Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

33

 

002 - BAKARA SÛRESİ

 

CÜZ :

2

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

216

kıtal üzerinize yazıldı, gerçi o size hoş gelmez fakat olur ki, siz bir şey'i hoşlanmazsınız halbuki hakkınızda o bir hayırdır ve olur ki, bir şey'i severseniz halbuki hakkınızda o bir şerdir siz bilmezken Allah bilir

(........) silmi küllîyi te'sis ve hakkı tevhid edecek olan o kıtal, ya'ni fisebilillâh muharebe üzerinize yazıldı, icmalen bir ferıza oldu ki, icabında bazan farzı ayin ve bazan farzı kifaye olur. (........) halbuki o sizin hoşunuza gitmez (........) bazı şeyler sizin için mahzı hayr-ü menfaat olduğu halde siz onu hoşlanamıyabilirsiniz, harb de böyledir. (........) diğer bazı şeyler de sizin için şerr-ü zarar olduğu halde siz onu hoşlanıb sevebilirsiniz. Hoşlanıb hoşlanmamak mücerred bir histir. Sade bununla hayr-ü şer, nef-ü hayır ta'yin edilemez, bunlar hakikati ve avakıbı umuru bilmeğe tavakkuf eder (........) bunu da Allah bilir (........) siz bilmezsiniz. - İnsanlar ne kadar ilim iddia etseler yine cehilleri ilimlerinden çoktur. Uzun bir istikbal ile alâkadar olan bütün hayırlarını ve şerlerini bilmezler, aklı beşer hüsn-ü kubha tamamen hâkim olamaz. Buna hâkim olan Allahdır. Bu sebeble size hayrınız için emirler verir, şerden vikaye için nehiyler yapar. İnsanlar evvel emirde hissiyata merbutturlar, hoşluk nâhoşlukla filhal hislerine çarpan şeylere kapılırlar, halbuki bunların hayır veya şerr olmaları ileride bunlar üzerine terettüb edecek menafıa veya mazarrata merbuttur. Bu ise his anında ma'lûm olmaz. Bazan uzun bir tecribeye muhtac olur. Ve ekseriya tecribesi mümkin olmaz ve tecribe halinde iş işten geçmiş bulunur. Allah bunları kitabile ve emsali tarihiyesile bildirir. Balâda icmal olunduğu üzere tarihi beşer bağy-ü tecavüz ve ıhtilâf ile meşbu' olduğundan dolayı silmi küllîye kadar bu hal içinde harb-ü kıtal ictinabı nâkabil bir zarurettir, Allah ehli hakkın hayırları korunmalarında olduğunu bildiği için harbi size farz kılmıştır. Lüzumuna göre siz onu yapacak, tevhidi hakkile silmi tamma gireceksiniz. Şehadetler, zaferler, ganimetler size hayır olacaktır. Bu âyette kıtal için vakit, ta'yin edilmediğinden dolayı ya Muhammed!

217

sana hurmetli aydan ve onda kıtalden soruyorlar; deki onda bir kıtal büyük bir günahtır, maamafih Allah yolundan bir meni' ve ona bir küfür ve Mescidiharamdan meni' ve ehlini ondan çıkarmak Allah yanında daha büyük ve fitne katilden daha büyüktür, onlar güçleri yeterse sizi dininizden döndürmek için sizinle muharebe etmekten bir zaman geri durmazlar, sizden de her kim dininden döner ve kâfir olarak can verirse artık onların bütün amelleri Dünya ve Ahıret heder olmuştur ve artık onlar eshabı nardırlar, hep orada muhalled kalırlar

