| 
                                                         
                                                        
                                                        
                                                        14 - 
                                                        
                                                        VEKÂLET 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Vekâlet), 
                                                        bir kimsenin, bir işi 
                                                        yapmak için, başkasını 
                                                        kendi yerine koyması 
                                                        [başkasına iş havâlesi] 
                                                        demekdir. Yerine 
                                                        geçirilen başka kimseye
                                                        (Vekîl) denir. 
                                                        Vekîl edene (Sâhib) 
                                                        denir. Bir kimsenin 
                                                        sözünü başkasına 
                                                        götürene (Resûl) 
                                                        veyâ (Haberci) 
                                                        denir. 
                                                        
                                                        
                                                        Birini vekîl yapmak, 
                                                        îcâb ve kabûl ile olur. 
                                                        Ya’nî, (Seni vekîl 
                                                        yapdım) ve (Kabûl 
                                                        etdim) sözleri veyâ 
                                                        yazıları ile olur. 
                                                        Vekîl, cevâb vermeden, 
                                                        işi yapmağa başlasa, 
                                                        kabûl etmiş olur. İş 
                                                        habersiz yapıldıkdan 
                                                        sonra, sâhibinin, izn 
                                                        verdim demesi ile de, 
                                                        vekîl etmiş olur. Kirâcı 
                                                        kirâ ile, kirâdaki malı 
                                                        ta’mîr etmeğe vekîl 
                                                        yapılabilir. 
                                                        
                                                        
                                                        Bir iş için emr verince, 
                                                        ba’zan vekîl, ba’zan da 
                                                        haberci yapılır. (Zahîret-ül-Bürhâniyye) 
                                                        sâhibi “rahmetullahi 
                                                        teâlâ aleyh” diyor ki, 
                                                        (Bir kimse, birisine yüz 
                                                        lira verip, bunu 
                                                        filâncaya ödünc 
                                                        vereceğim. Ona git! Bu 
                                                        parayı sana falan kimse 
                                                        ödünc yolladı de! Bunu 
                                                        verip karşılığında rehn 
                                                        al dese, bu da giderek 
                                                        yüz lirayı verip, rehn 
                                                        olarak bir mal alsa, bu
                                                        (Haberci) olur. 
                                                        Emr eden kimse, rehni 
                                                        haberciden alabilir. 
                                                        Çünki haberci, emr eden 
                                                        kimse için konuşmuşdur. 
                                                        Kendi için konuşmamışdır. 
                                                        Sözleşmeden doğan haklar 
                                                        emr veren kimse için 
                                                        olur. Haberci, onun 
                                                        sözünü iletmiş, rehni 
                                                        onun için almış 
                                                        olmakdadır. Rehn 
                                                        habercinin elinde helâk 
                                                        olursa, emr veren 
                                                        kimsenin elinde helâk 
                                                        olmuş gibidir. Bu kimse, 
                                                        ona, seni vekîl etdim 
                                                        dese, o da, kabûl etdim 
                                                        dese, bu kimse rehni 
                                                        vekîlden alamaz. Çünki, 
                                                        vekîl, rehni kendi için 
                                                        istemişdir. 
                                                        Sözleşmesinin hakları 
                                                        vekîle olur. Rehni 
                                                        saklamak da bu 
                                                        haklardandır. Rehni 
                                                        veren, vekîl için 
                                                        vermişdir. Rehn vekîlin 
                                                        elinde helâk olursa, 
                                                        yine emr veren kimse 
                                                        öder. Çünki, rehn helâk 
                                                        olunca, deyni almış da, 
                                                        rehni geri vermiş gibi 
                                                        olur. Deyni geri alıp 
                                                        da, kendinde iken deyn 
                                                        helâk olsaydı, emr 
                                                        verene ödemezdi). Bir 
                                                        kimsenin emri ile, 
                                                        hizmetcisi gidip mal 
                                                        satın alsa, onun vekîli 
                                                        olmuşdur. O kimse, 
                                                        pazarlık etdiği malı 
                                                        almak için gönderse, 
                                                        efendisinin resûlü 
                                                        [habercisi] olur. 
                                                        
                                                        
                                                        Vekîl yapmak, ba’zan 
                                                        şartlı olur. Meselâ, [şu 
                                                        sâatimi yüz liraya 
                                                        satmağa seni vekîl etdim!] 
                                                        demek gibi. 
                                                        
                                                        
                                                        Vekîl edenin, işi 
                                                        yapabilecek kimse olması 
                                                        şartdır. Vekîlin âkıl 
                                                        olması şartdır. Bâlig 
                                                        olması şart değildir. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Hediyye, 
                                                        âriyet, rehn, emânet, 
                                                        ödünc vermek ve da’vâ 
                                                        açmakda, şirket yapmakda, 
                                                        vekîl, sâhibinin adını 
                                                        söyliyerek iş görür. 
                                                        Söylemezse, işleri sahîh 
                                                        olmaz. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Alışverişde, 
                                                        kirâya vermekde, da’vâcı 
                                                        ile uyuşmakda, kendi 
                                                        adına yapması da câiz 
                                                        olur ise de, o işin 
                                                        haklarından kendi mes’ûl 
                                                        olur. Aldığı şeyler 
                                                        sâhibinin olur. 
                                                        Sâhibinin adını 
                                                        söyliyerek yaparsa, 
                                                        haberci gibi olur. 
                                                        Habercinin yapdığı 
                                                        işlerin mes’ûliyyeti, 
                                                        sâhibinin üzerine olur.
                                                        (Dürer) 
                                                        kitâbında, yimeği, 
                                                        içmeği anlatırken diyor 
                                                        ki, (Alışverişde ve 
                                                        vekîl etmekde, bir 
                                                        kişinin sözü kabûl 
                                                        edilir. Meselâ, bir 
                                                        kâfir, bir kadın, bir 
                                                        fâsık veyâ bir köle, bu 
                                                        eti müslimândan veyâ 
                                                        yehûdîden veyâ 
                                                        nasrânîden aldım dese, 
                                                        yimek halâl olur. Yalan 
                                                        zan ederse halâl olmaz. 
                                                        Ben, filânın vekîliyim 
                                                        dese, onun malını bundan 
                                                        satın almak câiz olur). 
                                                        
