Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

19

 

002 - BAKARA SÛRESİ

 

CÜZ :

1

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

127

Bir vakit İbrahim Beyt’in temellerini İsmail ile yükseltiyordu. Ey Rabbimiz, bizden kabul et, şüphesiz sen çok iyi işiten, pek iyi bilensin, diye dua etmişlerdi.

"Bir vakit İbrahim Beytin temellerini İsmail ile yükseltiyordu": Kavaid, Beyt’in temelidir, tekili kaidedir. Kavaidünnisa tabirindekinin tekili ise kaid olup ihtiyar kadın manasınadır.

"Rabbimiz bizden kabul et": Yani, Rabbimiz, kabul et, dediler. Dediler kelimesi hazfedilmiştir, meselâ şu âyette olduğu gibi:

"Melekler onların yanına her kapıdan girerler: Selamün aleyküm” (Ra’d: 25), yani derler. "Semi” sami’ manasınadır, ancak daha mübalağalıdır, çünkü faîl kalıbı mübalağa içindir.

Hattâbî de şöyle demiştir: İşitmek kabul ve icabet etmek manasınadır, meselâ Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şu sözü gibi:

"İşitilmeyen duadan sana sığınırım. 9 Yani kabul olunmayan demektir. Namaz kılanın: Semiallahu limen hamideh sözü de Allah hamdedenin hamdini kabul eder manasınadır. Şöyle bir şiir okudular:

9- Müslim, Zeyd b. Erkam’dan

Allah’a dua ettim, öyle ki,

Allah'ın dediğimi işitmeyeceğinden korktum.

Beytin Yapılmasına İşaret

Enes, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle dediğini rivayet etmiştir: Melekler Âdem’den önce Beyt’i haccederlerdi. 10

10 - Suyuti, ed - Dürrü’l - Mensur.

İbn Abbâs şöyle demiştir: Âdem yere indirilince Allahü teâlâ: Ey Âdem, git, benim için bir Ev yap, meleklerin Arş’ımın etrafında yaptığını gördüğün gibi etrafında tavaf et ve beni zikret, dedi. O da dönüp koştu, Beyt-i Haram'ın olduğu yere geldi, onu beş dağdan getirdiği malzemelerle yaptı: Lübnan, Tûr-ı Sina, Tûr-i Zeytun, Cudi ve Hira dağlarından. Âdem, Beyt’i ilk kuran ve onu tavaf eden oldu. Bu böyle devam etti, sonra Allah bir sel gönderdi, Beyt’in yeri silindi. Allah İbrahim ile İsmail’i gönderdi.

Ali b. Ebî Tâlib radıyallahu anh de şöyle demiştir: Allah, İbrahim'e Beyt’i yapmasını emredince telaşlandı, ne yapacağım bilemedi, Allah da onun üzerine bulut gibi bir şey gönderdi, içinde konuşan bir baş vardı: Ey İbrahim, gölgemi işaretle, dedi. İşaretleyince çekildi. Bir rivayette de: İbrahim Beyt’i her gün onun üzerinde bina ederdi. Hazret-i Ali diyor ki: İbrahim o gölgeliğin altında kazardı, temellerini çıkardı. Bir temeli otuz adam kımıldatamazdı. Hacer-i Esved’in olduğu yere gelince İsmail’e: Bana bir taş getir, dedi. O da taş aramaya gitti, Cebrâil Hacer-i Esved’i getirip yerine koydu. İsmail gelince:

"Bu taşı sana kim getirdi?” dedi. O da: Benim ve senin yapmamıza ihtiyacı olmayan biri getirdi, dedi.

İbn Abbâs, İbn Müseyyeb ve Ebû’l-Âliyye: İkisi bundan önce olan temelleri yükselttiler, dediler.

Süddi de şöyle demiştir: Allah ona Beyt’i yapmasını emredince, nereye yapacağını bilemedi. Allah ona bir rüzgar gönderdi, Kabe’nin etrafında sel gelmeden önce Beyt’in üzerine kurulduğu ilk temelin etrafını süpürdü.

