| 
                                                         
                                                        
                                                        17 - 
                                                        
                                                        TİCÂRETDE DÎNİNİ 
                                                        KAYIRMAK 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Kimyâ-i se’âdet) 
                                                        kitâbında, beşinci bâbda 
                                                        buyuruyor ki: Bir 
                                                        kimsenin dünyâ ticâreti, 
                                                        âhıret ticâretine mâni’ 
                                                        olursa, bu kimse 
                                                        bedbahtdır, zevallıdır. 
                                                        Bir çömlek almak için, 
                                                        altın kupa verene ne 
                                                        denir? Dünyâ, saksı 
                                                        parçası gibidir. Hem 
                                                        kıymetsizdir, hem de 
                                                        çabuk kırılır. Âhıret 
                                                        ise, altından kupa 
                                                        gibidir ki, hem çok 
                                                        kıymetlidir, hem de 
                                                        dayanıklıdır, kırılmaz. 
                                                        Hattâ hiç tükenmez. 
                                                        Dünyâ ticâretinin 
                                                        âhırete yaraması için ve 
                                                        Cehenneme sürüklememesi 
                                                        için, çok uğraşmak 
                                                        lâzımdır. İnsanın 
                                                        sermâyesi, dîni ve 
                                                        âhıretidir. Bu sermâyeyi 
                                                        kapdırmamak için, çok 
                                                        uyanık olmak lâzımdır. 
                                                        Dînini kayırmak 
                                                        istiyenler yedi şeye 
                                                        dikkat etmelidir: 
                                                        
                                                        
                                                        1 - Her sabâh şöyle 
                                                        niyyet etmelidir ki, 
                                                        kendisinin ve evlâd ve 
                                                        âilesinin rızkını 
                                                        kazanmak, onları kimseye 
                                                        muhtâc bırakmamak, 
                                                        Allahü teâlâya râhat ve 
                                                        temiz ibâdet edebilmek, 
                                                        âhıret yolunda 
                                                        yürüyebilmek için, 
                                                        vazîfeme gidiyorum 
                                                        demelidir. O gün 
                                                        müslimânlara iyilik, 
                                                        yardım ve nasîhat, emr-i 
                                                        ma’rûf, nehy-i münker 
                                                        yapmağı, kalbinden 
                                                        geçirmelidir. Nemâzda 
                                                        kusûr edenlere, günâh 
                                                        işliyenlere, emr-i 
                                                        ma’rûf yapmalı, onlara 
                                                        göz yummamalıdır. Böyle 
                                                        niyyet eden bir tüccâr, 
                                                        bir me’mûr, bir muallim 
                                                        ve bir hâkim ve bir 
                                                        subay, vazîfesini 
                                                        yapdığı kadar, hep sevâb 
                                                        kazanır. Onun her işi, 
                                                        ibâdet olur. Dünyâda 
                                                        kazandığı şeyler de, 
                                                        caba olur. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        2 - En az, binlerle 
                                                        insan çalışmayacak 
                                                        olursa, kendisinin 
                                                        birgün bile 
                                                        yaşıyamıyacağını 
                                                        düşünmelidir. Meselâ, 
                                                        çiftçi, fırıncı, 
                                                        dokumacı, demirci, 
                                                        iplikci ve dahâ nice 
                                                        san’atkârlar, hep onun 
                                                        için çalışıyor. O 
                                                        hepsine muhtâcdır. 
                                                        Herkes onun için 
                                                        çalışıp, ona hâzırlayıp 
                                                        da, onun boş oturması, 
                                                        kimseye fâideli olmaması 
                                                        doğru olur mu? Bu 
                                                        dünyâda herkes yolcudur. 
                                                        Geldik gidiyoruz. 
                                                        Yolcuların birbirlerine 
                                                        yardım etmesi, el ele 
                                                        vermeleri, kardeş gibi 
                                                        olmaları lâzımdır. Her 
                                                        müslimân böyle 
                                                        düşünmelidir. Vazîfesine 
                                                        başlarken, müslimân 
                                                        kardeşlerime yardım 
                                                        etmek, onları râhat 
                                                        etdirmek için 
                                                        çalışacağım. Din 
                                                        kardeşlerim benim işimi 
                                                        gördükleri gibi, ben de, 
                                                        onlara hizmet edeceğim 
                                                        demelidir. Her müslimân 
                                                        iyi bilsin ki, bütün 
                                                        san’atler, farz-ı 
                                                        kifâyedir. Bunu 
                                                        düşünerek, bir san’ate 
                                                        yapışmak, ibâdet etmek 
                                                        olur. İster kitâblı 
                                                        kâfirler keşf etsin, 
                                                        ister kitâbsız kâfirler 
                                                        bulsun, her san’ati 
                                                        öğrenmek ve hele, harb 
                                                        vâsıtalarını en modern, 
                                                        en ileri şeklde yapmağa 
                                                        çalışmak farzdır. Bu 
                                                        vâsıtaları yapabilmek 
                                                        için, gerekli ilmleri, 
                                                        dersleri mekteblerde, bu 
                                                        niyyet ile okutmak ve 
                                                        okumak hep ibâdet olur. 
                                                        Nemâz kılan insanın bu 
                                                        niyyet ile, her işi 
                                                        ibâdet olur. Nemâz 
                                                        kılmıyanların her 
                                                        hareketi de günâh olur. 
                                                        O hâlde, her müslimân, 
                                                        nemâzını kılmalı, sonra 
                                                        farz olduğunu düşünerek, 
                                                        vazîfesini yapmalıdır. 
                                                        İş görürken niyyetin 
                                                        doğru olmasına alâmet, 
                                                        insanlara fâideli olan 
                                                        bir meslek, bir san’at 
                                                        seçmekdir. Ya’nî, öyle 
                                                        bir iş görmeli ki, eğer 
                                                        o iş olmasa, müslimânlar 
                                                        sıkıntı çekerdi. O 
                                                        hâlde, keyf, oyun ve 
                                                        benzerlerine, san’at 
                                                        dense de ve harâm 
                                                        işleyenlere san’atkâr 
                                                        ismi verilse de, bunları 
                                                        yapmak ibâdet olmaz. 
                                                        Hattâ, harâm olmıyan, 
                                                        mubâh olan, fekat 
                                                        insanlara lüzûmlu 
                                                        olmıyan san’atleri 
                                                        seçmemelidir. Hadîs-i 
                                                        şerîfde buyuruldu ki,
                                                        
                                                        
                                                        (En iyi ticâret, 
                                                        bezzâzlıkdır, kumaş 
                                                        satmakdır. En iyi san’at, 
                                                        terzilikdir). 
                                                        
                                                        
                                                        3 - Dünyâ işleri, âhıret 
                                                        için çalışmağa mâni’ 
                                                        olmamalıdır. Âhıret için 
                                                        ticâret yeri 
                                                        câmi’lerdir. Münâfıkûn 
                                                        sûresi, dokuzuncu âyet-i 
                                                        kerîmesinde meâlen, 
                                                        (Mallarınız ve 
                                                        çocuklarınız, Allahü 
                                                        teâlâyı, hâtırlamanıza 
                                                        mâni’ olmasın!) 
                                                        buyuruldu. Halîfe Ömer 
                                                        “radıyallahü anh” 
                                                        buyurdu ki, (Ey 
                                                        tüccârlar! Önce âhıret 
                                                        rızkını kazanın! Sonra 
                                                        dünyâ rızkına çalışın!). 
                                                        Ticâretle meşgûl olan 
                                                        büyüklerimiz, sabâh ve 
                                                        akşamları âhıret için 
                                                        çalışır, Kur’ân-ı kerîm 
                                                        okur, ders dinler, tevbe 
                                                        ve düâ eder, ilm öğrenir 
                                                        ve gençlere 
                                                        öğretirlerdi. Kelle 
                                                        kebâbı, sabâh çorbası 
                                                        gibi şeyleri çocuklar ve 
                                                        zimmîler satardı. Çünki, 
                                                        müslimânlar, sabâh, 
                                                        akşam câmi’lerde 
                                                        bulunurdu. İnsanların 
                                                        amellerini yazan ikişer 
                                                        melek, her sabâh ve 
                                                        akşam değişmekdedir. Bir 
                                                        hadîs-i şerîfde 
                                                        buyuruldu ki, 
                                                        (Melekler insanların 
                                                        amel defterlerini 
                                                        götürdükleri zemân, 
                                                        başında ve sonunda iyi 
                                                        iş yazılı ise, gün 
                                                        ortasında yapılanları 
                                                        ona bağışlarlar). 
                                                        Yine buyurdu ki, 
                                                        (Gündüz ve gece 
                                                        melekleri, sabâh ve 
                                                        akşam, gidip gelirken 
                                                        birbirleri ile 
                                                        karşılaşırlar. Hak teâlâ,
                                                        [giden meleklere],
                                                        kullarımı nasıl 
                                                        bırakdınız? buyurur. Yâ 
                                                        Rabbî! Nemâzda bulduk ve 
                                                        nemâz kılarken bırakdık, 
                                                        derler. Allahü teâlâ da, 
                                                        şâhid olun, onları afv 
                                                        etdim buyurur). 
                                                        Müslimân tüccârlar, 
                                                        san’at sâhibleri, 
                                                        gündüzleri de, ezân 
                                                        sesini duyunca, işini 
                                                        hemen bırakıp, câmi’e 
                                                        koşmalıdır. [Dînini 
                                                        seven ve kayıran bir 
                                                        imâm bulursa, ona 
                                                        uymalı, dînini dünyâya 
                                                        değişen, ibâdete harâm, 
                                                        bid’at karışdıran, 
                                                        müslimânlıkdan haberi 
                                                        olmıyan imâm ve 
                                                        hâfızların yanına, 
                                                        sesine, sözüne 
                                                        yanaşmamalıdır.] 
                                                        Büyüklerimiz, 
                                                        (Ticâretleri, satışları, 
                                                        Allahü teâlâyı 
                                                        unutmalarına sebeb 
                                                        olmaz) âyet-i 
                                                        kerîmesine ma’nâ 
                                                        verirken diyor ki, 
                                                        demirciler vardı. Demir 
                                                        döğerken, ezân okununca, 
                                                        çekici kaldırmış iken, 
                                                        demire vurmaz, bırakıp 
                                                        nemâza koşarlardı. Ve 
                                                        terziler vardı. İğneyi 
                                                        sokunca, ezân okunsaydı, 
                                                        o hâlde bırakıp, 
                                                        cemâ’ate koşarlardı. 
                                                        
                                                        
                                                        4 - Çarşıda, işde Allahü 
                                                        teâlâyı zikr, tesbîh 
                                                        etmeli, her ân Onu 
                                                        hâtırlamalıdır. Dili ve 
                                                        kalbi boş kalmamalıdır. 
                                                        İyi bilmelidir ki, o 
                                                        ânda kaçırdığını, bütün 
                                                        dünyâyı verse, bir dahâ 
                                                        eline geçiremez. 
                                                        Gâfiller arasındaki 
                                                        hâtırlamanın sevâbı çok 
                                                        olur. Resûlullah 
                                                        “sallallahü aleyhi ve 
                                                        sellem” buyurdu ki, 
                                                        (Gâfiller arasında 
                                                        Allahü teâlâyı zikr eden 
                                                        kimse, kurumuş ağaclar 
                                                        arasında bulunan yeşil 
                                                        fidân gibidir ve ölüler 
                                                        arasındaki cânlı gibidir 
                                                        ve harbde kaçanlar 
                                                        arasında, arslan gibi 
                                                        döğüşenler gibidir). 
                                                        Bir kerre buyurdu ki, 
                                                        (Çarşıya giderken, lâ 
                                                        ilâhe illallah, vahde hü 
                                                        lâ şerîke leh, le hül 
                                                        mülkü ve le hül hamdü, 
                                                        yuhyî ve yümît, ve hüve 
                                                        hayyün lâ yemût, bi 
                                                        yedi-hil-hayr, ve hüve 
                                                        alâ külli şey’in kadîr 
                                                        diyen kimseye, iki 
                                                        milyon sevâb yazılır).
