80
-
SADAKA-I FITR
Aşağıdaki
yazının hepsi, (Dürr-ül-muhtâr)dan ve bunun hâşiyesi olan İbni Âbidînin (Redd-ül-muhtâr)ından
terceme edilmişdir:
İhtiyâcı olan
eşyâdan ve borclarından fazla olarak, zekât nisâbı kadar malı, parası bulunan
her hür müslimânın, Ramezân bayramının birinci günü sabâhı, tan yeri
aydınlanırken, (Fıtra) vermesi vâcib olur. Dahâ evvel ve dahâ sonra vâcib olmaz.
Fıtra ve kurban nisâbı hesâbına katılacak malın ticâret için olması şart
olmadığı gibi, elinde bir yıl kalmış olması da lâzım değildir. Bayramın birinci
günü sabâh nemâzı girdiği ânda, nisâb mikdârı kadar mala mâlik olmak şartdır. O
ândan sonra nisâba kavuşanın, dünyâya veyâ îmâna gelenin fıtra vermesi vâcib
olmaz. Müsâfir olanın da fıtra vermesi lâzımdır. Ramezân-ı şerîfde veyâ
Ramezândan önce ve bayramdan sonra vermesi de câizdir. Hattâ bir kimse, fıtra
veyâ zekât, keffâret veyâ nezr etdiği [adadığı] şeyi vermeden ölürse ve
verilmesini vasıyyet etmedi ise, vârislerinden birinin, kendi malından [ölünün
malından değil], bunları fakîrlere vermesi câiz olur. Fekat vâris, bunları
vermeğe mecbûr değildir. Eğer, vasıyyet etmiş ise, bırakdığı malın üçde birinden
verilmesi lâzım olur. Mal bırakmadı ise, vasıyyeti yapılmaz. Bayram nemâzından
önce verilince, sevâbı dahâ çok olur. Şâfi’îde Ramezândan önce, Mâlikîde ve
Hanbelîde ise bayramdan önce verilemez. Bir kişinin fıtrası, bir fakîre veyâ
birkaç fakîre verilebildiği gibi, bir fakîre birkaç kimsenin fıtrası da
verilebilir. Küçük çocuğun ve delinin malları varsa, bunların fıtraları da,
mallarından verilir. Velîleri vermezse, çocuk büyüdükde, deli iyi oldukda, eski
fıtralarını da kendileri verir. Bâlig olmıyan çocukların malı yoksa, bunların
fıtrasını babaları, kendi fıtrası ile birlikde verir. Ya’nî kendi zengin ise
verir. Zevcesi için ve büyük çocukları için vermez. Fekat verirse sevâb olur.
(Dürr-ül-muhtâr)da
ve (Redd-ül-muhtâr)da diyor ki, (Bir kimse, kendi malından, başkası için
fıtra verince, o önceden emr etmiş ise, câiz olur. Emri ile vermemiş ise,
sonradan râzı olsa da, câiz olmaz. Onun malı ile vermiş ise, râzı olunca câiz
olur. Bir adam, evinde beslediği kimselerin fıtralarını, onların emri olmadan
verebilir. Zevcesine [veyâ yabancı birine] kendinin de fıtrasını vermek için emr
etse, o da kendi buğdayını onun buğdayı ile, onun izni olmadan karışdırıp, bir
fakîre verse, yalnız kendi fıtrasını vermiş olur. Çünki, İmâm-ı a’zama göre, iki
buğdayı iznsiz karışdırınca, istihlâk etmiş, kullanmış olur. Mülkü olur. İki
imâma göre, mülkü olmaz. Onun izni ile karışdırmış ise, İmâm-ı a’zama göre de,
onun fıtrası da verilmiş olur “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”. Bu iş
tersine olsaydı, zevcenin fıtrası da verilmiş olurdu. Çünki, zevcin, zevcesi
için de, kendi mülkünden onun izni olmadan fıtrasını vermesi istihsânen câizdir.
Zevcesinin ve evinde olanların fıtralarını, iznleri olmadan karışdırıp
verebileceği gibi, toplamı kadar buğdayı veyâ değeri olan altını, bir def’ada
ölçüp, bir veyâ birkaç fakîre verebilir. Fekat ayrı ayrı hâzırlayıp, sonra
karışdırması veyâ ayrı ayrı vermesi ihtiyâtlı olur).
