69 -
ÜÇÜNCÜ CİLD
- 50.MEKTÛB
(İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî)
Bu mektûb,
kadî Nasrullaha yazılmışdır. Ulemâ-i râsihîn ve diğer din âlimlerinin
“rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” istidlâlleri arasındaki farkı
bildirmekdedir:
(İstidlâl),
eseri görerek, ya’nî yapılan işi görerek,
müessiri, bu işi yapanı anlamak ve mahlûkları görerek, hâlıkı anlamak demekdir.
(Ulemâ-i râsihîn) ve (Ulemâ-i zâhir), hep istidlâl yapmakda,
mahlûkların hâlıkı bildirdiklerini söylemekdedirler. Peygamberlere vâris
oldukları hadîs-i şerîfde bildirilen âlimlere ulemâ-i râsihîn denir
“rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”. Din âlimlerinin hepsi böyle değildir.
Râsih olmıyan âlimler, mahlûkların varlığını bilerek, hâlıkın varlığını
anlarlar. Eserin varlığı, müessirin var olduğunu bildiriyor derler. Böylece
müessirin var olduğuna îmân ederler. Ulemâ-i râsihîn ise, vilâyetin ya’nî
evliyâlığın üstün derecelerinin hepsini geçip, Peygamberlere mahsûs olan da’vet
makâmına kavuşmuşlardır. Kendilerine tecellîler ve müşâhedeler hâsıl oldukdan
sonra, bunlar da, eserden müessiri istidlâl eder. Bu yoldan da hakîkî müessire,
ya’nî Allahü teâlânın var olduğuna îmân ederler. Bunlar, nihâyete kavuşdukdan
sonra anlarlar ki, müşâhede edilen ve tecellî olunan herşey, hakîkî varlık
değildir. Hakîkî varlığın zıllerinden, görünüşlerinden bir zıldir. Bunlara
hakîkî varlık diye îmân edilmez. Hakîkî varlığa istidlâlsiz îmân edilemez
derler. İstidlâl yaparak, hakîkî varlığı, zıller araya karışmadan ararlar.
Yalnız hakîkî varlığı sevdikleri için ve başka herşeyi ona fedâ etdikleri için,
böyle istidlâlleri ile, hakîkî var olana kavuşurlar. (Kişi, sevdiği ile
berâber olur) hadîs-i şerîfinde bildirildiği gibi, zıllerle karışık olan
tecellîlerin ve zuhûrların dışında, ötesinde olan hakîkî var olan asla
kavuşurlar. Zâhir âlimlerinin bilgilerinin ulaşabildiği asla, bu büyükler,
muhabbet bağı ile çekilerek, kendileri kavuşurlar. Nasıl olduğu anlaşılamıyan
bir kavuşmak hâsıl olur. Bu iki kavuşmak arasındaki fark, muhabbetden hâsıl
olmakdadır. Seven ve sevgiliden başka herşeyden kesilen, sevdiğine kavuşur.
Böyle sevgisi olmıyan ise, bu kavuşmağı ancak öğrenir, bilir ve bu bilgisini
büyük ni’met sanır. Hâlbuki, O büyüklerin kavuşdukları makâmı bunlar tâm
bilemezler. Bilenleri, ancak O makâmın yolunu bilir. Vâsıl olan, kavuşan tâm
kavuşmuşdur, berâber olmuşdur. O büyüklerden biri buyuruyor ki, fârisî mısra’
tercemesi:
Kulun hakka kavuşması, şekerin sütle
karışması gibidir.
İşin başı, kul
olmakdır. Ona kul olmakla, başka şeylerden kurtulmakdır.
|