| 
                                                         
                                                        
                                                        26 - 
                                                        
                                                        İKRÂH (KORKUTMAK) ve 
                                                        HİCR (YASAKLAMAK) 
                                                        
                                                        
                                                        Mü’mini ve zimmîyi ikrâh 
                                                        etmek, korkutmak büyük 
                                                        günâhdır. 
                                                        
                                                        
                                                        İbni Âbidîn 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyh”, beşinci cildde 
                                                        ve (Dürer-ül-hükkâm)
                                                        949. cu maddede 
                                                        buyuruyor ki, 
                                                        (İkrâh), bir insanı, 
                                                        istemediği birşeyi 
                                                        yapması için, haksız 
                                                        olarak zorlamak demekdir. 
                                                        Birini zorlamanın ikrâh 
                                                        olması için dört şart 
                                                        lâzımdır. Zorlayanın, 
                                                        korkutduğu şeyi 
                                                        yapabilecek kuvvetde 
                                                        olması, zorlananın 
                                                        korkutulan şeyin 
                                                        muhakkak yapılacağını 
                                                        bilmesi, korkutulan 
                                                        şeyin, ölüm veyâ bir 
                                                        uzvun kesilmesi veyâ 
                                                        üzücü birşey olması, 
                                                        zorlanan şeyin, 
                                                        yapılmaması gereken 
                                                        birşey olması lâzımdır. 
                                                        İkrâh iki dürlü olur: 
                                                        Mülcî olan ve mülcî 
                                                        olmıyan ikrâh. (Mülcî) 
                                                        tam, ağır olup, insanın 
                                                        rızâsını ve ihtiyârını 
                                                        yok eder. Zorlanan şeyin 
                                                        yapılması zarûrî olur. 
                                                        Bu da, ölüm, bir uzvun 
                                                        telef olması veyâ bu 
                                                        ikisine sebeb olacak 
                                                        habs ve dayakdır. Bütün 
                                                        malın telef edilmesi ile 
                                                        ikrâh olunmanın da (Mülcî) 
                                                        olacağı İbni Âbidînde 
                                                        yazılıdır. [Zarûrî olan 
                                                        nafakayı te’mîn etmek 
                                                        için çalışmağa mâni’ 
                                                        olunması ve başka 
                                                        çalışacak yer bulamamak 
                                                        korkusu, (mülcî olan 
                                                        ikrâh) sayılacağı 
                                                        buradan anlaşılmakdadır.]
                                                        (Mülcî olmıyan) 
                                                        ikrâh, yalnız rızâyı yok 
                                                        eder ki, bir günden 
                                                        ziyâde habs veyâ 
                                                        şiddetli dayak ile 
                                                        korkutulmakdır. [Böyle 
                                                        ikrâh da, küfr-i hükmî 
                                                        için özr olur.] İlm, 
                                                        şeref sâhiblerini tekdîr 
                                                        etmek, sert söylemek, 
                                                        bunlar için ikrâh olur. 
                                                        Mahrem akrabânın habs 
                                                        edilmesi de ikrâh olur. 
                                                        Sultânın [Hükûmetin, 
                                                        kanûnların] emrleri 
                                                        ikrâh demekdir. İkrâh 
                                                        ile yapdırılması istenen 
                                                        şey birkaç çeşiddir: 
                                                        
                                                        
                                                        1 - Yapması câiz, 
                                                        yapmaması ise sevâb olan 
                                                        şeylerdir. Mülcî ikrâh 
                                                        ile küfre sebeb olan söz 
                                                        söylemek, Resûlullahı 
                                                        kötülemek böyledir. 
                                                        Fekat, bunları söylerken 
                                                        Tevriye etmesi, ya’nî 
                                                        Muhammed ismindeki 
                                                        başkasını düşünmesi, 
                                                        puta, heykele secde 
                                                        ederken, Allahü teâlâya 
                                                        secde etmeği düşünmesi 
                                                        lâzımdır. Böyle 
                                                        düşünerek de bunlara 
                                                        secde etmesi mekrûh 
                                                        olur. Tevriye etmek 
                                                        lâzım olduğunu 
                                                        hâtırlayıp da, etmezse, 
                                                        kâfir olur. Hâtırına 
                                                        gelmezse ma’zûr olur. 
                                                        Nemâz kılmamak ve Kur’ân-ı 
                                                        kerîmde bildirilen bütün 
                                                        emrler, kendinin ve 
                                                        başkasının malını telef 
                                                        ve müslimânı söğmek, 
                                                        iftirâ etmek ve kadının 
                                                        zinâ ile ikrâhı ve 
                                                        livâta böyledir. 
                                                        Başkasının malını almak 
                                                        zulmdür. Zulm, küfr gibi 
                                                        hiç halâl olmaz. 
                                                        Zimmînin dahî malını 
                                                        yimek, şerâb içmekden 
                                                        dahâ büyük harâmdır. 
                                                        İkrâh eden, malı öder. 
                                                        Sultândan başka birinin 
                                                        yapdığı ikrâhda, emr 
                                                        edenin veyâ me’mûrunun 
                                                        hâzır olması lâzımdır. 
                                                        Livâta, zinâdan dahâ 
                                                        büyük harâmdır. 
                                                        Zevcesini boşamak da, bu 
                                                        çeşid ikrâhdır. [Mülcî 
                                                        olmıyan ikrâh ile 
                                                        kadının başını açmasının 
                                                        câiz olacağı 
                                                        anlaşılmakdadır.] 
                                                        
                                                        
                                                        2 - Mülcî ikrâh ile 
                                                        yapması harâm olan 
                                                        şeylerdir. Bir müslimânı 
                                                        veyâ zimmîyi öldürmek 
                                                        veyâ bir uzvunu kesmek 
                                                        veyâ bunlara sebeb 
                                                        olacak kadar habs etmek 
                                                        ve döğmek, erkeğin zinâ 
                                                        için ikrâh edilmesi 
                                                        böyledir. Öldürürse, 
                                                        kısâsı ikrâh edene, 
                                                        günâhı ise öldürene 
                                                        olur. İkrâh edilmiyen 
                                                        bir kimse, kolunun 
                                                        kesilmesine izn verse, 
                                                        tıbbî lüzûm olmadıkca, 
                                                        bunun kolunu kesmek 
                                                        günâh olur. Öldürmek 
                                                        için ölüm ile tehdîd 
                                                        edilse, ölecek olan izn 
                                                        verirse, öldürülünce 
                                                        günâha girer. Devlet 
                                                        başkanı el kesmek için 
                                                        ölüm ile tehdîd edince, 
                                                        kesmesi câiz olur. Kendi 
                                                        elini kesmesi için ölüm 
                                                        ile tehdîd edilenin, 
                                                        kendi elini kesmesi câiz 
                                                        olur. Kendini öldürmesi 
                                                        için ölüm ile tehdîd 
                                                        edilenin kendini 
                                                        öldürmesi câiz olmaz. 
                                                        
                                                        
                                                        [Buradan anlaşılıyor ki, 
                                                        düşmanın eline geçince, 
                                                        ırzlarına saldırılıp, 
                                                        işkence yapıldıkdan 
                                                        sonra öldürüleceklerini 
                                                        anlıyan kimsenin, 
                                                        kendini ve yakınlarını 
                                                        öldürmesi câiz değildir. 
                                                        Kadının ırzına 
                                                        dokunulması, önceki 
                                                        birinci çeşidde 
                                                        bildirildi]. (Cihâd 
                                                        bahsi)nde, (Harb 
                                                        edince öldürüleceğini, 
                                                        etmezse esîr olacağını 
                                                        anlıyan, düşmana 
                                                        saldırmaz. Düşmana zarar 
                                                        vereceğini bilerek 
                                                        saldırıp öldürülürse, 
                                                        câiz olur. Düşmana zarar 
                                                        vermiyecek ise, 
                                                        saldırması câiz olmaz. 
                                                        Müslimân fâsıkları 
                                                        günâhdan men’ etmek 
                                                        böyle değildir) 
                                                        buyurulmakdadır. 
                                                        [Birinci kısmın 
                                                        kırkbirinci ve ikinci 
                                                        kısmın dördüncü ve 
                                                        (Mecelle)nin 1003. cü 
                                                        maddelerine bakınız! 
                                                        (Mektûbât-ı Ma’sûmiyye)
                                                        üçüncü cildinin 55. 
                                                        ci mektûbunda, bu 
                                                        husûsda geniş bilgi 
                                                        vardır.] 
                                                        
                                                        
                                                        3 - Mülcî olan ikrâh ile 
                                                        yapması halâl, hattâ 
                                                        farz, yapmayıp ölmesi 
                                                        günâh olan şeylerdir. 
                                                        Şerâb, kan içmek, leş, 
                                                        domuz yimek böyledir. 
                                                        Çünki, mülcî ikrâh ile 
                                                        bunları yimek zarûret 
                                                        olur. Mülcî ikrâh ile 
                                                        başkasının malı telef 
                                                        edilince, ikrâh eden 
                                                        öder. Mülcî olmıyan 
                                                        ikrâhda ise, telef eden 
                                                        öder. 
                                                        
                                                        
                                                        Mülcî olan veyâ olmıyan 
                                                        bir ikrâh ile yapılan 
                                                        sözleşmeler [akd] sahîh 
                                                        olmaz. Çünki, sahîh 
                                                        olmaları için rızâları 
                                                        ile yapılması lâzımdır. 
                                                        Meselâ, malını satan 
                                                        veyâ birşeyi satın alan, 
                                                        kirâya veren, hediyye 
                                                        veren, borcunu ibrâ veyâ 
                                                        te’cîl eden, borcu 
                                                        olduğunu söyliyen kimse, 
                                                        korkudan kurtulunca, 
                                                        isterse bunlardan vaz 
                                                        geçebilir, isterse râzı 
                                                        olur. Zorla satdırılan 
                                                        malı alan kimse, bu mala 
                                                        mâlik olur. Çünki, böyle 
                                                        bey’ fâsiddir. [Suç 
                                                        ikrâr etmesi, evet 
                                                        demesi için karakolda 
                                                        polislerin ikrâh, 
                                                        işkence yapması câiz 
                                                        değildir. Böyle verdiği 
                                                        ifâdeyi, sonra red etmek 
                                                        hakkı vardır.] 
                                                        
                                                        
                                                        Mülcî olmıyan ikrâh ile 
                                                        de yapılan nikâh, talâk, 
                                                        nezr, yemîn, ric’at, 
                                                        ya’nî boşadığı kadını 
                                                        tekrâr alması sahîh 
                                                        olur. İkrâh bitince, 
                                                        nikâhdan ve talâkdan 
                                                        vazgeçebilir. Nezrden 
                                                        vazgeçemez. Nezr olarak 
                                                        verdiğini, ikrâh edenden 
                                                        istiyemez. İkrâh 
                                                        edilerek borclusunu afv 
                                                        etmesi ve mürted olması 
                                                        sahîh olmaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Mülcî olmıyan ikrâh ile 
                                                        leş, kan, domuz yinmez. 
                                                        Şerâb içilmez ve 
                                                        müslimânın malı telef 
                                                        edilmez. Çünki, mülcî 
                                                        olmıyan ikrâh ile 
                                                        zarûret hâsıl olmaz. 
                                                        Ölmemek için leş, domuz 
                                                        yinir ve kan, şerâb 
                                                        içilir. Yimez, içmez de 
                                                        ölürse Cehenneme gider. 
                                                        
                                                        
                                                        Mülcî ikrâh ile, bu 
                                                        şerâbı iç, şu malını sat 
                                                        denilse, malını satar. 
                                                        İkrâh bitince, ister 
                                                        fesh eder, isterse kabûl 
                                                        eder. Şerâbı içmesi de 
                                                        câiz olur. Câiz 
                                                        olacağını bilmediği 
                                                        için, içmez ve satmaz da 
                                                        öldürülürse, şehîd olur. 
                                                        Sultânın müsâdere 
                                                        etmesi, ya’nî haksız 
                                                        olarak, zulm ile para, 
                                                        mal istemesi ikrâh olur. 
                                                        Bunları vermek câiz 
                                                        olur. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        HİCR - 
                                                        
                                                        Ba’zı kimseleri, ba’zı 
                                                        sözleşmelerden ve 
                                                        işlerden men’ etmek 
                                                        demekdir. [(Mecelle)nin 
                                                        941. ci ve sonraki 
                                                        maddelerine bakınız!]. 
                                                        Bir çocuk, satın alınan 
                                                        malın mülk olacağını ve 
                                                        satınca mülkden 
                                                        çıkacağını anlarsa, buna
                                                        (Mümeyyiz), ya’nî 
                                                        akllı denir. Mümeyyiz 
                                                        olmıyan çocukların bütün 
                                                        sözleşmeleri bâtıldır. 
                                                        Mümeyyiz olan çocuğun 
                                                        zararlı olan işlerdeki 
                                                        sözleşmeleri, velîsi izn 
                                                        verse de, sahîh 
                                                        değildir. Talâk vermesi, 
                                                        köle âzâd etmesi, birine 
                                                        borçlu olduğunu 
                                                        söylemesi, ödünc, sadaka 
                                                        hediyye vermesi 
                                                        böyledir. Fâideli olan 
                                                        işler için sözleşmeleri 
                                                        velîsi izn vermese de 
                                                        sahîh olur. Hediyye, 
                                                        sadaka kabûl etmesi, 
                                                        ücret ile yapdığı işin 
                                                        ücretini alması 
                                                        böyledir. Başkasının 
                                                        vekîli olan akıllı 
                                                        çocuğun, vekîli olduğu 
                                                        kimsenin malı için ve 
                                                        talâkı için olan sözleri 
                                                        kabûl edilir. Zararlı 
                                                        da, fâideli de olabilen 
                                                        sözleşmelerinin sahîh 
                                                        olması için, velîsinin 
                                                        izn vermesi lâzımdır. 
                                                        Kendi malı ile bey’ ve 
                                                        şirâsı böyledir. Bunamış 
                                                        olan ihtiyârlar da, 
                                                        mümeyyiz çocuk gibidir. 
                                                        Alışverişlerini, 
                                                        velîleri isterse kabûl, 
                                                        isterse red eder. Bir 
                                                        malı veyâ canı telef 
                                                        ederlerse, öderler. (Hadîka)da 
                                                        dil âfetlerinin 
                                                        yirmincisinde diyor ki: 
                                                        (Çocuğun kendi malını 
                                                        kullanması mahcûr olduğu 
                                                        gibi, başkasına hizmet 
                                                        etmesi de, ancak 
                                                        velîsinin izni ile câiz 
                                                        olur. Bir sabî, bir kabı 
                                                        havuzdan doldursa, sonra 
                                                        tekrâr havuza dökse, 
                                                        kimsenin bu havuzdan su 
                                                        içmesi halâl olmaz. 
                                                        Çünki, çocuk, havuzdaki, 
                                                        herkese mubâh olan sudan 
                                                        doldurup aldığına mâlik 
                                                        olur. Bunu havuza 
                                                        dökünce, havuzdaki suya, 
                                                        çocuğun hakkı 
                                                        karışmışdır. Zengin olan 
                                                        anası, babası ve hiç 
                                                        kimse, bu havuzdan 
                                                        içemez ve kullanamaz. 
                                                        İçebilmeleri ve 
                                                        kullanabilmeleri için, 
                                                        bütün havuzu boşaltarak, 
                                                        tekrâr doldurmak [veyâ
                                                        (Mecelle)nin 
                                                        1128. ci maddesinde 
                                                        bildirilen (Şirket-i 
                                                        mülk) kısmeti, ya’nî 
                                                        dağılması hükmüne 
                                                        uyularak, havuzdan 
                                                        çocuğun dökdüğü su kadar 
                                                        su alıp velîsine vermek] 
                                                        lâzımdır. [Böyle 
                                                        yapılması (Bey’ ve 
                                                        şirâ risâlesi)nin 
                                                        sonunda da yazılıdır. 
                                                        Velî kendisine verilen 
                                                        suyu çocuk için 
                                                        kullanır. Çocuğun, umûmî 
                                                        çeşmeden alıp getirdiği 
                                                        su da böyledir. Velî, 
                                                        çocuğun malını kimseye 
                                                        hediyye edemez. Birine 
                                                        hediyye etmek isterse, 
                                                        evvelâ bunun kıymeti 
                                                        kadar parayı ona hediyye 
                                                        eder. O da, bu para ile 
                                                        çocuğun malını 
                                                        velîsinden satın alır. 
                                                        Bu para çocuğun olur. 
                                                        Velî, kendi parası ile, 
                                                        çocuğun kullanması için 
                                                        aldığı şeyleri 
                                                        dilediğine hediyye 
                                                        edebilir. Çocuk malını 
                                                        anasına babasına verse, 
                                                        bunların mülkü olmaz.]). 
                                                        
                                                        
                                                        İbni Âbidînde diyor ki, 
                                                        (İki imâma göre, sefîh 
                                                        olan ya’nî, nafaka 
                                                        te’mîn ederken, malını 
                                                        isrâf eden, ya’nî 
                                                        ahkâm-ı islâmiyyenin ve 
                                                        aklın uygun görmediği 
                                                        lüzûmsuz yere harc eden 
                                                        ve harâmlara sarf eden 
                                                        âkıl ve bâlig kimse de, 
                                                        çocuk gibi, hâkim 
                                                        tarafından hicr edilir. 
                                                        Fetvâ da böyledir. 
                                                        Lüzûmsuz yere hayra da 
                                                        verse, meselâ câmi’ 
                                                        yapmakda isrâf etse, 
                                                        sefîh olur. İçki, zinâ 
                                                        gibi mal sarfı olmıyan 
                                                        günâhları yapana sefîh 
                                                        denmez, fâsık denir. 
                                                        Alışverişde fazla 
                                                        aldanan da sefîh 
                                                        sayılır. İslâmiyyetden 
                                                        ayrılmak için hîle-i 
                                                        bâtıla öğreten hocalar, 
                                                        câhil tabîb ve eczâcılar 
                                                        ve hîleli iflâs yapan 
                                                        tüccârlar, câhil 
                                                        hâkimler, hîle yapan 
                                                        satıcılar, ihtikâr 
                                                        yapanlar, hicr edilir. 
                                                        İşlerinden men’ edilir. 
                                                        Câhil, fâsık müftîler de 
                                                        hicr edilir.) (Mecma’ul-enhür)de 
                                                        diyor ki, (İki imâma 
                                                        göre, borclu, 
                                                        alacaklının talebi 
                                                        üzerine, hicr olunur. 
                                                        Hâkim, borcluyu habs 
                                                        etdikden sonra, onu hicr 
                                                        eder. Sonra, onun 
                                                        bilgisi ile, onun 
                                                        mallarını satdırarak, 
                                                        nafakası lâzım olanların 
                                                        nafakasını öder. Geri 
                                                        kalan ile borclarını 
                                                        öder. Parası yetişmezse, 
                                                        ihtiyâcından fazla olan 
                                                        eşyâsını satar. Bu da 
                                                        yetişmezse, ihtiyâcından 
                                                        fazla olan binâlarını 
                                                        satar. Fetvâ böyledir). 
                                                        Hicr edilmiş olan, sefîh 
                                                        veyâ iflâs etmiş 
                                                        kimsenin, nikâhda ve 
                                                        talâkda sözü geçer. 
                                                        Çünki evlenmek masrafı, 
                                                        ihtiyâc eşyâsındandır. 
                                                        Zekât olarak malının 
                                                        kırkda birini ayırması 
                                                        için, kâdî [ya’nî 
                                                        hâkim], sefîhe malını 
                                                        teslîm eder. Fekat, bu 
                                                        arada, uygunsuz yere 
                                                        sarf etmemesi için, 
                                                        yanında emîn birini 
                                                        bulundurur. Hacca 
                                                        gitmesine de mâni’ 
                                                        olunmaz. Yol parasını 
                                                        isrâf etmesin diye, emîn 
                                                        birine teslîm olunur. 
                                                        Baba, ced, çocuğa velî 
                                                        olur, sefîh adama olmaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Reşîd olmıyan çocuk, 
                                                        bâlig olunca, malını 
                                                        kullanmağa hak kazanır. 
                                                        Fekat, rüşdü ya’nî sefîh 
                                                        olmadığı görülmezse, 
                                                        yirmibeş yaşına kadar, 
                                                        malı kendine verilmez. 
                                                        İki imâma ve üç mezhebe 
                                                        göre, rüşdü görülmedikce, 
                                                        ihtiyârlasa dahî, malı 
                                                        verilmez. Malında 
                                                        tesarrufu, hâkimin izn 
                                                        verdiği kadar sahîh 
                                                        olur. Bir kimse reşîd 
                                                        olduğunu söylese, 
                                                        alacaklıları da, 
                                                        sefâhetden kurtulmadı 
                                                        deseler, iki taraf da 
                                                        şâhid gösterse, kâdî 
                                                        rüşdünü kabûl eder. 
                                                        
