| 
                                                         
                                                        
                                                        15 - 
                                                        
                                                        TİCÂRETDE ADÂLET VE 
                                                        İHTİKÂR 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Aşağıdaki yazı, (Kimyâ-i 
                                                        se’âdet)den terceme 
                                                        edildi: 
                                                        
                                                        
                                                        Bu kitâbımıza her zemân 
                                                        karşılaşılan şeyleri 
                                                        seçip yazdık. Bu 
                                                        kadarını bilmiyen, 
                                                        harâma ve fâize düşer de 
                                                        haberi olmaz. Sormasını 
                                                        da bilemez. Ahkâm-ı 
                                                        islâmiyyeye uygun birçok 
                                                        alışveriş yapanlar 
                                                        vardır ki, bunların 
                                                        müslimânlara zarâr ve 
                                                        ziyânı da dokunuyor. 
                                                        Bunları yapanlar, la’net 
                                                        içinde kalıyor. 
                                                        Alışverişde müslimânlara 
                                                        ziyân yapmak iki dürlü 
                                                        olur: Birisi, herkese 
                                                        zararı dokunmak olup, bu 
                                                        da iki kısmdır: Biri 
                                                        ihtikârdır, [diğeri ise 
                                                        piyasaya kalp para 
                                                        sürmekdir]. İhtikâr eden 
                                                        mel’ûndur. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (İhtikâr) 
                                                        demek, insan ve hayvân 
                                                        gıdâ maddelerini 
                                                        piyasadan toplayıp, 
                                                        yığıp, pahâlandığı zemân 
                                                        satmakdır. Peygamberimiz 
                                                        “sallallahü aleyhi ve 
                                                        sellem” buyurdu ki, 
                                                        (Bir kimse gıdâ 
                                                        maddelerini alıp, pahâlı 
                                                        olup da satmak için kırk 
                                                        gün saklarsa, hepsini 
                                                        fakîrlere parasız 
                                                        dağıtsa, günâhını 
                                                        ödiyemez). Yine 
                                                        buyurdu ki, (Bir 
                                                        kimse gıdâ maddelerini 
                                                        kırk gün saklarsa, 
                                                        Allahü teâlâ ona 
                                                        darılır. O, Allahü 
                                                        teâlâyı saymamış olur). 
                                                        Bir hadîs-i şerîfde 
                                                        buyuruldu ki, (Bir 
                                                        kimse, hâricden gıdâ 
                                                        maddesi satın alıp, 
                                                        şehre getirir ve 
                                                        piyasaya göre satarsa, 
                                                        sadaka vermiş gibi sevâb 
                                                        kazanır veyâ köle âzâd 
                                                        etmiş gibi sevâb 
                                                        kazanır). İmâm-ı Alî 
                                                        “radıyallahü anh” 
                                                        buyuruyor ki, (Gıdâ 
                                                        maddelerini kırk gün 
                                                        saklıyanın kalbi 
                                                        kararır). Ona, bir 
                                                        muhtekiri haber 
                                                        verdiklerinde, emr etdi, 
                                                        sakladığı şeyleri 
                                                        yakdırdı. Âlimlerden 
                                                        birisi, tüccâr idi. 
                                                        Vâsıt şehrinden, Basraya 
                                                        gıdâ gönderip 
                                                        satılmasını vekîline emr 
                                                        etdi. Basrada ucuz 
                                                        olduğu için, vekîli bir 
                                                        hafta bekleyip, pahâlı 
                                                        satdı ve âlime müjde 
                                                        yazdı. Cevâbında buyurdu 
                                                        ki, (Biz, az kâr ile çok 
                                                        sevâb kazanmağı dahâ çok 
                                                        severiz. Fazla kazanmak 
                                                        için, dînimizi fedâ 
                                                        etmemeli idin. Çok büyük 
                                                        cinâyet yapmışsın. Bunu 
                                                        afv etdirmek için 
                                                        sermâyeyi ve kârı hemen 
                                                        sadaka olarak dağıt!). 
                                                        İhtikârın harâm olması, 
                                                        müslimânlara zarârlı 
                                                        olduğu içindir. Çünki, 
                                                        gıdâ maddeleri, 
                                                        insanların ve 
                                                        hayvânların 
                                                        yaşıyabilmesi için 
                                                        lâzımdır. Satılınca, 
                                                        herkesin alması mubâhdır. 
                                                        Bir kişi alıp 
                                                        saklayınca, başkaları 
                                                        alamaz. Sanki çeşme 
                                                        suyunu saklayıp, herkesi 
                                                        susuz bırakmağa benzer. 
                                                        Gıdâ maddelerini bu 
                                                        niyyet ile satın almak 
                                                        günâhdır. İmâm-ı a’zam 
                                                        Ebû Hanîfe “rahmetullahi 
                                                        aleyh” buyurdu ki, 
                                                        (Köylü, tarlasından 
                                                        aldığı gıdâ maddelerini 
                                                        istediği zemân 
                                                        satabilir. Acele satması 
                                                        vâcib değildir. Fekat, 
                                                        acele etmesi sevâbdır. 