Nisâba mâlik
oldukdan sonra, ya’nî fıtra ve kurban vâcib oldukdan sonra ve hac farz oldukdan
sonra mal elinden çıkarsa, afv olmazlar. Hâlbuki, zekât ve uşr, malın elden
çıkması ile afv olur. Fekat, elden çıkarılması ile bunlar da afv olmaz.
Fıtra ve kurban
nisâbına mâlik olana zengin denir. Bunun fıtra vermesi vâcib olur. Mükellef ise,
ya’nî âkıl, bâlig ve mukîm ise, yalnız kendisi için kurban kesmek de vâcib olur.
Bunun zekât alması harâm olur ve fakîr olan kadın mahrem akrabâsına ve
çalışamıyan fakîr erkek akrabâsına yardım etmesi vâcib olur.
İhtiyâc eşyâsı
demek, kıymetleri ne kadar çok olursa olsun, bir ev, bir aylık yiyecek, her yıl
üç kat elbise, çamaşır, evde kullanılan eşyâ ve âletler, hizmetciler, binecek
vâsıtası, meslek kitâbları ve ödeyeceği borçlarıdır. Bu eşyânın mevcûd olması
şart değildir. Eğer mevcûd iseler, zekât, fıtra ve kurban için nisâb hesâbına
katılmazlar. Ticâret için olmıyan, ihtiyâcından artan eşyâ, kirâdaki evler,
evindeki süs eşyâsı, yere serili olmıyan halılar, kullanılmayan fazla ev eşyâsı,
san’at ve ticâret âletleri, burada ihtiyâc eşyâsı sayılmaz. Bunlar fıtra ve
kurban için, nisâb hesâbına katılır. Oturduğu ev büyük ise, ihtiyâcından fazla,
kullanılmayan odaların nisâba katılmaması sahîhdir. (Kurban kesmek)
maddesi başına bakınız!
Fıtra olarak,
yarım sâ’ buğday veyâ buğday unu verilir. Yâhud bir sâ’ arpa veyâ hurma veyâ
kuru üzüm verilir. Hanefî mezhebinde, buğday, arpa ve un bol olduğu zemânlarda
bunların kıymetini altın veyâ gümüş olarak vermek dahâ iyidir. Kıtlık zemânında
bunların kendilerini vermek dahâ sevâbdır. (Sâ’), Hanefî mezhebinde,
sekiz rıtl ya’nî binkırk dirhem darı veyâ mercimek alacak bir kabdır. Sâ’ dört
müd, ya’nî dört menndir. Müd ve menn, müsâvî olup, iki rıtldırlar. Bir rıtl,
yüzotuz dirhem-i şer’î veyâ 91 miskal olup, bir sâ’, [728] miskal, yâhud,
binkırk [1040] dirhem mercimek olur. Bir dirhem-i şer’înin 3,36 gram olduğu
yetmişsekizinci maddede bildirilmişdi. Bir sâ’ 3500 gram olur. Arpa, buğdaydan,
buğday da, mercimekden hafîf olduğundan, binkırk dirhem arpa ile dolan kap, bir
sâ’dan büyük olur. Bunu bir sâ’ yerine vermek, ihtiyâtlı olur. Yarım sâ’ ölçek
yerine, 364 miskal veyâ beşyüzyirmi [520] dirhem, ya’nî binyediyüzelli [1750]
gram buğday vermek, ihtiyâtlı olur. Ya’nî biraz fazla verilmiş olur. Çünki yarım
sâ’ buğday, 364 miskal veyâ beşyüzyirmi dirhemden hafîf olmakdadır. Bu fakîr,
terâzî ve dereceli cam silindir ile tecribe yaparak, yüz gram mercimek, yüzyirmi
santimetre küp [120 cm3]
olduğunu gördüm. O hâlde, bir sâ’, dört litre ve beşde bir litre [4,2 litre]
oluyor.
