31
-
MADDE VE ATOM ÜZERİNDE YENİ BİLGİLER
Element:
Kendisinden, başka başka özellikde maddeler
çıkarılamıyan saf maddelere (Element=eleman) veyâ (Basît cism) denir. Saf
şeker, bir eleman değildir. Çünki, şekerden, karbon [kömür], hidrogen ve oksigen
maddeleri çıkabilir. Saf demir, bakır, kükürt birer elementdir. Yüzbeş element
vardır. Her element, kimyâ tepkimelerinde bölünemiyen en küçük parçaların
yığınıdır. Bu parçalara, yunanca (Atom) denir. Herbir element, birbirlerine
benziyen atomlar yığınıdır.
Birbirine
benzemiyen atomların yığınına, bileşik cism veyâ (Mürekkeb cism) denir.
Su, mürekkeb bir cismdir. Çünki, hidrogen ve oksigen atomlarından yapılmışdır.
Bileşik bir cism, başka başka özellik taşıyan maddelere ayrılabilir.
Yüzbeş
element üçe ayrılır:
1 - Hakîkî
metal [ma’den], yetmişsekiz dânedir. Bunlar, fizik bakımından parlakdır.
İçlerinde yalnız civa, normal şartlarda, mâyi’ [sıvı] hâlindedir. Diğerleri sulb
[katı]dır. Döverek levha ve tel hâline gelir. Harâreti [ısıyı] ve elektriği iyi
nakl eder, iyi iletir. Kimyâ bakımından da, buhâr hâlinde, birer atom hâlinde
uçar ve bileşik hâle geçince, atomları artı elektrik yüklü olur. Eksi yüklü
olamaz. Elektrik yükü taşıyan atomlara (İyon) denir. İyon, serbest hâlde
bulunamaz. Artı elektrik taşıyan atomlara (Katyon) denir. Eksi elektrik taşıyan
atomlara (Anyon) denir. O hâlde, bir ma’den atomu, başka bir ma’den atomu ile
veyâ hidrogen atomu ile birleşemez. İki element atomunun bir araya gelmesi için,
başka başka elektrik taşıması lâzımdır. Çünki, benzer yüklü iki atom, birbirini
çekmez, iter. Hidrogen atomları ma’den olmadığı hâlde, bileşik hâlde dâimâ artı
elektrik taşır.
2 - Ma’den
olmıyan [ametal] elementler, onyedi dânedir. Bunlardan bir dânesi [Brom] sıvı
hâlinde, onbir dânesi gaz hâlindedir. Altısı âdî gaz olup, molekül hâlindedir.
Beşi necîb [soy] gaz olup, hep atom hâlindedir. Fizik hâssaları, ma’denlerin
aksidir. Kükürt gibi, katı olanları döğülünce, levha hâline gelmeyip, toz hâline
gelir. Kimyâ bakımından, gaz hâlinde iken, iki atomdan yapılmış molekül hâlinde
uçarlar. [Necîb gazlar müstesnâ.] Bileşik hâlde iken atomları, ba’zan artı,
ba’zan eksi yüklü olabilir. O hâlde, birbirleri ile ve hidrogen atomu ile ve
ma’denler ile birleşebilirler. Oksigen gazı ametaldir. Müstesnâ olarak,
bileşiklerinde, hep eksi elektrik taşımakdadır. Karbon, kükürt de ametaldir.
3 - Yarı
ma’denler, on adeddir. Bunlar, fizik bakımından ma’denlere, kimyâ bakımından
ametallere benzer. Arsenik, kalay, kurşun yarı ma’dendir.
Bileşik cismler
ikiye ayrılır:
A - Organik
[veyâ uzvî] bileşik cismlerdir. Bunların suda eriyikleri dâimâ molekül hâlinde
bulunur. Molekülleri karbon ile hidrogeni hâvîdirler. Başka elementler de
bulunabilir. Yanıcıdırlar. Yağ, şeker, ispirto gibi.
B - Organik
[uzvî] olmıyan bileşiklerdir. Bunlarda, karbon ile hidrogen bir arada bulunmaz.
Bunlara, anorganik veyâ inorganik bileşikler denir. Yemek tuzu, cam gibi.
Pencere camı 572 [m. 1176] da, gözlük camı 686 [m. 1287] da keşf edildi.
Anorganik bileşikler ikiye ayrılır: Birinci sınıf bileşikler. İkinci sınıf
bileşikler.
Herhangi bir
bileşik cismi meydâna getirmek için atomlar iki dürlü birleşebilir:
1 - İki veyâ
ziyâde elementin atomları, boşlukda, sıra ile dizilir. Böyle milyonlarla iyon
yığını, bir cism meydâna getirir. Böyle bir cism, bir sandık kesme şekere
benzer. Bunlara, (İyon şebekesi) denir. İnorganik ma’den bileşikleri,
ya’nî içinde ma’den bulunan inorganik bileşikler, iyon şebekesidir. Bunlar
katıdır, ısıtılınca uçmaz, parçalanır.
