| 
 
40 
-  
HALÂL, HARÂM VE ŞÜBHELİ ŞEYLER 
1 - Halâl 
kazanmanın üstünlüğü ve sevâbı: Mü’minûn sûresi, elliikinci [52] âyetinde 
meâlen, (Ey Peygamberlerim “salevâtullahi aleyhim ecma’în”. Halâl ve 
temiz yiyiniz ve bana lâyık ibâdetler yapınız!) buyuruldu. Resûlullah 
“sallallahü aleyhi ve sellem” bunun için, (Halâl kazanmak her müslimâna 
farzdır) buyurdu. Ve buyurdu ki, (Bir kimse, hiç harâm karışdırmadan, 
kırk gün halâl yirse, Allahü teâlâ, onun kalbini nûr ile doldurur. Kalbine, 
nehrler gibi hikmet akıtır. Dünyâ muhabbetini, kalbinden giderir). [Dünyâlık 
kazanmak için çalışmak günâh değildir. Dünyâlık sevgisi, dünyâya gönül bağlamak 
günâhdır.] Sa’d bin Ebî Vakkâs “radıyallahü anh” dedi ki, (Yâ Resûlallah 
“sallallahü aleyhi ve sellem”! Düâ buyur da, Allahü teâlâ, benim her düâmı kabûl 
etsin!). Cevâbında buyurdular ki, (Düâ kabûl olmak için, halâl lokma 
yiyiniz!). Bir hadîs-i şerîfde, (Çok kimse vardır ki, yidikleri ve 
giydikleri harâmdır. Sonra ellerini kaldırıp düâ ederler. Böyle düâ, nasıl kabûl 
olunur?). Bir kerre de buyurdu ki, (Harâm yiyenlerin ne farzları, ne de 
sünnetleri kabûl olmaz). [Ya’nî sevâbına kavuşamazlar.] Yine buyurdu ki, 
(On liralık elbisenin, bir lirası harâm olsa, o elbise ile kılınan nemâzlar 
kabûl olmaz). Yine buyurdu ki, (Harâm ile beslenen vücûdün ateşde yanması 
dahâ iyidir). Yine buyurdu ki, (Malın halâlden mi, harâmdan mı geldiğini 
düşünmiyenler, Cehenneme, neresinden atılırsa atılsınlar, Allahü teâlâ, onlara 
acımıyacakdır). Yine buyurdu ki, (İbâdet on kısmdır, dokuz kısmı, halâl 
kazanmakdır). Bir def’a da buyurdu ki, (Halâl kazanmak için yorulup, 
evine dönen kimse, günâhsız olarak yatar. Allahü teâlânın sevdiği kimse olarak 
kalkar). Yine buyurdu ki, (Allahü teâlâ buyuruyor ki, harâmdan 
kaçınanlara hesâb sormağa utanırım). Ve buyurdu ki, (Bir dirhem fâiz 
[almak ve vermek], otuz zinâdan dahâ günâhdır). Ve buyurdu ki, 
(Harâm maldan verilen sadaka kabûl edilmez. 
Saklanırsa, Cehenneme gidinceye kadar, ona yolluk olur). 
Ebû Bekr 
“radıyallahü anh”, hizmetcisinin getirdiği sütü içdi. Sonra halâlden olmadığını 
anlayınca, parmağını buğazına sokarak kay etdi. O kadar zahmetle çıkardı ki, 
ölüyor sandılar. Sonra, (Yâ Rabbî! Elimden geleni yapdım. Mi’demde ve 
damarlarımda kalan zerrelerden sana sığınırım!) diye yalvardı. Ömer “radıyallahü 
anh” da, Beyt-ülmâla âid zekât develerinin sütünden, yanlışlıkla verilip içdiği 
zemân, böyle yapmışdı. Abdüllah bin Ömer “radıyallahü anhümâ” buyurdu ki, (Kanbur 
oluncıya kadar nemâz kılsanız ve kıl gibi oluncıya kadar oruc tutsanız, harâmdan 
kaçınmadıkca, kabûl edilmez, fâidesi olmaz). Süfyân-ı Sevrî buyuruyor ki, (Harâm 
para ile sadaka veren, câmi’ yapdıran, hayrât yapan kimse, kirlenmiş elbiseyi 
idrâr ile yıkıyan kimseye benzer ki, dahâ çok pislenir). Yahyâ bin Mu’az 
buyuruyor ki, (Allahü teâlâya itâ’at etmek, bir hazîneye benzer. Bu hazînenin 
anahtarı düâ, anahtarın dişleri de halâl lokmadır). Sehl bin Abdüllah-i Tüsterî 
buyuruyor ki; (Hakîkî îmâna kavuşmak için, dört şey lâzımdır: Bütün farzları 
edeble yapmak, halâl yimek, görünen ve görünmiyen bütün harâmlardan sakınmak ve 
bu üçüne, ölünciye kadar devâm etmeğe sabr etmek). Büyükler buyuruyor ki, (Kırk 
gün şübheli lokma yiyenin kalbi kararır ve lekelenir). Abdüllah ibni Mübârek 
buyuruyor ki, (Şübheli olan bir kuruşu sâhibine geri vermeği, bin lira sadaka 
vermekden dahâ çok severim). Sehl bin Abdüllah Tüsterî buyuruyor ki, (Harâm 
yiyenlerin yedi a’zâsı, istese de, istemese de günâh işler. Halâl yiyenlerin 
a’zâsı, ibâdet eder. Hayr işlemesi kolay ve tatlı gelir). Halâl kazanmanın 
ehemmiyyetini gösteren dahâ nice hadîs-i şerîfler ve büyüklerin sözleri vardır. 
Bunun içindir ki, vera’ sâhibleri harâmdan çok sakınmışlardır. Bunlardan biri 
Veheb ibni Verd “rahmetullahi teâlâ aleyh” idi ki, nereden geldiğini anlamadan 
birşey yimezdi. Birgün annesi, buna bir bardak süt vermişdi. Sütü nereden 
aldığını ve parasını nereden verdiğini ve kimden aldığını sordu. Hepsini 
anlayınca, bu koyun nerede otlamış dedi. Müslimânların hakkı bulunan bir yerde 
otlamışdı. Sütü içmedi. Annesi, oğlum! Allah sana rahmet etsin, iç! dedi. Ona 
günâh işlemekle rahmetine kavuşmak istemem, dedi ve içmedi. Bişr-i Hâfîye 
“kuddise sirruh”, ne yiyip, nereden geçiniyorsun? dediklerinde, (Herkesin yidiği 
yerden. Ammâ, yiyip de gülen ile, yiyip de ağlıyan arasında çok fark vardır) 
buyurdu. 
                                                |