(........) sana Şehri haramdan, o Şehri haramda kıtalden sual soruyorlar.-

Resulullah Bedir gazasından iki ay evvel «ve Bedri ûlâ» dan ba'delavde amca zadesi Abdullah İbn-i Cahşı esedîyi; Sa'd İbn-i ebi Vakkas, Ukâşe İbn-i Muhsın, Ukbe İbn-i Gazvan, Ebi Huzeyfetibni Utbetibni Rebia, Süheyl İbn-i Bayza' Âmir İbn-i Rebia, Vakd İbn-i Abdillah, Halid İbn-i Bekir radıyallahü anhüm sekiz zat ile beraber seriyye olarak göndermiş ve kumandan olan Abdullaha bir mektub vermiş ve iki gün gitmedikçe bu mektuba bakmasını, sonra bakıb içindeki emri infaz etmesini ve arkadaşlarından hiç birine ikrah yapmamasını emretmiş idi, Abdullah iki gün yol gidince mektubu açıb baktığında (........) = bu mektubuma baktığın vakıt hemen yürü tâki Mekke ile Taif arasında «Batnınahle» nam mevkie inesin orada Kureyşi tarassud edersin ve haberlerini bize bildiresin» diye muharrer olduğunu gördü. Görünce «sem'an ve taaten» dedi, sonra arkadaşlarına «Resulullah bana Nahleye varıb Kureyşi tarassud etmemi ve haberlerini almamı emretti ve sizden birinize ikrah yapmaktan, yani zorlamaktan da nehyeyledi Binaenaleyh hanginiz şehid olmak ister ve şehadete rağbet ederse gelsin, istemeyen dönsün, bana gelince ben Resulullahın emrini yapacağım» dedi ve hareket etti, arkadaşları da beraber hareket ettiler, hiç biri geri kalmadı, hicaza doğru gittiler, Necran denilen bir ma'dene vardıklarında Sa'd İbn-i Ebi Vakkas ile Utbetibni gazvanın bir gün biribiri arkasına bindikleri binitleri kayboldu, aramak için ikisi kaldılar, Abdullah ile diğerleri gittiler, Nahleye indiler, derken oraya Kureyşin kuru üzüm vesair me'kûlât ve emvali ticariyye yüklü bir kârbanı uğradı. Kureyşten Amr İbn-i Hadramî, Osman İbn-i Abdillah İbn-i Mugire ve biraderi nevfelibni abdillâh ibnil mugıre ve hişam İbn-i mugirenin kölesi Hakemibni Keysan vardı, yakınlarına indiler, Ukâşetibni Muhsın bunlara yanaşıb baktı, başını da kazıtmış idi. Bunu gördükleri zaman emin oldular,

bunlar bize bir şey yapamaz (........) dediler. Bu gün Cumadelahırenin sonu ve ertesi gün Receb idi, bu da Şehri haram idi binaenaleyh Receb girmeden çarpışmaya lüzum gördüler, Vakıd İbn-i Abdillahi Teymî, Amr İbn-i Hadramîyi bir okla öldürdü, Osmanibni Abdillah ile Hakemibni Keysan esir oldular, Nevfel İbn-i Abdillah kaçtı, onu yakalayamadılar, Abdullah İbn-i Cahş ve arkadaşları kârbanı ve bu iki esiri alıb Medinede Resulullaha getirdiler, bu ganimet islâmda ilk ganimet ve bu katl müşriklerden ilk katl idi, Abdullah arkadaşlarına bu ganimetin humsü Resulullahındır demişti ve halbuki o zaman daha humüs farz kılınmamıştı. Geldikleri zaman Resulullah «ben size Şehri haramda kıtal emretmedim idi» buyurdu. Abdullah «ya Resulallah, İbn-i Hadremîyi katlettik, akşam hilâli Recebi gördük, bilmiyoruz Recebdemi yoksa Cümadelahırede mi bunu yaptık» dedi. Binaenaleyh Resulullah o ganimetten hiç bir şey almadı. Bunu görünce bu zevat mahvolduklarını zannettiler ve tevbeleri hakkında bir şey nâzil olmadıkça kımıldamayız dediler. Müslümanlardan bunlara bu hususta emrolunmadığınız bir şeyi yaptınız, kıtal ile emredilmediğiniz halde Şehri haramda kıtal mi ettiniz diyenler oldu, Kureyş de «Muhammed ve eshabı halkın tedarüki maişet için çalıştıkları ve korkuda bulunanları emniyette bulunduğu Şehri haramı istihlâl ettiler, Recebde kan döktüler» diye yaygara yaptılar. Mekkede bulunan müslümanlar da «bunlar bunu Cumadelahırede yaptılar» diye reddediyorlardı. Yehudîler de bununla Resulullah aleyhine kendi hisablarına (........) =tefe'ül ediyorlar, Amr İbn-i Hadremîyi Vakıdibni Abdillah öldürmüş: Amr =harb ma'murleşti, Hadremî =harb hazırlandı, Vakıd İbn-i Abdillah =harb ateşlendi» diyorlardı. Hasılı söz çoğaldı ve ekseri müfessirîne göre bu âyet bunun üzerine nâzil oldu. (........) Ya Muhammed!. cevaben de ki, (........) bunda bir kıtal (........) büyük bir günahtır. (........) Allah yolundan, dini haktan meni' (........) ve Allah’a küfür (........) ve Mescidi haramdan meni' (........) Mescidi haramın ehlini, Muhammed ve eshabını ondan çıkarmak da (........) indallah o kıtalden ve sair kebairden daha büyük bir günahtır (........) fitne de katilden ekberdir. Öyle ıhrac, şirk-ü küfür, nâsı iptidaen veya bakaen islâmdan meni' dinsizlik neşriyle herkesi belâya sokmak, İbn-i Hadremînin katlinden daha feci'dir. (........) halbuki ehli fitne olan o düşmanlar güçleri yeterse sizi dininizden çevirinceye kadar size muharebe edib duracaklardır. (........) ve siz müslümanlardan her hangi biriniz dininden döner (........) de kâfir olarak irtıdaddan tevbe etmiyerek giderse (........) artık bu evsaf ile muttasıf olanların (........) bütün amelleri, islâm halinde yaptıkları hasenatın hepsi Dünyada ve Ahırette haptolur, telâfisi kabil olmıyacak bir surette tutulur, hakkı hayatı kalmaz, mesaisi heder olur gider (........) ve bunlar (........) eshabı nardırlar. (........) o ateşte muhalled kalırlar. Acaba o günah kıtali yapan Eshabı seriyye ne olacak derseniz?