                                                        Pahâlı olunca satmasını 
                                                        düşünmesi çirkindir. 
                                                        İlâclarda ve gıdâ 
                                                        maddesi olmıyan ve 
                                                        herkese lâzım olmıyan 
                                                        şeylerde ihtikâr harâm 
                                                        değildir. Ekmek ve 
                                                        benzerlerinde çok harâm 
                                                        olup, et, yağ gibilerde 
                                                        az harâmdır). İmâmeyne 
                                                        göre, bunların hepsi 
                                                        ihtikârdır. İnsanlara 
                                                        lâzım olan herşeyde 
                                                        ihtikâr harâmdır. 
                                                        Hükûmet, ihtikâr edeni, 
                                                        haber alınca, evine 
                                                        yetecek kadar bırakıp, 
                                                        fazlasını halka 
                                                        satmasını emr eder. 
                                                        
                                                        
                                                        [İmâm-ı a’zam 
                                                        “rahmetullahi aleyh”, 
                                                        ilâcların saklanarak 
                                                        yüksek fiyâtla 
                                                        satılmasını beklemek 
                                                        ihtikâr olmaz, buyurdu. 
                                                        İlâcların çoğu böyle ise 
                                                        de, kininin sıtmaya, 
                                                        ensülinin diyabete ve 
                                                        aşı ile serumların, 
                                                        belli mikroplara karşı 
                                                        kullanılması, ekmeğin 
                                                        açlığa karşı 
                                                        kullanılması gibi, 
                                                        muhakkak şifâya sebeb 
                                                        olduğundan, bu gibi, 
                                                        te’sîri kuvvetli 
                                                        ilâcları saklıyarak, 
                                                        ihtikâr [kara 
                                                        borsacılık] yapmak harâm 
                                                        olur]. Gıdâ maddelerinde 
                                                        ihtikârın harâm olması, 
                                                        az bulundukları 
                                                        zemândadır. Çok olup, 
                                                        herkes kolay alabilirse, 
                                                        ihtikâr harâm olmaz. 
                                                        Fekat, böyle zemânlarda 
                                                        da, mekrûh olur. Çünki, 
                                                        insanların zararını 
                                                        beklemek, iyi değildir. 
                                                        
                                                        
                                                        Herkese yapılan zararın 
                                                        ikinci kısmı, (Kalp 
                                                        para sürmek)dir. 
                                                        Alan, anlamazsa, zulm 
                                                        edilmiş olur. Anlarsa, o 
                                                        da başkasını, başkası 
                                                        da, bir diğerini, 
                                                        zincirleme aldatırlar. 
                                                        Elden ele dolaşdıkca, 
                                                        günâhı, hep birinci 
                                                        kimseye de yazılır. 
                                                        Bunun için, (Bir sahte 
                                                        lira vermek, yüz lira 
                                                        çalmakdan dahâ fenâdır) 
                                                        buyurmuşlardır. Çünki, 
                                                        hırsızlığın günâhı bir 
                                                        kerredir. Bunun günâhı 
                                                        ise, öldükden sonra bile 
                                                        devâm eder. En zavallı 
                                                        kimse, ölüp gitdiği 
                                                        hâlde, bırakdığı kötülük 
                                                        sebebi ile günâhı 
                                                        tükenmiyen kimsedir. 
                                                        Öldükden senelerce sonra 
                                                        günâhı yazılır ve 
                                                        azâbını çeker. Eline 
                                                        sahte para geçen, onu 
                                                        yok etmeli, kimseye 
                                                        vermemelidir. İnsan 
                                                        paraları iyi tanımalı ve 
                                                        aldanmamakdan ziyâde, 
                                                        kimseyi aldatmamağa 
                                                        dikkat etmelidir. 
                                                        Bilmiyerek alıp vermek 
                                                        de günâhdır. Çünki, 
                                                        (İnsanın, başına gelen 
                                                        her işin, dindeki ilmini 
                                                        öğrenmesi vâcibdir). Yok 
                                                        etmek niyyeti ile, kalp 
                                                        para almak sevâbdır. 
                                                        Ayârı bozuk ma’den 
                                                        paraları yok etmemeli, 
                                                        söyliyerek emîn 
                                                        kimselere, hükûmete 
                                                        vermelidir. Hîle edecek 
                                                        kimselere vermesi, 
                                                        silâhı yol kesene 
                                                        satmağa benzer ki, 
                                                        harâmdır. 
                                                        
                                                        
                                                        Ziyânın ikinci dürlüsü, 
                                                        alışveriş edilen kimseye 
                                                        yapılan zarardır. Zarar 
                                                        veren her iş, zulm olur. 
                                                        Zulm ise harâmdır. Her 
                                                        müslimân, kendisine 
                                                        yapılmasını istemediği 
                                                        birşeyi, kâfirlere dahî 
                                                        yapmamalıdır. 
                                                        
                                                        
                                                        Başlıca dört şey 
                                                        yapmamak lâzımdır: 
                                                        
                                                        
                                                        1 - Satılan malı, 
                                                        olduğundan aşırı medh 
                                                        etmemelidir. Çünki, hem 
                                                        yalan söylemiş, hem 
                                                        aldatmış, hem de zulm 
                                                        etmiş olur. Hattâ, doğru 
                                                        olarak da, müşterînin 
                                                        bildiği şeyi 
                                                        söylememelidir. Çünki, 
                                                        bu da fâidesiz söz olur. 