                                                        
                                                        Alışverişe, borc vermeğe 
                                                        veyâ ödemeğe vekîl olan 
                                                        kimsenin teslîm aldığı 
                                                        mallar, kendinde emânet 
                                                        olur. Kendisi sebeb 
                                                        olmadan helâk olunca 
                                                        ödemez. Habercide 
                                                        bulunan mal da emânet 
                                                        gibidir. Haberciyi 
                                                        gönderenin malı gitmiş 
                                                        olur. 
                                                        
                                                        
                                                        Bir kimse, iki kişiyi 
                                                        birlikde, bir işe vekîl 
                                                        etse, vekîller, yalnız 
                                                        başına iş göremez. Ancak 
                                                        avukatlardan ve emâneti, 
                                                        borcu ödemeğe vekîl 
                                                        olanlardan biri de 
                                                        yapabilir. 
                                                        
                                                        
                                                        Vekîl, sâhibinden ayrıca 
                                                        izn almadıkca veyâ 
                                                        (istediğini yap) diyerek
                                                        (Umûmî vekîl) 
                                                        edilmedikce, başkasını 
                                                        kendine vekîl yapamaz. 
                                                        Yalnız, zekât vermek 
                                                        için olan vekîl, iznsiz 
                                                        olarak başkasını, o da 
                                                        başkasını vekîl 
                                                        yapabilirler. İkinci 
                                                        vekîl, doğrudan doğruya 
                                                        sâhibin vekîli olur. 
                                                        
                                                        
                                                        Vekîl ederken, ücret 
                                                        şart edildi ise, iş 
                                                        yapdığı zemân ücreti 
                                                        alır. Ücret şart 
                                                        edilmedi ise, teberru’ 
                                                        etmiş olup, ücret 
                                                        istiyemez. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Alışverişde, 
                                                        malın cinsi, nev’i [veyâ 
                                                        fiyâtı] vekîle 
                                                        bildirilmelidir. (Umûmî 
                                                        vekîl) ise, bildirmeğe 
                                                        lüzûm olmaz. (Bana bir 
                                                        at al) demek sahîh olur. 
                                                        (Bana bir hayvân al) 
                                                        demek sahîh olmaz. Nasıl 
                                                        olursa olsun, nasıl 
                                                        istersen öyle al! 
                                                        deyince, (Umûmî vekîl) 
                                                        olur. Malın maddesi 
                                                        [pamuk veyâ yün olması], 
                                                        kullanma yeri, işçiliği 
                                                        ayrı olunca, cins 
                                                        ayrılır. Koyunun yünü 
                                                        ile derisi başka cinsdir. 
                                                        Başka cinsden aldığı 
                                                        mal, vekîle kalır. 
                                                        Sâhibinin olmaz. Koç al 
                                                        denilen vekîl, dişi 
                                                        koyun alırsa, vekîlin 
                                                        olur. Süt, pirinc gibi 
                                                        şeyleri al dese, 
                                                        piyasada bulunanı alması 
                                                        câiz olur. Ev alacak 
                                                        vekîle, mahalle ve 
                                                        fiyâtını söylemek 
                                                        yetişir. Ölçü ile alınan 
                                                        malın mikdârı veyâ 
                                                        fiyâtı söylenir. 
                                                        Evsâfını söylemek lâzım 
                                                        değildir. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Süleymâniyye 
                                                        kütübhânesi (Es’ad 
                                                        efendi) kısmında 
                                                        [572] sayılı (Dürret-ül-beydâ) 
                                                        kitâbında diyor ki, 
                                                        (Yemeğe çağrılan 
                                                        kimseye, malımdan 
                                                        istediğin kadar yi ve al 
                                                        ve dilediğine ver, hepsi 
                                                        halâl olsun denilse, 
                                                        yidikleri halâl olur. 
                                                        Aldıkları ve başkasına 
                                                        verdikleri halâl olmaz. 
                                                        Çünki, mikdârı 
                                                        bilinmiyen ta’âmın 
                                                        yimesini halâl etmek 
                                                        câizdir. Fekat mikdârı 
                                                        bilinmiyen malı almak 
                                                        için vekîl etmek ve 
                                                        mechûl ve ayrı olarak 
                                                        teslîmi mümkin olan malı 
                                                        ayırmadan hediyye etmek 
                                                        sahîh değildir). 
                                                        
                                                        
                                                        Şartı olan vekîl, şarta 
                                                        uymazsa, aldığı mal, 
                                                        kendinde kalır. Şartı, 
                                                        sâhibinin lehine 
                                                        değişdirmesi câiz olur. 
                                                        Veresiye al deyince 
                                                        peşin alsa, mal, 
                                                        kendinde kalır. Peşin al 
                                                        deyip de, veresiye alsa, 
                                                        sâhibi için almış olur. 
                                                        Malın bir kısmını bulup 
                                                        alsa, bölmesi zarârlı 
                                                        olan malda [kumaş gibi], 
                                                        sâhibi için olmaz. 
                                                        Zararsız ise [pirinc, 
                                                        şeker gibi] sâhibi için 
                                                        almış olur. 
                                                        