2 - İki veyâ
dahâ ziyâde elementin mu’ayyen ve az sayıda atomu birleşerek, molekül yapar.
Moleküller de, biraraya gelerek, bir cism meydâna getirir. Böyle bir cism, bir
sandık şeker külâhına benzer. Bunlara, (Molekül şebekesi) denir. İçinde
ma’den bulunmıyan inorganik bileşikler ve organik bileşiklerin hemen hepsi
molekül şebekesidir. Bunlar, gaz hâlinde, sıvı (mâyı’) ve katı hâlde de olur.
Katı ve mâyı’ hâlindekiler ısıtılınca, gaz hâle geçerek, molekül hâlinde
uçarlar.
Bütün
elementler, serbest element hâlinde iken, atomları elektrik yükü taşımaz,
nötrdür, sıfır kıymetlidir. İki elementin birleşmesinden meydâna gelen anorganik
bileşiklere, (Birinci sınıf) bileşik denir. Birinci sınıf bileşikler üçe
ayrılır: Oksid, asid, tuz. İçinde üç element bulunan anorganik bileşiklere,
(İkinci sınıf bileşikler) denir. Bunlar da üçe ayrılır: Asid, baz, tuz. Bir
bileşik içindeki ma’den atomları dâimâ artı elektrik yükü taşır.
Yanmak, oksigen
gazı ile birleşmek demekdir. Gazların, buhârların yanmasına (Alev) denir.
Katı cismler alevle yanmaz. Kükürdün buhârı, odunun, mumun sıcakda
parçalanmasından meydâna gelen gazlar, alevle yanıyor. Yanma yerine, (Oksidlenme)
ve (Yükselme) de denir. Yanan bir atomun elektrik yükü artar. Meselâ, hidrogen
gazı oksigenle birleşince, serbest hidrogen atomları, sıfır kıymetli iken,
oksigenle birleşirken, oksigen atomuna elektron vererek, artı bir [+1] kıymetli
olurlar. O hâlde, bir atomun değeri yükselince, bu atom yandı, oksidlendi denir.
Maddeler yanarken harâret [ısı] saçar.
Şuâ’:
Sulb,
ya’nî katı veyâ mâyı’ hâldeki bir madde ısıtılırsa, beşyüz derecede zıyâ [ışık]
yaymağa başlar ve madde değişmez. Evvelâ kırmızı zıyâ olur. Dahâ sıcakda beyâza
döner. Elektrik ampullerinde, elektrik ceryânı, ampul telini ısıtdığı için, tel
zıyâ yayar. Böyle zıyâ yaymağa (Şuâ’lanma) veyâ (Işıma) denir. Gördüğümüz zıyâ,
elektro-manyetik dalgalardan ibâretdir. Fezâdaki elektrik akımı, sâniyede yüz
binlerle def’a cihet değişdirince, elektro-manyetik dalgalar meydâna geliyor.
Ya’nî şuâ’lanma oluyor. Bir sâniyedeki dalga adedine (Frekans=tekerrür) denir.
Bir şuâ’lanmada meydâna gelen dalgaların boylarını aramağa, (Spektroskopi)
denir. Herhangi bir madde tarafından yayılan şuâ’lanmanın spektroskopisini
yaparak, bu maddede hangi elementlerin bulunduğunu aramağa (Tayf
analizi=spektral analiz) denir. Spektroskopi yapılacak şuâ’lar, bir yarıkdan
geçirildikden sonra, bir cam menşûrdan [prismadan] geçirilince, karşısındaki
perdede parlak renkler dizilir. Bu renkli şeride tayf [Spektr] denir. Her rengin
dalga boyu başkadır ve kitâblarda yazılıdır. Bu dalga boyları (Angstron)
denilen, uzunluk birimi ile söylenir. Bir Angstron, bir milimetrenin onmilyonda
biridir. Dalga boyları dörtbin ile sekizbin Angstron arasında bulunan şuâ’ları
ışık hâlinde görebiliyoruz. Her şuâ’, bir enerjiye mâlikdir. Enerji, kudret,
ya’nî iş yapabilmek demekdir. Şuâ’ emen cism, enerji almış olur ve ısınır. Şuâ’
enerjisinin, bölünemiyen en küçük parçasına (Kvant) denir. Bir madde ne kadar
çok ısınırsa, yaydığı şuâ’ların dalga boyu o kadar kısa olur. Sulb ve mâyı’
maddelerin tayfı devâmlıdır. Ya’nî, bütün dalga boyları yanyana bulunur. Ampul
teli ikibinbeşyüz derecede şuâ’lanıyor. Bunun tayfında, yedi renk devâmlı
görülür ve kırmızı altında, görünmiyen, uzun ısı dalgaları da vardır. Kısa olan
ultraviole dalgalar yok gibidir.
