46 -
ÜÇÜNCÜ CİLD - 17.MEKTÛB
(İmâm-ı Rabbânî Ahmedî Fârûkî Serhendî)
A’MÂL-İ
ŞER’IYYE:
İ’tikâdı düzeltdikden sonra, islâmiyyetin emr
etdiği şeyleri yapmak lâzımdır. Resûl-i ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem”
buyurdu ki, (İslâmın binâsı beş direk üzerine kurulmuşdur. Birincisi Eşhedü
en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resûlüh, demek ve bunun
ma’nâsına inanmakdır). Bu şehâdet kelimesinin ma’nâsı, (Görmüş gibi bilir ve
inanırım ki, Allahü teâlâdan başka, varlığı lâzım olan, ibâdet ve itâ’at
olunmağa hakkı olan, hiç ilâh, hiçbir kimse yokdur. Görmüş gibi bilir, inanırım
ki, Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem” Allahü teâlânın hem kulu, hem
Peygamberidir. Onun gönderilmesi ile, Ondan önceki Peygamberlerin dinleri temâm
olmuş, hükmleri kalmamışdır. Se’âdet-i ebediyyeye kavuşmak için, ancak Ona uymak
lâzımdır. Onun her sözü, Allahü teâlâ tarafından kendisine bildirilmişdir. Hepsi
doğrudur. Yanlışlık ihtimâli yokdur) demekdir. [Müslimân olmak istiyen bir
kimse, önce bu kelime-i şehâdeti ve ma’nâsını söyler. Sonra guslü, nemâzı ve
lâzım oldukca, farzları, harâmları öğrenir.]
Îmân edilecek,
i’tikâd edilecek şeyleri, yukarıda bildirdik.
İslâmın ikinci
şartı, dînin direği olan, beş vakt nemâzı vaktinde kılmakdır. Nemâz, ibâdetlerin
en üstünüdür. Îmândan sonra, en kıymetli ibâdet, nemâzdır. Îmân gibi, onun da
güzelliği, kendindendir. Başka ibâdetlerin güzelliği ise, kendilerinden
değildir. Nemâzı doğru kılmağa çok dikkat etmelidir. Önce, kusûrsuz bir abdest
almalı, gevşeklik göstermeden, nemâza başlamalıdır. Kırâetde, rükü’da,
secdelerde, kavmede, celsede ve diğer yerlerinde, en iyi olarak yapmağa
uğraşmalıdır. Rükü’da, secdelerde, kavmede ve celsede tumânîneti [her uzvun
hareketsiz durmasını] lâzım bilmelidir. Nemâzı vaktin evvelinde kılmalı,
gevşeklik yapmamalıdır.
Makbûl olan,
sevilen kul, sâhibinin emrlerini, yalnız Onun emri olduğu için yapan kuldur.
Emri yapmakda gecikmek, inâdcılık ve edebsizlik olur. Fârisî yazılmış fıkh
kitâblarından meselâ, (Tergîbüssalât ve teysîrül-ahkâm) kitâbı ve bunun
benzeri bir kitâb, her vakt yanınızda bulunmalıdır. [(Tergîbüssalât)
kitâbı, yüz kadar kitâbdan toplanmışdır ve üç kısmdır. Birinci kısm, nemâzın
farz olması, ikincisi abdest, üçüncüsü abdesti bozanlardır. Bu kitâb, Nûr-i
Osmâniyye Kütübhânesinde vardır. Hakîkat Kitâbevi tarafından yeniden tab’
edilmişdir.] Din mes’elelerini bu kitâblardan bakıp öğrenmelidir. [Olur olmaz
kimselerin, para kazanmak için yazdığı kitâb ve mecmû’alardan din öğrenen,
yanlış şeyler öğrenir. Doğru müslimânların, Allah rızâsı için yazmış oldukları
kitâbları bulup okumalıdır. İslâmiyyeti öğrenmek için, en iyi türkçe kitâb, Kâdî
zâdenin (Birgivî vasıyyetnâmesi şerhi) ve yine Kâdî zâdenin (Âmentü
şerhi) kitâbları ile (Mevkûfât), (Dürr-i Yektâ şerhi), (Ey oğul ilmihâli)
ve (Mevâhib-i ledünniyye tercemesi) ve (Mecmû’a-i zühdiyye) ve
(Miftâh-ul-Cennet ilm-i hâli)dir. Fâtih câmi’i şerîfi ders-i âmlarından,
ibtidâ-i dâhil medresesi müdîr-i umûmîsi İskilibli Muhammed Âtıf efendinin
(İslâm yolu) ilmihâl kitâbı da çok fâidelidir. 1959 senesinde basılmışdır.
