Bir
ateistin, (Peygamberiniz, Bill
Gates’tenden mi üstündür) sorusuna gerekli cevaplar vermiştik. Şunu da
söyleyelim ki, iki şey arasında kıyas yapılırken vazife ve vasıfları arasında
bazı münasebetlerin bulunması lazımdır. Mesela taksi mi üstün, buldozer mi
üstün diye sorulmaz. Biri hız yönünden üstün, öteki de yıkıp geçmekte üstündür.
Kumar kralı ile yüzme şampiyonu mukayese edilmez. Elma ile taş mukayese
edilmez. 51 kilodaki güreş şampiyonu ile ağır sıkletteki şampiyon kıyas
edilmez. Peygamberle fen adamı kıyas
olmaz. Fen adamı Allahü teâlânın
yarattığı şeyleri birleştirerek yeni âletler meydana getirir. Peygamber ise, Allah’ın kudreti ile birçok
harikaların meydana gelmesine sebep olur. Mesela Peygamber
efendimizin mübarek parmaklarından akan soğuk sular bir orduya yetmiştir.
Bugün
internetle çok uzaklara yazı ve resim gidiyor, ama bizzat kendisi gidemiyor. Peygamber efendimiz, Mirac olayında, bir anda
bizzat kendisi milyarlarca yıl uzaklıkta olan yıldızlara gezegenlere Cennete ve
Cehenneme gidip gelmiştir. O zamanın müşrik Mekke halkı, buna inanmayıp
nerelere gittin, nereden gittin diye sorular sormuşlardı. Kudüs’e de uğradım
orada namaz kıldım buyurdu. O zaman Ona hiç gitmediği Kudüs camisinin
özelliklerini, kaç penceresi ve kaç direği vardı diye sordular. Hepsine doğru
cevaplar verince birçok kişi imana geldi, ama müşrikler ve ateistler inanmadı.
Bu olay internetle hiç mukayese kabul eder mi? Birinden yazı ve resim gidiyor,
ötekinde bizzat kendisi gidiyor. Şimdi bu, sadece hayal ediliyor, ışınlama
deniyor. Masallarda oluyor. Ama Mirac gerçektir.
Hatıra
şu gelebilir: Bugünkü fen ilmini Peygamber
efendimiz niye bildirmedi? Eshab-ı kiram,
(Ya Resulallah, Yemen’de, hurma ağaçları şu şekilde aşılanıyor ve daha iyi
hurma alınıyor. Biz de o şekilde aşılayıp, daha iyi ve daha bol mahsul mü elde
edelim, yoksa babalarımızdan gördüğümüz gibi mi yapalım?) diye sordular. Resulullah efendimiz, (Cebrail aleyhisselam gelince, sorup size uygun olanını
bildiririm. Veya biraz düşüneyim. Allahü teâlâ,
kalbime doğrusunu bildirir) demedi. (Tecrübe edin! Bir kısım ağaçları,
babalarınızın usulü ile, başka ağaçları da, Yemen’deki usul ile aşılayın!
Hangisi daha iyi hurma verirse, her zaman o usul ile yapın!) buyurdu. Yani
fennin esası olan tecrübeye güvenmeyi emir buyurdu. Kendisi melekten anlar veya
mübarek kalbine elbette doğar idi. Fakat, dünyanın her tarafında, kıyamete
kadar gelecek Müslümanların, tecrübeye, fenne güvenmelerini, belli bir sistem
içinde çalışmalarına işaret buyurdu.
Yeri,
gökleri ve içindekileri kim yarattı? Elbette Bill yaratmadı. Bunları yaratmaya
kadir olan da en sevdiği kulu ve peygamberine her şeyi öğretebilir ve her şeyi
yaptırabilir. Allah aciz değildir. Allahü teâlânın
kudretinin sonsuzluğundan haberi olmayan ateist, fen adamını peygamberden üstün
sanabilir. Allahü teâlâyı inkâr eden
birinin, Onun Peygamberini kabul
etmesi, vazife ve maksadını anlaması zaten mümkün değildir. Çünkü onun
hastalığı başkadır.
Ateist,
sırf İslamiyet’e aykırı diye maymundan türediğine inanır. Ama maymunu da Allahü teâlânın yarattığını düşünemez. Ateist
biyologlar, insan ile hayvan arasındaki farkı, yalnız madde bakımından
inceliyor. Halbuki, insan ile hayvanlar arasındaki en büyük fark insanın
ruhudur. İnsanlarda ruh vardır. İnsanlık şerefi bu ruhtan gelmektedir. Bu ruh,
ilk olarak Âdem aleyhisselama verildi. İnsanlara mahsus olan bu ruh hayvanlarda
yoktur. Maddeci veya felsefeci bu ruhtan haberi olmadığı için, insanı maymuna
yakın sanıyor. İnsan, maymuna benzese de, insan insandır; çünkü ruhu vardır.
Maymun ise hayvandır ve bu ruhtan ve ruhun hâsıl ettiği üstünlüklerden
mahrumdur.