Tazyîkı
az olan gazların ve buhârların verdikleri tayf, devâmlı tayf olmıyor, (Hatlar
tayfı) oluyor. Ya’nî, tayfda, birbirinden uzak ayrı ayrı yerlerde, mu’ayyen
dalga boyları bulunuyor ve herbiri, başka renkde hat şeklinde görünüyor.
Alkali ve
toprak alkali ma’denlerin buhârları, hava gazı alevi sıcaklığında, kendilerine
mahsûs renkde şuâ’ verdiği hâlde, gazların şuâ’ vermesi için, bunları Kroks
borularına koyup, tazyîkı az iken yüksek gerilimli elektrik cereyânı geçirmek
lâzımdır. Katoddan çıkan elektronlar, gazın moleküllerine çarpınca, gaz
şuâ’lanır. Meselâ, iki tarafı kapalı bir cam borunun [Geissler borusunun], iki
ucuna sokulmuş olan ma’den çubukları [elektrodları], tel ile bir endüksiyon
makarasına bağlayıp, yüksek gerilimli akım geçirince, borudaki hava içinden
elektrik geçmez. Cam boruyu, ortasındaki bir delikden, lâstik boru ile, bir hava
boşaltma makinesine bağlayıp, borudaki havanın tazyîkını azaltırsak, borudaki
hava içinde ışıklı çizgiler hâsıl olur. Hava elektrik ceryânını geçirir ve
ışıklanır. Basıncı azaldıkca ışıklar artar ve borunun içi pembe zıyâ’ ile dolar.
Boruda havadan başka gaz varsa, ışığın rengi gazın cinsine göre başka olur.
Meselâ, Neon gazı varsa, kırmızı, turuncu olur. Reklâm lâmbaları ve bugün
evlerde de kullanılan flüoressan lâmbalar böyle yapılmakdadır.
Borudaki gaz,
dahâ boşaltılıp, tazyîkı dahâ azalırsa, ışık da azalır ve bir ân gelir ki,
borunun içi zıyâsız kalır. Fekat şimdi, makaranın (-) kutbuna bağlı katodun tam
karşısındaki cam üzerinde mâvi renklenme görülür. Demek ki, katoddan,
görülemiyen şuâ’lar çıkmakdadır. Bunlara, (Katod şuâ’ları) denir. Katod şuâ’ları
camdan geçmez, borunun dışına çıkmaz. Ba’zı cismlere çarpınca bunları mâvi
renkli gösterir. Katoda dik olarak çıkarlar. Bu şuâ’lar, makaradan gelip,
katoddan fırlatılan elektronlar tarafından, borudaki gaz atomlarından koparılan
elektronlardır. Hâlbuki, tazyîkı dahâ yüksek olan gazlardan elektriğin geçmesi,
gaz moleküllerinin, elektriklenerek iyon hâline geçmesi ile, elektroliz olayı
gibi olmakdadır. [1860] senesinde Bunsen ve Kirchof, her element buhârının,
kendine mahsûs hatlar tayfı meydâna getirdiğini anladı. Sodium buhârı
beşbinsekizyüzdoksan angstron boyunda, dalgalardan ibâret bir sarı hat yapıyor.
Ultraviyole şuâ’lar, parlak olmadığı için görülmiyor. Böyle şuâ’ların tayfı,
fotoğraf alarak görülür. Tayflar hattına bakarak, her hangibir cismdeki
elementleri anlamağa (Tayf analizi) demişdik.
Tayf hatlarını,
atomlar meydâna getirmekdedir. Serbest bir atom, belirli bir sıcaklıkda verdiği
dalgaları, aynı sıcaklıkda mas edebilir, emer. Bir ampulün devâmlı tayfı içinde,
emilen dalgaların yeri siyâh hat hâlinde görünür. Ampul şuâ’ları, meselâ
sodiumlu bir alevden geçerken, sodium atomları, kendilerine mahsûs olan
dalgaları mas edip, tekrâr her tarafa yayıyor ve lâmbanın devâmlı tayfı
üzerinde, sodium atomlarına mahsûs olan sarı hatlar, siyâh olarak görülüyor.
Güneş zıyâsının tayfı devâmlıdır. Fekat, içinde binlerce siyâh hatlar vardır.
Güneş sulb değildir. Gaz hâlindedir. Fekat, tazyîkı pek fazla olduğundan sulb
imiş gibi, devâmlı tayf veriyor. Güneş şuâ’ları, güneş etrâfındaki tazyîksız
gazlardan geçerken, bu gazlar, kendilerine mahsûs dalgaları emiyor. Bu gazların
tayf hatlarına bakarak, güneşin ve yıldızların, bildiğimiz elementlerden
yapılmış olduğunu anlıyoruz.
|