                                                        
                                                        Oniki yaşını dolduran 
                                                        oğlan ve dokuz yaşını 
                                                        dolduran kız, bâlig 
                                                        olduğunu söylerse, kabûl 
                                                        edilir. Söylemezlerse, 
                                                        onbeş yaşını doldurunca 
                                                        bâlig kabûl edilirler. 
                                                        Çocuğun velîsi, üçüncü 
                                                        kısm üçüncü ve dördüncü 
                                                        maddede bildirilmişdir. 
                                                        
                                                        
                                                        Ölüm hastası, küçük 
                                                        çocuğuna bırakacağı 
                                                        malını, bu çocuğun 
                                                        ihtiyâclarına sarf 
                                                        etmesi için birini vasî 
                                                        ta’yîn edince, çocuk 
                                                        âkıl bâlig oldukda, 
                                                        reşîd olmadıkca, vasîden 
                                                        malları alamaz. Vasînin, 
                                                        erkek çocuğu nikâh 
                                                        yapmağa hakkı olmadığı 
                                                        gibi, kız çocukla mahrem 
                                                        olamaz. Evlâdlık 
                                                        edinenlerin, buna dikkat 
                                                        etmeleri lâzımdır. 
                                                        
                                                        
                                                        Ölüm hastası, 
                                                        vasıyyetini yerine 
                                                        getirmek veyâ küçük 
                                                        çocuğuna bakmak için 
                                                        birini vasî ta’yîn etse, 
                                                        bu da vasî olmağı kabûl 
                                                        etse, hasta öldükden 
                                                        sonra, vasîlikden 
                                                        vazgeçemez. Yetîm için 
                                                        babasının veyâ ceddinin 
                                                        veyâ hâkimin ta’yîn 
                                                        etdiği vasî, yetîmi, 
                                                        yalnız malını tasarruf 
                                                        etmek için evlâd edinmiş 
                                                        olur. [Bir adam, bir 
                                                        kızı (Evlâd edinmek) 
                                                        ile, kendi kızı gibi 
                                                        olamaz. Her zemân 
                                                        kendisine yabancıdır. 
                                                        Büyüdüğü zemân, onun, 
                                                        elinden, yüzünden başka 
                                                        yerlerine bakamaz ve 
                                                        dokunamaz. Kızın, bu 
                                                        adamdan da örtünmesi 
                                                        lâzım olur. Bu adam 
                                                        bununla evlenebilir ve 
                                                        oğlu ile evlendirebilir. 
                                                        Bununla sefere gidemez 
                                                        ve halvet yapamaz. 
                                                        Birbirlerinden mîrâs 
                                                        alamazlar. Bir adamın 
                                                        evlâd edindiği oğlan da 
                                                        böyledir. Bâlig oldukdan 
                                                        sonra, bu adamın 
                                                        zevcesine ve kızına 
                                                        yabancı olur. Bu kızla 
                                                        evlenebilir. Bu oğlan 
                                                        evlenirse, zevcesi bu 
                                                        adamın gelini olmaz. 
                                                        Yabancı bir kadın olur.
                                                        (El-halâl vel-harâm)da 
                                                        diyor ki, (Yabancı 
                                                        çocuğu kendi öz evlâdı 
                                                        olarak i’lân etmek 
                                                        harâmdır. Ahzâb 
                                                        sûresinin dördüncü âyeti 
                                                        ile yasak edilmişdir).
                                                        (Kâdîhân)da diyor 
                                                        ki, (Bâliga kız veyâ 
                                                        velîsi, noksân mehr ile 
                                                        veyâ küfvü olmıyana 
                                                        nikâh için tehdîd 
                                                        edilse, sonra bunu fesh 
                                                        edebilirler). 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Eşbâh)da 
                                                        ve bunun şerhı olan 
                                                        (Uyûn-ül-besâir)de 
                                                        diyor ki: (Çocuğa hiçbir 
                                                        ibâdet, hattâ, Hanefîde 
                                                        zekât da farz değildir. 
                                                        Hiçbirşey harâm 
                                                        değildir. Çocuğa ta’zîr 
                                                        yapılır. Had vurulmaz. 
                                                        Kısâs yapılmaz. Amden 
                                                        öldürdüğü, hatâ kabûl 
                                                        edilir. Aklı olunca, 
                                                        îmân etmesi vâcib olur 
                                                        denildi. Sadaka-i fıtr 
                                                        ve kurbanın, kendi 
                                                        malından vâcib olması da 
                                                        ihtilâflıdır. Toprağı 
                                                        varsa, uşr ve harâc 
                                                        vermesi lâzımdır. Zengin 
                                                        ise, zevcesinin ve 
                                                        akrabâsının nafakalarını 
                                                        verir. Fâsid olmıyan 
                                                        ibâdetlerinin 
                                                        sevâblarına kavuşur. 
                                                        Çocuğa ilm öğretenlere, 
                                                        iyilik yapdıranlara çok 
                                                        sevâb verilir. Büyüklere 
                                                        imâm olamaz. Bir kimse, 
                                                        bir çocuğa imâm olunca, 
                                                        cemâ’at sevâbı hâsıl 
                                                        olur. Çocuk velî olamaz. 
                                                        Cum’a ve bayram hutbesi 
                                                        okuması câiz olur. 
                                                        Sultân, ya’nî devlet 
                                                        reîsi olabilir ise de, 
                                                        milleti idâre için bir 
                                                        vâlî ta’yîn eder. İzn 
                                                        verilince da’vâ açabilir 