218

şübhesiz iman ederler ve Allah yolunda muhacir olub da mücahede edenler muhakkak bunlar Allah’ın rahmetini umarlar, Allah gafur, rahîmdir

(........)

ve Allah yolunda hicret edib de fitnelere karşı cihad ve mücahede yapanlar (........) işte bu evsafı celile ile muttasıf bulunanlar (........) Allah’ın rahmetini umarlar, umabilirler, (........) Allah da gafur, rahîmdir.

İnkafın kesbi emvale, harbin de kuvveti kalbe bir tevakkufu vardır. Cahiller, tenbeller, korkaklar da kumarı bir vasıtai kesib, şarabı da bir vesilei kuvvet gibi tevehhüm ederek aldanırlar, bu münasebetle: (........)

219

Sana hamr-ü meysirden soruyorlar, de ki, bu iksinde büyük bir günah bir de nasa ba'zı menfeatler var fakat günahları menfeatlerinden daha büyüktür, yine sana soruyorlar: Neyi infak edecekler? de ki, sıkmayanını, böyle beyan ediyor Allah size âyetlerini ki, düşünesiniz

Ya Muhammed (........) sana hamr-ü meysirden, şarab ve kumardan soruyorlar. -Bunu soranlar Hazret-i Ömer ve Muaz ile beraber sahabeden bir takım zevat idi «ya Resulallah hamr hakkında bize bir fetva ver çünkü aklı gideriyor» dediler ve bu âyet nâzil oldu.

