Soru: Dini anlayabilmek için, başkalarının (Peygamberin, sahabenin ve âlimlerin) aklı
/gözü /kabulü ile değil, kendi aklımızla idrake çalışmalıyız. Allah her kula
iyiyi kötüden seçip ayırt edebilme yetisi (furkan) vermiştir. Bu yetiyi
kullanmayıp Peygamber, sahabe ve
âlimlerin aklı ölçü olmamalıdır. Allah aklını kullanmayanları kötülemiyor mu?
CEVAP:
Bu ne kadar yanlış bir görüş. Resulullahı ve âlimleri ölçü almamak Kur’an-ı
kerimi kabul etmemek demektir. Çünkü Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Anlaşamadığınız bir işin hükmünü Allah’a [Kur'ana] ve
Resulüne [Sünnete] arz edin!) [Nisa 59]
{Âlimlerin sünnete bakması ayıplanacak şey mi? Allahü
teâlânın emri değil mi?]
(Bunun hükmünü Resule ve ülül-emre [âlime] sorsalardı,
öğrenirlerdi.) [Nisa 83] {Ülül-emrin âlim
demek olduğu tefsirlerde yazılıdır. Resulullah
da (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Darimi)}
(Bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43] {Demek ki herkes Kur’an-ı kerimi
anlayamıyor, ancak âlimler anlıyor. Âlimleri rehber edinmek niye ayıplanıyor
ki?}
(Bilmiyorsanız âlimlere sorun!) [Nahl 43] {Bilmeyenin
âlimlere sorması Allahü teâlânın
emridir.}
(Allah’tan en çok korkan ancak âlimlerdir.) [Fatır 28]
{Çünkü âlim, Allahü teâlâyı en iyi
tanıyor ki, Ondan korkuyor. Allah’tan korkmak büyük mertebedir. Resulullah, (Allah’tan en çok ben korkarım)
buyurdu. (Buhari) Bu âyet ile bu hadis-i
şerif âlimin değerinin ne kadar yüce olduğunu göstermektedir.}
(Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?) [Zümer 9] {Demek ki akıl herkeste ölçü olmuyor,
bilen de bilmeyen de var. Resulullah
efendimizin ve âlimlerin yanında kendi aklımızın ne önemi var? Öyle olsa idi
akıl sayısı kadar din olurdu. Nitekim aklına göre Kur’anı yorumlamaya
çalışanlar, sayısız grup ve fırkanın meydana çıkmasına sebep olmuşlardır.
Âlimlere uyan, bilenlere soran aklını kullanmış olur. Yüzme bilmeden, herkes
yüzüyor, onlar da insan diyerek deryanın ortasına atlayan kimse, çok geçmeden
boğulur. Herkes haddini bilmelidir.}
Hangi şeyin hak, hangi şeyin bâtıl, hangi şeyin iyi,
hangisinin kötü olduğu da ancak, dinin bildirmesiyle anlaşılır. İnsanların iyi
veya kötü demesiyle, bir şey iyi veya kötü olmaz. Çünkü birine göre iyi olan
bir şey, diğerine göre kötüdür. Mesela evlilikte nikah, Müslümanlara göre,
lüzumlu ve iyi ise de, bazı ateistlere göre saçmadır! Bu bakımdan akıllı
kimdir? Hadis-i şeriflerde buyuruldu
ki:
(Akıllı olan, Allah’a ve Resulüne inanıp ibadetlerini
yapar.) [İbni Muhber]
(Akıllı, Allahü teâlâdan
en çok korkan, Onun emirlerine en güzel uyandır.) [İbni Muhber]
(Akıllı, nefsini hesaba çeken ve ölümden sonrası için
amel edendir.) [Tirmizi]
(Allah indinde en kıymetliniz, akılca en üstün
olanınızdır.) [İ. Gazali]
Akıl bir ölçü aletidir. Allahü
teâlâya ait bilgilerde ölçü olmaz. Akıl, insandan insana değiştiği
için, bazı insanlar dünya işlerinde isabet ettiği halde, bazıları yanılabilir.
Aklın belli bir sahası vardır. Bunun dışındakileri
ölçmeye, anlamaya gücü yetmez. Akıl insanlar arasında eşit olarak bulunmaz. En
yüksek akıl ile en aşağı akıl arasında binlerce dereceleri vardır. Şu halde
“Aklın yolu birdir” demek çok yanlıştır. Her işte ve hele dini işlerde akla
güvenilemez. Din işleri, akıl üzerine kurulamaz. Çünkü akıl, bir kararda
kalmaz. En akıllı denilen kimse, din işlerinde değil, uzman olduğu dünya
işlerinde bile, çok hata eder. Çok yanılan bir akla nasıl güvenilebilir?