1926 da Ankarada i’dâm edilmişdir. Bunlar, islâm harfleri ile basılmışdır. Bir
kitâba güvenebilmek için, yalnız ismine değil, kitâbı yazanın ismine de
bakmalıdır.] Ehl-i sünnet i’tikâdını ve fıkh bilgilerini öğrenmeden önce,
Gülistân kitâbı ve hikâye kitâbları okumamalıdır. Fıkh kitâbları yanında,
Gülistân ve benzeri kitâblar lüzûmsuzdur. [Gülistân lüzûmsuz olursa, din düşmanı
olan gazetelerin ve mecmû’aların tiryâkilerine acabâ ne denir.] Dinde lâzım
olanları, önce okumak ve öğrenmek ve öğretmek lâzımdır. Bunlardan fazlası ikinci
derecede kalır. [Yâ, din bilgilerini öğrenmeden, başka şeyler öğrenenler ve
çocuklarına doğru din bilgisi öğretmiyerek, para, mal, mevkı’ kazanmalarına
uğraşanlar, ne kadar aldanıyor. İstikbâli te’mîn etmek, acabâ bunları kazanmak
mıdır? Yoksa, Allahü teâlânın rızâsını kazanmak mıdır?]
Teheccüd
nemâzını zarûret olmadıkca, elden kaçırmamalıdır. [Teheccüd, gecenin üçde
ikisi geçdikden sonra, kılınan nemâza denir, imsâk vaktinden önce kılınır.
Teheccüd, uykuyu terk etmek demekdir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve
sellem” muhârebelerde bile, teheccüd kılardı. Kazâ nemâzları olan, teheccüd
zemânında, kazâ nemâzı kılmalıdır. Hem kazâ borcu ödenir, hem de teheccüd
sevâbına kavuşur. Teheccüd ve diğer nâfile nemâzların nasıl kılınacakları
(İslâm ahlâkı) kitâbımızda yazılıdır.] Gece uyanmak güç olursa,
hizmetçilerinizden birkaçına emr ediniz! Sizi o zemân uyandırsınlar, uykuda
bırakmasınlar. Birkaç gece kalkınca, artık âdet olur, uyanırsınız. Teheccüd ve
sabâh nemâzlarına uyanmak isteyen, yatsıyı kılınca hemen yatmalıdır ve gece, boş
şeylerle uykusuz kalmamalıdır. Teheccüd zemânında tevbe, istigfâr etmek, Allahü
teâlâya ilticâ etmek, yalvarmak, günâhlarını düşünmek, ayblarını, kusûrlarını
hâtırlamak, kıyâmetdeki azâbları düşünüp korkmak, Cehennemin sonsuz acılarından
titremek lâzımdır. Afv ve magfiret için çok yalvarmalıdır. O zemân ve her zemân
yüz kerre (Estagfirullâhel’azîm ellezî lâ ilâhe illâ hüv el hayyel kayyûme ve
etûbü ileyh) demeli ve ma’nâsını düşünerek söylemelidir. [Azîm, zâtı ve
sıfatları kemâlde demekdir. Kebîr, zâtı kemâlde, celîl, sıfatları kemâlde
demekdir.] Bunu ikindi nemâzından sonra [tesbîhlerden ve düâdan sonra] yüz def’a
okumalıdır. Abdestsiz okunabilir. Hadîs-i şerîfde buyuruldu ki, (Kıyâmetde,
sahîfesinde çok istigfâr bulunanlara, müjdeler olsun!). [Muhammed Ma’sûm-i
Fârûkî, ikinci cildin 80. ci mektûbunda buyuruyor ki, (Belâlardan, sıkıntılardan
kurtulmak için, istigfâr okumak çok fâidelidir ve tecribe edilmişdir. Ölümden
başka, her derdden kurtarır. Eceli gelenin de, ağrısız, sıkıntısız ölümüne
yardım eder. Her sıkıntıdan kurtaracağı ve rızkı artdıracağı, hadîs-i şerîfde
bildirildi). (Hak Sözün Vesîkaları) kitâbının 344.cü sahîfesine bakınız!