                                                        
                                                        Değeri bildirilmiyen 
                                                        malı, az aldanmak ile 
                                                        alabilir. Fekat, et, 
                                                        ekmek, şeker gibi 
                                                        kıymeti meşhûr şeylerde 
                                                        az aldanmak afv olmaz. 
                                                        Fâhiş aldanmakla alınan 
                                                        malı, sâhibi kabûl 
                                                        etmiyebilir. 
                                                        
                                                        
                                                        Belli malı satın almağa 
                                                        vekîl olan, o malı 
                                                        kendisi için satın 
                                                        alamaz. Kendim için 
                                                        aldım dese bile, 
                                                        sâhibinin olur. Sâhibi 
                                                        yanında iken aldığı mal, 
                                                        vekîlin olur. 
                                                        
                                                        
                                                        Vekîl, sâhibine kendi 
                                                        malını satamaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Vekîl, veresiye satın 
                                                        aldığı malın semenini, 
                                                        sâhibinden peşin 
                                                        istiyemez. Peşin aldığı 
                                                        malın semenini, sâhibi 
                                                        te’cîl etdirse bile, 
                                                        peşin istiyebilir. 
                                                        Semeni almadan önce, 
                                                        malı sâhibine teslîm 
                                                        etmiyebilir. Fekat, bu 
                                                        zemân, mal telef olursa, 
                                                        vekîl başkasını satın 
                                                        alıp öder. Satın alma 
                                                        vekîli, bey’i ikâle 
                                                        edemez. 
                                                        
                                                        
                                                        Umûmî vekîl, sâhibinin 
                                                        malını, dilediği fiyâta 
                                                        satabilir. Fiyât 
                                                        söylenmiş ise, dahâ 
                                                        aşağı satamaz. Satarsa, 
                                                        öder. Vekîl, sâhibinin 
                                                        malını, kendine satın 
                                                        alamaz. Akrabâsına da 
                                                        satamaz. Ancak, bunlar, 
                                                        umûmî vekîl ise veyâ 
                                                        değerinden yüksek 
                                                        satabilir. Umûmî vekîl, 
                                                        peşin de, veresiye de 
                                                        satabilir. Fekat, peşin 
                                                        sat veyâ şu malımı sat 
                                                        da borcumu ver denildi 
                                                        ise, veresiye satamaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Veresiye satdığı malın 
                                                        semeni için rehn veyâ 
                                                        kefîl alabilir ve 
                                                        bunlardan mes’ûl olmaz. 
                                                        Rehn ile, kefîl ile sat 
                                                        denildi ise, böyle 
                                                        satması lâzımdır. 
                                                        
                                                        
                                                        Vekîl, semeni almadan, 
                                                        sâhibine kendi malından 
                                                        vermeğe zorlanamaz. 
                                                        Semeni, müşterîden, 
                                                        sâhibi de alabilir. 
                                                        Ücretsiz vekîl, 
                                                        müşterîden semeni almağa 
                                                        mecbûr değildir. Fekat, 
                                                        semeni almak için, 
                                                        sâhibini vekîl etmesi 
                                                        lâzımdır. Dellâl ya’nî 
                                                        komisyoncu ve simsâr 
                                                        gibi, ücretli vekîller, 
                                                        semeni almağa mecbûrdur. 
                                                        Satmağa vekîl olan, 
                                                        alışverişi ikâle 
                                                        edebilir. Fekat bu ikâle, 
                                                        sâhibi için olmaz. Mal 
                                                        kendinin olup, semeni 
                                                        sâhibine öder. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Borc 
                                                        ödeme vekîli, kendi 
                                                        malından ödese, 
                                                        sâhibinden bunu ister. 
                                                        Kâğıd lira ödemeğe 
                                                        me’mûr olan vekîl, kendi 
                                                        malından altın ödese, 
                                                        sâhibinden kâğıd lira 
                                                        alır. Altın ödemeğe 
                                                        vekîl olan, kâğıd ödese, 
                                                        kâğıd alır. Vekîli, 
                                                        alacaklıya kendi malını 
                                                        satıp, sâhibinin borcunu 
                                                        öderse, sâhibinden borc 
                                                        kadar alır. 
                                                        
                                                        
                                                        Filâna ödünc veyâ sadaka 
                                                        veyâ hediyye ver dese, 
                                                        vekîl bunu verince, emr 
                                                        edenden istiyemez. Sonra 
                                                        ben sana veririm dedi 
                                                        ise, istiyebilir. 
                                                        
                                                        
                                                        Herkes, ancak kendi 
                                                        mülkü için emr 
                                                        verebilir. Başkasının 
                                                        malını denize at dese, 
                                                        atılmaz. Atan öder. 
                                                        Borcumu, kendi malından 
                                                        öde dese, vekîl kabûl 
                                                        etse bile, ödemeğe 
                                                        mecbûr olmaz. Fekat, 
                                                        vekîlde alacağı veyâ 
                                                        emânet parası varsa, 
                                                        emri yapmağa [ödemeğe] 
                                                        mecbûrdur. Malımı satıp 
                                                        öde dese, bu emri, 
                                                        yalnız ücretli vekîl 
                                                        yapmağa mecbûr olur. 
                                                        
                                                        
                                                        Falan alacaklıma ver 
                                                        diye, vekîle para verse, 
                                                        bunu, sâhibin başka 
                                                        alacaklılarına veremez. 
                                                        Parayı alacaklıya 
                                                        vermeden, sâhibi ölse, 
                                                        para vârislerine geri 
                                                        verilir. Alacaklılar 
                                                        mîrâsdan isterler. 
                                                        
                                                        
                                                        Alacaklıma verip, 
                                                        senedin arkasına yazdır 
                                                        veyâ vesîka al diyerek 
                                                        vekîle para verse, vekîl 
                                                        ödeyip, vesîka almasa, 
                                                        alacaklı inkâr ederse, 
                                                        vekîl öder. 
                                                        
                                                        
                                                        Vekîle verilen para, 
                                                        ta’yîn ile te’ayyün 
                                                        eder. Bu para telef 
                                                        olsa, vekîl azl olur. 
                                                        Vekîl, aldığı parayı 
                                                        kendi için harc edip, 
                                                        sâhibinin istediği malı 
                                                        kendi parası ile satın 
                                                        alsa, aldığı mal 
                                                        kendisinin olur. 
                                                        (Dürer-ül-hükkâm). 
                                                        
                                                        
                                                        [1288] de İstanbulda 
                                                        basılan (Dürr-üs-sükûk) 
                                                        kitâbı, İstanbuldaki 
                                                        islâm mahkemelerinin 
                                                        ba’zı karârlarını 
                                                        bildirmekdedir. Birinci 
                                                        cildi, onbeşinci [15] 
                                                        sahîfesinde diyor ki: 
                                                        (Bir tüccâr, zekâtı olan 
                                                        beşyüz kuruş beyâz 
                                                        beşliği, hacca gitmekde 
                                                        olan Mûsâ efendiye 
                                                        teslîm eder. Bu zekâtı, 
                                                        Medîne-i münevvere 
                                                        şehrinde bulunan İbrâhim 
                                                        efendiye teslîm etmesini 
                                                        ve kendi zekâtı olduğunu 
                                                        ona söylemesini emr 
                                                        ederek Mûsâ efendiyi 
                                                        vekîl yapar. Mûsâ 
                                                        efendi, vekîl olmağı 
                                                        kabûl edip, beşyüz 
                                                        kuruşu teslîm alır. 
                                                        Fekat, İbrâhîm efendi 
                                                        vefât etmiş olduğundan, 
                                                        Mûsâ efendi, bu zekâtı, 
                                                        Medînede bulunan başka 
                                                        fakîre verir. Vekîl, 
                                                        zekâtı, emre uygun 
                                                        vermediğinden, beşyüz 
                                                        kuruşu, sâhibi geri 
                                                        isteyince, sâhibine geri 
                                                        vermesi lâzım olur). 
                                                        Sadakayı belli bir 
                                                        fakîre vermeğe vekîl 
                                                        olan kimse, sadakayı 
                                                        başkasına verirse, 
                                                        sadakanın sâhibi 
                                                        sadakayı, vekîlden geri 
                                                        istiyemez. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Da’vâcı 
                                                        ve zanlı, birbirinin 
                                                        gönlü olmasa bile, 
                                                        kendilerine avukat [ya’nî 
                                                        da’vâ vekîli] tutabilir. 
                                                        Avukat, sâhibi 
                                                        aleyhinde, mahkemede 
                                                        konuşabilir, başka yerde 
                                                        konuşamaz. Konuşursa 
                                                        dinlenmez ve vekîllikden 
                                                        çıkar. Aleyhe hiç 
                                                        konuşmamak üzere, avukat 
                                                        tutulabilir. Konuşursa 
                                                        azl olur. 
                                                        
                                                        
                                                        Avukat, mal almağa vekîl 
                                                        değildir. Mal almağa 
                                                        vekîl olan da, sâhibine 
                                                        avukatlık yapamaz. 
                                                        
                                                        
                                                        Sâhibi, başkasının hakkı 
                                                        karışan vekîlini azl 
                                                        edemez. Başkasının hakkı 
                                                        karışmadı ise azl 
                                                        edebilir. Bu takdîrde 
                                                        vekîl de kendini azl 
                                                        edebilir. Azl olunan 
                                                        vekîlin azl haberini 
                                                        alıncıya kadar yapdığı 
                                                        işler, câiz olur. Kendi 
                                                        kendini azl eden vekîl, 
                                                        sâhibine bildirinciye 
                                                        kadar iş yapar. 
                                                        Alacaklı, borclunun 
                                                        bildiği vekîlini, 
                                                        borclunun haberi olmadan 
                                                        azl edemez. 
                                                        
                                                        
                                                        Vekîlin işi bitince, 
                                                        vekîllik de biter. 
                                                        Sâhibin ölümü ile de, 
                                                        vekîllik biter ise de 
                                                        başkasının hakkı 
                                                        karışmış ise bitmez. 
                                                        Vekîlin ölmesi ile de, 
                                                        vekîllik biterek, 
                                                        vârisleri vekîl olamaz. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Herşeye 
                                                        vekîlimsin denilen 
                                                        (Umûmî vekîl), talâk, 
                                                        hediyye, sadaka ve 
                                                        vakfdan başka herşeyi, 
                                                        sâhibi adına yapabilir. 
                                                        
