| 
 
49 
-  
İRÂDE-İ CÜZ’İYYE 
13 - 
KANÂ’AT, RIZÂ: 
Hergünkü hâlinden memnûn olmak, her hâlinden Allahü teâlâya şükr ve hamd etmek, 
kanâ’at sâhibi olmak demekdir. Kendinden dahâ iyi mevkı’de, kendinden dahâ 
zengin, kendinden dahâ kuvvetli, kendinden dahâ güzel bir insanı kıskanmıyarak 
kendi hâlinden memnûn ve râzı olan insanın evvelâ kalbi râhatdır. Sonra da, en 
mühimi Allahü teâlânın sevgili kuludur. Sevgili olmanın sebebi şudur: Allahü 
teâlânın kendisine verdiğinden memnûn ve râzıdır. Bunun için, Allahü teâlâ da, 
ondan râzıdır. 
Kanâ’at, bitmez 
tükenmez bir hazînedir. Kanâ’atkâr olmayan bir zengin, kanâ’atkâr olan bir 
fakîrden dahâ fenâ durumdadır. Çünki, o zenginin kalbi râhat değildir. 
Kanâ’atkâr olan fakîr ise, kalbi râhat olduğu için, sanki bir hazîne içinde 
yaşamakdadır. 
Rızâ demek, 
Allahü teâlâdan gelen herşeye râzı olmak demekdir. Allahü teâlâdan bir felâket 
gelse, ona da rızâ gösterir. Kimseye şikâyet etmez. Bu, her insanın yapabileceği 
bir iş değildir. Fekat, bunu yapabilen, büyük bir insandır. Böyle insanlarda, 
Peygamberlere “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” mahsûs sabr ve tehammül var 
demekdir. Allahü teâlânın büyüklüğüne inandığı derecede insan, bu tehammülü ve 
bu rızâyı gösterebilir. Gıbta edilecek bir meziyyetdir. 
                                                |