34 -
İSLÂMİYYETDE NİKÂH
MEHR
- (Kitâb-ül-fıkh alel-mezâhib-il-erbe’a)da
diyor ki, (Mehr, evlenecek erkeğin vereceği altın, gümüş, kâğıd para veyâ
herhangi bir mal yâhud bir menfe’at demekdir. Mehr iki kısmdır. Birincisinin
verilmesi, nikâh yapılınca vâcib olur ve yarısı veyâ hepsi sâkıt olabilir. Buna,
(Mehr-i mu’accel) denir. İkincisinin mikdârı da nikâh yapılırken belli
edilir ise de, verilmesi, üç şeyden biri hâsıl olunca vâcib olur ve hiçbir
sebeble azalmaz. Buna, (Mehr-i müeccel) denir. Her iki mehr, nikâhda
bildirilmedi ise, (Mehr-i misl) verilmesi lâzım olur. Zevce firkate,
ya’nî ayrılmağa sebeb olan birşey yaparsa, meselâ irtidâd eder veyâ (Hurmet-i
musâhere)ye sebeb olursa, mehr-i mu’accelin hepsi sâkıt olur, verilmez.
Erkek boşarsa veyâ firkate sebeb olanı yaparsa, bunun yarısı sâkıt olup, yarısı
verilir. Mehr-i müeccelin verilmesini vâcib kılan üç şey, vaty, halvet ve
ikisinden birinin ölmesidir. Bu üçünden biri hâsıl olunca, ödenmemiş mu’accel
mehr de sâkıt olmaz ve azalmaz. Vaty veyâ halvet hâsıl olunca, bütün mehr
nikâhda karârlaşdırılan vakti gelince veyâ firkat hâlinde tâm olarak ödenir.
Zevce ölünce, zevc, zevcenin vârislerine verir. Zevc ölünce, mîrâsından
zevcesine verilir. Zevc ile zevce arasında olan meşrû’ halvet, yabancı kadın ile
olan harâm halvet gibi değildir. Yanlarında hissen veyâ şer’an yâhud tabî’aten
vatya mâni’ bir sebeb bulunursa, meşrû’ halvet olmaz. İkisinden birinin hasta
olması, ihrâmlı olması, farz nemâzda, Ramezân orucunda olması, kadının hayz veyâ
nifâs hâlinde olması, yanlarında akllı bir çocuk bulunması bu halvete mâni’
olur. Zevce, mehrini zevcine, ölmüş ise, vârislerine hediyye edebilir. Zevcenin
babası, kızının mehrini dâmâdına hediyye edemez). (İbni Âbidîn)de diyor
ki, (Zevce, alacaklısını mehri ile zevcine havâle edebilir. Mehrini başkasına
hediyye edip, mehri kabz için onu vekîl edebilir. Çünki, alacak ancak borcluya
hediyye edilir. Başkasına hediyye edebilmek için, kabz etmeğe onu vekîl etmesi
lâzımdır).
(Fetâvâ-yı
Hindiyye)de
diyor ki, (Nikâh akd edilirken tek mehr söylenip, ne kadarı mu’accel olduğu
bildirilmedi ise, âdete ve zevcenin emsâline göre, söylenilenin bir mikdârı
mu’accel olur. Mehrin hepsi mu’accel denildi ise, hepsi mu’accel olur. Hepsi
belli târîhde verilmek üzere müeccel olup, ödeme târîhi gelince, zevce mehrini
alabilmek için kendini zevcinden men’ edemez. Mehr bir sene sonra müeccel olup
zevc bir seneden önce vatyı şart etmiş ise, mehr vermeksizin vaty câiz olur.
Şart etmemiş ise, imâm-ı Muhammede “rahmetullahi teâlâ aleyh” göre yine
böyledir. Mehr-i mu’acceli vermeden önce vatyı şart etmiş ise, câiz olur. Mehrin
bir kısmı mu’accel, bir kısmı da müeccel ise, zevce vaty edilmiş olsa bile, mehr-i
mu’accelin hepsini almadıkca, zevci ile sefere gitmeğe, vatye ve halvete mâni’
olabilir.
Nikâh akd
edilirken, mehr-i müeccelin belli bir târîhde ödenmesini şart etmek, söz birliği
ile câizdir. Talâk olunca, mehrin ödeme târîhi beklenir. Ödeme târîhi belli
değilse, boşarken hemen ödenir. Ric’î talâkda zevc ric’at edince, tekrâr müeccel
olmaz. Küçük olsun, büyük olsun, bâkire olarak evlenen kızın mehrini, babası,
dedesi ve kâdî, zevcden alabilirler. Bunlardan başkası alamaz. Bâkire kız olarak
evlenen râzı olmazsa, bunlar da alamaz).
(Rıyâdunnâsıhîn)deki
hadîs-i şerîfde, (Mehr vermemek niyyeti ile nikâh yapan kimse, kıyâmet günü
hırsızlar arasında haşr olunacakdır) buyuruldu.
(Mehr)
söylemeden, hattâ mehr vermemek şartı ile nikâh yapmak da sahîh, şart fâsid
olur. Zevcin, (Mehr-i misl) vermesi vâcib olur. Kadının baba tarafından
akrabâsına verilen kadar verir. Mehrin bir kısmı (Mehr-i mu’accel) ise,
bunu, vatydan önce veyâ halvetden önce verir. Hepsi (Mehr-i müeccel) ise
veyâ mu’accel ve müeccel kelimeleri söylenmedi ise, vatydan veyâ halvetden
sonra, zevcenin istediği zemânda, eğer istemedi ise, ikisinden biri ölünce,
verilmesi vâcibdir. Vârisleri verir veyâ alır. Mehrin değeri on dirhem gümüşden
az olmaz. Bugün gümüş para kullanılmıyor. Altın karşılığı olan kâğıd liralar
kullanılıyor. Bunun için on dirhem, ya’nî yedi miskal ağırlığındaki gümüş
değerinde olan bir miskal [beş gram, ya’nî üçde iki lira] altından az
olmamalıdır. Fârisî (Cevâhir-ül-fıkh) kitâbında, mehrin bir altından az
olmaması yazılıdır. O zemân, bir altının bir miskal ağırlığında olduğu
anlaşılıyor. Dahâ az söylerse, yine bir altın liranın üçde ikisi veyâ bu değerde
söylemiş olduğu bir malı verir. Zevce, mehr-i mu’acceli almadıkça, düğünü,
halveti ve birlikde sefere çıkmağı istemeyebilir. Bunları red edince, zevc,
zevcesinin nafakasını kesemez. Mehrin hepsi müeccel [gecikebilir, sonra olacak]
ise, zevce, mehri almadığı için bunları men’ edemez. Mehr-i mu’acceli almıyan
kadın, zevcinden iznsiz evden çıkabilir ve başka bir mahremi ile sefere
gidebilir. On altın mehrini zevcinden aldıkdan sonra, bunu zevcine geri verip
hediyye etse, [fekat, mehrimi hediyye etdim demese], zevci de, halvetden önce
bunu boşasa, kadının zevcine beş altın dahâ vermesi lâzım olur. Çünki, altın,
ta’yîn ile te’ayyün etmediği için, bu on altını zevcine geri vermekle, mehr
parası geri verilmiş olmaz. Boşamak halvetden evvel olduğu için, mehr parasının
yarısı kadının hakkı olacağından, diğer yarısını erkeğe geri vermesi lâzım olur.
Zevcden mehri almayıp ona halâl etseydi veyâ mehr, altın olmayıp, mal olsaydı,
bu malı zevcinden aldıkdan sonra ve zevcine geri vererek hediyye etdikden sonra
boşanınca, erkeğe birşey vermesi lâzım gelmezdi. Çünki, ta’yîn ile te’ayyün eden
malı geri verince, kadın mehri teslîm almamış olur. [Bey’ ve şirâ bahsine
bakınız!].
Tekrâr
bildirelim ki, nikâhın sahîh olması için, mehrin konuşulması şart değildir. Din
câhili olan bir kimse, (İslâm dîninde, bir erkeğin evlenebilmesi için, kıza mehr
parası vermesi lâzımdır. Kadın, pazar eşyâsı gibi, satılık mal olmakdadır)
derse, islâmiyyete iftirâ etmiş olur. İslâmiyyetde mehr parası, evlenmek için
değildir. Evliliğin düzenli, mes’ûd olarak devâm etmesi, kadının hak ve
hürriyyetlerinin korunması, din câhili huysuz erkeğin elinde oyuncak olmaması
içindir. Mehr parasını vermek ve çocukların nafaka paralarını her ay ödemek
korkusundan erkek, zevcesini boşayamaz. Bu korkunun olmadığı yerlerde,
mahkemeler boşanma da’vâları ile dolup taşmakdadır. Bunun için, evlenecek kızın,
islâmın güzel ahlâkını ve kadına verdiği kıymeti bilen ve bunlara ehemmiyyet
veren erkekden az mikdârda, böyle olmıyandan ise, fazla mikdârda mehr istemesi
efdaldir.
|