                                                        
                                                        Birinden ödünc istemek 
                                                        için başkasını vekîl 
                                                        yapmak bâtıldır. Bunun 
                                                        için haberci göndermek 
                                                        sahîhdir. Ödünc 
                                                        istenilen malı almak 
                                                        için vekîl yapmak 
                                                        câizdir. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Fetâvâ-i Hayriyye)de 
                                                        diyor ki, (Zevcesini, 
                                                        sefer uzaklığında 
                                                        bulunan babasının [veyâ 
                                                        mahreminin] yanından 
                                                        alıp getirmek için, 
                                                        zevcin kendi kardeşini 
                                                        veyâ yabancı bir erkeği 
                                                        vekîl etmesi câizdir. 
                                                        Onlar, zevcenin bu vekîl 
                                                        ile gitmesine mâni’ 
                                                        olamaz. Mâni’ olmaları 
                                                        günâhdır). Kırküçüncü 
                                                        sahîfesinde diyor ki: 
                                                        Kıtlık zemânında, bir 
                                                        kadın, bir bileyziğini 
                                                        zevcine verip, bunu sat! 
                                                        Parası ile bize nafaka 
                                                        al! Sonra, aynı  değerde 
                                                        bir bileyzik bana 
                                                        verirsin diyor. Sonra 
                                                        bileyziğin değerinde 
                                                        uyuşamıyorlar. Zevcin 
                                                        yemîn ederek söylediğine 
                                                        inanılır. Çünki, satmak 
                                                        için, zevcesinin vekîli 
                                                        olmuşdur. Satış 
                                                        vekîlinden bileyziğin 
                                                        benzerini geri istemesi 
                                                        sahîh değildir. Sat 
                                                        demeseydi, ödünc olurdu. 
                                                        O zemân, kıymeti kadar 
                                                        istemesi fâsid olurdu). 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Fetâvâ-yı Hindiyye)de 
                                                        diyor ki, (Vekîlin, 
                                                        vekîl olmağı kabûl 
                                                        etmesi şart değildir. 
                                                        Red etmezse, kabûl 
                                                        etdiği anlaşılır. Dâr-ül-harbde 
                                                        bulunan mürted, Dâr-ül-islâmda 
                                                        bulunan malını satmak 
                                                        için birini vekîl etse, 
                                                        câiz olmaz. Çünki, 
                                                        mürted Dâr-ül-harbe [ya’nî, 
                                                        İtalya, Fransa gibi 
                                                        hıristiyan memleketine] 
                                                        gidince, malları 
                                                        mülkünden çıkar. Dâr-ül-islâmda 
                                                        bulunan müslimânın Dâr-ül-harbde 
                                                        bulunan kâfiri vekîl 
                                                        etmesi bâtıldır. Dâr-ül-harbde 
                                                        bulunan kâfirin Dâr-ül-islâmdaki 
                                                        müslimânı vekîl etmesi 
                                                        de bâtıldır. Dâr-ül-harbdeki 
                                                        kâfir, Dâr-ül-islâmdaki 
                                                        alacağını almak için, 
                                                        Dâr-ül-harbde bulunan 
                                                        bir müslimânı veyâ 
                                                        zimmîyi veyâ harbîyi, 
                                                        iki müslimân şâhid 
                                                        yanında vekîl etse, câiz 
                                                        olur. Bu işi alışveriş 
                                                        için yapması da câiz 
                                                        olur. Müslimân ve zimmî, 
                                                        Dâr-ül-islâmda bulunan 
                                                        harbîyi vekîl etseler 
                                                        câiz olur. Dâr-ül-harbe 
                                                        giderse, vekîl olması 
                                                        biter. Mürtedi de vekîl 
                                                        etmeleri böyledir. 
                                                        Alışverişde, kirâya 
                                                        vermekde, nikâhda, 
                                                        talâkda, hul’da, 
                                                        uyuşmak, anlaşmakda, 
                                                        borc ödemekde ve rehnde 
                                                        vekîl tutmak câizdir. 
                                                        Herkes için mubâh olan 
                                                        odun kesmekde, ot 
                                                        toplamakda, yerden 
                                                        ma’den, petrol 
                                                        çıkarmakda câiz 
                                                        değildir. Ya’nî ele 
                                                        geçenler vekîlin olur. 
                                                        Hediyye, vedî’a, âriyet, 
                                                        ödünc ve rehn vermeğe 
                                                        vekîl olanın bunları 
                                                        geri almağa hakkı yokdur. 
                                                        Mutlak olan, ya’nî 
                                                        (İstediğini yap!) 
                                                        denilen vekîl başkasını 
                                                        da vekîl yapabilir. Bu 
                                                        yenisi, vekâlet 
                                                        sâhibinin vekîli olur. 
                                                        İkinci vekîl, bir üçüncü 
                                                        vekîl yapamaz. [İbni 
                                                        Âbidîn diyor ki, (Vekîl, 
                                                        sâhibinin izni ile, 
                                                        başkasını vekîl 
                                                        yapabilir. Kurban satın 
                                                        almağa vekîl olan, 
                                                        başkasını, bu da 
                                                        başkasını vekîl edip, 
                                                        sonuncu vekîl satın 
                                                        alsa, sâhibi izn verirse 
                                                        câiz olur. Zekât vermek 
                                                        vekîli, izne bağlı 
                                                        olmaksızın başkasını, bu 
                                                        da diğerini vekîl 
                                                        yapabilir. Sonuncu 
                                                        vekîlin vermesi câiz 
                                                        olur).] Vekîli zemân ve 
                                                        mekân ile sınırlamak 
                                                        câizdir. Müşterî, 
                                                        haberci olduğunu söyler, 
                                                        bâyı’ ise vekîlsin 
                                                        diyerek semeni isterse, 
                                                        müşterîye inanılır. 
                                                        Bâyı’ın sözünü isbât 
                                                        etmesi lâzım olur. 
                                                        Satmak için vekîl olan, 
