûresi, 23/107, 108

175

Bunlar, hidâyet karşılığında sapıklığı, mağfiret karşılığında azabı satın alanlardır. Bunlar, ateşe karşı acaba nasıl sabredeceklerdîr?

Bunlar, sapıklığı alıp hidâyeti bırakan, allah'ın azamim gerektiren şeyleri alıp bağışlamasını ve rızasını gerektiren şeyleri terkedenlerdir. Bunlar, ateşe acaba nasıl sabredeceklerdir? Bunların, cehnnem ateşine karış cür'etli olmaları ne tuhaftır.

Âyet-i kerime’nin sonunda: "Bunlar ateşe karşı nasıl sabredeceklerdir?" buyurulmaktadır.

Katade, Hasan-I Basri, Mücahid, Said b. Cübeyr ve Rebi' b. enes bu ifadeyi "Onlar, kendilerini ateşe sürükleyecek ameli işlemeye nasıl cesaret ederler?" şeklinde izah etmişlerdir. Taberi de bu görüştedir.

Mücahidden nakledilen başka bir görüşe göre, o bu âyeti şöyle izah etmiştir: "Onlara cehennemlik amellerini işleten şey nedir?"

Allahü teâlâ bu âyet-i kelimesiyle, Hazret-i Muhammed'in sıfatlarını Tevratta gizleyen ve bunun karşılığında faiz, rüşvet gibi şeyleri yiyen Yahudilerin durumlarına dikkatleri çekmekte ve bunların yaptıklarına şaşılması gerektiğini beyan etmektedir.

176

Bu (azap) Allah'ın, kitabı hak olarak indirmesindendir. Allah'ın kitabı hakkında ihtilafa düşenler, derin bir ayrılık içerisindedirler.

Yahudi bilginlerine bu azap, kitabın hak olarak inmesi, onların ise inkâr etmeleri ve o kitap hakkında ihtilafa düşmelerindendir. Ey Muhammed. sana indirdiğim kitap hakkında ihtilafa düşen bu Yahudi ve Hıristiyanlar, hak mevzuunda bir çekişme ayrılık içerisindedirler. Olgunluktan ve doğrudan uzaktırlar. O halde onlara aldırış etme.

Âyet-i kerime’nin başında geçen "Bu" işaret zamirinden neyin kastedildiği hakkında Müfessirler çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

Bazılarına göre "Bu" zamirinin mânâsı şudur: "Yahudilerin, Allah'ın emirlerine karşı gelerek Hazret-i Muhammed hakkındaki sıfatları gizleyip cehennem ateşine girmeye cesaret etmelerinin sebebi, Allahü teâlânın hak olarak indirdiği kitabında, onların iman etmeyeceklerini, şu vb. âyetlerde bildirmiş olmasıdır: "Şüphe yok ki kâfirleri uyarsan da uyarmasan da birdir. Onlar iman etmezler. Bakara sûresi, 2/6 Evet, Allahü teâlâ bu gibi kâfirlerin, iman etmeyeceklerini kesin olarak bildiğinden, bunların, hidâyetin karşılığında sapıklığı, affedilme karşilığında da azabı tercih etmekten başka bir seçenekleri yoktur.

Diğer bir kısım âlimler ise buradaki zamirini şöyle izah etmişlerdir: Onlara vaadedilen bu azabın onlar için olduğu muhakkaktır. Zira. Allahü teâlâ hak olarak indirdiği kitabında azabın onlar için hak olduğunu beyan etmiştir. Onun beyanları kesindir.

Başka bir kısım âlimlere göre zamirinin izahı şöyledir: Kâfirlere cehennem azabı vermemizin sebebi, bizim, kitabı hak olarak indirmemiz, onların da bunu yalanlamalarıdır.

Taberi diyor ki: "Buradaki zamiri, bundan önce zikredilen âyetin tümüne işarettir Allahü teâlâ: "Ben, şöyle şöyle yapan Yahudileri cehennem azabıyla cezalandırdım. Çünkü ben, kitabı hak olarak indirdim Onlar da bunu yalanladılar vç bu azaba layık oldular." buyurmaktadır.

Âyet-i kerime’de zikredilen ve Allah'ın kitabı hakkında ihtilafa düştükleri beyan edilen kişilerden maksat, Yahudi ve Hıristiyanlardır. Yahudiler, Hazret-i İsa ve annesi hakkında, zikredilen hususlarda ihtilafa düşmüşler Hıristiyanlar da bu hususlardan bir kısmım inkâr etmislerdir. Fakat hem Yahudi hem de Hnistiyanlar, Hazret-i Muhammed hakkındaki bütün hükümleri inkâr etmişlerdir. Bu bakımdan Allahü teâlânın indirdiği kitap hakkında büyük bir ihtilafa düşmüşlerdir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç