| 
                                                         
                                                        
                                                        23 - 
                                                        
                                                        TA’ZÎR 
                                                        
                                                        
                                                        [TENBÎH: Allahü 
                                                        teâlânın hakkı bulunan 
                                                        bir günâhı işliyeni 
                                                        gören kimsenin, bir 
                                                        şâhid yanında ta’zîr 
                                                        yapması lâzımdır. Bir 
                                                        müslimâna fâsık diyen 
                                                        kimsenin ta’zîr 
                                                        edilmesi, o müslimânın 
                                                        hakkını korumak içindir. 
                                                        Bu kimse, kendini, o 
                                                        müslimânın hakkı olan 
                                                        ta’zîrden kurtarması 
                                                        için beyyine, ya’nî iki 
                                                        şâhid ile sözünü isbât 
                                                        etmesi lâzım olmakdadır. 
                                                        
                                                        
                                                        Bir müslimâna, yâ zânî 
                                                        veyâ bu ma’nâda türkce 
                                                        çirkin şeyler söyliyen 
                                                        kimse, kazf haddinden 
                                                        kurtulmak için, misâl 
                                                        göstermeden sözünün 
                                                        doğru olduğunu şâhid ile 
                                                        isbât ederse, kabûl 
                                                        edilir. 
                                                        
                                                        
                                                        Öğrenmesi farz veyâ 
                                                        vâcib olan fıkh 
                                                        bilgilerini öğrenmemek 
                                                        fıskdır. Fâsıkların 
                                                        şâhidliği kabûl olmadığı 
                                                        için, şâhidlere i’tirâz 
                                                        olunduğu zemân, hâkim 
                                                        şâhidlere fıkhdan sorar. 
                                                        Bilmezlerse, red 
                                                        olundukları gibi, ta’zîr 
                                                        de olunurlar. [İbni 
                                                        Âbidîn önsözünde 
                                                        buyuruyor ki, (Kur’ân-ı 
                                                        kerîmden nemâz kılacak 
                                                        kadar ezberlemek 
                                                        farzdır. Bunu 
                                                        öğrendikden sonra, fıkh 
                                                        bilgilerinden farz-ı ayn 
                                                        olanları öğrenmek, 
                                                        Kur’ân-ı kerîmin 
                                                        fazlasını ezberlemekden 
                                                        dahâ iyidir. Çünki, 
                                                        Kur’ân-ı kerîmi 
                                                        ezberlemek, ya’nî hâfız 
                                                        olmak farz-ı kifâyedir. 
                                                        İbâdetler ve mu’âmelât 
                                                        için lâzım olan fıkh 
                                                        bilgilerini öğrenmek ise 
                                                        farz-ı ayndır. Halâlden, 
                                                        harâmdan ikiyüzbin 
                                                        mes’eleyi ezberlemek 
                                                        lâzımdır. Bunların bir 
                                                        kısmı farz-ı ayndır. Bir 
                                                        kısmı da farz-ı 
                                                        kifâyedir. Herkese, 
                                                        işine göre, lüzûmlu 
                                                        olanlar farz-ı ayn olur. 
                                                        Fekat hepsini öğrenmek, 
                                                        Kur’ân-ı kerîmi 
                                                        ezberlemekden dahâ 
                                                        iyidir. Tefsîr ile vakt 
                                                        geçirmek doğru değildir. 
                                                        Çünki, tefsîr ile, va’z 
                                                        ve kıssa öğrenilir. Fıkh 
                                                        okuyarak, halâli, harâmı 
                                                        öğrenmelidir. Allahü 
                                                        teâlâ (Hikmet)i övdü. 
                                                        Tefsîr âlimlerinin çoğu 
                                                        (Hikmet, fıkhdır) dedi. 
                                                        Bir fıkh âlimi, bin 
                                                        zâhidden dahâ 
                                                        kıymetlidir. Fıkh 
                                                        bilgileri, dört mezhebin 
                                                        âlimlerinden öğrenilir. 
                                                        Dört mezhebden birinde 
                                                        bulunmıyan fıkh bilgisi 
                                                        câiz değildir. Tefsîr 
                                                        ilminin kâ’ideleri 
                                                        kurulmamış, kollara 
                                                        ayrılmamış, sonuna 
                                                        varılmamışdır. Her 
                                                        âyetin çok tefsîri 
                                                        vardır. Hepsini Allahü 
                                                        teâlâdan başka kimse 
                                                        bilmez). (Hadîka)da, 
                                                        üçyüzyirmidördüncü 
                                                        sahîfeden başlıyarak 
                                                        buyuruyor ki, (Ehl-i 
                                                        sünnet i’tikâdını ve 
                                                        farzları, harâmları 
                                                        öğrenmek farzdır. 
                                                        Bunları öğretmek ve 
                                                        kendine lâzım olandan 
                                                        başka fıkh bilgilerini 
                                                        öğrenmek ve Kur’ân-ı 
                                                        kerîmin tefsîrini ve 
                                                        hadîs ilmini öğrenmek 
                                                        farz-ı kifâyedir. Fıkh 
                                                        bilgileri, Kur’ân-ı 
                                                        kerîmden ve hadîs-i 
                                                        şerîflerden öğrenilmesi 
                                                        farz olan bilgilerdir. 
                                                        Fıkh kitâbı okuyan 
                                                        mukallidler, âyetden ve 
                                                        hadîsden hükm çıkarmak 
                                                        ihtiyâcından kurtulur. 
                                                        Farz-ı kifâye olanları 
                                                        bilen, yapan var iken, 
                                                        bunları öğrenmek 
                                                        müstehab olur. Bunları 
                                                        yapmak nâfile ibâdet 
                                                        olur. Yalnız, cenâze 
                                                        nemâzı böyle değildir. 
                                                        Velîsi kılınca, 
                                                        başkalarının tekrâr 
                                                        kılması câiz olmaz. 
                                                        Nemâz kılacak kadar 
                                                        Kur’ân-ı kerîm 
                                                        ezberliyen kimsenin, boş 
                                                        zemânlarında dahâ çok 
                                                        ezberlemesi, nâfile 
                                                        nemâz kılmasından dahâ 
                                                        çok sevâb olur. 
                                                        İbâdetlerinde ve günlük 
                                                        işlerinde lâzım olan 
                                                        fıkh bilgilerini 
                                                        öğrenmesi ise, bundan 
                                                        dahâ çok sevâb olur. 
                                                        Lüzûmundan fazla fıkh 
                                                        bilgilerini öğrenmek de, 
                                                        nâfile ibâdetlerden dahâ 
                                                        sevâbdır. Lüzûmundan 
                                                        fazla fıkh bilgisi 
                                                        öğrenirken, tesavvuf 
                                                        bilgilerini ve 
                                                        hakîmlerin, ya’nî Allahü 
                                                        teâlâya ârif olanların 
                                                        sözlerini ve hâl 
                                                        tercemelerini öğrenmesi 
                                                        de müstehab olur. 
                                                        Bunları okumak, kalbde 
                                                        ihlâsı artdırır. Fıkh 
                                                        bilgilerini, derin 
                                                        âlimler, âyet-i 
                                                        kerîmelerden ve hadîs-i 
                                                        şerîflerden 
                                                        çıkarmışlardır. Bunlar, 
                                                        ancak fıkh kitâblarından 
                                                        ve fıkh âlimlerinden 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyhim ecma’în” 
                                                        öğrenilir). 
                                                        
                                                        
                                                        Görülüyor ki, tefsîr 
                                                        okumak farz-ı kifâyedir. 
                                                        Fıkh kitâbları varken, 
                                                        din bilgilerini 
                                                        tefsîrlerden öğrenmeğe 
                                                        kalkışmak, nâfile ibâdet 
                                                        olur. Farz-ı ayn olan 
                                                        fıkh kitâblarını okumağı 
                                                        bırakıp, nâfile olan 
                                                        tefsîr okumak, câiz 
                                                        değildir. Zâten, bizim 
                                                        gibi mukallidlerin, 
                                                        tefsîrden fıkh bilgisi 
                                                        öğrenmesi imkânsızdır. 
                                                        Cehenneme gidecekleri 
                                                        bildirilen yetmişiki 
                                                        fırkanın âlimleri, 
                                                        tefsîrlerden yanlış 
                                                        ma’nâ anladıkları için, 
                                                        sapıtdılar. Âlimler 
                                                        sapıtınca, bizim gibi 
                                                        câhillerin tefsîrden ne 
                                                        anlıyabileceğimizi 
                                                        düşünmeliyiz! Doğru 
                                                        yazılmış tefsîrleri 
                                                        okuyan câhiller, böyle 
                                                        felâkete düşerse, Mehmed 
                                                        Abduh, Ömer Rızâ ve 
                                                        Seyyid Kutb gibi dinde 
                                                        reformcuların tefsîr 
                                                        adındaki kitâblarını 
                                                        okuyan acabâ ne olur? 
                                                        (Feth-ul-mecîd) 
                                                        vehhâbî kitâbı, gençleri 
                                                        aldatmak için yazdığı 
                                                        yalanlara, iftirâlara 
                                                        vesîka olarak, birçok 
                                                        yerinde (İmâd ibni 
                                                        kesîr)in tefsîrini 
                                                        göstermekdedir. Şâmdaki 
                                                        âlimlerden üstâd 
                                                        Abdülganî, 1391 [m. 
                                                        1971] baskılı (Fadl-üz-zâkirîn)
                                                        kitâbında, (İbni 
                                                        kesîr tefsîri)ni 
                                                        okumamalıdır. Çünki, 
                                                        içinde dalâlât-i kesîre 
                                                        vardır demekdedir. 
                                                        Seyyid Kutb, son 
                                                        zemânlarında yazdığı 
                                                        (Fî-zılâl-il Kur’ân) 
                                                        kitâbında, Abduh 
                                                        masonunu övüyor. Üstâdım 
                                                        dediği o sapık kimsenin 
                                                        yolunda olduğunu, 
                                                        tefsîrine onun 
                                                        yazılarını, fikrlerini 
                                                        koyduğunu bildiriyor. 
                                                        Önceleri bir felsefeci, 
                                                        bir sosyalist iken, son 
                                                        zemânlarında islâm 
                                                        dînini değişdirmeğe, 
                                                        kendi hulyâ ve sapık 
                                                        görüşlerini din bilgisi 
                                                        olarak yazmağa başlıyan 
                                                        bu adamın, mezhebsiz bir 
                                                        dinde reformcu olduğu, 
                                                        son yazdığı kitâblarında, 
                                                        açıkca görülmekdedir. 
                                                        Muhammed Alî Sâbûnî 
                                                        ismindeki bir kimse de, 
                                                        1391 [m. 1971] senesinde 
                                                        Mekke-i mükerremede 
                                                        hâzırladığı (Revâi’ul-beyân) 
                                                        kitâbını, Ehl-i sünnet 
                                                        âlimlerinin yazıları ile 
                                                        doldurmuş ve aralarına 
                                                        Muhammed Sıddîk Hasen 
                                                        hân Bühüpâlî, Mahmûd 
                                                        Âlûsî, Seyyid Kutb ve 
                                                        İbni Kesîrin vehhâbîliği 
                                                        tervîc eden fikrlerini 
                                                        de karışdırmışdır. Bu 
                                                        zehrli kitâbları 
                                                        okumamalı, çocuklarımıza 
                                                        da okutmamalıyız. 
                                                        Bunları piyasaya 
                                                        sürenlerin yaldızlı 
                                                        reklâmlarına 
                                                        aldanmamalıyız]. 
                                                        
                                                        
                                                        Müslimâna, (Ey kâfir) 
                                                        diyen [veyâ, müslimâna 
                                                        mason diyen, komünist 
                                                        diyen] ta’zîr olunur. 
                                                        Onu kâfir i’tikâd 
                                                        ederse, kendisi kâfir 
                                                        olur. Müslimân, kendine 
                                                        kâfir diyene, efendim 
                                                        gibi kabûl gösteren 
                                                        cevâb verirse, o da 
                                                        kâfir olur. 
                                                        
                                                        
                                                        Ey habîs, ey sapık, ey 
                                                        fâcir diyen ta’zîr 
                                                        olunur. Fâcir, kavgacı, 
                                                        geçimsiz demekdir. Ey 
                                                        muhannes diyen ta’zîr 
                                                        olunur. Muhannes, kadın 
                                                        gibi olan erkeğe denir. 
                                                        Hâin diyen ta’zîr 
                                                        olunur. Hâin, emânete 
                                                        hıyânet eden, fenâlık 
                                                        eden kimsedir. Sefîh, 
                                                        pelîd, ahmak, mubâhî, 
                                                        avânî, lûtî, zındık, 
                                                        hırsız, deyyûs, 
                                                        kaltaban, ey şerâb 
                                                        içici, ey fâizci diyen 
                                                        ta’zîr olunur. Sefîh, 
                                                        parasını harâm yerlere 
                                                        saçan kimsedir. Pelîd, 
                                                        habîs, kötü demekdir. 
                                                        Ahmak, aklı az, kötü 
                                                        huylu demekdir. Mubâhî, 
                                                        harâmlara halâl 
                                                        diyendir. Avânî, 
                                                        suçsuzları, iftirâ 
                                                        ederek mahkemeye 
                                                        sürükliyendir. Zındık, 
                                                        müslimân görünen 
                                                        kitâbsız kâfir demekdir. 
                                                        Deyyûs, zevcesinin 
                                                        nâmûssuzluğunu hoş 
                                                        görendir. Buna kaltaban 
                                                        ve pezevenk de denir. 
                                                        Lûtî, pédèraste ya’nî 
                                                        puşt demekdir. 
                                                        
                                                        
                                                        Ey münâfık, ey yezîdî, 
                                                        mübtedi’, yehûdî, 
                                                        nasrânî, kahbenin oğlu 
                                                        diyen ta’zîr olunur. 
                                                        Münâfık, kâfir olduğu 
                                                        hâlde müslimân görünen 
                                                        kimsedir. Yezîdî, 
                                                        hazret-i Alîye düşman 
                                                        olan, şeytâna 
                                                        tapınandır. Mübtedi’, 
                                                        bid’at sâhibi olandır. 
                                                        Bid’at, Ehl-i sünnete 
                                                        uymıyan her inanış 
                                                        demekdir. Kahbe, ücretli 
                                                        fâhişe, genel ev kadını 
                                                        demekdir. İki imâma göre 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyhimâ”, kahbenin oğlu 
                                                        demek, zâniye oğlu demek 
                                                        olup had vurulur. Orospu 
                                                        oğlu demek de böyledir. 
                                                        
                                                        
                                                        Nâmûssuzun oğlu, 
                                                        fâcirenin oğlu, kâfirin 
                                                        oğlu, fâsıkın oğlu, 
                                                        hırsızların yuvası, 
                                                        zânîlerin başı, 
                                                        harâmzâde, oğlancı diyen 
                                                        ta’zîr olunur. Piç 
                                                        diyene had vurulur. 
                                                        
                                                        
                                                        Kendine deyyûs diyen 
                                                        veyâ böyle meşhûr olan, 
                                                        bunu halâl bilmedikce 
                                                        öldürülmez. Şiddetle 
                                                        ta’zîr olunur. Bir fâsık 
                                                        tevbe etse ve bir dahâ 
                                                        günâh işlersem, şu kimse 
                                                        râfızî olsun, kâfir 
                                                        olsun derse, günâh 
                                                        işleyince, o kimse kâfir 
                                                        olmaz. Söyliyenin yemîn 
                                                        keffâreti vermesi lâzım 
                                                        olur. Onun kâfir 
                                                        olmıyacağını bilmezse, 
                                                        kendisi kâfir olur. 
                                                        Çünki, başkasının 
                                                        küfrüne râzı olan kâfir 
                                                        olur. 
                                                        
                                                        
                                                        Eşek, domuz, köpek, 
                                                        maymun, öküz, ayı, yılan 
                                                        diyen ta’zîr olunmaz. 
                                                        Yalan olduğu meydânda 
                                                        olup, kendini 
                                                        kötülemekdedir. Kötülük, 
                                                        söyliyene râci’ olursa, 
                                                        ta’zîr yapılmaz. Çünki 
                                                        ta’zîr, harâm işleyene 
                                                        ve sözü ile, hareketi 
                                                        ile, işâreti ile, 
                                                        müslimâna haksız olarak 
                                                        eziyyet verene yapılır. 
                                                        
                                                        
                                                        Birisine hırsız deyip de 
                                                        isbât edemiyen, ta’zîr 
                                                        olunmaz. Birisine 
                                                        fâhişe, orospu deyip de 
                                                        isbât edemiyene kazf 
                                                        haddi lâzım olur. 
                                                        
                                                        
                                                        Ta’zîrin çoğunda, Allahü 
                                                        teâlânın hakkı ve kul 
                                                        hakkı birlikde vardır. 
                                                        Fekat kul hakkı dahâ 
                                                        çokdur. Kazfde de iki 
                                                        hak karışıkdır. Fekat, 
                                                        kazfde kul hakkı dahâ 
                                                        azdır. Bunun için, 
                                                        hadler afv edilmez. 
                                                        Ta’zîr ise, incitilen 
                                                        kimsenin afv etmesi ile 
                                                        sâkıt olur. Fekat, kul 
                                                        hakkını hâkim afv 
                                                        edemez. Bir kimse, 
                                                        birini çeşidli 
                                                        kelimelerle veyâ birkaç 
                                                        kişiyi bir kelime ile 
                                                        söğse, herbiri için ayrı 
                                                        ayrı ta’zîr olunur. 
                                                        Çünki kulların hakları 
                                                        birbirleri yerine 
                                                        geçmez. Had cezâları ise 
                                                        tedâhul eder. Ta’zîrde, 
                                                        söğen inkâr ederse, 
                                                        yemîni kabûl edilerek, 
                                                        afv olur. 
                                                        
                                                        
                                                        Yabancı kadını öpmek ve 
                                                        günâh işlenen yerde 
                                                        bulunmak gibi ta’zîr 
                                                        lâzım gelen ba’zı 
                                                        suçlarda, yalnız Allah 
                                                        hakkı bulunduğu için, 
                                                        ta’zîr edilmesi afv ve 
                                                        yemîni kabûl edilmez. 
                                                        Bunu yalnız hükûmet 
                                                        reîsi afv edebilir. 
                                                        
                                                        
                                                        Nemâz kılan biri, eli 
                                                        ile veyâ dili ile 
                                                        insanları incitiyorsa, 
                                                        bunu ıslâh için hükûmete 
                                                        haber vermek câizdir. 
                                                        Yalnız Allah hakkı olan 
                                                        ta’zîrlerde, âdil bir 
                                                        kimsenin haber vermesi 
                                                        ile hâkim ta’zîr eder. 
                                                        Çünki, kul hakkı 
                                                        karışmıyan suçlarda 
                                                        hâkim kendi bilgisi ile 
                                                        karâr verebilir. Haber, 
                                                        yazı ile verilebilir. 
                                                        
                                                        
                                                        Şerâb, içki satın alan, 
                                                        içen ve nemâz kılmıyan 
                                                        habs olunur ve döğülür, 
                                                        sonra çıkarılır. Adam 
                                                        öldürmekle, hırsızlıkla, 
                                                        insan döğmekle ittihâm 
                                                        olunan, tevbe etdiği 
                                                        hâlinden anlaşılıncaya 
                                                        kadar uzun süre habs 
                                                        olunur. Çünki, bunun 
                                                        zararı herkesedir. 
                                                        Öncekilerin ise, 
                                                        kendilerinedir. Zimmîye 
                                                        söğen müslimân ta’zîr 
                                                        olunur. Zimmîye söğmek 
                                                        günâhdır. Yehûdînin, 
                                                        mecûsînin yüzüne karşı, 
                                                        yâ kâfir demek günâhdır. 
                                                        Onlar kendilerini kâfir 
                                                        bilmiyor. Kâfir 
                                                        denilince inciniyorlar. 
                                                        
                                                        
                                                        Kadının, zevcine karşı, 
                                                        meşrû’ olan zînetlerini 
                                                        giyinerek, takarak güzel 
                                                        koku sürünerek 
                                                        süslenmesi lâzımdır ve 
                                                        çok sevâbdır. Bunu 
                                                        bildiren hadîs-i 
                                                        şerîfler, (Şir’atül-islâm 
                                                        şerhi) 465. ci 
                                                        sahîfesinde de 
                                                        yazılıdır. Süslenmezse 
                                                        ve gusl abdesti almazsa, 
                                                        haksız yere evden iznsiz 
                                                        çıkarsa, yatağına 
                                                        gelmezse, küçük çocuğunu 
                                                        ağlayınca, döğerse, 
                                                        zevci buna nasîhat 
                                                        verir. Nasîhati 
                                                        dinlemezse veyâ zevcine 
                                                        söğerse, nâ-mahreme 
                                                        yüzünü açarsa, âdetden 
                                                        fazla malını iznsiz 
                                                        verirse, had cezâsına 
                                                        girmiyen herhangi bir 
                                                        günâhı işlerse, zevcin 
                                                        bunu ta’zîr etmesi, 
                                                        ya’nî açık eli veyâ 
                                                        mendil ile hafîf vurması 
                                                        câiz olur. Başka 
                                                        sebeblerle hafîf dahî 
                                                        vuramaz. [Kadının yüzü 
                                                        avret değil ise de, 
                                                        fitneye sebeb olursa, 
                                                        örtmesi lâzım olur.] 
                                                        Nemâz kılmadığı için 
                                                        ta’zîr etmez. Çünki, 
                                                        nemâzın fâidesi zevc 
                                                        için değildir. Baba 
                                                        bâlig olmıyan oğlunu 
                                                        nemâz kılmadığı ve oruc 
                                                        tutmadığı için ta’zîr 
                                                        eder. Ana ve vasî de, 
                                                        baba gibidir. Büyük 
                                                        oğul, yabancı gibidir. 
                                                        
                                                        
                                                        Anası, babası günâh 
                                                        işliyen çocuk, bunlara 
                                                        bir kerre nasîhat eder. 
                                                        Kabûl etmezlerse, susar. 
                                                        Onlara düâ eder. Genç ve 
                                                        dul anası, düğünlere, 
                                                        fitne olan yerlere 
                                                        giderse, oğlu men’ 
                                                        etmez. Hâkime haber 
                                                        verir. Hâkim men’ eder. 
                                                        
                                                        
                                                        Çocuğun, Kur’ân-ı 
                                                        kerîmi, edebleri ve 
                                                        farzları, harâmları, Ehl-i 
                                                        sünnet i’tikâdını 
                                                        öğrenmesi için babası 
                                                        ikrâh eder, zorlar. 
                                                        Çocuğunu döğdüğü 
                                                        işlerde, yetîmi de 
                                                        döğebilir. Çocuk ve 
                                                        zevce sopa ile döğülmez. 
                                                        El ile, mendil ile 
                                                        vurulur. Ayakla, 
                                                        yumrukla vurulmaz. Kul 
                                                        hakkı olan suçlarda, 
                                                        çocuk ta’zîr olunur. 
                                                        İçki, zinâ, sirkat gibi, 
                                                        yalnız Allahü teâlânın 
                                                        hakkı olan suçlar için 
                                                        çocuk ta’zîr edilmez. 
                                                        
                                                        
                                                        Hâkimin had ve ta’zîr 
                                                        cezâsı verdiği suçlu, 
                                                        cezâlandırılırken 
                                                        ölürse, kimse mes’ûl 
                                                        olmaz. Zevc, zevcesini 
                                                        ve mu’allim talebesini 
                                                        ta’zîr ederken ölürse, 
                                                        tazmîn eder. Çünki, 
                                                        zevcin ta’zîri vâcib 
                                                        değil, mubâhdır. Ya’nî, 
                                                        islâmiyyet erkeğin 
                                                        zevcesini döğmesini aslâ 
                                                        emr etmemişdir. Hafîf 
                                                        vurmasına izn vermişdir. 
                                                        Zevcesini aşırı döğen 
                                                        zevc ve talebesini aşırı 
                                                        döğen mu’allim ta’zîr 
                                                        olunur. Haksız yere, 
                                                        hafîf döğerlerse de 
                                                        ta’zîr olunurlar. Dünyâ 
                                                        menfe’ati için, meselâ 
                                                        bir kız ile evlenebilmek 
                                                        için [veyâ midye gibi ve 
                                                        elektrikle öldürülerek 
                                                        leş olmuş hayvân gibi 
                                                        harâm şeyleri yiyebilmek 
                                                        için] mezhebini 
                                                        değişdiren ta’zîr 
                                                        olunur. Çünki, müctehid 
                                                        olmıyan kimsenin, dünyâ 
                                                        menfe’ati için, 
                                                        mezhebini değişdirmesi 
                                                        günâhdır. Dînini ve 
                                                        mezhebini beğenmemiş 
                                                        olur. Birinci kısm, 54. 
                                                        cü madde, 3. cü 
                                                        sahîfesine bakınız! 
                                                        
                                                        
                                                        İbni Âbidîn, (Redd-ül-muhtâr)ın 
                                                        ellibirinci sahîfesinde 
                                                        buyuruyor ki, (Bir işin, 
                                                        bir ibâdetin sahîh 
                                                        olması için, dört 
                                                        mezhebden herhangi 
                                                        birine uygun olması 
                                                        lâzımdır. Ya’nî, o işin 
                                                        sahîh olması için, bir 
                                                        mezhebde uyulması lâzım 
                                                        olan şartların hepsine 
                                                        uygun olması lâzımdır. 
                                                        Bir ibâdeti yaparken, 
                                                        şartlarından biri bir 
                                                        mezhebe, başka biri de 
                                                        başka mezhebe uygun 
                                                        olursa, bu ibâdet sahîh 
                                                        olmaz. Meselâ, deriden 
                                                        kan akarsa, Hanefî 
                                                        mezhebinde abdest 
                                                        bozulur. Şâfi’î 
                                                        mezhebinde bozulmaz. Bir 
                                                        erkek, yabancı kadının 
                                                        derisine dokununca, 
                                                        Şâfi’îde, ikisinin de 
                                                        abdesti bozulur. 
                                                        Hanefîde ikisinin de 
                                                        bozulmaz. Derisinden kan 
                                                        aksa ve kadına da 
                                                        dokunsa, her iki mezhebe 
                                                        göre abdesti bozulur. Bu 
                                                        abdest ile kıldığı nemâz 
                                                        sahîh olmaz. (Bunun 
                                                        abdesti, bir mezhebe 
                                                        göre sahîh olmadığı 
                                                        zemân, diğer mezhebe 
                                                        göre sahîh oluyor. 
                                                        Nemâzı sahîh olur) 
                                                        denilemez. Bu kimse, iki 
                                                        mezhebi (Telfîk) 
                                                        etmekde, 
                                                        karışdırmakdadır. Böyle 
                                                        kimseye (Müleffık)
                                                        denir. Müleffıkın 
                                                        ibâdetinin sahîh 
                                                        olmıyacağı sözbirliği 
                                                        ile bildirilmişdir. Bir 
                                                        ibâdetin bir şartı bir 
                                                        mezhebe, başka şartı da 
                                                        başka mezhebe göre sahîh 
                                                        olursa, bu ibâdet sahîh 
                                                        olmaz. Abdest alırken, 
                                                        başının bir parçasını 
                                                        mesh eden kimse, köpeğe 
                                                        değdikden sonra nemâz 
                                                        kılsa, bu nemâzı sahîh 
                                                        olmaz. Çünki, abdesti 
                                                        Mâlikîye göre sahîh 
                                                        değildir. Köpeğe 
                                                        dokununca, Şâfi’îye göre 
                                                        üstü necs olmuşdur. 
                                                        Bunun gibi, tehdîd ile, 
                                                        zor ile yapdırılan talâk 
                                                        Hanefîde sahîh olur. 
                                                        Boşadığı kadının kız 
                                                        kardeşini alabilir. 
                                                        Şâfi’îde ise sahîh 
                                                        olmaz. Bu adamın, her 
                                                        iki mezhebe uyarak, bu 
                                                        kızkardeşlerin ikisi ile 
                                                        birlikde evli yaşaması 
                                                        sahîh olmaz. Bunlar da
                                                        (Telfîk) olur. 
                                                        Fekat bir kimse, bir 
                                                        ibâdeti, bir işi, bir 
                                                        mezhebin bütün 
                                                        şartlarına uyarak yapıp 
                                                        bitirdikden sonra, bunu 
                                                        tekrâr yaparken veyâ 
                                                        başka bir ibâdeti, başka 
                                                        bir işi yaparken, başka 
                                                        mezhebin şartlarına 
                                                        uyarak yapması, 
                                                        âlimlerin çoğuna göre 
                                                        sahîh olur. İhtiyâc 
                                                        olduğu zemân yapmak ise, 
                                                        sözbirliği ile sahîh 
                                                        olur. Hattâ bir mezhebin 
                                                        şartlarına uyarak 
                                                        yapılan bir işin, bir 
                                                        ibâdetin bu mezhebe göre 
                                                        sahîh olmadığı, başka 
                                                        bir mezhebe göre sahîh 
                                                        olduğu sonradan 
                                                        anlaşılsa, o mezhebe 
                                                        göre sahîh olduğunu 
                                                        düşününce, o mezhebi 
                                                        taklîd etmiş olur. O işi 
                                                        sahîh olur. [Çünki o 
                                                        ibâdeti kurtarmak için, 
                                                        mezheb taklîdine ihtiyâc 
                                                        hâsıl olmuşdur. 
                                                        Menfe’ati için, zevki 
                                                        için, çeşidli işlerini, 
                                                        çeşidli mezheblere 
                                                        uyarak yapmak telfîk 
                                                        olur. Bir ibâdeti kendi 
                                                        mezhebine göre yapmasına 
                                                        mâni’ olan bir özr hâsıl 
                                                        olunca, bu ibâdeti başka 
                                                        bir mezhebi taklîd 
                                                        ederek yapmak lâzım 
                                                        olduğu, gusl abdesti 
                                                        bahsinde bildirilmişdi. 
                                                        Başka mezhebi taklîd 
                                                        etmesine mâni’ olan 
                                                        ikinci bir özr de hâsıl 
                                                        olsa ve bu özr kendi 
                                                        mezhebine uymasına mâni’ 
                                                        olmasa, bu ibâdeti, iki 
                                                        mezhebe göre de sahîh 
                                                        olmadığı hâlde, özr ile, 
                                                        ihtiyâc ile olduğu için, 
                                                        bu hâli telfîk olmaz. 
                                                        İbâdeti sahîh olur.] 
                                                        Başka bir mezheb taklîd 
                                                        edilirken, kendi 
                                                        mezhebinde mekrûh veyâ 
                                                        harâm olsa bile, o 
                                                        mezhebin farzlarına ve 
                                                        müfsidlerine uymak 
                                                        lâzımdır. Kendi 
                                                        mezhebinin harâm 
                                                        demesine bakılmaz). 
                                                        Mezhebleri telfîk eden 
                                                        ta’zîr olunur. (Seyf-ül-ebrâr) 
                                                        kitâbına bakınız! 
                                                        
                                                        
                                                        [Mâlikî mezhebinde, 
                                                        dokuz yaşına gelmiş 
                                                        kızın önünden, bir sebeb 
                                                        olmadan akan kırmızı, 
                                                        sarı veyâ bulanık kana
                                                        (Hayz kanı) 
                                                        denir. Akmağa 
                                                        başlayınca, hayz olur. 
                                                        Devâm ederse, onbeş 
                                                        günden azı âdet olur. 
                                                        Fazlası istihâda olur. 
                                                        Sonraki ayda, âdeti 
                                                        değişirse, âdetlerinden 
                                                        en çoğunun üç gün 
                                                        fazlası hayz olur. Dahâ 
                                                        fazlası ve onbeş günden 
                                                        fazlası istihâda olur. 
                                                        Kürsüf kuru veyâ beyâz 
                                                        ıslak ise, hayzın 
                                                        kesildiği anlaşılır. 
                                                        Yetmiş yaşından sonra 
                                                        gelen kan hayz olmaz, 
                                                        istihâda olur. Kan, 
                                                        fâsılalarla devâm 
                                                        ederse, kesildiği günler 
                                                        temiz kabûl edilir. 
                                                        Temizliğin asgarî 
                                                        müddeti onbeş gündür. 
                                                        Onbeş günden evvel gelen 
                                                        kan, istihâda olur. 
                                                        Böyle temizlik müddeti 
                                                        sonsuzdur. Kesilip, 
                                                        onbeş gün sonra başlarsa 
                                                        hayz olur. Doğumdan 
                                                        evvel gelen kan, hayzdır. 
                                                        Karın yarılarak çocuk 
                                                        alınınca gelen kan nifâs 
                                                        olmaz. Nifâsın a’zamî 
                                                        müddeti altmış gündür. 
                                                        Onbeş gün kan kesilirse, 
                                                        tâhir olur. Sonra gelen 
                                                        hayz olur.] 
                                                        
                                                        
                                                        Kinâye, îmâ ile kazf 
                                                        eden ta’zîr olunur. 
                                                        Kinâye yolu ile söğen 
                                                        ta’zîr olunmaz. Birinin 
                                                        zevcesini aldatıp, 
                                                        nikâhlayan kimse, 
                                                        boşayıncıya veyâ 
                                                        ölünciye kadar habs 
                                                        olunur. Riyâ olarak vera’ 
                                                        ve takvâ gösteren ta’zîr 
                                                        olunur. 
                                                        
                                                        
                                                        Kul hakkı bulunan ta’zîr 
                                                        suçları, had suçları 
                                                        gibi, tevbe ile afv 
                                                        olmazlar. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Mecelle)nin 
                                                        ondokuzuncu maddesinde, 
                                                        (Birine zarar vermek ve 
                                                        zarar yapana karşılık 
                                                        olarak zarar yapmak câiz 
                                                        değildir) diyor. Mubâh 
                                                        işler, başkasına zarar 
                                                        verirse, câiz olmaz. 
                                                        Malı çalınan kimse, 
                                                        hırsızın veyâ 
                                                        başkalarının malını 
                                                        çalmağa hak kazanmaz. 
                                                        Zararları ahkâm-ı 
                                                        islâmiyyeye uygun olarak 
                                                        gidermek hâkimin 
                                                        vazîfesidir. Zarar, 
                                                        kendi kadar veyâ dahâ 
                                                        çok zararla giderilmez. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Bahr-ül-fetâvâ)da 
                                                        diyor ki, (İçki satan 
                                                        müslimân, şiddetle 
                                                        ta’zîr olunur. Yolda bir 
                                                        kadını kucaklıyan, öpen 
                                                        ta’zîr olunur. 
                                                        Karşılığında had cezâsı 
                                                        bulunmıyan günâhları 
                                                        işliyen ta’zîr olunur. 
                                                        Ta’zîr cezâsı, yalnız 
                                                        don, gömlek ile ayakda 
                                                        iken sopa vurmak ile 
                                                        yapılır. Kocası ölen 
                                                        kadın, iddet zemânı 
                                                        temâm olmadan evlenirse, 
                                                        bunu bilerek alan kimse, 
                                                        şiddetle ta’zîr olunur. 
                                                        Zevci uzakda olan kadın 
                                                        ile evlenen kimse ta’zîr 
                                                        ve araları tefrîk 
                                                        olunur. Erkek şeklinde 
                                                        dolaşan kadın ve kadın 
                                                        şeklinde gezen erkek 
                                                        ta’zîr ve tevbe edinciye 
                                                        kadar habs olunurlar. 
                                                        Şarkıcı ve çalgıcı olan 
                                                        da böyledir. Birinin 
                                                        zevcesini zor ile kendi 
                                                        evine götüren, şiddetle 
                                                        ta’zîr olunur ve kadın 
                                                        kocasına teslîm edilir. 
                                                        Fâhişe kadını, komşuları 
                                                        evden, mahalleden 
                                                        atamazlar. Hâkim dayak 
                                                        ile veyâ habs ile ta’zîr 
                                                        eder. 
                                                        
                                                        
                                                        Sihr, büyü yapan ta’zîr 
                                                        olunur. İbni Âbidîn 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyh” önsözde diyor ki, 
                                                        (Öğrenmesi harâm olan 
                                                        bilgilerden biri sihr ve 
                                                        kehânetdir. Sihr, ilme, 
                                                        fenne uymıyan gizli 
                                                        sebebler kullanarak, 
                                                        garîb işler yapmağı 
                                                        sağlıyan ilmdir. Sihri 
                                                        öğrenmek de, öğretmek de 
                                                        harâmdır. Müslimânları 
                                                        zarardan korumak için ve 
                                                        hayrlı işler yapmak için 
                                                        öğrenmek de harâmdır. 
                                                        [Demek ki, yapılmış 
                                                        büyüyü çözüp yok etmek, 
                                                        zevc ve zevce arasında 
                                                        muhabbet hâsıl etmek ve 
                                                        harbde düşmanı mağlûb 
                                                        etmek gibi fâideli işler 
                                                        için de sihr yapmak 
                                                        büyük günâhdır. Hayrlı 
                                                        iş yapmak için, bu büyük 
                                                        günâhı işlemenin câiz 
                                                        olmıyacağı (Hadîka)da, 
                                                        bütün bedene âid âfetler 
                                                        kısmında yazılıdır.] 
                                                        Zevcin zevcesini sevmesi 
                                                        için (Tivele) denilen 
                                                        sihri yapmak, hadîs-i 
                                                        şerîf ile nehy 
                                                        edilmişdir. Bunun harâm 
                                                        olduğu (Hâniye) 
                                                        fetvâsında da yazılıdır. 
                                                        Sihrde âyetlerden, 
                                                        me’sûr olan düâlardan 
                                                        başka şeyler yazılıdır. 
                                                        Sihrbazın ve zındıkın 
                                                        tevbeleri kabûl edilmez. 
                                                        Ben her istediğimi 
                                                        yaparım şeklinde küfre 
                                                        sebeb olan i’tikâdı 
                                                        olmasa dahî, fitne ve 
                                                        fesâda çalışdığı için, 
                                                        sâhirin hâkim tarafından 
                                                        ta’zîr olunması 
                                                        lâzımdır. Ta’zîri katl 
                                                        ile olur. Sihrde îmânı 
                                                        gideren birşey de 
                                                        yaparsa, kâfir olur. 
                                                        Kehânet, ileride olacak 
                                                        şeyleri haber vermekdir. 
                                                        Arrâf, falcı demekdir. 
                                                        Çalınan şeylerin 
                                                        yerlerini, çalanları ve 
                                                        sihr yapanları haber 
                                                        verir. Tecribe ile, 
                                                        hesâb ile değil, tahmîn 
                                                        ile, zan ile konuşurlar. 
                                                        Yâhud cinden öğreniyoruz 
                                                        derler). 
                                                        
                                                        
                                                        Kalbine, küfre sebeb 
                                                        olan şey gelen, bunu 
                                                        söylemese ve üzülse, 
                                                        îmânına zarar vermez. 
                                                        Îmânının kuvvetli 
                                                        olduğunu gösterir. 
                                                        Şeyhayne “radıyallahü 
                                                        teâlâ anhümâ” söğen, 
                                                        mürted olur. Katl 
                                                        olunur. Erkeklerin ipek 
                                                        giymeleri halâldir diyen 
                                                        kâfir olmaz. Zîrâ 
                                                        ihtilâflıdır. 
                                                        İslâmiyyete de mürâce’at 
                                                        edelim diyene, 
                                                        islâmiyyet ile işim 
                                                        yokdur diyen kâfir olur. 
                                                        Îmânını ve nikâhını 
                                                        tecdîd etmesi lâzım 
                                                        olur. Müslimânın hem 
                                                        islâmiyyete, hem de 
                                                        kanûna uyması lâzımdır. 
                                                        Mürted olup Dâr-ül-harbe 
                                                        gidenin malları 
                                                        vârislerine intikâl 
                                                        eder. Beyt-ül-mâlın 
                                                        olmaz. Müslimân oldum 
                                                        diyen zimmî tasdîk 
                                                        olunur. Kâfir, sünnet 
                                                        olmakla, müslimân olmaz. 
                                                        Müslimân câriyeyi satın 
                                                        alan zimmî şiddetle 
                                                        ta’zîr olunur. Câriyeyi 
                                                        müslimâna satması emr 
                                                        olunur. Müslimânların 
                                                        mahallesinde ev satın 
                                                        alan zimmînin, bu evi 
                                                        bir müslimâna satması 
                                                        emr olunur. Câmi’ 
                                                        civârındaki evlerini 
                                                        zimmîlere kirâya veren 
                                                        müslimâna, bunlardan 
                                                        alıp, nemâz kılanlara 
                                                        vermesi emr olunur. 
                                                        Zimmînin kâfir köle 
                                                        satın alması câizdir. 
                                                        Köle müslimân olursa, 
                                                        bunu müslimâna satması 
                                                        lâzım olur. Zimmî 
                                                        müslimân kadınla zinâ 
                                                        etse, yüz değnek had 
                                                        vurulur ve uzun zemân 
                                                        habs olunur. Bu kadın 
                                                        muhsan ise recm, değilse 
                                                        darb olunur. Gelini ile 
                                                        zinâ eden recm olunur). 
                                                        
                                                        
                                                        Fuhş söyliyen kimse 
                                                        ta’zîr olunur. Çünki, 
                                                        fuhş söylemek tahrîmen 
                                                        mekrûhdur. (Hadîka) 
                                                        kitâbında, dil 
                                                        âfetlerinin 
                                                        onbirincisinde diyor ki, 
                                                        fuhş, çirkin söz 
                                                        demekdir. Haddi aşan 
                                                        herşeye fâhiş denir. 
                                                        Burada, çirkin olan 
                                                        işleri başkalarına açık 
                                                        kelimelerle anlatmak 
                                                        demekdir. Cimâ’ için ve 
                                                        abdest bozmak için 
                                                        kullanılan kelimeleri 
                                                        söylemek böyledir. Bu 
                                                        kelimeleri söylemek 
                                                        fuhşdur ve tahrîmen 
                                                        mekrûhdur. Çünki bunları 
                                                        söylemek, mürüvvete ve 
                                                        diyânete uygun değildir 
                                                        ve hayâyı, utanmayı 
                                                        giderir ve başkalarını 
                                                        gücendirir. Mürüvvet, 
                                                        insanlık, erkeklik 
                                                        demekdir. Cimâ’ı ve 
                                                        abdest bozmağı anlatmak 
                                                        lâzım olduğu zemân, açık 
                                                        olarak söylememeli, 
                                                        kinâye olarak 
                                                        söylemelidir. 
                                                        (Kinâye), birşeyi, 
                                                        açık ma’nâları başka 
                                                        olan kelimelerle 
                                                        anlatmakdır. Edebli 
                                                        olan, sâlih olan, fuhş 
                                                        söylemeğe mecbûr olunca, 
                                                        kinâye olarak söyler. 
                                                        Meselâ, Allahü teâlâ, 
                                                        Kur’ân-ı kerîmde, cimâ’ 
                                                        için dokunmak (lems) 
                                                        kelimesini söylemişdir. 
                                                        İbni Ebiddünyânın ve Ebû 
                                                        Nu’aymın “rahmetullahi 
                                                        teâlâ aleyhimâ” 
                                                        bildirdikleri hadîs-i 
                                                        şerîfde, (Fuhş 
                                                        söyliyenlerin Cennete 
                                                        girmeleri harâmdır) 
                                                        buyuruldu. Ya’nî, bunun 
                                                        azâbını çekmedikce 
                                                        Cennete girmezler. (Hadîka)dan 
                                                        terceme temâm oldu. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Berîka) 
                                                        