İstigfârı ve bütün düâları, ma’nâlarını düşünmeden, temiz kalb ile söylemezse,
yalnız ağız ile söylerse, hiç fâidesi olmaz. Ağız ile üç kerre söyleyince, temiz
kalb de söylemeğe başlar. Günâh işlemekle kararmış olan kalbin söylemesi için,
ağız ile çok söylemek lâzımdır. Nemâz kılmıyanın ve harâm lokma yiyenin kalbi
simsiyâh olur. Böyle kalbler de söylemeğe başlaması için, ağız ile en az yetmiş
kerre söylemelidir.] Duhâ ya’nî kuşluk vakti, hiç olmazsa iki rek’at kılmak
lâzımdır. Teheccüd ve kuşluk nemâzlarının en çoğu oniki rek’atdir. [Nâfile
nemâzlarda, gece iki rek’atde, gündüz dört rek’atde selâm verilir.]
Her farz nemâzı
kılınca, Âyet-el Kürsî okumağa çalışmalıdır. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve
sellem” buyurdu ki, (Farz nemâzlarından sonra Âyet-el kürsî okuyan kimse ile
Cennet arasında, ölümden başka mâni’ yokdur). Beş vakt nemâzdan sonra,
sessizce, otuzüç kerre kelime-i tenzîh (Sübhânallah) ve otuzüç kerre
tahmîd (Elhamdülillah) ve otuzüç def’a tekbîr (Allahü ekber) ve en
sonra, bir kerre (Lâ ilâhe illallahü vahdehu lâ şerîke leh, lehülmülkü
velehül hamdü yühyî ve yümît ve hüve alâ külli şey’in kadîr) demelidir ki,
hepsi yüz olur.
Hergün ve her
gece yüz kerre (Sübhânallahi ve bi-hamdihi sübhânallahil’azîm) demelidir.
Çok sevâbdır. Her sabâh bir kerre (Allahümme mâ esbaha bî min ni’metin ev
bi-ehadin min halkıke, fe minke vahdeke, lâ şerîke leke, fe lekel hamdü ve
lekeşşükr) demeli ve her akşam (Mâ esbaha) yerine (Mâ emsâ) diyerek, hepsini
aynen okumalıdır. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bu
düâyı gündüz okuyan, o günün şükrünü yapmış olur. Gece okuyunca, o gecenin
şükrünü îfâ etmiş olur). Abdestli okumak şart değildir. Hergün ve her gece
okumalıdır.
İslâmın üçüncü
şartı, malın zekâtını vermekdir. Zekât vermek, elbette lâzımdır. Zekâtı seve
seve ve islâmiyyetin emr etdiği kimselere vermelidir.