                                                        ve yemîni kabûl edilir. 
                                                        Ezân okuması sahîh ise 
                                                        de, mekrûhdur. Farz-ı 
                                                        kifâyeyi yapması ile, 
                                                        büyüklerden sâkıt olmaz. 
                                                        Birşeyi yapması için 
                                                        çocuğa izn vermek 
                                                        câizdir. Çocuğun iznli 
                                                        olduğunu ve getirdiği 
                                                        şeyin hediyye olduğunu 
                                                        söylemesi kabûl edilir. 
                                                        Satdığı şeyi, iznli 
                                                        olduğunu sorup 
                                                        anladıkdan sonra, almak 
                                                        câiz olur. Çocuğun 
                                                        [başkasının malından] 
                                                        getirdiği hediyyeyi ve 
                                                        sadakayı almak da 
                                                        böyledir. Çocuğun iznli 
                                                        olduğunda şübhe 
                                                        edilirse, araşdırmak 
                                                        lâzım olur. Öğrenmesi 
                                                        için çocuğa Kur’ân-ı 
                                                        kerîm vermek câiz olur. 
                                                        Kız çocuğun küpe için 
                                                        kulağını delmek câizdir. 
                                                        Çocuğa gelen hediyyeyi, 
                                                        çocuğa zarûrî lâzım 
                                                        değilse, yalnız fakîr 
                                                        olan anası babası 
                                                        yiyebilir. [Başka 
                                                        fakîrlere de 
                                                        yidiremezler.] Ana baba 
                                                        fakîr değil, fekat 
                                                        kendilerinde bulunmayan 
                                                        birşey ise, yiyebilirler 
                                                        ve kıymetini çocuğa 
                                                        öderler. Anaya babaya 
                                                        hediyye etmek niyyeti 
                                                        ile getirilen şeyi, 
                                                        kıymetsiz olduğunu 
                                                        bildirmek için, çocuğa 
                                                        hediyye diyerek 
                                                        verilirse, anaya babaya 
                                                        getirilmiş olur. Bunu, 
                                                        zengin iseler de 
                                                        yiyebilirler ve 
                                                        dilediklerine 
                                                        verebilirler. Akllı 
                                                        çocuk, alış verişe ve 
                                                        zekât vermeğe vekîl 
                                                        yapılabilir. İznli olsa 
                                                        dahî kefîl olamaz. 
                                                        Çocuğun selâmına cevâb 
                                                        vermek vâcib olur. 
                                                        Çocuğa selâm vermek 
                                                        câizdir. Müslimân olması 
                                                        sahîh olup, mürted 
                                                        olması sahîh değildir. 
                                                        Mürted olmağa sebeb 
                                                        olunca öldürülmez. 
                                                        Besmele ile kesdiği 
                                                        yinir. Kadınlara bakması 
                                                        ve halveti câizdir. 
                                                        Küçük kız, mahrem 
                                                        olmıyan emîn kimse ile 
                                                        sefere çıkabilir. Çocuk 
                                                        kaçıran, kız kaçıran, 
                                                        birinin zevcesini 
                                                        kaçıran, bunları 
                                                        getirinciye veyâ ölüm 
                                                        haberleri gelinciye 
                                                        kadar habs olunur. 
                                                        Çocuğa tehlükeli iş 
                                                        yapdırınca çocuk ölürse, 
                                                        yapdıran diyetini öder. 
                                                        Çocuk çukura, suya düşüp 
                                                        ölürse, anası babası 
                                                        cezâlanmaz. Elinden 
                                                        düşürüp ölürse, keffâret 
                                                        lâzım olur ki, altmış 
                                                        gün oruc tutar. Çocuğun 
                                                        anasından, babasından 
                                                        iznsiz herhangi bir 
                                                        sefere çıkması câiz 
                                                        değildir. Ananın 
                                                        babanın, günâh olmıyan 
                                                        emrlerine itâ’at etmesi 
                                                        farz-ı ayndır. (Berîka)da, 
                                                        ayak âfetleri başındaki 
                                                        hadîs-i şerîfde, 
                                                        (Ananın, babanın yüzüne 
                                                        merhamet ile bakana, 
                                                        makbûl hac sevâbı 
                                                        verilir) buyuruldu. 
                                                        Bâlig olan çocuğun da, 
                                                        seferin tehlükeli olması 
                                                        veyâ kendisine muhtâc 
                                                        olmaları hâlinde, 
                                                        iznleri olmadan gitmesi 
                                                        câiz değildir. Ana baba 
                                                        olmazsa, ced ve cedde 
                                                        onların yerine geçer. 
                                                        Bunlardan iznsiz yapılan 
                                                        hac mekrûh olur. Ana 
                                                        baba veyâ babanın 
                                                        terbiye için izn verdiği 
                                                        hoca, çocuğu elleri ile 
                                                        üç def’a vurarak terbiye 
                                                        edebilirler. Fakîr 
                                                        oğlunu da evlendirmek 
                                                        babaya vâcibdir. Çocuğun 
                                                        malını ona harc etmeğe, 
                                                        babası veyâ dedesi velî 
                                                        olur. Anası olmaz. 
                                                        Anası, kendi yanında 
                                                        kalan çocuğun ihtiyâcını 
                                                        onun parası ile satın 
                                                        alabilir.) 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Hadîka), 
                                                        
                                                        ikinci cild 
                                                        beşyüzdoksanbirinci 
                                                        sahîfede diyor ki, 
                                                        (Peygamberimiz 
                                                        “sallallahü aleyhi ve 
                                                        sellem”, (Allahü 
                                                        teâlâya ve âhıret gününe 
                                                        inanan kadının üç günlük 
                                                        yola, zevci veyâ zî-rahm-i 
                                                        mahreminden biri ile 
                                                        gitmesi halâl olur) 
                                                        buyurdu. Yâ Resûlallah! 
                                                        Zevcem hacca gidiyor. 
                                                        Ben cihâda gidiyorum. 
                                                        Yanında bulunamıyacağım 
                                                        denildi. Buna, 
                                                        (Cihâdı bırak. Zevcen 
                                                        ile birlikde hac yap!)
                                                        buyurdu. Bu hadîs-i 
                                                        şerîfe göre, zevcesini 
                                                        hacca götürmek için, 
                                                        başka mahremi bulunmaz 
                                                        ise, zevcin cihâddan 
                                                        geri dönmesi lâzımdır. 
                                                        Çünki, zevceyi harâmdan 
                                                        korumak farz-ı ayndır. 
                                                        Kadının, mahremsiz 
                                                        sefere çıkması câiz 
                                                        olmadığı gibi, yabancı 
                                                        erkeklerin ve mahremleri 
                                                        ile giden kadınların da, 
                                                        bir kadını sefere 
                                                        götürmeleri câiz 
                                                        değildir. Kadının hacca 
                                                        gitmesi için de, yanında 
                                                        mahremi veyâ zevci 
                                                        bulunması lâzımdır. Kız 
                                                        kardeşinin zevci, ya’nî 
                                                        enişte ve teyzenin 
                                                        zevci, kadının mahremi 
                                                        değildir. [Bunların 
                                                        mahrem olmadıkları (Ni’met-i 
                                                        islâm)ın hac 
                                                        kısmında ve (Alî 
                                                        efendi fetvâsı)nda 
                                                        yazılıdır.] Mahremin 
                                                        emîn ve âkıl ve bâlig 
                                                        olması lâzımdır. 
                                                        Müslimân da, zimmî de 
                                                        olabilir. Mecûsî olamaz. 
                                                        Müslimân bir kadın, 
                                                        mecûsî olan mahremi ile 
                                                        ve emîn olmıyan mahremi 
                                                        ile ve bâlig olmamış 
                                                        akllı çocuk mahremi ile 
                                                        sefere çıkamaz. [Böyle 
                                                        çocuğun bulunması, 
                                                        halvete mâni’ olamaz.] 
                                                        Bâliga olmamış, 
                                                        gösterişli kız da, kadın 
                                                        gibidir. Ya’nî mahremsiz 
                                                        sefere çıkamaz. Hanefî 
                                                        mezhebinde, kadının 
                                                        mahremsiz sefere 
                                                        çıkması, sözbirliği ile 
                                                        harâmdır. Şâfi’î 
                                                        mezhebinde, kadının 
                                                        mahremi olmadan, emîn 
                                                        kadınlarla birlikde, 
                                                        yalnız hacca gitmesi 
                                                        câizdir). Hanefî kadın, 
                                                        Şâfi’îyi taklîd ederek, 
                                                        böyle hacca gidemez. 
                                                        Çünki, mezheb taklîdi, 
                                                        ancak emr olunan bir iş 
                                                        yapılırken, meşakkat, 
                                                        sıkıntı olduğu zemân, bu 
                                                        sıkıntıdan kurtulmak 
                                                        içindir. Mahrem bir 
                                                        erkeği bulunmıyan 
                                                        kadının hacca gitmesi 
                                                        emr olunmadı ki, 
                                                        Şâfi’îyi taklîd etmek 
                                                        lâzım olsun. Ya’nî, 
                                                        mahremi olmıyan kadına 
                                                        hacca gitmek farz olmaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Aşağıdaki yazı 
                                                        (Dürer-ül-hükkâm) 
                                                        [176] maddesi ekinden 
                                                        alınmışdır: 
                                                        
