1- Ticaret malının zekâtı, ticareti yapılan
maldan veya değeri altın olarak verilir.
2- Paranın zekâtını kolayca hesap edip vermek için kırkta
biri bulunur. Bu kadar liraya ne kadar altın alınıyorsa, o kadar zekât
vermek gerekir.
3- Zekât zamanı hac zamanından önce olan, vakti
gelince, zekâtını verir. Kalan parayla hacca gider. Zekât zamanı hac zamanından
sonra, mesela Muharremde olan, önce hacca gider. Zekât zamanı gelince, hacdan
artan paranın zekâtını verir.
4- Zekât verme günü gelip de, zekâtını vermeyen, daha
sonra fakirleşip, elinde hiç parası kalmayan kimse, malı kendi telef ederse,
zekât borcu affolmaz. Para kendiliğinden telef olursa zekât affolur. Yani malı,
kendi harcar veya telef ederse, zekât affolmaz. Mesela borsada parasını yok
ederse veya araba, buzdolabı gibi şeyler alarak parasının hepsini harcarsa
zekât affolmaz, zekâtını ödemesi gerekir. Malı çalınırsa, kaybolursa, yanıp yok
olursa yahut ödünç veya âriyet verip geri alamazsa, o zaman zekât vermek
gerekmez.
5- Ödünç bir altın isteyen fakire, zekâta niyet edip
verilse, sonra da ona hediye edilse zekât sahih olur.
6- Zekâtı dine uygun verebilmek için, bir fakirle devir
yapılırken, fakire, (Bu parayı bana geri vereceksin,
unutma!) diye tenbih etmek caiz değildir. Öyle anlaşmalı devir olmaz.
Devir yaparken, altını verdiğimiz fakir, paranın kendisinin olduğunu kesin
olarak bilmeli. Zekâtı dinin emrine uydurmak için bunun yapıldığını, altını
kendi rızasıyla geri hediye ettiğini iyi bilmelidir. (Geri
bana hediye edeceksin) denirse, yani verileni geri vermeye mecbur
bırakılırsa, devir sahih olmaz.
7- Nisaba ulaşmayan [96 gram altını veya bu
kadar zekât malı olmayan] erkek, devir ve iskata oturabilir. Taksitli borçlar
zekâtta dikkate alınır, fakat iskatta bunun mahzuru olmaz.
8- Dinimizde zekâtı verilmiş mal, kenz [istif
edilmiş, stok edilmiş mal] değildir, gayrimeşru mal değildir. Bu malı, kimsenin
zorla almaya hakkı yoktur. Zekâtını veren, malın hakkını ödemiş olur. Kimse bu
malı alamaz. Bir kimsenin mülkü, ondan izinsiz kullanılamaz. (Dürr-ül-muhtar)
9- Zekât veya sadaka-i fıtr verirken vekil olanın
mutlaka sahibinin ismini söylemesi gerekmez. Kendi adına, bu benim zekâtım dese
veya hediyem dese caiz olur, çünkü vekil asıl gibidir.
10- Terzilik yapan, diktiği gömleğin ücretini
fakirden almayıp, zekâta dâhil edebilir. Altın olarak vermesi daha iyidir.
Kalaycılık yapan, kalayladığı
kapların ücretini fakirden almayıp zekâtına sayabilir.
Diş doktoru, yaptığı dişlerin
ücretini fakirden almayıp, zekâtına mahsup edebilir. Çünkü bunlarda mal temlik ediliyor. Fakire gömlek, protez diş veya kalay verilmiş oluyor.