52
-
TEGANNÎ VE MÜZİK
[Süâl:
Ezân, ho-parlörle okununca, uzaklardan da
işitiliyor. Mü’minler ezân sesi duyuyor. Ho-parlör fâideli oluyor denirse:
Cevâb:
Ezân sesinin uzaklardan işitilmesi lâzım olsaydı,
bu sözün bir kıymeti olurdu. Ezânın, insan sesinden fazla sesle okunması lâzım
olsaydı, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, bunun çâresini emr ederdi.
Çünki, dinde lâzım olan herşeyi bildirmesi, yapdırması vazîfesi idi. Nemâz
vaktlerinin geldiğini, hıristiyanlar gibi çan çalarak veyâ yehûdîler gibi boru
ötdürerek uzaklara duyuralım diyenler oldu. Kabûl etmedi. (Biz böyle
yapmayız. Yüksek yere çıkıp ezân okuyunuz!) buyurdu. Böylece, insan sesinin
varamıyacağı yerlere tek bir ezân sesinin ulaşdırılmasına lüzûm olmadığı
anlaşıldı. İbâdetlerde değişiklik yapmanın (Bid’at) olduğunu, büyük günâh
olduğunu biliyoruz. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” kabûl etmediği,
red etdiği birşeyi ibâdete karışdırmak ise, bid’atden dahâ büyük, ondan dahâ
çirkin günâh olur. Birinci kısmda, otuzdördüncü maddede, ondokuzuncu mektûbda,
(Bid’atler nûrlu parlak, fâideli görünseler de, hepsinden kaçınmak lâzımdır.
Hiçbir bid’atde fâide yokdur) diyor. (Müjdeci mektûblar)da,
yüzseksenaltıncı mektûbda diyor ki, (Bugün kalbler kararmış olduğundan, ba’zı
bid’atler, güzel görülürse, kıyâmet günü, kalbler uyandıkları zemân, bid’atlerin
hepsinin zararlı oldukları anlaşılacakdır. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve
sellem”, (Dîninizde yapılan her yenilik zararlıdır. Bunları atınız!)
buyurdu) diyor. Allahü teâlâ, Bekara sûresinin ikiyüzonaltıncı âyetinde meâlen,
(Ba’zı şeyleri sever, fâideli dersiniz. Hâlbuki o şeyler size zararlıdır)
buyurdu. Görülüyor ki, ho-parlörle ezân okumak bid’atini savunmak, bir müslimâna
yakışacak şey değildir. Bundan başka, (Dürr-ül-muhtâr) sâhibi
“rahmetullahi teâlâ aleyh” yemîn kısmında, nezri anlatırken buyuruyor ki, (Her
beldede, her mahallede mescid yapmak, hükûmet üzerine vâcibdir. Beyt-ül-mâl
parasından yapdırılması lâzımdır. Hükûmet yapdırmazsa, müslimânların yapdırması
vâcib olur). Birinci cild, dörtyüzsekseninci sahîfede diyor ki, (Ezân okunurken,
câmi’den çıkmak harâmdır. Fekat, kendi mahallesindeki câmi’ cemâ’ati ile kılmak
için çıkmak câizdir. Çünki, mahallesindeki câmi’de kılmak vâcibdir). Bütün
bunlardan anlaşılıyor ki, her mahallede mescid bulunması, mahalle mescidlerinin
hepsinde ezân okunması, herkesin kendi mahallesi veyâ çarşısı câmi’inde okunan
ezânı işitip, buradaki cemâ’ate gitmesi emr edilmişdir. Her mahallede câmi’
bulunacak, hepsinde ezân okunacak, herkes ezân sesi duyacakdır. Ho-parlörle
uzaklara duyurmağa lüzûm yokdur. Şimdi, ezânı ho-parlör ile okuyorlar. Ho-parlör
sesleri birbirine karışarak, ezân oyuncak hâlini alır. Görülüyor ki, ho-parlörle
okumak, lüzûmsuz ve zararlı olmakdadır. İslâmiyyetin emrine uyarak her müezzin
minâreye çıkıp, sünnete uygun ezân okuyunca, herkes kendine yakın ezânı çok iyi
işitir. Uzaklardan ho-parlör sesini duymağa lüzûm olmaz. Ezânı ho-parlörle
okuyarak, sesin uzaklardan işitilmesini istemek, ezânın bir yerde okunmasını,
her câmi’de okunmamasını istemek demekdir.
Beyhekînin
bildirdiği ve (Künûz-üd-dekâık)da yazılı hadîs-i şerîfde, Resûlullah
“sallallahü aleyhi ve sellem”, Eshâbına “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” hitâb
ederek buyurdu ki, (Sizden sonra, bir zemân gelecekdir. O zemânda bulunan
müslimânların en sefîlleri, en aşağıları, müezzinlerdir). Bu hadîs-i şerîf,
tegannî ederek ve sünnete uymıyarak okuyan ve ibâdetlere bid’atler karışdıran
kimselerin zuhûr edeceklerini haber vermekdedir. Allahü teâlâ, müezzin
kardeşlerimizi, bu hadîs-i şerîfde kötülenen müezzinler gibi olmakdan muhâfaza
buyursun! Âmîn.
Zemânımızda,
minâresine çıkılıp sünnete uygun ezân okunan bir câmi’ görünmez oldu. Minârede
okumamak şehrlere de, köylere de yayıldı. Çok şükr, Diyânet işleri başkanlığı,
müftîliklere gönderdiği 1.12.1981 târîh ve 19 numaralı ta’mîmi ile, müezzinlerin
minâreye çıkarak ezân okumalarını mecbûrî hâle getirmişdir.
Ezân okuyanın
müslimân, âkıl ve sâlih olduğunun bilinmesi lâzımdır. Bunun için teypden ve
radyodan okunan ezân sahîh olmaz. Minâreye çıkıp ho-parlörle okumak da, sünnete
uygun değildir. Birinci kısmda, 61. maddenin sonuna bakınız! İbâdet ile âdeti
ayırd etmek lâzımdır. İbâdet olmayan şeylerde, radyo, ho-parlör kullanılır.
İslâmiyyet, buna birşey demez. Fekat, ibâdetlerde ufak değişiklik yapan
mezhebsiz olur.
Bütün fıkh
kitâblarında, meselâ fârisî (Tergîbüssalât) kitâbında diyor ki,
(Abdestsiz ve cünüb ve serhoş olanın ve fâsıkın ve çocuğun ve kadının ve
mecnûnun ezân okumaları mekrûhdur. Serhoş, cünüb ve mecnûnun okudukları ezânı
tekrâr okumak lâzım olduğu, sözbirliği ile bildirildi. Kâfir, nemâz vaktinde
ezân okursa, müslimân olduğu anlaşılır. Çünki ezân, müslimânlığın şi’ârıdır,
alâmetidir). Ezânı, ma’nâsını bilerek, inanarak ve severek okumak müslimân
olmanın alâmetidir. Büyük günâh işliyene (Fâsık) denir. İçki içen, kumar
oynıyan, kadınlarla, kızlarla arkadaşlık eden, her gün beş vakt nemâz kılmıyan,
(Fâsık) olur. Kadınların ezân, Kur’ân, mevlid, ilâhî okuyarak seslerini
erkeklere duyurmaları harâmdır. Hoparlör, radyo ve televizyon ile duyurmaları
mekrûh olur. Bu âletlerin harâm sesler için kullanılmaları âdet olan yerlerde,
(âlet-i lehv) eğlence âletleri olurlar. Bunlarla ibâdet yapmak, meselâ
hoparlörle ezân okumak, fâsıkın okuması gibi, câiz olmaz. Fısk yapanlar gibi
ezân okumanın harâm olduğu (Dürer)de yazılıdır.
Kur’ân-ı
kerîmin ma’nâsının değişerek, küfre sebeb olmasının misâlleri çokdur. Burada
birini bildirelim: Yasîn-i şerîf sûresinde seksenbirinci âyet-i kerîmenin
sonunun meâli, (Onun yaratdıkları pek çokdur. O, herşeyi bilir)dir.
Hâlbuki, bu âyet-i kerîme radyoda, ho-parlörde söylenirken ve lâtin harfleri ile
okunurken, ma’nâsı bozularak, (O berberdir, herşeyi bilicidir), şeklini aldığı
vâkı’ oluyor ki, okuyan ve dinleyip beğenen kâfir olur. Lâtin harfleri ile, bir
dürlü yazılan, bir dürlü okunan (Hallâk) kelimesi, islâm harfleri ile yazılması
ve okunması, farklı iki başka kelime olup, biri yaratıcı, öteki ise, berber
demekdir. Arabîde üç (Z) harfi vardır. Bir kalın (Zı), ikinci ince okunan (Ze),
üçüncüsü (Zâl)dır. Bunların üçü ayrı ayrı söylenir. İbni Âbidîn üçyüzotuzikinci
sahîfede diyor ki, (Rükü’ tesbîhinde (Zı) ile (azîm) denir ki, Rabbim büyükdür
demekdir. Eğer ince (Ze) ile (azîm) denilirse, Rabbim benim düşmanımdır demek
olur ve nemâz bozulur). Kur’ân-ı kerîmi lâtin harfi ile öğrenip okuyan, bu üç
harfi ayıramıyacağı için nemâzı sahîh olmaz.
Kur’ân-ı kerîmi
lâtin harfleri ile yazmak câiz olmadığı İbni Hacerin “rahmetullahi teâlâ aleyh”
(Fetâvâ-yı kübrâ)sının Necâset bahsinde ve Libyada
(Câmi’at-ül-islâmiyye)nin çıkardığı (El-hedy-ül-islâmî) kitâbının [m.
1966] baskısında altmışikinci [62] sahîfesindeki fetvâda yazılıdır. Hindistânda
bulunan yüzlerce Ehl-i sünnet medresesinin büyüklerinden olan Keralada
(Bâkıyâtüs-sâlihât) medresesi müderrislerinin neşr etdiği (El-muallim)
aylık mecmû’asının 1406 [m. 1985] târîhli nüshasındaki fetvâda da uzun
yazılıdır. İstanbulda (Hakîkat Kitâbevi)nin çıkardığı (El-edillet-ül-kavâtı’)
hutbe kitâbında bu fetvânın bir sûreti mevcûddur.
Radyodan ve
ho-parlörden çıkan sesler, şimdi Hıristiyanların ve Yehûdîlerin ellerinde
bulunan, İncîl ve Tevrâtlar gibi, Allah kelâmı değildir. Allahü teâlâ tarafından
nesh edilmiş ve kullar tarafından değişdirilmiş olan mukaddes kitâblara hakâret
etmek, alay etmek ve bunları okumak, dinlemek câiz olmadığı (Hadîka)
kitâbının yüzonbeşinci sahîfesinde yazılıdır. Bunun için meyhânelerde, oyun
yerlerinde, günâh işlenen topluluklarda, radyo ile Kur’ân-ı kerîm ve mevlid
dinleyerek keyflenmek küfr olur ve küfre sebeb olan da, kâfir olur.
Radyoda,
Kur’ân-ı kerîmi ve mevlidi hurmetle dinliyenler, hâfızın nağmeleri ile
ağlayanlar olur. Güzel ses, nağme, kalbi hastalanmış olanların nefsine te’sîr
etmekdedir. Nefsi beslemekdedir. Nefs, insanı ağlatmakdadır. Hâlbuki, Kur’ân-ı
kerîm okumak sünnetdir. Harâma, hattâ mekrûha sebeb olan sünneti terk etmek
lâzım olduğu, fıkhda, temel bilgilerden biridir. O hâlde, radyoda Kur’ân-ı kerîm
ve mevlid okumamak dahâ doğru olmakdadır. Radyoda her dil ile, dîni bilgiler
vermek, Ehl-i sünnet âlimlerinin, dünyâ bilginlerini hayrân bırakan, rûhlara
gıdâ olan sözlerini insanlığa duyurmak lâzımdır. Böyle yayınlar çok fâideli ve
çok sevâb olur.
|