Bütün
ni’metlerin, malların hakîkî sâhibi olan Allahü teâlâ, zenginlere verdiği
ni’metlerin kırkda birini, müslimânların fakîrlerine vermelerini, buna karşılık,
çok sevâb, katkat mükâfât vereceğini [ve zekâtı verilen malı elbette artdırırım
ve hayrlı yerlerde kullanmanızı nasîb ederim. Zekâtı verilmiyen mâlı, derd ile,
belâ ile istemiyerek harc etdiririm, elinizden alır, düşmanlarınıza veririm, siz
de bu hâli görür, kendinizi yer, yanıp kavrulursunuz!] buyurup da, bu kadar az
bir şeyi [istediğin herhangi bir din kardeşine] vermemek, ne büyük insâfsızlık
ve inâdcılık olur.
Allahü teâlânın
emrlerini yapmamak, hep kalbin bozuk olmasındandır. Kalbin bozuk olması,
islâmiyyete tam inanılmamasıdır. Mü’min olmak için, yalnız kelime-i şehâdeti
[Eşhedü en lâ...] söylemek yetişmez. Münâfıklar [kalbi kâfir olduğu hâlde,
müslimân görünenler] de bunu söylüyor. Kalbde îmân bulunduğuna alâmet,
islâmiyyetin emrlerini seve seve yapmakdır. Zekât niyyeti ile fakîre bir altın
vermek, yüzbin altın sadaka vermekden dahâ sevâbdır. Çünki, zekât vermek, farzı
yapmakdır. Zekât niyyeti olmadan verilenler ise, nâfile ibâdetdir. Farz ibâdetin
yanında nâfile ibâdetlerin hiç kıymeti yokdur. Deniz yanında, damla kadar bile
değildir. Şeytân aldatarak, kazâları kıldırtmıyor, nâfile kılmağı, [nâfile hacca
ve ömreye gitmeği] güzel gösteriyor. Zekât verdirmeyip, nâfile hayrları, göze
güzel gösteriyor. [Sünnetlerin ve nâfilelerin, söz verilen büyük sevâbları, farz
borcu olmıyanlar, kazâlarını ödeyenler içindir. Kazâsı olanların, farzlardan
başka hiçbir ibâdetlerine, hiç sevâb verilmez.]
İslâmın
şartının dördüncüsü, mubârek Ramezân ayında, hergün oruc tutmakdır. Mubârek
Ramezân ayında hergün, muhakkak oruc tutmalıdır. Olur olmaz sebeblerle, bu mühim
farzı elden kaçırmamalıdır. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu
ki, (Oruc, mü’mini Cehennemden koruyan bir kalkandır). Hastalık gibi,
mecbûrî bir sebeble oruc tutulmazsa, [gizli yimeli ve özr bitince] hemen kazâ
etmelidir. Hepimiz Onun kuluyuz. Başı boş, sâhibsiz değiliz. Sâhibimizin
emrlerine, yasaklarına göre yaşamalıyız ki, azâbdan kurtulabilelim. İslâmiyyete
uymıyanlar, inâdcı kul, aksi, âsî me’mûr olur ki, cezâ çekmeleri lâzım gelir.
İslâmın beşinci
şartı hacdır [ömründe bir kerre, Mekke şehrine gidip, hac vazîfelerini
yapmakdır]. Hac vazîfesinin şartları vardır. Hepsi, fıkh kitâblarında yazılıdır.
Hadîs-i şerîfde, (Kabûl olan bir hac, geçmiş günâhları yok eder)
buyuruldu.
Cehennemden
kurtulmak istiyen, halâl ve harâmları iyi öğrenmeli, halâl kazanıp, harâmdan
kaçınmalıdır. İslâmiyyetin sâhibinin yasak etdiği şeylerden sakınmalıdır.