                                                        kitâbında diyor ki, kalb 
                                                        âfetlerinin 
                                                        otuzaltıncısı, (Vekâhet)dir. 
                                                        Vekâhet, hayânın az 
                                                        olması demekdir. Hayâ, 
                                                        çirkin şey yapmakdan, 
                                                        ayblanmakdan çekinmekdir. 
                                                        Türkçede, utanmak, 
                                                        sıkılmak denir. Hadîs-i 
                                                        şerîfde, (Allahü 
                                                        teâlâdan hayâ ediniz!) 
                                                        buyuruldu. Allahü 
                                                        teâlâdan hayâ etmek, 
                                                        şehvetlerini, ya’nî 
                                                        nefsin isteklerini terk 
                                                        etmekle olur. Hayâsı 
                                                        olan, Allahü teâlâdan 
                                                        korkar. Onun, râzı 
                                                        olmadığı işlerden ve 
                                                        sözlerden kaçınır. Bir 
                                                        hadîs-i şerîfde, 
                                                        (Hayâ, îmândandır. Fuhş 
                                                        söylemek, cefâdandır. 
                                                        Îmân Cennete, cefâ 
                                                        Cehenneme götürür) 
                                                        buyuruldu. Hayâ ve îmân 
                                                        birlikde bulunur. Biri 
                                                        yok olursa, diğeri de 
                                                        yok olur. Kadın hayâsı, 
                                                        erkek hayâsından dokuz 
                                                        kat fazladır. Bir 
                                                        hadîs-i şerîfde, (Fuhş 
                                                        insanın lekesi, hayâ, 
                                                        zînetidir) buyuruldu. 
                                                        Hayânın en kıymetlisi, 
                                                        Allahü teâlâdan 
                                                        utanmakdır. Ondan sonra, 
                                                        Resûlullahdan 
                                                        “sallallahü aleyhi ve 
                                                        sellem” hayâdır. Dahâ 
                                                        sonra, insanlardan hayâ 
                                                        etmekdir. (Berîka)dan 
                                                        terceme temâm oldu. 
                                                        Kâfirler, müslimânların 
                                                        îmânlarını yok etmek 
                                                        için, hayâlarını yok 
                                                        etmeğe çalışıyorlar. 
                                                        Pilâjlarda, futbol 
                                                        oyunlarında, sporlarda 
                                                        avret yerlerinin, edeb 
                                                        yerlerinin açılmasına 
                                                        önderlik yapıyorlar. 
                                                        Fuhş sözlere seks 
                                                        bilgisi diyorlar. Bu 
                                                        açıklıklara ve seks 
                                                        bilgilerine ilericilik 
                                                        ve lüzûmlu, fâideli 
                                                        diyerek gençleri hayâsız 
                                                        yapmak istiyorlar. 
                                                        Gençleri aldatmak için, 
                                                        medenî milletlerin 
                                                        yapdıklarını biz de 
                                                        yapacağız. Çağımıza ayak 
                                                        uyduracağız. 
                                                        Gericilikden 
                                                        kurtulacağız diyorlar. 
                                                        Kâfirler teknikde 
                                                        ilerledikleri, madde ve 
                                                        kuvvet üzerinde çok şey 
                                                        keşf etdikleri için, 
                                                        kâfirlik iyidir, 
                                                        fâidelidir denilebilir 
                                                        mi? Onların 
                                                        ibâdetlerini, 
                                                        kötülüklerini biz de 
                                                        yapalım denilebilir mi? 
                                                        Bir müslimân, Allahü 
                                                        teâlânın yasak etdiği 
                                                        şeyleri, kâfirlerin 
                                                        yapdıklarını ileri 
                                                        sürerek, övemez. Bunlar 
                                                        fâidelidir diyemez. 
                                                        Harâmlar hiçbir sebeble 
                                                        fâideli, iyi olamaz. 
                                                        Kâfirlerin yapdığı 
                                                        şeylerden islâm dîninin 
                                                        yasak etmediklerini, 
                                                        hattâ emr etdiklerini 
                                                        övmek ve yapmak ise, suç 
                                                        olmaz. Fen bilgileri, 
                                                        ağır sanâyı’ böyledir. 
                                                        Kâfirlere medenî 
                                                        etiketini koyduran da bu 
                                                        sâhadaki başarılarıdır. 
                                                        Müslimân, kâfirlerin bu 
                                                        başarılarını över. İslâm 
                                                        düşmanı ise, bu 
                                                        başarıları ileri 
                                                        sürerek, onların 
                                                        küfrlerini, 
                                                        ibâdetlerini, 
                                                        ahlâksızlıklarını ve 
                                                        islâmiyyetin yasak 
                                                        etdiği zararlı, kötü 
                                                        şeylerini över. Allahü 
                                                        teâlâ, din yolunda 
                                                        çalışanlara ve din 
                                                        bilgilerini, 
                                                        ma’rifetlerini, 
                                                        kerâmetleri, hârikaları 
                                                        öğretenlere râhat, huzûr 
                                                        veriyor. Dünyâ 
                                                        bilgilerinde, fende 
                                                        çalışanlara da 
                                                        aradıklarını veriyor. 
                                                        Kâfir milletler, yalnız 
                                                        fen bilgileri üzerinde 
                                                        çalışıyorlar. İslâm 
                                                        dînini insâf ile, temiz 
                                                        bir vicdân ile 
                                                        incelemiyorlar. Bunun 
                                                        için, fende ilerliyor, 
                                                        büyük endüstri 
                                                        kuruyorlar. Fekat, küfr 
                                                        pisliğinden, harâm ve 
                                                        kötü işlerinin 
                                                        zararlarından 
                                                        kurtulamıyorlar. Râhata, 
                                                        huzûra ve se’âdete 
                                                        kavuşamıyorlar. Fende 
                                                        ilerledikleri hâlde, 
                                                        râhat yaşıyamıyorlar. 
                                                        Çünki, küfrden ve harâm 
                                                        işlemekden, hep zarar, 
                                                        hep ziyân, hep fenâlık 
                                                        hâsıl olur. Sonu hep 
                                                        felâket olur. Îmândan, 
                                                        ibâdetlerden ve güzel 
                                                        ahlâkdan ise, dâimâ 
                                                        iyilik, râhatlık hâsıl 
                                                        olur. Fende 
                                                        ilerlediklerini ileri 
                                                        sürerek, kâfirlerin 
                                                        küfrlerini, islâmiyyete 
                                                        uymıyan işlerini övmek, 
                                                        câhillik ve şaşkınlıkdır. 
                                                        Müslimânlar, onlar gibi, 
                                                        fen bilgilerinde de 
                                                        çalışmağa, onlar gibi 
                                                        büyük fabrikalar kurmağa 
                                                        özenmelidir. Çünki, 
                                                        islâmiyyet bunu emr 
                                                        etmekdedir. İslâmiyyet, 
                                                        hem fen bilgilerinde 
                                                        çalışmağı, hem de güzel 
                                                        ahlâklı olmağı, herkese 
                                                        iyilik yapmağı emr 
                                                        etmekdedir. Müslimânlar, 
                                                        kâfirlerin, münâfıkların 
                                                        çıplak gezmelerini ve 
                                                        seks bilgisi adı altında 
                                                        fuhş söylemelerini 
                                                        fâideli zan etmemelidir. 
                                                        Bunları övmenin, 
                                                        müslimânların 
                                                        hayâlarını, îmânlarını 
                                                        çalmak için bir tuzak 
                                                        olduğunu bilmelidir. Bir 
                                                        işin, bir sözün fâideli 
                                                        veyâ zararlı olduğunu 
                                                        anlamak için, kâfirlerin 
                                                        yapıp yapmadıklarına 
                                                        değil, dînimizin emr 
                                                        veyâ yasak etdiğine 
                                                        bakmalıdır.  |