HAMR, esasen örtmek ma'nasına masdar olduğu halde «çiğ üzüm şirasından iştidad etmiş ve köpüğünü atmış olan şaraba ismolmuştur. Çünkü aklı bürüyüb örter, ve bir ta'bir ile kafayı dumanlar ki, buna humar denilir. Hamrin bu üzüm şarabına ıtlakı ıtlakı hastır. Bu münasebetle hamr, bir de alelûmum akla humar veren şey ma'nasına kullanılır ki, bu ma'naca müskiratın hepsi hamrdır. İbn-i Ömer Hazretlerinden mervidir ki, tahrimi hamr nâzil olduğu gün hamr beş şeyden: Üzümden, hurmadan, buğdaydan, arpadan, darıdan idi ve hamr, akla humar veren demektir». Ebû Davud da Nu'man İbn-i Beşirden rivayet olunduğu üzere Resulullah (........) buyurmuştur ki, «üzümden bir hamr, hurmadan bir hamr, baldan bir hamr, buğdaydan bir hamr, arpadan bir hamr vardır» demektir. Buna binaen imam Malik ve Şafi'î ve bunlardan mukaddem veya muahhar bir hayli ulema ve fukaha Kur’ân’daki hamrın manayi eammile alel'ıtlak müskir demek olduğuna ve binaenaleyh her nevi müskiratın nassı Kur’ân ile aynen haram bulunduğuna ve her birinin yalnız sekir derecesi değil, katrelerinin bile şurb-ü isti'mali ve bey-ü şirası asla caiz olamıyacağına hükmetmişlerdir. Çünkü bundan sonra surei «Maide» de (........) buyurularak aynen rıcs yani necsolduğu beyaniyle ictinab emri buna ibtina ettirilmiştir. Fakat imamı âzam Ebuhanife Hazretleriyle beraber Eshab ve tabi'înden bir çok ulema ve fukaha «hamr» kelimesinin beyyin ve kat'î olan manası, bilhassa üzüm şarabı olduğundan inkârı küfrolabilecek vechile nassı Kur’ân ile liaynihi haram olan şarab bu olduğuna ve diğer müskiratın aynen ve bizzat değil iskarlarından dolayı kıyası Kur’âna muvafık olarak (........) gibi ehadisi şerife ile haram olduklarına ve binaenaleyh hamr aynen necsolmak hasebiyle bir katresinin bile şurb-ü isti'mali kat'iyen haram ve müslüman için bey-u şırası gayri caiz bulunduğuna ve lâkin üzüm şarabı bulunmıyan ve ondan mamul olmıyan diğer müskiratın hurmeti ancak sekir vasfiyle sabit olduğundan içilmekten başka bir suretle istimalleri için bey-ü şırası da caiz olabileceğine kail olmuşlardır. Demek olur ki, nassı Kur’ân üzüm şarabının aynen hurmetinde kat'îdir. Bu nassın diğer müskirata şumulü ise lafzan değil hikmeti hurmet olan illeti iskâr dolayısiyle ve ehadisi şerifenin tansısiyledir. Lafzı Kur’ân’ın manayı eamma hamli muhtemil ise de manayı hâssı gibi kat'î değildir. Binaenaleyh dini islâmda alel'umum müskiratın müskirat olarak istimali haram ve fakat üzüm şarabı aynen ve alel'ıtlak haramdır. Ve bunun münkiri kâfirdir. Üzüm şarabı ve bundan mamul olan müskirat aynen necistir. Obirlerinin ise necsolması şüphelidir. Meselâ üzerine şarab ve şampanya ve arak, konyak dökülmüş olanlar her halde yıkamadıkca namaz kılamazlar. Lâkin üzüm şarabından mamul olmıyan ispirto, bira ve sair müskirat içilemezse de elbiseye veya bedene sürülmesi de namaza mani olur diye iddia edilemez. Ebuhanife Hazretleri bu suretle şarabdan maada müskiratın ayni ve katresi necis ve haram olmadığına ve binaenaleyh iskâr derecesine varmaksızın ve feseka ve kefereye teşebbüh kasdı bulunmaksızın kuvvet için az bir mikdarda içilmesi caiz olabileceğine kail olmuş ise de «Fethülkadir» de kitabül'eşribede beyan olunduğu üzere mezahibi selâse ile beraber mezhebi Hanefîde dahi muhtar olan (........) Hadîs-i şerifi mucebince çoğu serhoş edenin azı da haram olmasıdır. Şer'an şurb noktai nazarından bütün müskirat manayı eammiyle harmdır. Bu günkü ehli fennin İlmi kimyaya göre noktai nazarları da ıhtimar tabir olunan hâdisei kimyeviye itibariyle her nevi müskiratın hamr mahiyyetinde müşterek olmasıdır ki, buna Arabca «elkûhl» kelimesinin frenkleştirilmişi olan «alkol» «elküûl» veya sadece «küul» tabir ederler. Bu da hamrın manayı eammına muntabık ise de ayni zamanda manayı hassın esas olduğunu da müş'irdir. Tababet ve tedavi noktai nazarına gelince bu cihhet (........) ruhsatına tabi olarak zaruret ve zaruret hükmünde bulunan ıhtiyac mesailindendir.

Dini islâmda hamrin ve müskiratın men'i tedricen vaki olmuştur. Bidayeti islâmda hamr henüz mubah idi. Bu babda aledderecat dört âyet nazil olmuştur.

Evvelâ Mekkede (........) âyeti nazil olmuştu. O zaman müslümanlar da içerler, Hazret-i Peygamber sükût buyururdu.