Şâfi’î, Mâlikî
ve Hanbelî mezheblerinde, bir günlük yiyeceği olanın fıtra vermesi farzdır ve
buğdaydan ve arpadan da, hep bir sâ’ vermek lâzımdır. Şâfi’î mezhebinde bir sâ’,
üç mennden üçde bir menn noksandır. Bir menn, iki rıtl-ı Irâkî olup, 260
dirhemdir. O hâlde, bir sâ’, altıyüzdoksandört [694] dirhem olduğu (El-Envâr)da
yazılıdır. Binaltıyüzseksen [1680] gramdır. Çünki, şâfi’îde bir dirhem, 2,42
gramdır. Bir müd, bir mennin üçde ikisi olup, 173 dirhem ve sülüs dirhemdir. Bir
sâ’, dört müd olur. Şâfi’îde, buğdayın ve arpanın kıymeti kadar altın, gümüş
vermek câiz değildir. Hanefîyi taklîd ederek, buğday yerine, değeri kadar gümüş
vermenin câiz olduğu, Şemseddîn-i Remlînin fetvâsında yazılıdır. Mâlikî ve
Hanbelî mezheblerinde de, sâ’ Şâfi’î mezhebi gibi olup, beş rıtl ve üçde bir
rıtl ya’nî [694] dirhem-i şer’î veyâ [1680] gramdır. Bu mikdârlar, (Kimyâ-i
se’âdet) ve (Menâhic-ül ibâd ilel meâd) kitâblarında açıkca
bildirilmekdedir. (Kâmûs ve Okyânus) arabî lügat kitâbının tercemesinde,
(Sâ’) kelimesinde diyor ki; (Sâ’, hacm ölçen bir ölçek olup, dört müd
mercimek alır. Bir müd, iki avuç dolusu mikdâr olup, Hanefî mezhebinde iki
rıtldır. Bir sâ’, sekiz rıtl olur. Bir müd, Şâfi’î mezhebinde, bir rıtl ile üçde
bir rıtl olup, bu mezhebde, bir sâ’, beş rıtl ile üçde bir rıtldır). Menn
kelimesinde diyor ki: (Menn, batman demek olup, her mezhebde iki rıtldır).
Özrü sebebi ile
oruc tutmıyanın da, sadaka-i fıtr vermesi lâzımdır.
Sadaka-i fıtr
az olduğu için, gümüş olarak verilir. (Cevhere) kitâbında diyor ki,
(Sadaka-i fıtr verirken, arpa, buğday yerine kıymetleri kadar altın, gümüş veyâ
fülûs, ya’nî bakır, bronz para [kâğıd para] ve her çeşid mal verilebilir).
(Dürr-ül-muhtâr)da ise, (Kıymet olarak altın ve gümüş verilir) diyor. İbni
Âbidîn, bu satırı açıklarken diyor ki, (Cevhere) kitâbında, fülûs ve
urûz, ya’nî mal da verilir, diyorsa da, kıymet deyince ekseriyâ altın ve gümüşe
işâret olunmakdadır. Kıymet olarak, altın, gümüş vermek dahâ iyi olduğunu
Zeyla’î “rahmetullahi teâlâ aleyh” de bildirmekdedir). O hâlde, fıtrayı,
çoğunluğun sözüne uyarak, altın veyâ gümüş vermelidir. Şimdi gümüş para
kullanılmıyor. Kâğıd paraların değeri de, altın değerine bağlanmışdır. Bunun
için, gümüşün piyasadaki kâğıd paraya göre değeri, ahkâm-ı islâmiyyedeki
kıymetinden düşükdür. Fakîre fâideli olmak için, piyasadaki değerinden verilir.
Bunları vermek güç olursa, başka maldan veyâ kâğıd para vermeyip, yarım sâ’,
ya’nî [1750 gram] buğday veyâ un vermelidir. Yetmişsekizinci maddede
bildirdiğimiz kolaylığa uyularak, altın yerine kâğıd para da verilebilir.
Mâlikîde ve Hanbelîde hurma vermek, Şâfi’îde buğday vermek, Hanefîde kıymeti çok
olanı vermek efdaldir.
Buğday, un
vermek de güç olursa, bunların kıymeti kadar, ekmek veyâ mısır verilebilir.
Ekmek ve mısır verirken, ağırlığa değil, parasına, kıymetine bakılır.
Ezelde takdir olunan anda,
geldim cihâna,
rûh çıkınca ten serâyım
yıkılıp virân olur.
Su, toprak ve gazlardan,
cismim geldi meydâna,
yer altında çürüyerek, hâk ile
yeksân olur.
Bu beden parçalanarak, bir
avuç toprak kalır,
her zerresi dağılarak,
hudûdsuz meydân olur.
Anaerobik mikroblar, cismime
hücûm eder,
benliğimi onlar alup, varlığım
nihân olur.
Sonra duygu organlarım,
toplanır bu meydânda,
kalkarlar hepsi mezârdan, bir
behâristân olur.
Yevmi (Tüblâ)dır o zemân, her
ma’nâ sûret alır,
kimi nebât, kimi hayvân,
kimisi insân olur.
|