49
-
İRÂDE-İ CÜZ’İYYE
17 - İFFET
(NÂMÛSKÂRLIK):
Allahü teâlâ, insan neslini devâm etdirmek için, erkek ve kadınları birbirlerine
karşı câzib kılmışdır. Aynı zemânda, bu kuvvetli duygu karşısında, insanları
dünyâda çetin bir imtihâna tâbi’ tutmuşdur. Dünyâdaki kısa ömrümüz içinde, en
zor imtihân iffet imtihânıdır. Bu imtihânda kazanan bir insan, dünyâ ve âhıretin
kahramânıdır. İnsanların kemâli (ya’nî kusûrsuz olması) veyâ insanın düşüklüğü,
dahâ ziyâde iffet işinde belli olur. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmin birçok
yerinde, iffetini muhâfaza edenlere, büyük mükâfâtlar va’d etmiş ve müjdeler
vermişdir. İffetini muhâfaza etmeyenlere de, Cehennem azâbını göstermişdir.
(Allahü teâlâ, iffetsizleri, bir insânı öldüren bir kâtil ile bir tutmakdadır).
İnsan
günâhlarının belki de yüzde doksanı, iffet mevzû’u içindedir.
İffetsiz insan,
Allahü teâlânın indinde günâhkâr olduğu gibi, insan topluluğu içinde de,
günâhkâr ve şerefsizdir. Bir fâhişenin cem’iyyet içindeki haysiyyet ve i’tibârı
ile bir köpeğin i’tibârı arasında hemen hiçbir fark yok gibidir. Erkeklik ve
dişilik duyguları insanlarda da, hayvânda da vardır. Hayvânlarda utanma hissi
olmadığı için, onlar, bu duygularını gizlemezler. İnsanlar ise, (hayâ) şeref ve
haysiyyet duygularına sâhib oldukları için, erkeklik ve dişilik hislerine karşı
çeşidli ve meşrû’ yolları ararlar.
Bir insanın ve
bir âilenin şerefi ve i’tibârı, bu duygu karşısındaki tutumu ile ölçülür. Zengin
ve çok güzel bir kadın, eğer iffetsiz ise, şerefi yokdur. İ’tibârı kırıkdır.
Cem’iyyet nazârında, o bir fâhişedir. Fakîr ve afîf bir kadın ise, her yerde,
her zemân i’tibârlıdır. Hurmete lâyıkdır. Bu söylediklerimiz, normâl ve temiz
bir cem’iyyetin iffet ölçüleridir. İffet kâidelerini ayaklar altına almış azgın
bir hayvân sürüsü gibi, yalnız hayvânî hisleri peşinde koşan insan toplulukları,
bu sözlerle alay ederler. Onlar için konuşulacak sözümüz yokdur. Yalnız onlara
(Allahü teâlâ islâh etsin) diyebiliriz.
Dünyâdaki pek
çok rezâletler, cinâyetler, kavgalar, kıskançlıklar, hülâsa bütün fenâlıklar,
iffetsizlik yüzünden meydâna gelmekdedir.
İnsanların pek
çoğu, iffetsizliğin fenâlıklarını bildikleri hâlde, kendilerini bu fenâ yollara
sapmakdan alıkoyamazlar. Bu kuvvetli duygu karşısında, insanları zabt edecek,
onları selâmet yoluna çıkaracak çâreler nelerdir? Bu, terbiye ve ahlâk
mes’elesidir. Din, ahlâk demekdir demişdik. Bu mühim mevzû’da da yine din
terbiyesi birinci plânda rol oynamakdadır. Allahü teâlâdan korkmasını öğrenmiş,
hakîkaten Allahü teâlâdan korkan bir insan iffetsiz olamaz. O hâlde,
çocuklarımıza Allahü teâlânın korkusunu öğretmeğe çalışmak bizim için en başda
gelen vazîfe oluyor. Allahü teâlâdan korkmak için, Allahü teâlâyı iyi bilmek
lâzımdır. Allahü teâlâyı bilmek için, onun büyüklüğünü ve sıfatlarını öğrenmek
mecbûriyyetindeyiz. Allahü teâlâyı hiç düşünmeyen bir topluluk için, Allahü
teâlânın korkusuna sâhib olmak kolay değildir. Allahü teâlâdan korkmak da, bir
bilgi, bir çalışma ve bir gayret işidir. Durup dururken, Allahü teâlânın korkusu
meydâna gelmez. Bu korkuyu, Allahü teâlâ dilediği kuluna kolaylıkla da verir.
Allahü teâlâdan korkmak, bir insan için iyi alâmetdir.
Bilhâssa büyük
şehrlerde iffet işi tehlükeli bir istikâmetdedir. Bir genç kızın, kendi başına
yalnız kendi aklı ve idrâki ile iffetini muhâfaza etmesi, cidden güçdür. O genç
kız, (eğer biraz da güzelse), hâtıra ve hayâle gelmeyen tehlükelerle çevrilmiş
demekdir. Bu tehlüke, mektebde, yollarda, otobüsde, komşularda, hattâ evinin
içinde yakasını bırakmaz. Hele o kızcağız kadınlık duygusuna karşı koymasını
bilmeyecek derecede za’îf ahlâklı ise, o zemân tehlüke iki misli artmış
demekdir. İşte bunun içindir ki, genç kızın beş dakîkasını bile kontrolsüz
bırakmak aslâ câiz değildir. Ev içinde anne kontrolu, ev dışında baba kontrolu
onları, koruyucu melek gibi ta’kîb etmelidir.
Kızım! Belki
babanın ömrü, seni korumağa kifâyet etmeyecekdir. Annen, belki seni her yerde,
her zemân ta’kîb edemiyecekdir. Bu takdîrde, sen sâhibsiz, tehlükeler karşısında
âciz bir mahlûk olarak, ahlâksızların elinde bir oyuncak mı olacaksın? Allahü
teâlâ, seni bu âkıbetden muhâfaza etsin! Âmîn. Seni evvelâ Allahü teâlânın
büyüklüğüne ve Onun himâyesine emânet ederim. Ondan sonra da, yine Allahü
teâlânın sana verdiği aklını kullanarak, bu tehlükelere düşmemeğe çalışmanı sana
tavsiye ederim.
Kızım, öyle bir
zemânda, öyle bir mekânda yaşıyacaksın ki, herkesden, her yerde sana zarar
gelebilir. Bu zarar, senin parana, puluna değil, iffet, şeref ve
haysiyyetinedir. Paraya olan zarar telâfî edilebilir. Ma’nevî zarâr, yerine
konamaz.
Cem’iyyet
içinde öyle haşarât (öyle ahlâksızlar) vardır ki, bunların içinde genç kadın ve
genç kız için şerefi ile yaşamak cidden güç olur. Bunun güçlüğü, yalnız
başkalarından değil, bizzat kendi varlığından gelmekdedir. Eğer sen de, kadınlık
duygusunun te’sîri altında kalır ve kendine hâkim olamazsan, iffetsizliğin ve
ahlâksızlığın çukuruna düşersin. Bu çukura düşenlerden kurtulabilen azdır.
Sen kadınlık
duyguna karşı haysiyyetli ve meşrû’ yolları aramalısın! Sen de, herkes gibi,
evlenebilirsin. Ahlâkın güzel oldukdan sonra evlenmemek için, hiçbir sebeb yok
demekdir. Evlenmeden evvel, birçok kızların yapdığı gibi, flört yapmağa aslâ
heves etme! Bu tecrîbe mutlak tehlükelidir. Esâsen flört yapılan insanla
evlenmek, çok zemân se’âdeti getirmez. İffeti muhâfaza için, ikinci bir çâre,
genç erkek ve genç kızı zemânında evlendirmekdir. Üçüncü çâre, iffeti
zedeliyecek her yerden uzaklaşmak yoludur. Meselâ kız ve erkek toplulukları,
onlarla berâber gezintiler, danslar, plâja gitmek, erkekle berâber sinemaya
gitmek, içki içmek, ahlâksız ve za’îf insanlarla arkadaşlık etmek vesâire gibi
genç kız veyâ kadını başdan çıkarma yollarının her çeşidinden uzak durmak,
tehlükeden uzaklaşmak demekdir. Gençliğin hakkı veyâ eğlence ismi altındaki bu
gibi davranışlar, genç kızı veyâ kadını elde etmek için birer tuzakdır. Bunun
tuzak olduğuna inanmayan bir genç kız, tuzağın içine düşdükden sonra, aklı
başına gelir. Fekat iş işden geçmişdir. Yukarıda saydığımız eğlence veyâ tuzağın
zâhirî güzelliğine ve câzibesine kapılan kızlar, erkeklerin elinde yavaş yavaş
veyâ çabucak birer oyuncak hâline gelir. En kendine güvenen bir kız bile,
onların karşısında sonuna kadar mukâvemet edemez. Yakışıklı bir erkeğin aldatıcı
tebessümü karşısında, mağlûb olabilir. Artık o kız, tuzağa düşmüş demekdir. Hele
bunu kız kendisi de istemiş ise, artık tehlükenin içine girmişdir. O tuzakdan
kurtulan pek azdır veyâ yokdur. Hâlbuki, o tuzak dediğimiz eğlence yerlerine
gitmemek dahâ kolay bir işdir. (Göz görmeyince, gönül tehammül eder) diye bir
atasözü vardır. Oraya gitmeyen bir genç kız, oranın câzibesinden ve
tehlükesinden kurtulmuş olur. Giderse, kurtulmak da kolay değildir. Bunu nasîhat
olsun diye söylemiyoruz. Tecribelere güvenerek söylüyoruz.
İffet, bir genç
kızın veyâ kadının, değeri milyonlar eden, bir mücevheridir. Bu mücevheri ele
geçirmek için, Allahü teâlâdan korkmayan her erkek bütün şeytânlığını kullanır.
Ele geçirdikden sonra, maksadına erişmişdir. Artık o, mücevherlikden çıkmış, âdî
bir taş olmuşdur. Sokağa atılıverir. Bu alışverişde, erkek, bir nâmûs
hırsızıdır. Kadın ise, mücevherini çaldırmış, bir zevallıdır.
|