17 - Peygamberimizin mu’cizeleri. Kur’ân-ı kerîmin üstünlüğü.
17 - Allahü
teâlâ, bir insanda bulunabilecek, görünür görünmez bütün iyilikleri, bütün
üstünlükleri, bütün güzellikleri, sevgilisinde toplamışdır. Meselâ, insanların
en güzel yüzlüsü ve gâyet nûrânî benizlisi idi. Mubârek yüzü, kırmızı ile
karışık beyâz olup, ay gibi nûrlanırdı. Sözleri gâyet tatlı olup, gönülleri
alır, rûhları cezb ederdi. Aklı o kadar çokdu ki, Arabistân yarım adasında,
sert, inâdcı insanlar arasında gelip, çok güzel idâre ederek ve cefâlarına sabr
ederek, onları yumuşaklığa ve itâ’ate getirdi. Çoğu dinlerini bırakıp müslimân
oldu ve dîn-i islâm yolunda babalarına ve oğullarına karşı harb etdi. Onun
uğrunda mallarını, yurtlarını fedâ edip, kanlarını akıtdı. Hâlbuki, böyle
şeylere alışık değildiler. Güzel huyu, yumuşaklığı, afvı, sabrı, ihsânı, ikrâmı,
o kadar çokdu ki, herkesi hayrân bırakırdı. Görenler ve işitenler seve seve
müslimân olurdu. Hiçbir hareketinde, hiçbir işinde, hiçbir sözünde, hiçbir zemân,
hiçbir çirkinlik, hiçbir kusûr görülmemişdir. Kendisi için kimseye gücenmediği
hâlde, din düşmanlarına, dîne dil ve el uzatanlara karşı sert ve şiddetli idi.
Herkese karşı yumuşak olmasaydı, Peygamberlik heybetinden, büyüklük hâllerinden,
kimse yanında oturmağa ve sözünü dinlemeğe tâkat getiremezdi.
Kimseden birşey
okumamış, öğrenmemiş, hiç yazı yazmamış iken ve seyâhat etmeyen ve geçmişlerden
ve etrafdakilerden haberi olmayan insanlar arasında hâsıl olmuş iken, Tevrâtda
ve İncîlde ve bütün başka kitâblarda yazılı şeyleri bildirdi. Geçmişlerin
hâllerinden haber verdi. Her dinden, her meslekden ileri gelenlerin hepsini
huccet ve burhânlar söyliyerek susdurdu. En büyük mu’cize olarak Kur’ân-ı kerîmi
ortaya koydu ki, altıbinikiyüzotuzaltı âyetinden biri gibi söyliyemezsiniz diye
meydân okuduğu hâlde, kimse, bindörtyüz bu kadar seneden beri, dünyânın her
tarafında bütün islâm düşmanları elele vererek, mallar, servetler dökerek
uğraşdıkları hâlde, söyliyemedi. Şimdi de, milyonlar dökerek ve yehûdî, papas,
mason güçlerini kullanarak, çalışdıkları hâlde söyliyemiyorlar. Hele o zemân,
arablarda, şi’r, edebiyyât, fesâhat ve belâgat, herşeyden ileri gidip en
güvendikleri başarıları olduğu hâlde, Kur’ân-ı kerîm karşısında, birşey
söyliyemediler. Kur’ân-ı kerîme böyle galebe çalamayınca, çokları insâfa gelip
müslimân oldu. Îmân etmeyenleri de, islâmiyyetin yayılmasını önlemek için,
döğüşmeğe mecbûr oldu.
Kur’ân-ı
kerîmde kimsenin yapamıyacağı, söyliyemiyeceği şeyler sayılamıyacak kadar çokdur.
Burada altısını bildirelim:
Birincisi: Îcâz
ve belâgatdır. Ya’nî az söz ile ve pürüzsüz ve kusûrsuz olarak, çok şey
anlatmakdır.
İkincisi:
Harfleri ve kelimeleri, arab harflerine ve kelimelerine benzediği hâlde,
âyetler, ya’nî sözler ve cümleler, onların sözlerine ve şi’rlerine ve
hutbelerine hiç benzemiyor. Kur’ân-ı kerîm, insan sözü değildir. Allah
kelâmıdır. Kur’ân-ı kerîmin yanında onların sözleri, cam parçalarının elmasa
benzemesi gibidir. Dil mütehassısları bunu pek iyi görüyor ve teslîm ediyor.
Üçüncüsü: Bir
insan, Kur’ân-ı kerîmi ne kadar çok okursa okusun bıkmıyor, usanmıyor. Arzûsu,
hevesi, sevgisi ve zevkı artıyor. Hâlbuki, Kur’ân-ı kerîmin tercemelerinin ve
başka şekllerde yazmalarının ve diğer bütün kitâbların okunmasında, böyle arzû
ve lezzet artması olmuyor. Usanç hâsıl oluyor. Yorulmak başkadır, usanmak
başkadır.
Dördüncüsü:
Geçmiş insanların hâllerinden bilinen ve bilinmeyen birçok şey Kur’ân-ı kerîmde
bildirilmekdedir.
Beşincisi:
İlerde olacak şeyleri bildirmekdedir ki, bunlardan çoğu zemânla meydâna çıkmış
ve çıkmakdadır.
Altıncısı:
Kimsenin hiçbir zemânda, hiçbir sûretle bilemiyeceği ilmlerdir ki, Allahü teâlâ,
ulûm-i evvelîni ve âhırîni Kur’ân-ı kerîmde bildirmişdir.
Kur’ân-ı
kerîmin mu’cize olduğu (Hakîkat Kitâbevi)nin türkçe ve ingilizce neşr
etdiği (Herkese lâzım olan îmân) kitâbında çok güzel îzâh edilmekdedir.
Demek oluyor
ki, büyük bir şehrde, herkesin arasında doğup, yetişmiş, kırk sene birlikde
yaşayıp, bir kitâb okumamış, seyâhat etmemiş, şi’r söylememiş ve nutk vermemiş
iken, birdenbire, kimsenin söyliyemiyeceği ve altısını bildirdiğimiz incelikleri
ile, her sözün ve her kitâbın üstünde bir kitâb getiren ve güzel huyları ve
üstün hâlleri ile, bütün insanların ve Peygamberlerin “salevâtullahi teâlâ
aleyhim ecma’în”, her bakımdan en iyisi olan bir kimsenin, Allahü teâlânın
sevgili Peygamberi olduğu, akl ve vicdân sâhibleri için, pek açık bir hakîkatdir.
|