İslâmiyyetin hudûdunu aşmamalıdır. Gaflet uykusu ne zemâna kadar sürecek,
kulaklardan pamuk ne vakt atılacak? Ecel gelince, insanı uyandıracaklar, gözleri
kulakları açacaklar. Fekat, o zemân pişmânlık işe yaramıyacak. Rezîl olmakdan
başka, ele birşey geçmiyecekdir. Hepimize ölüm yaklaşıyor. Âhıretin çeşid çeşid
azâbları, insanları bekliyor. İnsan öldüğü zemân, kıyâmeti kopmuş demekdir. Ölüm
uyandırmadan ve iş işden geçmeden önce uyanalım! Allahü teâlânın emrlerini ve
yasaklarını öğrenip, şu birkaç günlük ömrümüzü, bunlara uygun geçirelim.
Kendimizi âhıretin çeşidli azâblarından kurtaralım! Tahrîm sûresi altıncı
âyetinde meâlen, (Ey îmân edenler, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu öyle bir
ateşden koruyun ki, onun tutuşdurucusu insanlarla taşlardır) buyuruldu.
Îmânı, i’tikâdı
düzeltdikden ve islâmiyyete uygun ibâdetleri yapdıkdan sonra, vaktleri, kalbi
temizlemek ile ma’mûr etmek lâzımdır. Allahü teâlâyı hâtırlamadan, bir ân
geçirmemelidir. Vücûd, eller, ayaklar dünyâ işleri ile uğraşırken, kalb hep
Allahü teâlâ ile olmalı, Onu hâtırlamakla lezzet duymalıdır. Bu devlet,
büyüklerimizin gösterdiği yolda, herkese, az zemânda nasîb oluyor. Elhamdülillah
siz, böyle olduğunu biliyorsunuz. Belki de, çok az olsa bile, birşey hâsıl
olmuşdur. Ele geçeni bırakmamak ve şükr etmek lâzımdır ve artmasına
çalışmalıdır. Herkesin, sonradan kavuşabildiği şeyler, bu yolda, başlangıcda ele
geçer. O hâlde, kazanclarının azı da, pek çokdur. Çünki, dahâ başlangıcda
nihâyetden haberleri olur. Fekat, ele geçen, ne kadar çok olsa da, az
görmelidir. Ama şükr etmeği elden bırakmamalıdır. Hem şükr etmeli, hem de dahâ
artmasını istemelidir. Kalbin temiz olmasından maksad, Ondan başkasının
sevgisini kalbden çıkarmakdır. Kalbin hasta olması, işte bu çeşidli
bağlılıklardır. Bu bağlılıklar kesilip atılmadıkca, hakîkî îmân nasîb olmaz.
İslâmiyyetin emrlerini ve yasaklarını yerine getirmek kolay ve râhat olmaz.
Nazm:
Onu düşün, oldukça cânın!
Kalbin temizliği, zikr iledir ânın!
[Zikr etmek,
Allahü teâlâyı hâtırlamak demekdir. Bu da, kalb ile olur. Zikr edince, kalb
temizlenir. Ya’nî kalbden dünyâ sevgisi çıkar. Allah sevgisi yerleşir. Birçok
kimselerin, bir araya toplanarak hayhuy etmesi, oynaması, dönmesi, zikr
değildir. Yüz seneden beri, tarîkat diyerek, birçok şey uyduruldu. Din
büyüklerinin, Eshâb-ı kirâmın yolu unutuldu. Câhiller, hattâ fâsıklar şeyh
olarak zikr ve ibâdet ismi altında, günâh işledi. Hele son zemânlarda, harâm
girmeyen, kızılbaşlık, mezhebsizlik karışmayan bir tekke kalmamışdı. Bugün ne
İstanbulda, ne de Anadoluda ve Mısr, Irâk, Îrân, Sûriye ve Hicazda, ya’nî hiçbir
islâm memleketinde, tesavvuf âlimi yok gibidir. Fekat sahte mürşidler,
müslimânları sömüren tarîkatcılar çokdur. Din büyüklerinin, eskiden kalma, hâlis
kitâblarını okuyup, ibâdetleri bunlara göre doğrultmalıdır. Tarîkatcılık,
şeyhlik, mürîdlik gibi ismlerin perdesi altında iş gören, mal ve din
hırsızlarına aldanmamalı, bunlardan kaçınmalıdır].
Yemekleri, keyf
için, lezzet için yimemeli, Allahü teâlânın emrlerini yerine getirmeğe kuvvet
bulmak için yimelidir. Eğer önceleri, böyle niyyet edemezseniz, her yemekde, zor
ile böyle niyyet ediniz. Hakîkî niyyet yapabilmeniz için, Allahü teâlâya
yalvarınız! Tesavvuf, az yimek, az içmek değildir. Herkesin halâlden kazanıp,
doyuncaya kadar yimesi lâzımdır. Ubeydüllah-i Ahrâr “rahmetullahi aleyh”
(Mesmû’ât) kitâbında, 110.cu sahîfede diyor ki, (Şâh-ı Nakşibend Behâüddîn-i
Buhârî buyurdu ki, birşey yimek, aç kalmakdan iyidir. Alâüddevle Rükneddîn
buyurdu ki, birşey yimek, aç kalmakdan iyi olduğunu, önceden bilseydim, az
yiyiniz demezdim.) Yeni ve temiz giyinmeli ve giyinirken ibâdet için, nemâz için
süslenmeğe niyyet etmelidir. Bir âyet-i kerîmede meâlen, (Her nemâzı kılarken
süslü, temiz, sevilen elbiselerinizi giyiniz!) buyurulmuşdur. Elbiseyi
herkese gösteriş için giymemelidir ki, günâhdır. [İbnî Âbidîn orucun
mekrûhlarını anlatırken, güzel giyinmek mubâhdır diyor.] Bütün hareketler,
işler, sözler, okumak, dinlemek, [oğlunu mektebe göndermek] hep Allah rızâsı
için olmalıdır. Onun dînine uygun olmasına çalışmalıdır. Böyle olunca, insanın
her a’zâsı ve kalbi Allahü teâlâya müteveccih olur. Onu zikr eder [ya’nî
hâtırlar]. Meselâ, büsbütün gaflet olan uyku ibâdetleri kuvvetle ve sağlam
yapmak niyyeti ile uyunursa, bütün uyku ibâdet olur. Çünki, ibâdet niyyeti ile
uyumakdadır. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki,
(Âlimlerin uykusu ibâdetdir). Evet, bunları yapmak, size bugün için güç
olacağını biliyorum. Çünki, çeşidli mâni’ler etrâfınızı sarmışdır. Âdete, modaya
kapılmış bulunuyorsunuz. Ayblanmak, izzet-i nefse dokunmak kuruntularına
tutulmuşsunuz. Bütün bunlar, ahkâm-ı islâmiyyeyi yerine getirmenize mâni’
olmakdadır. Hâlbuki, Allahü teâlâ, islâmiyyeti, bozuk âdetleri, çirkin modaları
kaldırmak için ve nefs-i emmârenin benlik, izzet-i nefs çılgınlıklarını
yatışdırmak için gönderdi. Fekat, Allahü teâlânın ismini, kalbde hâtırlamağa
devâm nasîb olursa ve beş vakt nemâz gevşek davranmadan, şartları ile kılınırsa
ve halâl ve harâma, elden geldiği kadar dikkat edilirse, bu mâni’lerden
kurtulmanız, oraya çekilmeniz umulur. Bu nasîhatleri yazmanın ikinci bir sebebi
de, bunlar yapılmasa bile, kendi kusûr ve kabâhatini anlamağa yarar ki, bu da
büyük ni’metdir. Bulmayıp da, bulmadığını anlamamakdan ve kusûrunu bilmemekden
ve vazîfeyi yapmadığına utanmamakdan, Allahü teâlâya sığınırız. Böyle kimseler,
islâmiyyeti tanımıyan, kulluğunu yapmıyan inâdcı câhillerdir.