Saniyen bervechi balâ Hazret-i Ömer ve Mu'az ve diğer bazı Eshabı kirâmın (........) diye istiftalarına binaen bu âyet nazil oldu ve ilk tahrim bununla başladı. Bunda memnuiyet zahir olmakla beraber cevaz ihtimali de yok değil idi. Bunun üzerine hemen terk edenler bulunduğu gibi henüz etmiyenler de vardı, sonra bir namaz hadisesi üzerine (........) âyeti nâzil oldu. Bunun üzerine içenler pek azaldı ise de yine vardı. Bir gün Îtban İbn-i Malik Sa'd İbn-i ebi Vakkas ile beraber bir kaç kişiyi davet etmiş, işret de olmuş, serhoş oldukları zaman tefahura ve şiirler inşadına başlamışlar, bu sırada Sa'd, Ensardan birinin hecvini mutazammın bir şiir okumuş, o da bir çene kemiğile vurub başını yarmış, binaenaleyh Sa'd Hazret-i Peygambere giderek şikâyet etmiş, bunun üzerine Resulullah (........) âyetleri nâzil olmuş ve bununla hurmeti hamr son derece teşdid edilmiştir. Hazret-i Ömer bunu dinleyince «inteheyna yarabbi = ya'ni tamamen vaz geçtik yarabbi» demiştir. Hazret-i Alinin «bir kuyuya bir katre hamr düşse, sonra oraya bir menare yapılsa o menarede ezan okumazdım ve bir katre hamr bir denize düşse, sonra o deniz kuruyub da yerinde otlar bitse orada hayvan gütmezdim» dediği, Abdullah İbn-i Ömer Hazretlerinin de «bir parmağımı hamre sokmuş olsam o parmak bende kalmazdı, ya'ni keser atardım» dediği menkuldür ki, emri ilâhî üzerine eshabı Resulullahın ne büyük iman ve takvaları bulunduğunu anlamalı. Rıdvanıllahi aleyhim ecmeîn.

MEYSİRE GELİNCE: yüsür veya yesardan masdarı mimî olarak kumar oynamak manâsınadır ki, kumarda ya kolaylıkla zahmetsiz mal çarpmak veya çarptırmak vardır. Kumar demek de zar gibi ne olacağı belli olmıyan muhataralı bir şeye ta'lik ile mal vermek veya almak demektir. Cahiliyede Arablar gerek kendilerinden ve gerek Acemlerden ve saireden belledikleri «nerd» ya'ni tavla, «satranç» ve saire gibi oyunlarla kumar oynarlardı. Ezcümle frenklerin piyanko dedikleri tarzda istıksam tarikile bir kumarları vardı ki, bunu hayır bile sayarlar ve müftehırane yaparlardı şöyle ki, zar makamında ezlâm-ü aklâm denilen on okları vardı, bunlara: fezz, tev'em, rakib, hils, nafis, müsbil, muallâ, menih, sefih, vagd derlerdi, menih, sefih, vagd bunların üçünden maada diğerlerinin bir nasıbi olurdu. Meselâ piyanko çekilmek üzere bir deve kesilir yirmi sekiz sehme ayrılır, fezze bir, tev'eme iki, rakibe üç, hilse dört, nafise beş, müsbile altı, muallâya yedi, sehim tahsıs edilir. Menih, sefih, vağd okları boş ve mahrumdur. Bu on kalemin hepsi rebabe denilen bir torbaya atılıb bir adlin önüne konur, o da torbayı çalkalayıb elini sokar, iştirak eden herkes namına bir ok çeker nasıbli ok çıkanlar muayyen olan nasıbini alırlar, boş ok çıkanlar da mahrum kalırlar, ve fakat devenin bedelini öderler. Nasıb alanlar da nasıblerini fukaraya verirlerdi. Bu suretle meysir evvel emirde diğer kumarlara nazaran ehveni şer gibi görünen ve hayır zannedilen böyle tevzi-ü istıksam ya'ni piyanko tarzına ıtlak edilmiş ve bundan alelumum kumarlara dahi meysir denilmiştir. Hattâ bir Hadîs-i şerifte çocukların aşık ve ceviz oynamaları bile meysirden ma'dud olduğun beyan buyurulmuştur. İki kişiden biri diğerine şukadar yumurtayı yiyebilirsen şu senin olsun demiş idi, bunlar Hazret-i Aliye mürafaa oldular, bu kumardır diye cevaz vermedi. Zaten hayır namına piyanko haram olunca diğer kumarların haram olacağı evleviyyetle anlaşılır. Hamr ile meysirin bir sualde derci de müskirat ile kumarın mürafakatlerine işarettir. (........) cevaben deki (........) bunlarda büyük bir zarar ve günah vardır. Ezcümle ikisi de malları telef ve insanları perişan eder, Alelekser bunlar biribirine sürükler.