                                                        kendisi için satın 
                                                        alamaz. Çünki, bir kimse 
                                                        hem alıcı, hem satıcı 
                                                        olamaz. Selem satışında 
                                                        bâyı’ vekîl tutamaz. 
                                                        Haberci ile sarf satışı 
                                                        yapılmaz, vekîl ile 
                                                        yapılır. Mu’ayyen bin 
                                                        lira ile birşey satın 
                                                        almak için vekîl edip, 
                                                        vekîl bu bin lirayı 
                                                        almadan önce başka bin 
                                                        lirasını alıp, o şeyi 
                                                        satın alsa câiz olur. O 
                                                        bin lirayı teslîm 
                                                        aldıkdan sonra başka bin 
                                                        lirası ile satın alsa 
                                                        câiz olmaz. İki kimse 
                                                        birisine para verip 
                                                        birşey satın alması için 
                                                        vekîl etseler, paraları 
                                                        birbiri ile karışdırırsa, 
                                                        vekîlliği kalmaz. 
                                                        [Aldığı şeyler kendinin 
                                                        olur. Paralarını geri 
                                                        vermesi lâzım olur.] 
                                                        Hediyye ve sadaka veren 
                                                        ve alan, vekîl ta’yîn 
                                                        edebilirler. Şerâb veyâ 
                                                        hınzır hediyyeleşen iki 
                                                        zimmîye müslimânların 
                                                        vekîl olması câizdir. 
                                                        Sendeki alacağımdan on 
                                                        altını benim için sadaka 
                                                        ver yâhud yemîn 
                                                        keffâretimi yap yâhud 
                                                        zekâtımı ver diyerek 
                                                        fakîri vekîl etmek 
                                                        sahîhdir. Bir zengin, 
                                                        bir fakîre, filâncada 
                                                        alacağım olan elli 
                                                        dirhemi, zekâtım olarak 
                                                        ondan al dese, fakîr de, 
                                                        o değerde altın alsa 
                                                        câiz olmaz. Falancadaki 
                                                        alacağımı sana hediyye 
                                                        etdim, ondan al dese, 
                                                        gümüş yerine altın alsa, 
                                                        câiz olur. Borclunun 
                                                        vekîli, borcu ödeyince, 
                                                        borcludan ister. Yemîn 
                                                        keffâreti veyâ zekât 
                                                        vermek için vekîl olan, 
                                                        verince, emr edenden 
                                                        istiyebilmesi için, emr 
                                                        verilirken, sonra sana 
                                                        öderim denilmesi 
                                                        lâzımdır. Filâna benim 
                                                        tarafımdan on altın ver 
                                                        dese, yâhud benim 
                                                        tarafımdan demeyip, ona 
                                                        olan borcumu dese, sonra 
                                                        vekîle ödemesi lâzım 
                                                        olur. Mâlımın zekâtı 
                                                        olarak veyâ sadakam 
                                                        olarak veyâ filâna 
                                                        hediyyem olarak ver 
                                                        dese, sonra öderim 
                                                        demezse, vekîl verdiğini 
                                                        âmirden istiyemez. Vekîl 
                                                        öderken Beyyine [ya’nî 
                                                        iki şâhid] bulunmazsa 
                                                        veyâ makbûz almazsa, 
                                                        mes’ûl olmaz. Emr 
                                                        verilirken, bunlar 
                                                        istenildi ise, mes’ûl 
                                                        olur. Falana olan 
                                                        borcumu ver diyerek 
                                                        vekîl etdikden sonra, 
                                                        alacaklı mürted olsa ve 
                                                        ölse, vekîl borclunun 
                                                        parasını öder. Çünki 
                                                        mürtede vermesi câiz 
                                                        değildir. Borcumu öde 
                                                        diyerek vekîline on 
                                                        altın verse, vekîl bunu 
                                                        vermeyip kendi 
                                                        parasından verse veyâ 
                                                        alacaklıya on altınlık 
                                                        mal satsa, yâhud ondan 
                                                        alacağı on altın ile 
                                                        takas etse [ödeşse] câiz 
                                                        olur. Ya’nî borclunun 
                                                        borcu ödenmiş olur. Dâr-ül-harbde 
                                                        harbînin vekîli olsa, 
                                                        biri veyâ ikisi müslimân 
                                                        olunca, vekâlet bâtıl 
                                                        olur. Sadaka için 
                                                        verilen parayı kendi 
                                                        ihtiyâcına sarf edip, 
                                                        sonra kendi parasından o 
                                                        kadar sadaka verse, câiz 
                                                        olmaz. Sarf etdiğini 
                                                        geri verir. Aldığı para 
                                                        yanında iken, kendi 
                                                        malından verirse câiz 
                                                        olur. Sendeki buğdayımı 
                                                        falana sadaka ver dese, 
                                                        falan da vekîle buğdayı 
                                                        sat parasını bana ver 
                                                        dese, buğday sâhibinin 
                                                        izni olmadan satamaz. 
                                                        Çünki, sadaka kabz 
                                                        edilmedikce mülk olmaz. 
                                                        Falandaki alacağımı alıp 
                                                        sadaka ver dese, vekîl 
                                                        de önce kendi malından 
                                                        sadaka verip, sonra 
                                                        borcludan alması câiz 
                                                        olur). (Fetâvâ-yı 
                                                        Kâdîhân)da diyor ki, 
                                                        (Birisine, herşeyde 
                                                        vekîlimsin dese, yalnız 
                                                        malını korumak için 
                                                        vekîl etmiş olur. Her 
                                                        şeyde vekîlimsin, emrin 
                                                        câizdir dese, bey’ ve 
                                                        şirâ ve hibe, ya’nî 
                                                        hediyye etmek ve sadaka 
                                                        gibi bütün alış verişde 
                                                        vekîl yapmış olur). 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        İbni 
                                                        Âbidîn (Hibe)yi 
                                                        anlatırken diyor ki, 
                                                        (Hibe, ya’nî teberru’ ve 
                                                        hediyye, karşılık 
                                                        beklemeden, ayn olan 
                                                        malını, zengine 
                                                        vermekdir. Menfe’at 
                                                        hediyye edilmez. İ’âre 
                                                        edilir. Deyn, ya’nî 
                                                        alacak, ancak borcluya 
                                                        veyâ bundan almasını emr 
                                                        etmek şartı ile, 
                                                        başkalarına hediyye 
                                                        edilebilir. Verdiği 
                                                        malın, kendi malı ile 
                                                        meşgûl olmaması ve 
                                                        hisse-i şâyı’alı 
                                                        olmıyacak sûretde ayrı 
                                                        olarak kabz olunması 
                                                        lâzımdır. Kurban 
                                                        maddesine bakınız! 
                                                        Verenin, hediyye etdim, 
                                                        hibe etdim gibi âdet 
                                                        olan sözü söylemesi, 
                                                        alanın kabûl etdim 
                                                        demesi veyâ kabz etmesi 
                                                        ile temâm olur. Kabz 
                                                        edince, mülkü olur. 
                                                        Tabağı, hayvanı, evi 
                                                        hediyye ve teslîm edip 
                                                        de, yemeğini, semerini, 
                                                        evdeki eşyâyı hediyye 
                                                        etmez ise, câiz olmaz. 
                                                        Bunların aksi câiz olur. 
                                                        Çünki, yemek, semer ve 
                                                        eşyâ, verenin mülkü ile 
                                                        meşgûl değil, 
                                                        şâgildirler. Kısaca, 
                                                        şâgil hediyye edilir. 
                                                        Meşgûl hediyye edilmez. 
                                                        Yalnız, tarladaki ekin, 
                                                        ağaç şâgil oldukları 
                                                        hâlde, hibe edilemezler. 
                                                        Sadakanın ve rehnin kabz 
                                                        edilmeleri de böyledir. 
                                                        İki kimse, ortak 
                                                        oldukları bir evi birine 
                                                        hediyye etseler, câiz 
                                                        olur. Bir kimse, evini 
                                                        iki kişiye hediyye etse, 
                                                        câiz olmaz. Çünki, 
                                                        taksîmi mümkin olan 
                                                        şeyi, hisse-i şâyı’alı 
                                                        olarak vermek câiz 
                                                        değildir. On lirayı iki 
                                                        fakîre sadaka veyâ 
                                                        hediyye etmek câiz olur. 
                                                        Çünki, fakîre hediyye 
                                                        olarak verilen şey 
                                                        sadaka olur. Ya’nî, 
                                                        sadaka ahkâmına uymak 
                                                        lâzım olur. Sadakanın 
                                                        hisse-i şâyı’alı 
                                                        verilmesi câizdir ve 
                                                        sadakayı geri almak câiz 
                                                        değildir. On lirayı iki 
                                                        zengine sadaka veyâ 
                                                        hediyye etmek câiz 
                                                        değildir. Çünki zengine 
                                                        sadaka diyerek verilen 
                                                        şey hediyye olur ve 
                                                        hediyye ahkâmına uymak 
                                                        lâzım olur. Şüyû’ 
                                                        olmaması için, on lirayı 
                                                        ikiye ayırıp, herbirine 
                                                        beşer lira vermek 
                                                        lâzımdır. Hediyye 
                                                        verirken belli olmıyan 
                                                        birşey karşılık isterse, 
                                                        bu şart bâtıl olur. 
                                                        Belli birşey isterse, 
                                                        ikisinin de birlikde 
                                                        kabz etmesi lâzım olur. 
                                                        Kabzdan evvel hibe 
                                                        ahkâmı, kabzdan sonra 
                                                        bey’ ahkâmı cârî olur. 
                                                        Bunun için, kabzdan 
                                                        sonra, yalnız birisi 
                                                        vazgeçemez. Birisi kabz 
                                                        etmezse, herbiri 
                                                        vazgeçebilir). 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (İhtiyâr)da 
                                                        diyor ki, (Ömrî) 
                                                        denilen hibe câizdir. 
                                                        Ya’nî, ömrün boyunca 
                                                        evim senin olsun 
                                                        deyince, öldükden sonra 
                                                        ev, sâhibine, sâhibi 
                                                        ölmüş ise, vârislerine 
                                                        geri verilir. (Rukbî)
                                                        denilen hibe, 
                                                        tarafeyne göre bâtıldır. 
                                                        Ya’nî, sen ölürsen benim 
                                                        olsun. Ben ölürsem senin 
                                                        olsun diyerek evini 
                                                        birisine vermek 
                                                        bâtıldır. Herbiri, 
                                                        ötekinin ölümünü 
                                                        terakkub etdiği, 
                                                        beklediği için, rukbî 
                                                        denilmişdir. Mülk 
                                                        edinmeği hatara, zarara 
                                                        ta’lîk etmek sahîh 
                                                        değildir. Bir kimseye 
                                                        giyecek gönderilse, 
                                                        hediyye olur. Kabz 
                                                        edince mülkü olur. 
                                                        Başkalarına verebilir. 
                                                        Bir kimseyi yemeğe 
                                                        çağırınca, önüne konan 
                                                        şey, hediyye edilmiş 
                                                        olmaz, (ibâha), yimesine 
                                                        izn vermek olur. Ancak 
                                                        yidiği mülkü olur. Ondan 
                                                        izn almadan, başkalarına 
                                                        veremez. 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        (Fetâvâ-yı Bezzâziyye)de 
                                                        diyor ki, (Bunu sana 
                                                        hediyye etdim dese, o da 
                                                        kabûl etdim demeyip onun 
                                                        yanında alsa, yâhud 
                                                        almayıp, kabûl etdim 
                                                        dese sahîh olur. 
                                                        Falancadaki alacağımı 
                                                        sana hediyye etdim, 
                                                        ondan al derse câiz 
                                                        olur. Sana zekât verdim. 
                                                        Ondan al dese, câiz 
                                                        olmaz. Çünki zekât ayn 
                                                        olan maldan verilir. 
                                                        [Bunun için, zekât 
                                                        olarak kâğıd para vermek 
                                                        câiz olmaz. Çünki kâğıd 
                                                        paralar ayn olan mal 
                                                        değildir. Değerleri 
                                                        kadar mal ile 
                                                        değişdirilecek 
                                                        senedlerdir. Kâğıd 
                                                        paraların zekâtları 
                                                        altın verilir.] Sana 
                                                        borcum olan mehrini bana 
                                                        hediyye etmezsen, 
                                                        babanın evine hiç 
                                                        gidemezsin dese, zevcesi 
                                                        de hediyye etse, sahîh 
                                                        olmaz. Çünki kerhen, zor 
                                                        ile hediyye vermek sahîh 
                                                        olmaz. Mehri zevcine 
                                                        hediyye etmeği şarta 
                                                        bağlamak, meselâ şu işi 
                                                        yaparsan mehrim sana 
                                                        halâl olsun demek sahîh 
                                                        değildir. (Fetâvâ-yı 
                                                        Feyziyye)de diyor 
                                                        ki, (Eğer diyerek şarta 
                                                        bağlanan hibe, bâtıl 
                                                        olur. Üzere diyerek 
                                                        şarta bağlanan hibe 
                                                        sahîh olup, şartı 
                                                        mülâyım ise sahîh, 
                                                        muhâlif ise bâtıl olur. 
                                                        Bir işi yapmasını şart 
                                                        ederse, hibe olmaz. Onu 
                                                        ecîr yapmış olur). Küçük 
                                                        çocuğa verilen hediyyeyi 
                                                        babası kabz eder. Babası 
                                                        yok ise, babanın vasîsi, 
                                                        o da yoksa, dedesi kabûl 
                                                        eder. Dedesi de yoksa, 
                                                        dedesinin vasıyyet 
                                                        etdiği kabûl eder. Bu 
                                                        dördünden biri varken, 
                                                        çocuğa bakan akrabâsı 
                                                        bile alamaz. Bu 
                                                        dördünden biri yoksa, 
                                                        çocuğa evinde bakan 
                                                        kabûl eder. Aklı başında 
                                                        çocuğun kendisi kabûl 
                                                        edebilir. Sâlih olan 
                                                        oğlan ve kızlarına 
                                                        hediyyeyi, müsâvî 
                                                        mikdârda vermek efdaldir. 
                                                        Ölüm hastası olmıyanın 
                                                        malının hepsini oğluna 
                                                        hediyye etmek câiz olur 
                                                        ise de günâhdır. Çocuğun 
                                                        mülkü olur ise de babaya 
                                                        günâh olur [Hindiyye]. 
                                                        Reşîd ve sâlih veyâ ilm 
                                                        tahsîlinde olan 
                                                        çocuklarına dahâ çok 
                                                        vermek câizdir. 
                                                        Salâhları müsâvî ise, 
                                                        müsâvî dağıtmalıdır. 
                                                        Çocukları fâsık olanın 
                                                        mîrâs bırakmayıp, 
                                                        sâlihlere, hayrâta 
                                                        vermesi efdaldir. Çünki, 
                                                        günâha yardım etmemiş 
                                                        olur. [Üçüncü kısmda, 
                                                        yedinci maddeye 
                                                        bakınız!] Fâsık çocuğa 
                                                        nafakadan fazla yardım 
                                                        yapmamalıdır. Çocuğa 
                                                        gelen hediyyeden ananın 
                                                        babanın yimesi câizdir. 
                                                        Çocuğun yapdığı 
                                                        iyiliklerin sevâbı 
                                                        kendisinedir. Anasına 
                                                        babasına, öğretmek ve 
                                                        yapdırmak sevâb olur. 
                                                        Satılan malı teslîm 
                                                        etmek, hediyye olunanın 
                                                        ise kabz olunması da 
                                                        lâzımdır). 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Ey nazlı yavrum, unutmam 
                                                        seni, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        aylar, günler değil, 
                                                        geçse de yıllar! 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Yakdı, mahv eyledi, 
                                                        ayrılık beni, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        çıkar mı gönülden, o 
                                                        tatlı diller? 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Kıyamaz iken hiç, öpmeğe 
                                                        tenin, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        şimdi ne hâldedir, nâzik 
                                                        bedenin? 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Andıkca her zemân, gonca 
                                                        dihenin, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        yansın âhım ile, kül 
                                                        olsun güller! 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Tegayyürler gelip, güzel 
                                                        cismine, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        döküldü mü, siyâh kaşlar 
                                                        yüzüne? 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Sırma saçlar, dağıldı mı 
                                                        üstüne, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        sarardı mı, kokladığım 
                                                        sünbüller? 
                                                          
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Temiz rûhun, Cennetine 
                                                        uçdu mu? 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        gül yanağın, tatlı yüzün 
                                                        soldu mu? 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        Çürüyüp de, şimdi toprak 
                                                        oldu mu, 
                                                        
                                                        
                                                        
                                                        öpüp kokladığım, o pamuk 
                                                        eller.  |