[Muhammed
Ma’sûm Serhendî “rahmetullahi aleyh”, ikinci cildin yüzkırkıncı mektûbunda diyor
ki, (Hadîs-i kudsîde (Bir Velî kuluma düşmanlık eden, benimle harb etmiş
olur. Kulumu bana yaklaşdıran şeyler arasında, en sevdiğim, ona farz etdiğim
şeydir. Nâfile ibâdet [de] yaparak, bana yaklaşan kulumu çok severim. Çok
sevdiğim kulumun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum.
İstediğini elbette veririm. Bana sığındığı zemân, elbette korurum)
buyuruldu. Bu hadîs-i kudsî, ikinci kısmın onyedinci maddesinin üçüncü
sahîfesinde ve Nevevînin (Hadîs-i erbaîn) i, 38. ci hadîsinde ve(Hadîka)nın
yüzseksenikinci ve (Kıyâmet ve âhıret) in yüzaltmışdördüncü ve
(Fâideli Bilgiler)in altmışbirinci sahîfesinde îzâh edilmekdedir. Farzlarla
hâsıl olan kurb, ya’nî Allahü teâlâya yaklaşmak, nâfilelerle hâsıl olandan,
elbette dahâ çokdur. Fekat, ihlâs ile yapılan farzlar kurb hâsıl eder. İhlâs,
ibâdetleri, Allahü teâlâ emr etdiği için yapmakdır. Ehl-i sünnet olan her
mü’minde biraz ihlâs vardır. Takvâ ile ve ibâdet yapmakla, kendisine (Feyz)
denilen kalb nûrları gelir. Bir Velînin kalbinden saçılan bu feyzlerden
alırsa, ihlâsı çabuk ve çok artar. (Takvâ), harâmlardan nefret etmek,
harâm işlemeği hâtıra bile getirmemekdir. Allahü teâlâya yaklaşmak, Onun
rızâsına, sevmesine kavuşmak demekdir. Son sözün sonuna bakınız! Allahü teâlânın
mü’minlerin kalblerine gönderdiği nûrlar, feyzler, ibâdetleri ve takvâsı çok
olanlara, gelmekdedir. Ya’nî, bunların feyz almak isti’dâdları, kâbiliyyetleri
artar. Feyzler, Resûlullahın mubârek kalbinden yayılmakdadır. Gelen feyzleri
almak için, Resûlullahı sevmek lâzımdır. Sevmek de, Onun ilmini, güzel ahlâkını,
mu’cizelerini, kemâlâtını öğrenmekle hâsıl olur. Resûlullah da, onu görüp
severse, feyz alması çoğalır. Bunun için,sohbetinde bulunup, güzel yüzünü
görenler, tatlı sözlerini işitenler, dahâ çok feyz aldılar. Eshâb-ı kirâm, bunun
için, çok feyz alıp, kalbleri dünyâ sevgisinden temizlenerek, ihlâs sâhibi
oldular. Kavuşdukları nûrlar, feyzler, Evliyânın kalblerinden dolaşarak,
zemânımıza kadar geldi. Bir kimse, kendi zemânında bulunan bir Velîyi tanıyıp,
çok sever ve sohbetinde bulunarak, kendini sevdirirse, Resûlullahın mubârek
kalbinden Velînin kalbine gelmiş olan nûrlar, bunun kalbine de akarak kalbi
temizlenir. Sohbetine kavuşamazsa, onu düşünmesi, ya’nî Velînin şeklini, yüzünü
hâtırına getirmesi de, sohbetinde bulunmuş gibi olur. Mazher-i Cân-ı Cânân,
Delhîden Kâbildeki şâh Behîke teveccüh ederek, yüksek derecelere kavuşdurdu.