                                                        
                                                        Âdil veyâ hâli belli 
                                                        olmıyan baba, mükellef 
                                                        olmıyan çocuğunun binâ 
                                                        ve her malını, piyasa 
                                                        fiyâtına veyâ aldanarak 
                                                        kendine ve başkalarına 
                                                        satabilir, parasını 
                                                        çocuğa ve fakîr ise, 
                                                        kendine de nafaka yapar. 
                                                        Fâsık ve isrâf eden 
                                                        baba, satamaz. Çocuk 
                                                        bâlig olunca, müşterîden 
                                                        bunları geri alabilir. 
                                                        Fekat, iki kat fiyâtla 
                                                        satması sahîh olup, 
                                                        semeni âdil birine 
                                                        emânet verilir. Fakîr 
                                                        baba, gâib olan büyük 
                                                        oğlunun yalnız menkûl 
                                                        mallarını, kendi 
                                                        nafakası için satabilir. 
                                                        Binâsını, toprağını 
                                                        satamaz. Baba yoksa, 
                                                        vasî de yoksa, babanın 
                                                        babası satabilir. Vasî, 
                                                        çocuğun yalnız menkûl 
                                                        mallarını, yalnız 
                                                        başkalarına satabilir. 
                                                        Vasî, meyyit tarafından 
                                                        ta’yîn edilmiş ise, 
                                                        çocuğun malını yüzde 
                                                        elli kârla kendine de 
                                                        satabilir. Hâkim 
                                                        tarafından ta’yîn 
                                                        edilmiş ise, kendisi hiç 
                                                        satın alamaz. Ammâ, 
                                                        yetîm çocuklarının 
                                                        nafakaları için, menkûl 
                                                        mallarını satabilir. 
                                                        Terekede menkûl mal 
                                                        varken, vasî, meyyitin 
                                                        deyni için, binâ ve 
                                                        toprak satamaz. Deynden 
                                                        fazla malını da satamaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Meyyitin borcunu bir 
                                                        vârisi ödese, bunu 
                                                        terekeden alabilir. 
                                                        Meyyitin borclarını 
                                                        vârisler öderse, 
                                                        alacaklılar, terekeden 
                                                        ödenmesini istiyemezler. 
                                                        Borclar, terekeden fazla 
                                                        olunca, vârisler, tereke 
                                                        kadarını ödeyip, 
                                                        terekeyi kurtarırız 
                                                        diyemezler. Vâris 
                                                        olmıyan biri, bütün 
                                                        borcları ödeyip, tereke 
                                                        malları, alacaklılardan 
                                                        zorla alamaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Borc, terekeden çok ise, 
                                                        dâyin, ya’nî garîm, 
                                                        ya’nî alacaklı bir ise, 
                                                        terekenin hepsi ona 
                                                        verilir. Çok iseler, 
                                                        tereke, alacakları ile 
                                                        orantılı olarak, hepsine 
                                                        dağıtılır. Vakf 
                                                        alacağının, diğer 
                                                        alacaklardan önceliği 
                                                        yokdur. Taksîmden sonra, 
                                                        başka bir garîm ortaya 
                                                        çıksa, yeniden hepsine 
                                                        bölünür. Vârisler, kendi 
                                                        malları ile, meyyitin 
                                                        borclarını ödemeğe 
                                                        zorlanamaz. 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        İki şey vardır ki, 
                                                        bunların hasreti, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        kimler olursa olsun, 
                                                        yakar herkesi. 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Göz kan ağlasa, 
                                                        haklarını ödeyemez, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        birisi gençlik, biri de, 
                                                        din kardeşi!  |