Akıl-baliğ
olanlar, ana-babanın, çevrenin etkisi altında kalmaz. Eğer kalsaydı, yıllardır
İslam ülkelerinde, İslam terbiyesi ile yetişen müslüman çocukları, İslam
düşmanlarının yalan ve iftiralarına aldanmaz, dinsiz olmazdı. Bunlar,
akıl-baliğ olunca dinden çıkıyor. Ana-babasına, gerici diyerek alay ediyorlar.
Bu
acı misaller, ana-babanın verdiği terbiyenin devamlı olmadığını açıkça
göstermektedir. Bunun içindir ki, bugün dinden çıkmak, bütün dünyayı saran feci
bir akım halindedir. Genç, ihtiyar, bu felakete kapılmayan pek az kimse
kalmıştır.
Diğer
taraftan, birçok kâfirler, ilim, fen adamları müslüman oluyor. Pek az olsa da,
dinini değiştirmeyenlerin bulunması, ana-baba terbiyesinin etkisinin, bazen de
devamlı olduğunu gösteriyor. Bir çocuğun müslüman evladı olması, İslam
terbiyesi ile yetişmesi, Allahü teâlânın
bir ihsanıdır. Kâfir çocuklarına bu ihsanı yapmıyor. Fakat, kimseye ihsan
yapmaya mecbur değildir. İhsan yapmamak zulüm olmaz. Mesela, bakkaldan bir kilo
pirinç alsak, tam bir kilo tartması adalettir. Noksan tartarsa zulüm olur.
Biraz fazla verirse ihsan olur. Bu ihsanı istemek, kimsenin hakkı değildir.