128

Rabbimiz, bizi sana teslim olanlardan eyle. Soyumuzdan da sana teslim olan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yerlerimizi göster ve Tevbemizi kabul et. Şüphesiz sen Tevbeleri çok kabul eden, hakkıyle merhamet edensin.

"Rabbimiz, bizi sana teslim olanlar eyle":

Zeccâc: Müslim, işini Allah’a teslim eden ve tevazu gösteren kimsedir, demiştir.

"Menasik” ibadet yerleri demektir. Her ibadet edilen yer mensek ve mensiktir. Abit kimseye de nasik denilmesi bundandır. Aziz ve celil olan Allah için kesilip kurban edilen hayvana da nesike, denir. Sanki neskin aslı Allah için kurban etmek ve kesmektir.

"Bize menasiklerimizi göster": Kurban kesecek yerlerimizi demektir. Bir başkası da: Onlar bütün hac fiilleridir, demiştir. İbn Kesir, ranın cezmi ile

"erna",

"Rabbi erni” (A’raf: 143);

"ernellezeyni edallana” (Fussilet: 29) okumuştur. Nâfi, Hamze ve Kisâi de bütün bu yerlerde ranın kesresi ile

"erina” okumuşlardır. Ebû Bekir, Âsım’dan rivayetle İbn Âmir de böyle okumuşlar, ancak bir tek

"ernellezeyni"yi ranın sükunu ile okumuşlardır.

Ferrâ’ şöyle demiştir: Hicazlılar

"erina” okurlar, Arapların çoğu ise ranın cezmi ile okur ve

"erna menasikena” derler. Bazı güvenilir kimseler de böyle okumuşlardır. Bazıları şöyle bir beyti delil getirmişlerdir:

Süleyma: Bize un satın al (işter), dedi.

Satın al (işter), acele ile de becerikli bir hizmetçi bul.

Kisâi de bana şöyle bir beyt okudu:

Kim korkarsa (yettak), Allah onun iledir,

Allah’ın rızkı ona sabah akşam gelir.

Katâde de şöyle demiştir: Allah o ikisine ibadet yerlerini gösterdi: Arafat’ta vakfe yerini, ifada tavafım, şeytan taşlanacak yerleri, tavafı ve sa’yi. Ebû Miclez de şöyle demiştir: İbrahim, Beyt’i yapmayı bitirince ona Cebrâil geldi, ona tavafı gösterdi, sonra onu akabeye götürdü; ona şeytan göründü, Cebrâil yedi küçük taş aldı ve yedi tane de İbrahim'e verdi ve: At ve tekbir getir, dedi. Beraber attılar ve her attıkça da tekbir getirdiler, nihayet şeytan kayboldu. Sonra onu orta şeytan taşlama yerine getirdi, yine onlara şeytan göründü, Cebrâil yedi taş aldı, yedi çakıl da İbrahim’e verdi ve: At ve tekbir getir, dedi. Attılar ve her atışla tekbir getirdiler; şeytan kayboldu. Sonra onu en uzaktaki taşlama yerine götürdü, yine onlara şeytan göründü, Cebrâil yedi çakıl taşı aldı, yedi tane de İbrahim'e verdi ve ona: At ve tekbir getir, dedi. Birlikte attılar ve her atışla tekbir getirdiler, nihayet şeytan kayboldu. Sonra onu Mina’ya getirdi ve: Burada insanlar başlarını tıraş ederler, dedi. Sonra onu toplantı yerine getirdi: Burada da insanlar toplanır, dedi. Sonra onu Arafat’a götürdü: Earefte (bildin mi?” dedi, O da: Evet, dedi. İşte o nedenle oraya Arafat denildi.

129

Ey Rabbimiz, onlara içlerinden onlara âyetlerini okuyacak, kitabı ve hikmeti öğretecek, onları temizleyecek bir Peygamber gönder. Şüphesiz sen, izzet ve hikmet sahibisin.

"Rabbena veb’as fi-him resulen minhüm": Hüm zamiri hakkında iki görüş vardır:

Birincisi: Zürriyete râcîdir, bunu Mukâtil ile Ferrâ’ demişlerdir.