Evvelâ hamr, aklı selbeyler, akıl ise hem dinin, hem Dünyanın kutbudur. Artık serhoşlukla öyle cinayetler yapılır, ve kumarbazlıkla öyle fenalıklara düşülür ki, bunlar saymakla bitmez, ancak «büyük günah» namile anlaşılır,

maamafih (........) Bunlarda nasa bazı menfeatler de vardır. Ezcümle biraz neşve ve lezzet duyulur, haylı ticaret yapılır. Korkaklara şecaat ve tabiate kuvvet gelir. Meysir de ba'zıları badi heva mal ele geçirir (........) günahları da menfeatlerinden, mazarratları faidelerinden çok büyüktür.- Binaenaleyh menfeatleri hakikî ve sağlam menfeat değildir, neşveleri humara inkılâb eder, o arızî şecaat sebebi felâket olur ve o muvakkat kuvveti tabiat, sıhhati berbad eder, kazanılan malın hayrı olmaz, bir kâr yüz ziyan getirir. Mübtelâ olanlar yakalarını zor kurtarırlar. Hasılı neş'e ve lezzetleri ferdî ve muvakkat olduğu halde zararları, mefsedetleri hem ferdî ve içtimaîdir, hem bedenî ve hem ahlâkîdir. Emrazı sariye gibi umuma saridir. Cezasını önünde çekmiyenler sonunda çekerler, muhayyel cüz'î bir kâr için, muhakkak ve küllî bir ziyana düşmek de kârı akıl değildir. Def'i mazarrat celbi menfeatten mukaddemdir. Şu halde bunların aklen haram olması lâzım gelir. Bu âyet de böyle delâleti iltizamiye ile şer'an bunların hurmetini ifade etmiş olur. Kur’ân’da hamr hakkında başka bir âyet olmasa idi sade bununla tahrimi hamr sabit olurdu. Ancak bu tahrim, liaynihi sarih bir tahrim olmazdı, aklına güvenerek mazarratlarını tahdid ve menfeatlerinden istifade edeceğiz zannedenler bulunabilirdi. Bunun için eshab-ı kiramda bu tahrimi aklîden tahrimi şer'î anlamayan zevat olmuş ve bilâhare (........) emriyle sureti sariha ve mutlakada tahrimi şer'î varid olmuştur. Hasılı kelâm, şarab içmeyiniz veya müskirat kullanmayınız, kumar oynamayınız, piyanko ile hayır yapılır zannetmeyiniz, bunların şerri hayrından, günahı menfeatinden çok büyüktür. Buna karşı (........) hayrolmak üzere sana ne infak edeceklerini yine soruyorlar. (........) iki ma'naya gelir: Birisi neye infak yapılacağını sormak, diğeri de ne infak edileceğini sormaktır, ki, evvelkinde (........) ya'ni nefaka verilecek, mal sarfedilecek kimseler ve cihetler, ikincide de verilecek mal ya'ni nefsi nefaka sual edilmiş olur. Yukarıda evvelkinin cevabı verilmiş idi. Şimdi de meysirin men'inden sonra ikinciye cevaben (........) afvi infak ediniz, ya'ni malınızın havayici zaruriyenizden fazlasını infak ediniz» piyanko, kumar gibi gayri meşru vesaıt ile değil esbabı meşrua ile mal kazanınız ve bu maldan nefsinizin ve ehl-ü ıyalinizin havayici zaruriyesine kâfi olanından fazlasını balâda beyan olunan cihetlere ve vücuhı hayra infak ediniz. Diğer âyetlerde de görüleceği üzere evlâdı sıgar, zevce, muhtac olan ebeveyn ve bunlara mülhak olan usul; ehl-ü ıyaldendir ve ehl-ü ıyalin nefakası, kişinin kendi nefakasından ma'duddur. Binaenaleyh hayır yapacağız diye kendinizi ve ehl-ü ıyalinizi nefakasız bırakmak caiz olmaz. Vücuhı hayra infak bunların fazlasından yabılır. (........) işte böyle (........) Allah sizin için ahkâmı şer'iyesine delâlet eden âyetler, nasslar, deliller beyan edecektir ki, (........) siz bunları tefekkür edesiniz, tefekkür edib de makasıdına vakıf olabilesiniz ve muktezasiyle amel edesiniz. Şu kayde dikkat etmelidir ki,

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(Ö :  M :1942  H :1361)

 

ELMALILI - ORİJİNAL - (TÜRKÇE)

 

HANEFî

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç