İşte, yukarıdan beri zikrolunan dört kısımdan birincisi, yani mütevâtir müstesna, diğerleri ahaddır. Bunların her birine haber-i vahid denir. Haber-i vahid, lugatta, bir tek şahsın rivâyet ettiği haber demektir; ıstılahta ise, mütevâtirin şartlarını taşımayan haber demektir.

Ahad haberler, makbul ve merdud olmak üzere iki kısma ayrılırlar.

Birincisi: Makbuldür ki ekser ulema indinde, ameli gerektiren haberlerdir.

İkincisi: Merdud ise, râvisinin doğruluğu kabul edilmeyen haberlerdir.

Ahadın makbul ve merdud olmak üzere iki kısma ayrılması, onunla istidlalin, râvilerinin adalet ve zabt yönlerinden ahvallerinin araştırılmasına mütevakkıf olması dolayısıyladır. Mütevâtir haberler ise bunun aksinedir; zira mütevâtir haberler, râvilerinin doğruluğu hususunda kesinlik ifade etmesi dolayısıyle hepsi de makbüldür. Ahad haberler ise böyle değildir ve onlardan yalnız makbul olanlar ameli gerektirir. Çünkü bunlarda, ya kabul sıfatının esasını teşkil eden râvinin doğruluğu sübut bulmuştur; ya da red sıfatının esasını teşkil eden râvinin yalancılığı sübut bulmuştur; veyahut da ne kabülünü ne de reddini gerektiren herhangi bir husus mevcuttur.

Bu takdirde birincisinde, râvisinin doğruluğu sübut bulduğu için haberin de doğruluğu zan üzerinde galebe çalar ve haber kabul edilir.

İkincisinde, râvisinin yalancılığı sübut bulduğu için haberin de yalan olduğu zan üzerinde galebe çalar ve haber atılır.

Üçüncüsünde ise, eğer haberi bu iki kısımdan birine ilhakını mümkün kılacak bir karine mevcutsa, haber o kısma iltihak eder; böyle bir karine mevcut değilse, haber üzerinde tevaffuk olunur; yani onunla amel edilmez. Amel olunmayan haber ise merdud haber gibidir. Ancak onun merdud olması, heberde red sıfatının sübutu dolayısı ile değil, kabulü gerektiren sıfatın bulunmaması dolayısıyladır.