İkincisi:

"halkına rızık ver” dediği Mekke halkına râcîdir. Resul’den maksat da Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’dir. Ebû Ümame, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den rivayet etmiştir:

"Ya Resûlallah, senin işin nasıl başladı?” dediler. O da: Ben İbrahim’in duası ve İsa’nın müjdesiyim. Annem kendisinden bir nûr çıktığını ve Şam’ın saraylarını aydınlattığını gördü, dedi. 11

11 - İmam Ahmed, Müsned, 4/127, 128; 5/262.

Kitap: Kur’ân, hikmet de sünnettir, bunu İbn Abbâs demiştir. Ondan hikmetin fıkıh, helâl ve haram, Kur’ân’ın öğütleri dediği de rivayet edilmiştir. Hikmete hikmet denilmesi, insanı cahillikten men ettiği içindir (hikmetin lügat manası gemdir. Mütercim).

"Yüzekkihim": Bunda da üç görüş vardır:

Birincisi: Bunun manası onlardan zekât alır ve onları temizler demektir, bunu İbn Abbâs ile Ferrâ’ demişlerdir.

İkincisi: Onları şirk ve küfürden temizler, bunu da Mukâtil demiştir.

Üçüncüsü: Onları temizlenecekleri şeye davet eder, demektir.

"inneke entel aziz":

İz” , Arap dilinde üç manaya gelir:

Birincisi: Galip gelmek manasınadır. Men azze bezze derler ki: Galip gelen parsayı toplar demektir. Azze yeuzzu babından gelir,

"ve azzeni fil-hitab” (Sad: 29) beni lafta mağlup etti demektir.

İkincisi: Şiddet ve kuvvet manasınadır, azze yaazzü babından gelir.

Üçüncüsü: Onuruna düşkün olmak manasınadır, bu da azze yeizzü babından gelir Aziz kelimesi, ona hiçbir şey denk ve muâdil olmaz manasınadır.

130

Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir? Yemin olsunki biz onu dünyada seçmişizdir ve şüphesiz o, ahirette de iyi kimselerdendir.

"Kendini bilmeyenden başka İbrahim’in dininden kim yüz çevirir?": Âyetin sebeb-i nüzulü şöyledir: Abdullah b. Selam iki kardeşi oğulları Muhacir ile Seleme’yi İslâm’a davet etti, Seleme Müslüman oldu, Muhacir ise İslâm’dan yüz çevirdi. Bu âyet bunun üzerine indi. Bunu Mukâtil demiştir.

Zeccâc da şöyle demiştir:

"Men” edatı lâfız itibarı ile istifham ise de manası tesbit ve azarlamadır. Mana şöyle olur: Kendini bilmeyenden başkası İbrahim’in dininden yüz çevirmez. Rağiptü fişşey, istemek manasına, rağibtü anhü ise yüz çevirmek manasınadır. İbrahim’in milleti ise dinidir.

"İlla men sefihe nefseh": Bunda da dört görüş vardır:

Birincisi: Bunun manası, ancak nefsini alçaltan demektir, bunu Ahfeş ile Yûnus demişlerdir. Yûnus; Bu nedenledir ki, nefse taaddi etmiş ve onu nasbetmiştir, demiştir. Ahfeş de, nefs kelimesinin mensûb olması harfi çerin düşmesinden dolayıdır, çünkü mana: İlla men sefihe fi nesihi demiştir.

Şair de şöyle demiştir:

Bizde çiğ et misafirler için pahalıdır,

Biz onu tencerede piştiği zaman ucuzlatırız.

İkincisi: Ancak nefsini helak eden demektir, bunu da Ebû Ubeyde demiştir.

Üçüncüsü: Ancak nefsi sefih olan yapar demektir, meselâ, filanca görüşünü aldattı denir. Bu, Ferrâ’ ile İbn Kuteybe'nin görüşüdür.

Ferrâ’ şöyle demiştir: Fiil nefisten

"men” zamirine nakledildi, nefs de tefsire (temyize) benzetilmekle mensûb kılındı, meselâ, dıktü bilemri zeran denir ki: Bundan sıkıldım demektir,

"veştealerre’sü şeyben” (Meryem: 4) de böyledir.

Dördüncüsü: Kendini bilmeyen, onun üzerinde düşünmeyen demektir, bu da Zeccâc’ın tercih ettiği bir görüştür.