                                                        [Bu hadîs-i şerîfde 
                                                        olduğu gibi, sevâb veyâ 
                                                        günâh mikdârını, 
                                                        göklerin büyüklüğünü, 
                                                        uzaklıklarını ve 
                                                        âhıretdeki zemânları ve 
                                                        dünyânın yaradılışını ve 
                                                        mahlûkların sayısını 
                                                        bildiren hadîs-i 
                                                        şerîflerdeki çeşidli 
                                                        rakamlar, mikdâr 
                                                        sayısını göstermek için 
                                                        değil, mikdârın 
                                                        çokluğunu anlatmak 
                                                        içindir. Meselâ bir 
                                                        kimseye, birkaç def’a, 
                                                        zahmet çekerek gidip 
                                                        bulamıyarak cânı sıkılan 
                                                        biri, o kimseyi görünce, 
                                                        seni on def’a aradım, 
                                                        bulamadım, demesi 
                                                        gibidir.] Cüneyd-i 
                                                        Bağdâdî “kuddise sirruh” 
                                                        buyurdu ki, (Pazarda çok 
                                                        kimse vardır ki, sôfîler 
                                                        halkasında oturanlardan 
                                                        dahâ kıymetlidir). Bir 
                                                        kerre de buyurdu ki: 
                                                        (Öyle kimse tanıyorum 
                                                        ki, pazarda hergün üçyüz 
                                                        rek’at nemâz kılmakda ve 
                                                        otuz bin tesbîh 
                                                        okumakdadır). Ba’zısı 
                                                        demişdir ki, bu kimse, 
                                                        kendisidir. Hulâsa, 
                                                        dîne, ibâdetine yardım 
                                                        niyyeti ile dünyâya 
                                                        çalışanlara, hep böyle 
                                                        sevâb vardır. Yalnız 
                                                        para kazanıp, dünyâ malı 
                                                        toplamak için 
                                                        çalışanlar, sevâbdan 
                                                        mahrûm kalır. Hattâ 
                                                        bunlar, câmi’de, nemâzda 
                                                        iken de, kalbleri 
                                                        dükkânın hesâbındadır. 
                                                        Fikrleri dağınıkdır. 
                                                        
                                                        
                                                        5 - Dünyâ işlerine çok 
                                                        düşkün olmamalıdır. 
                                                        Meselâ, çarşıya 
                                                        herkesden önce gidip, 
                                                        herkesden sonra 
                                                        çıkmamalı. Tehlükeli ve 
                                                        uzun yollara 
                                                        gitmemelidir. Mal 
                                                        kazanmak için, deniz [ve 
                                                        hava] yolculuklarına 
                                                        dalmamalıdır. Mu’âz bin 
                                                        Cebel “radıyallahü anh” 
                                                        buyuruyor ki, (Şeytân, 
                                                        pazarda, yalan, hîle, 
                                                        hıyânet ve yemîn 
                                                        etdirerek müslimânları 
                                                        günâha sokmağa çalışır. 
                                                        Önce gidip, geç 
                                                        çıkanlara dahâ çok 
                                                        asılır). Hadîs-i şerîfde 
                                                        buyuruldu ki, 
                                                        (Tüccârın, esnâfın en 
                                                        kötüsü, erken gidip, geç 
                                                        dönenlerdir). Sabâh 
                                                        nemâzı kılmadan ve kitâb 
                                                        okuyup birkaç şey 
                                                        öğrenmeden işe gitmemeği 
                                                        âdet edinmelidir. 
                                                        İhtiyâcı kadar dünyâlık 
                                                        kazanınca, âhıreti 
                                                        kazanmakla meşgûl 
                                                        olmalıdır. Çünki, âhıret 
                                                        hayâtı sonsuzdur ve ona 
                                                        ihtiyâc dahâ çokdur ve 
                                                        âhıret ticâretinde iflâs 
                                                        etmek üzeredir. İmâm-ı 
                                                        a’zam Ebû Hanîfenin 
                                                        hocası Hammâd 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyh”, ticâret yapardı. 
                                                        Baş örtüsü satardı. 
                                                        Hergün, iki habbe 
                                                        kazanınca eşyâyı toplar 
                                                        pazardan çıkardı. 
                                                        Büyüklerden ba’zısı 
                                                        dükkâna, haftada iki gün 
                                                        giderdi. Bir kısmı da, 
                                                        Cum’adan başka hergün 
                                                        gider, öğle nemâzında 
                                                        geri dönerdi. Bir kısmı 
                                                        nihâyet ikindiye kadar 
                                                        alışveriş ederdi. Hepsi 
                                                        ihtiyâcı kadar kazanınca 
                                                        câmi’e gider, ibâdetle, 
                                                        ilm öğrenmekle akşamı 
                                                        yapardı. 
                                                        
                                                        
                                                        6 - Şübheli şeylerden 
                                                        kaçınmalıdır. Harâma 
                                                        yaklaşan zâten âsî, 
                                                        fâsık olur. [Şübhe 
                                                        etdiği şeyleri, Ehl-i 
                                                        sünnet kitâblarından 
                                                        öğrenmelidir. Câhil 
                                                        hâfızlara, hocalara ve 
                                                        her kitâba 
                                                        güvenmemelidir.] Kalbine 
                                                        sıkıntı getiren 
                                                        şübheliyi almamalıdır. 
                                                        Zâlimlerle, hîle, 
                                                        hıyânet edenlerle, yemîn 
                                                        ile satanlarla, 
                                                        dükkânında harâm şey 
                                                        satanlarla alışveriş 
                                                        etmemelidir. Zâlimlere, 
                                                        fâsıklara veresiye 
                                                        satmamalıdır. Çünki, 
                                                        öldükleri zemân üzülür. 
                                                        Hâlbuki, zâlimler [ya’nî 
                                                        müslimânlara ve 
                                                        islâmiyyete eli ile, 
                                                        dili ile, kalemi ile 
                                                        zarâr yapanlar] ölünce 
                                                        üzülmek günâhdır. Onlara 
                                                        yardım etmek câiz 
                                                        değildir. Meselâ, din 
                                                        ile alay edenlere, yalan 
                                                        yanlış kitâblar yazarak 
                                                        dîni yıkmağa uğraşanlara 
                                                        kâğıd satmak günâhdır. 
                                                        Velhâsıl, herkesle 
                                                        mu’âmele etmemelidir. 
                                                        Doğru insan aramalıdır. 
                                                        Bir zemân vardır ki, bir 
                                                        tâcir, her istediği ile 
                                                        mu’âmele edebilirdi. 
                                                        Çünki, herkes, alışveriş 
                                                        ilmini biliyor ve 
                                                        bildiğine göre hareket 
                                                        ediyordu. Sonraları öyle 
                                                        zemânlar geldi ki, 
                                                        birkaç kişi ile mu’âmele 
                                                        edilemezdi. Dahâ 
                                                        sonraları ise, ancak 
                                                        birkaç kimse ile 
                                                        mu’âmele edilebilir 
                                                        oldu. Bir zemân gelmek 
                                                        korkusu vardır ki, 
                                                        alışveriş edecek kimse 
                                                        bulunamıyacakdır. Bunu 
                                                        çok zemân önce, 
                                                        söylemişlerdir. Bizler, 
                                                        belki de, büyüklerimizin 
                                                        korkduğu o zemâna 
                                                        kaldık. Kim ile olursa 
                                                        olsun, alışveriş 
                                                        edilmekdedir. Câhil 
                                                        hâfızlar, yangına 
                                                        körükle gidip, (Bugün 
                                                        dünyânın her tarafı 
                                                        böyle oldu. Her yerdeki 
                                                        mala harâm karışdı. 
                                                        Harâmdan kurtulmak 
                                                        imkânsız oldu) diyorlar. 
                                                        Bu söz, çok yanlışdır. 
                                                        Hiç de dedikleri gibi 
                                                        değildir. Bunu, bundan 
                                                        sonraki faslda 
                                                        anlatacağız. 
                                                        
                                                        
                                                        7 - Alışveriş yapdığı 
                                                        kimse ile olan 
                                                        sözlerini, 
                                                        hareketlerini, aldığını, 
                                                        verdiğini iyi ve doğru 
                                                        hesâb etmelidir. 
                                                        Kıyâmetde, bunların 
                                                        hepsinden hesâb 
                                                        vereceğini bilmelidir. 
                                                        Büyüklerden biri, bir 
                                                        bakkalı rü’yâda görüp, 
                                                        Allahü teâlâ sana ne 
                                                        yapdı dedi. Önüme 
                                                        ellibin sahîfe koydular. 
                                                        Yâ Rabbî! Bu sahîfeler 
                                                        kimlerindir dedim. 
                                                        Ellibin kişi ile 
                                                        alışveriş yapmışsın. Her 
                                                        sahîfe, bunların birisi 
                                                        ile olan mu’âmeleni 
                                                        göstermekdedir dediler. 
                                                        Bakdım, her sahîfede bir 
                                                        kimse ile olan 
                                                        mu’âmelemin inceden 
                                                        inceye yazılmış olduğunu 
                                                        gördüm, dedi. Bir guruş 
                                                        hîle yapan, bir guruş 
                                                        hak yiyen, cezâsını 
                                                        çekecekdir ve 
                                                        hiçbirşeyin yardımı 
                                                        olmıyacakdır. 
                                                        
                                                        
                                                        İşte buraya kadar, 
                                                        büyüklerimizin hâllerini 
                                                        ve dînimizin yolunu 
                                                        göstermiş oluyoruz. 
                                                        Bugün bu yol unutulmuş, 
                                                        bilen de kalmamışdır. 
                                                        Bugün, bunlardan 
                                                        birisini yapana çok 
                                                        sevâb verilir. 
                                                        Resûlullah “sallallahü 
                                                        aleyhi ve sellem” 
                                                        buyurdu ki, (Bir 
                                                        zemân gelir ki, o 
                                                        zemânın müslimânları, 
                                                        bugün sizin yapdığınız 
                                                        ibâdetlerin onda birini 
                                                        yaparsa, âhıretde 
                                                        azâbdan kurtulurlar).
                                                        Sebebini 
                                                        sorduklarında, (Çünki, 
                                                        sizler hayr işlemeğe çok 
                                                        yardımcı buluyorsunuz. 
                                                        Onlar yardımcı 
                                                        bulamıyacakları gibi, 
                                                        çeşidli engellerle de 
                                                        karşılaşacaklardır. 
                                                        Gâfiller, câhiller 
                                                        arasında garîb 
                                                        kalacaklardır) 
                                                        buyurdu. Bu hadîs-i 
                                                        şerîfi bildirmekden 
                                                        maksadımız, 
                                                        müslimânların, zemânın 
                                                        hâlini görüp, 
                                                        ümmîdsizliğe düşmemeleri 
                                                        içindir. O hâlde, bu 
                                                        zemânda, yukarıda 
                                                        yazılanların hepsini kim 
                                                        yapabilir diyerek ye’se 
                                                        düşmek doğru değildir. 
                                                        Ne kadar yapılabilirse 
                                                        çok kâr olur. Âhıretin 
                                                        dünyâdan dahâ iyi 
                                                        olduğuna inanan kimse, 
                                                        bunların hepsini de 
                                                        yapabilir. Bunların 
                                                        hepsini gözetmek, yapsa 
                                                        yapsa, insanı fakîr 
                                                        yapar. Sonsuz se’âdete, 
                                                        ebedî râhatlığa sebeb 
                                                        olacak, birkaç senelik 
                                                        fakîrliğe elbette 
                                                        katlanılır. Nitekim 
                                                        birçok kimse, birkaç şey 
                                                        kazanmak için, 
                                                        fırtınalı, karlı 
                                                        havalarda, sıkıntılı 
                                                        yolculuklara, bir 
                                                        rütbeye, dereceye 
                                                        yükselmek için de nice 
                                                        mahrûmiyyetlere 
                                                        katlanıyor. Hâlbuki, 
                                                        ölüm gelince, bütün 
                                                        kazancları elden 
                                                        çıkmakda, boşuna 
                                                        didinmiş olmakdadırlar.  |