Mazher-i Cân-ı Cânân hazretleri, (Bütün feyzlere, bütün ni’metlere, üstâdlarıma
olan sevgim sebebi ile kavuşdum. Kusûrlu ibâdetlerimiz, bizi Allahü teâlâya
yaklaşdırmağa sebeb olabilir mi?) dedi.Ya’nî, mürşidi sevmek, onun kalbinden
saçılan feyzleri almağa sebeb olur. Feyz alınca, ihlâs hâsıl olur. İhlâs ile
yapılan ibâdet de, insânı hakîkî îmâna kavuşdurur. (Künûz-üd-dekâık)deki
hadîs-i şerîfde, (Herşeyin menba’ı vardır. İhlâsın, takvânın menba’ı,
kaynağı, Âriflerin kalbleridir) buyuruldu. Velî olmak için, ya’nî Allahü
teâlâya yakın olmak, ya’nî Onun sevgisine kavuşmak için, ihlâs ile ahkâm-ı
islâmiyyeye uymak lâzımdır. Ahkâm-ı islâmiyyeye uymak, önce Ehl-i sünnet
âlimlerinin bildirdikleri gibi îmân etmek, sonra harâmlardan sakınmak ve farz
olan ibâdetleri, ihlâs ile yapmakdır.]
(Ehl-i sünnet) i’tikâdı, nazm üzre
ey civân,
oldu aşağıda sana, açık dil ile beyân:
Doğru olan i’tikâdı, ister isen
kardeşim,
gece gündüz, bu kitâbı oku hem de, pek candan!
Rûhuna rahmet eylesin, Hak, Ebû
Hanîfenin,
Kur’ân yolunu gösterdi, bize o yüce Nu’mân.
Dünyâya gönül bağlama, akar ömür su
gibi,
İslâmiyyete uyan kimse, her dem olur şâdümân.
Önce ilmihâli öğren, çocuğuna da
öğret.
din bilgisi öğrenmezsen, olursun sonra pişmân!
Düşmanlarımız sinsice, nasıl
saldırıyor bak,
sen de dîni yaymak için, çalış gayb etme zemân!
Dinsizler hep yalanla, gençleri
aldatıyor,
İslâmı yok edecekler, artık gafletden uyan!
Müslimânlar da şaşırmış, tuzağa
düşmüş çoğu,
(Ehl-i kıble) sözde hepsi, ayrılmışlar hak yoldan,
İlm-i hâli öğrenmiyen, kendini
koruyamaz.
Kâfir veyâ sapık olur, (Ehl-i sünnet) olmıyan!
Doğru olan bilgileri, yayanlara
yardım et!
cihâd sevâbını kazan, olsun bunda mal revân.
Resûlullah hiç durdu mu. Eshâbı
uyudu mu?
dîni yaymak için hepsi, olmuşdu bir kahramân!
Çalış boş durma sen dahî, din
düşmanı pek kavî,
içden dışdan ezecekler, gidecek, dinle îmân.
Eshâba çirkin söyleme, hepsinin
kadrini bil,
birbirini severlerdi, buna şâhiddir Kur’ân!
En üstün Ebû Bekrdir, Ömer, Osmân,
Alî hem,
Muâviyeyi de çok sev, Odur Kur’ânı yazan!
Rabbimiz cism değildir, zemânı,
mekânı yok,
maddeye hulûl eylemez, böyle olmalı îmân!
Mahlûka muhtâc değildir, ortağı,
benzeri yok,
herşeyi Odur yaratan, hem de varlıkda tutan.
İyi, kötü, îmân, küfr, madde,
kuvvet, enerji,
hepsini O var ediyor, yaratamaz hiç insan!
herkese akl, irâde verdi, hem yol
gösterdi,
kim iyilik diler ise, yaratır hemen Rahmân.
Önce, i’tikâdı düzelt, emri, yasağı
gözet,
se’âdete kavuşamaz, islâmiyyetden ayrılan!
Tâ önceden âdet oldu, kim ekerse o
biçer,
pek aldandı, ziyân etdi, ekmeden buğday uman!
Yetmişüç fırkadan ancak (Ehl-i
sünnet) kurtulan,
Resûlullahın yolunu onlardır bize sunan!
|