                                                        Kıyâmet günü her sözden 
                                                        süâl olunacakdır. 
                                                        Beyhûde söyliyenler, hiç 
                                                        özr bulamıyacakdır. 
                                                        Yemîn ile satmağa 
                                                        gelince, yalan yere 
                                                        yemîn etmek harâmdır. 
                                                        Ya’nî büyük günâhdır. 
                                                        Doğru yemîn ederse, az 
                                                        birşey için Allahü 
                                                        teâlânın ismini söylemek 
                                                        saygısızlık olur. 
                                                        Hadîs-i şerîfde 
                                                        buyuruldu ki, (Alışverişde 
                                                        vallahi böyledir, 
                                                        vallahi öyle değildir 
                                                        diye yemîn edenlere ve 
                                                        san’at sâhiblerinden, 
                                                        yarın gel, öbür gün gel 
                                                        diye sözünde 
                                                        durmıyanlara yazıklar 
                                                        olsun!). Bir hadîs-i 
                                                        şerîfde buyuruldu ki, 
                                                        (Malını yemîn ederek 
                                                        beğendiren kimseye 
                                                        kıyâmet günü merhamet 
                                                        edilmiyecek, 
                                                        acınmıyacakdır). 
                                                        Yûnüs bin Abîd 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyh” ipekli kumaş 
                                                        tüccârı idi. Malını 
                                                        satarken hiç medh 
                                                        etmezdi. Çırağı, birgün, 
                                                        kumaşı gösterirken, 
                                                        müşterînin yanında, (Yâ 
                                                        Rabbî! Bu Cennet 
                                                        kumaşından bana da nasîb 
                                                        et!) deyince, Yûnüs, bu 
                                                        sözün kumaşı medh etmek 
                                                        olacağını düşünerek, 
                                                        kumaşı kaldırıp 
                                                        satdırmadı. 
                                                        
                                                        
                                                        2 - Malın aybını, 
                                                        müşterîden gizlememeli, 
                                                        hepsini, olduğu gibi 
                                                        göstermelidir. Kusûru 
                                                        gizlemek, hıyânetdir. 
                                                        Mü’mine, nasîhat 
                                                        etmemekdir. Zâlim, âsî 
                                                        olmakdır. Malın iyi 
                                                        tarafını göstermek, 
                                                        karanlıkda göstermek 
                                                        zulm, hîle olur. 
                                                        Resûlullah “sallallahü 
                                                        aleyhi ve sellem” buğday 
                                                        satan birisinin 
                                                        buğdayına, mubârek 
                                                        parmaklarını sokup, 
                                                        içinin yaş olduğunu 
                                                        görünce, (Bu nedir?) 
                                                        buyurdu. Yağmur 
                                                        ıslatmışdır deyince, 
                                                        (Niçin saklayıp 
                                                        göstermiyorsun? Hîle 
                                                        eden, bizden değildir) 
                                                        buyurdu. Birisi, üçyüz 
                                                        dirhem gümüşe bir deve 
                                                        satdı. Devenin ayağında 
                                                        ârıza vardı. Eshâb-ı 
                                                        kirâmdan 
                                                        “aleyhimürrıdvân” Vâsile 
                                                        bin Eska’ orada idi. O 
                                                        ânda dalgın idi. Devenin 
                                                        satıldığını anlayınca, 
                                                        alanın arkasından koşup, 
                                                        devenin ayağı ârızalıdır 
                                                        dedi. Müşterî deveyi 
                                                        geri getirip, parasını 
                                                        aldı. Bâyı’, satışımı 
                                                        niçin bozdun? deyince, 
                                                        Vâsile dedi ki, 
                                                        Resûlullahdan 
                                                        “sallallahü aleyhi ve 
                                                        sellem” işitdim. Buyurdu 
                                                        ki, (Satılan birşeyin 
                                                        kusûrunu gizlemek halâl 
                                                        değildir. O kusûru bilip 
                                                        söylememek de, kimseye 
                                                        halâl değildir.) 
                                                        Vâsile yine dedi ki, 
                                                        Resûlullah “sallallahü 
                                                        aleyhi ve sellem” bizden 
                                                        söz aldı ki, 
                                                        müslimânlara nasîhat 
                                                        edelim. Onlara merhamet 
                                                        edelim. Malın kusûrunu 
                                                        saklamak, nasîhat 
                                                        etmemek olur. 
                                                        Satıcıların, kusûr 
                                                        saklamamaları çok gücdür. 
                                                        Büyük cihâd demekdir. Bu 
                                                        cihâdı kazanmak için, 
                                                        mal alırken dikkat 
                                                        etmeli, kusûrlu mal 
                                                        almamalıdır. Eğer 
                                                        kusûrlu mal alırsa, 
                                                        müşterîye söylemeği 
                                                        niyyet etmelidir. Eğer 
                                                        aldanırsa, ziyân etmiş 
                                                        olur. Başkasını da 
                                                        ziyâna sokmamalıdır. 
                                                        Kendisi, başkasına 
                                                        incinince, başkalarını 
                                                        da kendinden 
                                                        soğutmamalıdır. Şunu iyi 
                                                        bilmelidir ki, hîle ile 
                                                        rızk artmaz. Belki, 
                                                        malın bereketi gider. 
                                                        Hîle ile azar azar 
                                                        birikdirilen şeyler, 
                                                        ânsızın gelen bir 
                                                        felâketle, birden bire 
                                                        giderek geride yalnız 
                                                        günâhları kalır. Nitekim 
                                                        bir sütcü, süte su 
                                                        katardı. Birgün, ânsızın 
                                                        sel gelip, ineği boğdu. 
                                                        Adam şaşkın bir hâlde 
                                                        düşünürken, çocuğu dedi 
                                                        ki, katdığımız sular 
                                                        birikerek, gelip ineği 
                                                        götürdü. Resûlullah 
                                                        “sallallahü aleyhi ve 
                                                        sellem” buyurdu ki, 
                                                        (Ticârete hıyânet 
                                                        karışınca, bereket 
                                                        gider). Bereket 
                                                        demek, az malın çok 
                                                        fâidesi olmak, çok işe 
                                                        yaramak demekdir. Az bir 
                                                        mal, bereketli olunca, 
                                                        çok kimsenin râhat 
                                                        etmesine, çok iyi 
                                                        işlerin yapılmasına 
                                                        yarar. Bereketli olmıyan, 
                                                        çok mal vardır ki, 
                                                        sâhibinin dünyâda ve 
                                                        âhıretde felâketine 
                                                        sebeb olur. O hâlde, 
                                                        malın çok olmasını 
                                                        değil, bereketli 
                                                        olmasını istemelidir. 
                                                        Bereket, emîn olanlarda 
                                                        bulunur. Hattâ çokluk 
                                                        dahî emîn tüccârlarda 
                                                        bulunur. Çünki, her 
                                                        müşterî, emîn tüccâra 
                                                        gider. Hıyânet edenlere 
                                                        kimse gitmez. Bir tüccâr 
                                                        düşünmeli ki, ömrü yüz 
                                                        seneden çok değildir. 
                                                        Âhıretin ise, sonu 
                                                        yokdur. Birkaç günlük 
                                                        ömrünün altın ve 
                                                        gümüşünü artdırmak için, 
                                                        ebedî ömrünü ziyâna 
                                                        sokmağı kim ister? Böyle 
                                                        düşünen bir satıcı 
                                                        hıyânet yapamaz. 
                                                        Resûlullah “sallallahü 
                                                        aleyhi ve sellem” 
                                                        buyurdu ki, (Lâ ilâhe 
                                                        illallah diyenler, 
                                                        dünyâyı dinden üstün 
                                                        tutmadıkca, Allahü 
                                                        teâlânın gadabından, 
                                                        azâbından kurtulurlar. 
                                                        Dîni bırakıp, dünyâya 
                                                        sarılırlarsa, bu 
                                                        kelime-i tevhîdi 
                                                        söyleyince, Allahü teâlâ, 
                                                        onlara, yalan 
                                                        söylüyorsun! buyurur). 
                                                        
                                                        
                                                        Her san’atde de hîle 
                                                        yapmamak farzdır. Çürük 
                                                        iş yapmak ve gizlemek 
                                                        harâmdır. İmâm-ı Ahmed 
                                                        ibni Hanbelden 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyh”, gizli yama 
                                                        yapmağı sordular. Kendi 
                                                        giymesi ve müşterînin 
                                                        giymek istemesi ile 
                                                        câiz  olup, hîle olarak 
                                                        yapmak, ya’nî gizli 
                                                        yamayı, yeni diye satmak 
                                                        günâhdır. Aldığı para 
                                                        harâmdır, buyurdu. 
                                                        
                                                        
                                                        [İnsanlar fâsıkdır, 
                                                        kâfirdir diyerek, hiyle, 
                                                        hıyânet yapmanın câiz 
                                                        olacağını sanmak doğru 
                                                        değildir. Hiyle, hıyânet 
                                                        ve başkalarının 
                                                        haklarına saldırmak 
                                                        harâmdır. Harâmlar, 
                                                        zarûret olmadıkca, 
                                                        hiçbir yerde, hiçbir 
                                                        sebeble halâl olmaz. 
                                                        İslâmın güzel ahlâkını 
                                                        her yerde tatbîk etmek 
                                                        lâzımdır. Güzel ahlâklı 
                                                        olmak sûreti ile 
                                                        müslimânlığı tanıtmak, 
                                                        Emr-i ma’rûf yapmak 
                                                        olur. Dâr-ül-harbde de, 
                                                        kâfirlerin haklarına 
                                                        dokunmamak, 
                                                        hükûmetlerinin 
                                                        kanûnlarına uymak, 
                                                        kimseyi dolandırmamak, 
                                                        müslimânlığın îcâbıdır. 
                                                        Hasen el-Bennâ ve Seyyid 
                                                        Kutb ve Mevdûdî gibi 
                                                        mezhebsizler, Hac 
                                                        sûresinin otuzdokuzuncu 
                                                        âyet-i kerîmesine yanlış 
                                                        ma’nâ vererek, gençleri 
                                                        hükûmete karşı ısyân 
                                                        etmeğe  teşvîk etdiler. 
                                                        Kardeşi kardeşe, düşman 
                                                        yapdılar. Anarşiyi 
                                                        körüklediler. Hâlbuki, 
                                                        bu âyet-i kerîmenin 
                                                        meâli, (Mü’minlere 
                                                        saldıran zâlimlerle 
                                                        cihâd yapmağa izn 
                                                        verildi)dir. Mekkede 
                                                        kâfirler, müslimânlara 
                                                        zulm ediyorlar, 
                                                        yaralıyor, 
                                                        öldürüyorlardı. Bu 
                                                        zâlimlerle döğüşmek 
                                                        için, Resûlullahdan 
                                                        “sallallahü aleyhi ve 
                                                        sellem” tekrâr tekrâr 
                                                        izn istediler. İzn 
                                                        verilmedi. Zâlimlerin 
                                                        zulmünden kurtulamıyacak 
                                                        olanların, kâfir 
                                                        memleketi olan 
                                                        Habeşistâna hicret 
                                                        etmelerine izn verildi. 
                                                        Resûlullah “sallallahü 
                                                        aleyhi ve sellem” 
                                                        Medîneye hicret edince, 
                                                        bu âyet-i kerîme 
                                                        gelerek, yeni kurulan 
                                                        islâm devletinin, 
                                                        Mekkedeki zâlimlerle 
                                                        cihâd yapmasına izn 
                                                        verildi. Bu âyet, 
                                                        müslimânların zâlim 
                                                        hükûmete karşı ısyân 
                                                        etmeleri için değil, 
                                                        islâm devletinin, 
                                                        insanların islâm dînini 
                                                        işitmelerine, müslimân 
                                                        olmalarına mâni’ olan, 
                                                        zâlim diktatörlerin 
                                                        orduları ile cihâd 
                                                        yapmasına izn 
                                                        vermekdedir. Görülüyor 
                                                        ki, müslimân olsun, 
                                                        kâfir olsun, âdil olsun, 
                                                        zâlim olsun, hiçbir 
                                                        hükûmete karşı, isyân 
                                                        etmek, kanûnlara karşı 
                                                        gelmek, hiçbir zemân 
                                                        câiz değildir. Fitne 
                                                        çıkarmamalı, fitne 
                                                        çıkaranların arasına 
                                                        karışmamalıdır. Komünist 
                                                        memleketde bulunan bir 
                                                        müslimân, zulm ve 
                                                        işkenceden usanır, 
                                                        islâmiyyete uygun 
                                                        yaşaması, ibâdetlerini 
                                                        yapabilmesi imkânsız 
                                                        olur ise, zâlimlere yine 
                                                        karşı gelmemeli, bir 
                                                        islâm memleketine, 
                                                        hicret etmelidir. İslâm 
                                                        memleketine hicret 
                                                        imkânı bulamazsa, insan 
                                                        haklarına, dîne, ibâdete 
                                                        saldırmıyan herhangi bir 
                                                        memlekete gitmelidir.] 
                                                        
                                                        
                                                        3 - Ölçüde hîle 
                                                        etmemeli, doğru 
                                                        dartmalıdır. Kur’ân-ı 
                                                        kerîmde, Mutaffifîn 
                                                        sûresi, birinci âyetinde 
                                                        meâlen, (Verirken 
                                                        noksân, alırken fazla 
                                                        ölçenlere acı azâblar 
                                                        yapacağım) buyuruldu. 
                                                        Büyüklerimiz, her 
                                                        aldıklarını biraz 
                                                        noksân, verdiklerini de, 
                                                        biraz fazla ölçerdi. Bu 
                                                        az fark, Cehennem ile 
                                                        aramızda perdedir 
                                                        derlerdi. Bunu tam doğru 
                                                        ölçememek korkusundan 
                                                        yaparlardı. Yedi kat yer 
                                                        ve yedi kat gökler 
                                                        genişliğinde olan 
                                                        Cenneti, birkaç kuruşa 
                                                        satanlar ne kadar 
                                                        ahmakdır ve birkaç arpa 
                                                        dânesi için, Cehennem 
                                                        azâbı ile müjdelenenler 
                                                        ne kadar ahmakdır, 
                                                        buyururlardı. Resûlullah 
                                                        “sallallahü aleyhi ve 
                                                        sellem” herne satın 
                                                        alsaydı, parasını biraz 
                                                        fazla verirdi. Fudayl 
                                                        bin İyâd “rahmetullahi 
                                                        teâlâ aleyh”, oğlunu, 
                                                        birşey satın alıp, 
                                                        vereceği altının 
                                                        kirlerini temizlerken 
                                                        görünce, (Ey oğlum! Bu 
                                                        yapdığın iş, sana iki 
                                                        nâfile hacdan ve iki 
                                                        umreden dahâ fâidelidir) 
                                                        buyurdu. Büyüklerimiz 
                                                        buyuruyor ki, fâsıkların 
                                                        en kötüsü, alırken çok, 
                                                        satarken az ölçenlerdir. 
                                                        Manifaturacılardan, 
                                                        kumaşı alırken gevşek, 
                                                        satarken gergin tutup 
                                                        ölçenler de böyledir. 
                                                        Kemiğini, âdetden fazla 
                                                        koyan kasablar da 
                                                        böyledir. Hubûbât içine 
                                                        toz toprak karışdırıp 
                                                        satan köylüler de 
                                                        böyledir. Malın iyisi 
                                                        ile kötüsünü karışdırıp, 
                                                        hepsini iyi diye satan 
                                                        pazarcılar da böyledir. 
                                                        Bunların hepsini yapmak 
                                                        harâmdır. Vel-hâsıl, 
                                                        alışverişde herkese 
                                                        karşı doğru hareket 
                                                        etmek vâcibdir. Hattâ, 
                                                        kendine söylenmesini 
                                                        istemediği sözü 
                                                        başkalarına 
                                                        söylememelidir. Böyle 
                                                        harâmlardan kurtulmak 
                                                        için de, kendini, din 
                                                        kardeşinden üstün 
                                                        görmemek lâzımdır. Bunu 
                                                        da, herkesin yapması 
                                                        gücdür. Bunun için 
                                                        Allahü teâlâ, 
                                                        (Hepiniz Cehennemden 
                                                        geçeceksiniz!) 
                                                        buyuruyor. Ammâ, herkes 
                                                        Allahü teâlâdan 
                                                        korkusuna göre, oradan 
                                                        çabuk veyâ geç 
                                                        kurtulacakdır. 
                                                        
                                                        
                                                        4 - Satış fiyâtında hîle 
                                                        yapmamakdır. 
                                                        Peygamberimiz 
                                                        “sallallahü aleyhi ve 
                                                        sellem”, (Müslimânların, 
                                                        şehre mal getiren 
                                                        köylüleri karşılayıp 
                                                        piyasa fiyâtını 
                                                        gizliyerek, ucuz satın 
                                                        almalarını) men’ 
                                                        buyurdu. Köylünün bu 
                                                        sûretle yapdığı satışdan 
                                                        vaz geçmesi câizdir. 
                                                        Köylü ucuz birşey 
                                                        getirince, bunu 
                                                        karşılıyarak, malı bana 
                                                        bırak, ben sonra yüksek 
                                                        fiyâtla satarım demekden 
                                                        de men’ buyurdu. Bir 
                                                        malın pahâlı satılması 
                                                        için, herkesin yanında, 
                                                        onu yüksek fiyâtla satın 
                                                        almakdan da men’ 
                                                        buyurdu. Müşterîler, 
                                                        böyle bir satış olduğunu 
                                                        anlarsa, satışı 
                                                        bozabilir. Piyasayı 
                                                        bilmiyenlere yüksek 
                                                        fiyâtla mal satmak da 
                                                        harâmdır. Hattâ, acemî 
                                                        olup, ucuz satan veyâ 
                                                        pahâlı alanlar ile 
                                                        alışveriş etmemelidir. 
                                                        Bunlarla alışveriş sahîh 
                                                        ve câiz ise de, 
                                                        piyasadaki fiyâtı 
                                                        bunlardan gizlemek 
                                                        günâhdır. Basrada büyük 
                                                        bir tüccâr vardı. Îrânda, 
                                                        Süs şehrinde bulunan 
                                                        adamlarından biri, 
                                                        mektûb yazarak, bu sene 
                                                        şeker kamışı verimli 
                                                        olmadı. Başkaları 
                                                        duymadan, çok şeker al 
                                                        dedi. Tüccâr da, çok 
                                                        şeker satın alıp, şeker 
                                                        piyasadan çekilince, 
                                                        pahâlı satarak, otuzbin 
                                                        dirhem gümüş kâr etdi. 
                                                        Sonra, düşünüp, şeker 
                                                        kamışlarına âfet 
                                                        geldiğini müslimânlardan 
                                                        saklıyarak, onlara 
                                                        hıyânet etdim, bu nasıl 
                                                        müslimânlıkdır deyip, 
                                                        otuzbin dirhemi, 
                                                        şekerlerini almış olduğu 
                                                        kimselere götürdü. Her 
                                                        birine, bu para senindir 
                                                        dedi. Niçin, 
                                                        dediklerinde, yapdığı 
                                                        yanlış işi anlatdı. 
                                                        Hiçbiri almayıp, sana 
                                                        halâl olsun dediler. 
                                                        Akşam evinde düşündü ki, 
                                                        belki utanarak 
                                                        almamışlardır. Din 
                                                        kardeşlerime hıyânet 
                                                        etdim, diyerek, ertesi 
                                                        gün tekrâr götürdü. Her 
                                                        birine yalvararak 
                                                        otuzbin dirhem gümüşü 
                                                        taksîm etdi. Müşterîye 
                                                        doğru söylemeli, hiç 
                                                        hîle etmemelidir. Malda 
                                                        bir ârıza oldu ise, 
                                                        haber vermelidir. Malı, 
                                                        akrabâ veyâ ahbâbından, 
                                                        ona yardım olsun diye 
                                                        yüksek fiyâtla aldı ise, 
                                                        müşterîsine bunu 
                                                        söyliyerek, doğru 
                                                        değerini bildirmelidir. 
                                                        Meselâ, on lira etmiyen 
                                                        malı, on lira vererek 
                                                        aldı ise, o malı 
                                                        satarken, on liraya 
                                                        aldığını söylememelidir. 
                                                        Ucuz aldığı bir malın 
                                                        fiyâtı yükselip pahâlı 
                                                        satıyor ise, aldığı 
                                                        fiyâtı söylemelidir. 
                                                        Böyle misâller pekçokdur. 
                                                        Böyle hıyânetleri 
                                                        bilmiyerek yapan çokdur. 
                                                        Hıyânet yapmakdan 
                                                        kurtulmak için, herkes, 
                                                        kendine yapılmasını 
                                                        istemediği şeyleri, 
                                                        başkalarına 
                                                        yapmamalıdır. Çünki, 
                                                        herkes, dikkat ile, 
                                                        pazarlıkla uğraşarak, 
                                                        tam değerini verip 
                                                        aldığını sanır. O hâlde, 
                                                        aldatarak satmak, 
                                                        hıyânet ve 
                                                        dolandırıcılık olur. 
                                                        
                                                        
                                                        [(Mecelle)nin 
                                                        yirmialtıncı [26] 
                                                        maddesinde, (Çok kimseyi 
                                                        zarârdan kurtarmak için, 
                                                        bir kimseye zarâr 
                                                        yapılabilir) diyor. Gıdâ 
                                                        maddelerini satanlar, 
                                                        piyasadaki değerin iki 
                                                        misline satarak halka 
                                                        zarâr verirlerse, hâkim 
                                                        piyasadaki değerine 
                                                        satdırır. Kıtlık 
                                                        zemânında, hükûmet, 
                                                        (İhtikâr) yapanın, 
                                                        ya’nî karaborsacıların 
                                                        yığdığı gıdâ 
                                                        maddelerini, uygun fiyât 
                                                        ile, aç kalanlara 
                                                        satdırabilir. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Abdülganî 
                                                        Nablüsî hazretleri 
                                                        “rahmetullahi teâlâ 
                                                        aleyh”, (Hadîka) 
                                                        kitâbının ikiyüzyedinci 
                                                        [207] sahîfesinde 
                                                        buyuruyor ki, (Mezheblerin 
                                                        ruhsatlarını, ya’nî 
                                                        kolaylıklarını 
                                                        araşdırarak, işini 
                                                        bunlara uygun olarak 
                                                        yapan kimseye (Müleffık) 
                                                        denir. Böyle yapmak câiz 
                                                        değildir. Ahkâm-ı 
                                                        islâmiyyeye uymak 
                                                        istemiyenin yapacağı 
                                                        şeydir. İhtiyâcdan 
                                                        dolayı veyâ zarûret ile, 
                                                        bir işini veyâ her işini 
                                                        başka mezhebe uyarak 
                                                        yapmak câizdir. Kolaylık 
                                                        için başka mezhebe 
                                                        geçmek, nefse uymak 
                                                        olur. Câiz olmaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Harâmı halâl ve halâli 
                                                        harâm yapmak için, yâhud 
                                                        birinin hakkına mâni’ 
                                                        olmak veyâ haksız mal 
                                                        ele geçirmek için, 
                                                        (Hîle-i bâtıla) 
                                                        yapmak câiz değildir. 
                                                        Hanefî ve Şâfi’î 
                                                        mezheblerinde, 
                                                        (Hîle-i şer’ıyye)nin 
                                                        câiz olması, harâm bir 
                                                        işi yapmağa izn vermek 
                                                        değildir. Bir hâkime, 
                                                        bir da’vâ geldiği zemân, 
                                                        bunda hîle olduğunu 
                                                        bilmezse, lâzım gelen 
                                                        hükmü vermesi câiz olur. 
                                                        Hîle olduğunu bilerek 
                                                        hükm verirse günâha 
                                                        girer). İmâm-ı a’zam Ebû 
                                                        Hanîfe “radıyallahü anh”, 
                                                        müslimânlara böyle hîle 
                                                        öğreten müftî hicr 
                                                        olunur dedi. Evet, 
                                                        İmâm-ı a’zam, hîle-i 
                                                        şer’ıyye yapılması câiz 
                                                        olur buyurmuşdur. Fekat 
                                                        bu söz, islâmiyyete 
                                                        uymıyan sebeblerin 
                                                        kullanılmasına izn 
                                                        vermek değildir. Böyle 
                                                        sebeb kullanınca, bundan 
                                                        hâsıl olacak hükm 
                                                        mu’teber olur demekdir. 
                                                        Meselâ fâsid bey’ yapmak 
                                                        câiz değildir, harâmdır. 
                                                        Fekat fâsid bey’ 
                                                        yapılınca, bunun 
                                                        ahkâmına uymak lâzım 
                                                        olur. Cum’a ezânı 
                                                        okununca bey’ yapılması 
                                                        da böyledir. Iyne 
                                                        satışının harâm kısmını 
                                                        yapmak da böyledir. 
                                                        Harâm sebeble yapılan 
                                                        hîleden hâsıl olan hükme 
                                                        uymak, Şâfi’î mezhebinde 
                                                        de lâzımdır. Mâlikîde ve 
                                                        Hanbelîde lâzım 
                                                        değildir. Nisâba mâlik 
                                                        kimsenin, bir sene temâm 
                                                        olmadan önce, mâlını 
                                                        güvendiği birine temlîk 
                                                        etmesi, sene temâm 
                                                        oldukdan sonra geri 
                                                        alması, böylece zekâtın 
                                                        farz olmasına mâni’ 
                                                        olmak için hîle yapması, 
                                                        Hanefîde de câiz 
                                                        değildir. Bir kimse, 
                                                        kadını nikâh etmişdim 
                                                        diyerek, iki yalancı 
                                                        şâhid gösterse, kadın 
                                                        inkâr etse de, onun 
                                                        zevcesi olur. Fekat, bu 
                                                        hükmün hâsıl olması 
                                                        için, yalancı şâhid 
                                                        kullanmak harâm olur. 
                                                        Ödünç vermekde fâizi, 
                                                        mu’âmele satışı şeklinde 
                                                        câiz yapmak da böyledir. 
                                                        Bid’atdir. [Ödünç 
                                                        alırken fâiz vermesi 
                                                        îcâb edenin, mu’âmele 
                                                        satışı yaparak fâiz 
                                                        cezâsından kurtulacağı, 
                                                        üçüncü kısmda, 12. ci 
                                                        maddenin üçüncü 
                                                        sahîfesinde 
                                                        bildirilmişdi. Bu fetvâ, 
                                                        nafaka temîninden âciz 
                                                        olup, fâizsiz karz-ı 
                                                        hasen vereni bulamıyan 
                                                        kimse içindir. Ya’nî, 
                                                        fâiz ile ödünç almak 
                                                        zarûreti bulunan fakîri 
                                                        fâiz günâhından korumak 
                                                        içindir. Yoksa, herkes 
                                                        mu’amele satışı yapmak 
                                                        sûreti ile, fâiz vererek 
                                                        ödünç alabilir demek 
                                                        değildir.] Böyle 
                                                        sözleşmelerde, elfâz 
                                                        değil, ma’nâ mu’teberdir. 
                                                        Harâmı halâl yapmak için
                                                        (Hîle-i bâtıla) 
                                                        yapmak yehûdîlerin 
                                                        âdetidir.) 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Fetâvâ-yı Hindiyye)de 
                                                        altıncı cüz’de diyor ki, 
                                                        (Harâmdan kurtulmak 
                                                        için, halâla kavuşmak 
                                                        için hîle-i şer’ıyye 
                                                        yapmak câizdir ve 
                                                        iyidir. Böyle hîlenin 
                                                        câiz olmasına sened, Sâd 
                                                        sûresinin kırkdördüncü 
                                                        âyetidir. Bu âyet-i 
                                                        kerîme, Eyyûb 
                                                        aleyhisselâm, zevcesine 
                                                        yüz sopa vurmağa yemîn 
                                                        edince, bu yemîni 
                                                        yapmakdan kurtulması 
                                                        için yapılacak hîle-i 
                                                        şer’iyyeyi 
                                                        bildirmekdedir.) (Eşi’at-ül-leme’ât)da 
                                                        had cezâlarında diyor 
                                                        ki: Sa’îd bin Sa’d dedi 
                                                        ki, babam Sa’d, 
                                                        Resûlullahın “sallallahü 
                                                        aleyhi ve sellem” 
                                                        yanına, hasta, sarsak 
                                                        birini getirdi. Bunu 
                                                        zinâ yaparken yakaladık 
                                                        dedi. (Buna, üzerinde 
                                                        yüz filiz bulunan bir 
                                                        dal ile bir kere 
                                                        vurunuz!) buyurdu. 
                                                        Böylece, bir vurmakla, 
                                                        yüz sopa vurulmuş, had 
                                                        cezâsı yapılmış olur. 
                                                        Eşi’a tercemesi, hîle-i 
                                                        şer’ıyyenin câiz ve 
                                                        lâzım olduğunu 
                                                        göstermekdedir.] 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Hevâ ve hevesden kaçmak 
                                                        isterim, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        beni bana komaz, divâne 
                                                        nefsim. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        İyiyi kötüden seçmek 
                                                        isterim, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        beni bana komaz, divâne 
                                                        nefsim. 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Özümü düzene koymak 
                                                        isterim, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        hayrımı, şerrimi, bilmek 
                                                        isterim. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Aklımı başıma dermek 
                                                        isterim, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        beni bana komaz, divâne 
                                                        nefsim. 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Dünyâya her gelen, 
                                                        gitmekde dâim, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Yolcuya düşeni, derim 
                                                        yapayım. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Gelenden, gidenden ibret 
                                                        alayım, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        beni bana komaz, divâne 
                                                        nefsim.  |