57 -
İKİNCİ CİLD
- 62.MEKTÛB
(İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî)
Bu mektûb,
hân-ı hânân Abdürrahîm hâna “rahmetullahi teâlâ aleyh” yazılmışdır. İnsan medenî
olmak için yaratılmışdır. İnsan medenî olmak için ve yaşamak için, başka
insanlara muhtâcdır. İnsanın üstünlüğü, bu ihtiyâcındandır. Buna benzer şeyleri
de bildirmekdedir:
Allahü teâlâya
hamd olsun ve Onun seçdiği, sevdiği kullarına selâm olsun! Görünen ve görünmiyen
iyiliklere kavuşmanızı Allahü teâlâdan düâ ederim. Çünki, sizin iyi ve üstün
olmanız, birçok müslimânın iyi ve rahât olmasıdır. Bunun için sizin iyiliğinize
düâ etmek, birçok müslimânın iyi olmalarına düâ etmek demekdir. Allahü teâlâ,
Peygamberlerin efendisi hurmetine “aleyhi ve aleyhim ve alâ Âl-i küllin
minessalevâti efdalühâ ve minetteslîmâti ekmelühâ”, sizi, size lâyık olmıyan
herşeyden korusun! Sizin, Resûlullahın vârisleri olan büyük âlimlere
“kaddesallahü teâlâ esrârehüm” karşı sevginizin, bağlılığınızın ve ihlâsınızın
tam ve olgun olduğunu bildiğim için şu yazılarımla başınızı ağrıtıyorum.
Kıymetli efendim! Bu yüksek yolun yolcuları, bu memleketde [ya’nî Hindistânda]
garîb oldular, azaldılar. Şimdiki tarîkatcıların yoluna bid’atler karışdığı için
ve bu yolu bozdukları için, Resûlullahın sünnetine sarılmış olan büyükleri bu
millet tanımaz oldu. Bu bilgisizlikden dolayı, bu yolun yolcularının çoğu da,
kısa görüşlü oldukları için, bu yüksek yola da bid’atler karışdırdılar. Milletin
kalblerini bu bid’atler sebebi ile kazanmağa çalışdılar. Böyle yapmakla, islâm
dînini olgunlaşdırdıklarını sandılar. Hâşâ öyle değildir! Bunlar, bu yüksek yolu
yıkmağa, elden kaçırmağa uğraşıyorlar. Bu yolun büyüklerinin nasıl olduklarını
anlıyamamışlar. Allahü teâlâ, bunları doğru yola kavuşdursun! Şimdi, büyük
âlimlerden bu memleketde pek az kalmışdır. Bu yolda olanların ve bu yolu
sevenlerin, bu yolun büyüklerinin hakîkî kitâblarına ve bu yolun hakîkî
talebesine yardım etmeleri, imdâdlarına koşmaları lâzımdır. Çünki insan, medenî
yaşamak için yaratılmışdır. Medenî yaşayabilmesi için, başkalarına muhtâcdır.
Allahü teâlâ, Enfâl sûresinin altmışdördüncü âyetinde meâlen, (Ey
Peygamberim! Allahü teâlâ ve senin yolunda olan mü’minler, sana kâfîdirler!)
buyurdu. Mü’minlerin, insanların en iyisinin işlerine kifâyet edeceğini,
yardımcı olacaklarını bildirdi. Başkalarına yardımcı olmak da lâzım olduğu
buradan anlaşılmakdadır. Zemânımızın zenginleri, dervişliği kimseye muhtâc
olmamak sanırlar. Böyle anlamak yanlışdır. İnsan demek, muhtâc demekdir. Değil
insanlar, her mahlûk muhtâcdır. Hattâ, insanın iyiliği, güzelliği, muhtâc
olmasından ileri gelmekdedir. İnsanın kulluk yapması, gönlü kırık olması, hep bu
ihtiyâcındandır. İnsan muhtâc olmasaydı, âsî, taşkın, azgın olurdu. İkra’
sûresindeki âyet-i kerîmede meâlen, (İnsan, ihtiyâcsız olunca, elbette azar!)
buyuruldu. Mahlûklara gönül bağlamakdan kurtulmuş olan fakîrler, sebeblere
yapışmağa muhtâc oldukları zemân, bu ihtiyâclarını, sebeblerin sâhibine,
yaratıcısına söylerler. Sebeblere kavuşunca, Ondan bilirler. Gönderen de O,
göndermiyen de O derler. Allahü teâlâ, birçok düzenler ve fâideler olması için,
herşeyi sebeble yaratmakdadır. İyiliğe sebeb olanlara iyi, kötülüğe vâsıta
olanlara kötü demişdir. Bu yolun büyükleri, bunun için, iyiliğe sebeb olanlara
şükr, kötülüğe sebeb olanlardan şikâyet etmekdedir. İyiliği ve kötülüğü,
görünüşe göre sebeblerden bilirler. Allahü teâlâ, herşeyi sebebsiz olarak, hemen
yaratsaydı, âlemde nizâm, düzen kalmaz, karmakarışık olurdu. Yâ Rabbî! Sen
hiçbirşeyi bozuk, karışık yaratmıyorsun!
İslâmiyyetin
koruyucusu, hakîkatleri bilen, ma’rifetler sâhibi, kıymetli kardeşim Seyyid mîr
Muhammed Nu’mânın “rahmetullahi teâlâ aleyh” size yakın yerde bulunması, büyük
ni’metdir. Onun düâsına ve teveccühüne kavuşmanın kıymetini biliniz! Öyle
sanıyorum ki, devletinizin, kuvvetinizin temeli, dayanağı onun bereketleri, feyz
ve teveccühleridir. Yanınızda iken ve uzakda iken, onu yardımcınız ve imdâdcınız
görüyorum. Bir seneyi geçiyor, sizin iyi hâllerinizi hep bu fakîre yazmakdadır.
Bu fakîre olan sevginizi ve ihlâsınızı her mektûbunda bildirmekdedir. Oranın
idâresini bir başkasına vermiş olduklarını yazmışdı ve teveccüh, imdâd edilecek
bir zemândır demişdi. O mektûbu okuyunca fakîr, bu yolda teveccüh eyledim. Sizin
çok yüksek makâmda bulunduğunuz zâhir oldu. O anda, birisi yola çıkıyordu. O
mektûba cevâb olarak ancak, Hân-ı hânân çok yüksek makâmda görülmekdedir
yazıldı. Herşeyi yapan, yaratan yalnız Allahü teâlâdır! Vesselâm.
|