06
-
BÂTIL, FÂSİD, MEKRÛH SATIŞLAR, SARRAFLIK
SARF SATIŞI -
Sarraflık, nakd, ya’nî para
hâlinde veyâ her şekl eşyâ hâlindeki altını altına veyâ gümüşü gümüşe veyâ
birbirlerine satmakdır. Satanın ve alanın sözleşmeden sonra, ayrılmadan kabz
etmeleri, ya’nî eline veyâ cebine almaları lâzımdır. Çünki, altın ve gümüş dâimâ
ağırlık ile ölçülür. Semen ile mebî’in ikisi de ağırlıkla veyâ hacm ile
ölçülürse, bu satışda fâiz bulunur. Fâiz bulunan satış veresiye olamaz. Hep
peşin olması lâzımdır. Peşin olmak da, iki malın te’ayyün etmesi ile olur. Deyn
olan mal ve altın ile gümüş, ta’yîn etmekle değil, kabz etmekle te’ayyün eder.
Bunun için, nakdleri ta’yîn etmek şart değildir. Bir altını bir altına sana
satdım dese, öteki de kabûl etse, yanlarında altın bulunmasa, başkasından alıp
ayrılmadan teslîm etseler sahîh olur. Kabz edilmezlerse, deynin deyn karşılığı
satışı olur. Bu ise bâtıldır. Sarf satışı pazarlıkla olur. Muhayyerlik yokdur.
İki taraf da te’cîl edemez. Ya’nî sonra veririm diyemez. İkisi de kabz etmeden
biri ayrılırsa, akd bâtıl olur. Altını gümüşle değişdirirken, ağırlıklarının
müsâvî olması lâzım değildir.
Altını altın ile ve gümüşü
gümüşle değişdirirken alınanla verilenin ağırlıklarının müsâvî olduğunu
bilmeleri lâzımdır. Bilmezlerse, müsâvî olsalar bile câiz olmaz. San’at ve
işçilik ile veyâ başka bir sebeb ile birinin kıymeti çok olsa bile,
ağırlıklarının yine müsâvî olması lâzımdır. Hâlbuki başka ma’denler, işçilik
sebebi ile, ağırlıkdan çıkıp, sayı ile ölçülebilirler. Verilen ve alınan
altınların veyâ gümüşlerin ağırlıkları müsâvî değilse, hafîf olan ile birlikde,
aradaki fark kadar kâğıd para da veyâ başka birşey de vermelidir. Birlikde
verilenin değeri aradaki farkdan az ise, mekrûh olur. Yâhud, nakdi verip,
karşılığında, değeri kadar kâğıd para almalı. Sonra ayrı bir pazarlıkla bu kâğıd
para ile, istenilen nakdi ondan satın almalıdır.
Sarfda
ve selemde semen, kabz edilmeden kullanılamaz. On dirhem [gümüş] karşılığında
bir dînâr [altın] satın alsa, kabz etmeden, bunlarla birşey satın alması fâsid
olur. Eline almadan, bunları vasıyyet, hîbe (hediyye) etmesi de câiz olmaz.
İki gümüş ile bir altını,
iki altınla bir gümüşü satmak câizdir. Altınlar, gümüşlerin karşılığı olur. On
gümüşle bir altını, onbir gümüşe satmak câiz olur.
Üzerinde elli dirhem gümüş
zîneti bulunan otuz dirhem değerindeki demir kılıncı satın alırken, elli dirhem
veyâ dahâ fazla gümüşü peşin verip birşey söylemese veyâ bu, zînetin semenidir
dese, gerisi borc kalsa, sahîh olur.
Altının veyâ gümüşün bakırla
olan alaşımlarında, bunların mikdârı yarıdan fazla ise, bu alaşımları, hâlisleri
gibidir. Bunlarla kendi hâlislerini ancak eşit ağırlıkda satın almak câiz olur.
Altını veyâ gümüşü yarıdan az olan bakırlı alaşımlar, urûz gibidir. Bu
alaşımlarla kendilerindeki altından veyâ gümüşden dahâ çok ağırlıkdaki
hâlislerini peşin satın almak câiz olur. Bunlar da, fülûs gibi para olarak,
âdete göre dartı ile veyâ sayı ile kullanılırlar. Fekat bunların, söz kesilince,
ayrılmadan önce kabz edilmeleri lâzımdır. Birbirleri ile, başka mikdârlarının
satılmaları, ya’nî değişdirilmeleri câizdir. Çünki, birinin gümüşü, ötekinin
bakırına karşılık olur. Bunlar da, para olarak kullanıldıkları zemân, ta’yîn
edilince te’ayyün etmezler. Kullanılmadıkları zemân urûz gibi olup, ta’yîn
edilince te’ayyün ederler.
Fülûs
denilen bakır, bronz paralar [ve kâğıd liralar], aynı sayıda, [ya’nî i’tibârî
kıymetleri aynı olarak] kendi cinsleri veyâ altın gümüş karşılığında satılınca
dâimâ semen olurlar. Nakdeyn karşılığında satılınca, fâizin iki şartı da yok ise
de, iki karşılıkdan birisinin, ayrılmadan önce kabz edilmesi lâzımdır. Şernblâlî,
(Gurer) hâşiyesinde buyuruyor ki, (Nakdleri birbirleri karşılığında
satarken, ikisinin de kabz edilmesi nass ile şart edildi. Fülûs [ve kâğıd
liralar] da semen iseler de, aslında urûz gibi kıyemî maldırlar. Nass bunlara
şâmil olmaz. Bunun için, yalnız fülûsü veyâ bununla değişdirilecek semeni kabz
etmekle bey’ sahîh olur. İkisinden biri kabz edilmezse, deyn deyn karşılığında
satılmış olup, bey’ bâtıl olur). Fülûs aynı sayıda fülûs karşılığında satılınca,
ya’nî kâğıd para bozdurulursa, ikisinin de, ayrılmadan önce kabz edilmeleri
lâzımdır. [Çünki, burada fâizin iki şartından birisi bulunduğundan, ya’nî aynı
cinsden oldukları için, veresiye satışı harâm olur. İkisinden birisi, peşin
veremiyecek ise, diğeri buna ödünc verir. Bu da, para bulunca, ona öder. Aynı
sayıda olmazsa semenlikden çıkacakları, fâiz bahsinde yazılıdır. Yüz liralık
kâğıd parayı, tutarı yüz liradan az olarak bozmak câiz ise de, muhtâc olanın
malını değerinden aşağı olarak ondan satın almak mekrûh olur.] (Fetâvâ-i
Hindiyye)de diyor ki, (Gümüş verip fülûs satın alsa, bâyı’da fülûs yoksa,
gümüşü aldıkdan sonra, ayrılıp, başkasından ödünc alıp verse, câiz olur. [Çünki,
fâiz satışı değildir.] Fülûsü ayrılmadan alıp da, gümüşü sonra vermesi de câiz
olur).
Derdli oldum, ol Hudâdan derde dermân
isterim,
âcizim, bâb-i atâdan lutf-ü ihsân isterim.
Yüzüm kara, günâhım çok, dâim isyân eyledim,
ol Cenâb-ı Kibriyâdan afvü gufrân isterim.
Doğru yolda bulunmağa, candan karâr
vermişim,
rızâsına erişmeğe ondan imkân isterim.
İslâm dîni deryâsına dalan dalgıç olmuşum,
bu denizden her dalışda inci, mercân
isterim.
Can kulağıma (Ene eşeddü şevkan) geleli,
maddenin dışındaki âlemde seyrân isterim.
Bir tanıyan yok cihânda, söyleyim ahvâlimi,
hâlimi arz etmeğe bir ehl-i irfân isterim.
Matematik, fizik, kimyâ, bu esrârı çözmiyor,
ledünnî ilminde üstâd, bir Süleymân isterim.
|