"Şüphesiz o ahirette elbette iyi kimselerdendir": Allah katında hali düzgün kimselerdendir demektir.

Zeccâc da: Ahirette salih olan, kazanandır, demiştir.

131

Çünkü Rabbi ona: Teslim ol, dedi. O da: Âlemlerin Rabbine teslim oldum, dedi.

"Rabbi ona teslim ol” demişti: Bu da onu seçtiği zaman olmuştu.

İbn Abbâs da şöyle demiştir: O yıldızı, ayı ve güneşi gördüğü zaman Rabbi ona: Teslim ol, yani ihlaslı ol, demişti.

132

Bunları İbrahim, oğullarına tavsiye etti. Ya’kûb da: Ey oğullarım, şüphesiz, Allah bu dini sizin için seçti. Öyle ise ancak Müslümanlar olarak ölün, dedi.

"Ve-vessa": İbn Abbâs ile Medineliler elifle ve sad şeddesiz olarak

"evsa", diğerleri de elifle sad da şeddeli olarak "vessa” okumuşlardır. Bu da Mushafların farklı oluşundan kaynaklanmaktadır. Bize Kuşeyş haber verdi, bize İbn Hayyeveyh haber verdi, bize İbn Enbari haber verdi, bize Saleb haber verdi, bana Halef b. Hişam el - Bezzar yazı ile bildirdi ve şöyle dedi: Medine halkının mushafı ile Irak halkının mushafı on iki yerde farklıdır: Medine halkı "veevsa", İrak halkı ise "vevessa” yazdı; Medine halkı

"sariu ilâ mağfiretin nün rabbiküm", (Al-i İmran: 132) vavsız, Irak halkı "vesariu” yazdı; Medine halkı

"yekulülezine amenu” (Maide: 53), Irak halkı "veyekulu” yazdı; Medine halkı

"men yertedid” (Maide: 54), Irak halkı

"men yertedde” yazdı; Medine halkı

"ellezinettehazu mesciden” (Teube: 107), Irak halkı "vellezine” yazdı; Medine halkı

"hayran minhuma munkaleba” (Kehf: 36), Irak halkı

"minha” yazdı, Medine halkı  

"fetevekkel alel azizirrahim” (Şuara: 217) yazdı, Irak halkı "vetevekkel” yazdı; Medine halkı

"veen yuzhire filardıl fesad” (Ğafir: 26), Irak halkı

"ev en yuzhire” yazdı; Medine halkı ha mîm ayn sin kafta

"bima kesebet eydiküm"ü fesiz, Irak halkı "febima” yazdı; Medine halkı

"ma teştehihil enfüs” (Zuhruf: 71) he ile, Irak halkı

"mateştehi” yazdı; Medine halkı

"innallahel ğaniyyül hamid” (Hadid: 24), Irak halkı

"innallahe hüvel ğaniyyül hamid” yazdı; Medine halkı  

"fela yehafü ukbaha” (Şems: 15), Irak halkı "vela yehafü” yazdı.

Vessa, evsadan daha mübalağalıdır, çünkü onda defalarca yapılma manası vardır. Ondaki “He” zamiri de meseleye râcîdir. Bunu İkrime ile Zeccâc demişlerdir.

Mukâtil de şöyle demiştir: Onun oğulları dörttür: İsmail, İshak, Medyen, Medain. Mukâtil’in dışındakiler de onların sekiz olduklarını söylemişlerdir.

"Müslüman olmadan ölmeyin": Maksat, İslâm'dan ayrılmayın; size ölüm geldiği zaman sizi onun üzerinde bulsun demektir.

133

Yoksa Yakub’a ölüm geldiği zaman orada hazır mı idiniz? Hani oğullarına: Benden sonra neye ibadet edeceksiniz, demişti? Onlar da: Senin İlâhın ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan bir tek İlâha ibadet edeceğiz. Biz ona teslim olmuşuzdur, demişlerdi.

134

Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Kazandıkları onlaradır, sizin kazandığınız da sizedir. Onların yaptıklarından sorulmazsınız.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1201  H : 597)

 

EZ-ZÂDU'L-MESÎR TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANBELÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç