|
|
||
|
01 Mart 2017 |
M. Şevket Eygi Gök Sultan, Ulu Hakan, Büyük Halife Sultan İkinci Abdülhamid Hân Sultan Abdülhamid’in ölümünden bu yana 90 yıl geçmiş... Allah rahmet eylesin, mekanı Cennet olsun, o Müslümanların Halifesi, Türklerin Hakanı idi. Osmanlı devletinin ve halkın yapısı müsait olmadığı için hürriyet vermemiştir, ama asla zulm etmemiştir. Çok şefkatli ve merhametli idi. Otuz üç yıllık saltanatı esnasında birkaç ana baba katili veya çok vahşi câni dışında kimseyi idam ettirmemiştir. Muhaliflerini, yasal hakkını kullanarak sürüyordu. Sürüyordu ama uzak vilayetlerde genellikle kendilerine iş veriyor, hem hizmet etmelerine hem de çoluk çocuklarıyla geçinmelerine imkân tanıyordu. Gazeteci, yazar, tarihçi Ahmet Midhat Efendiyi Rodos’a sürmüştü. Midhat Efendi orada öğretmenlik yapmış, serbest bir hayat sürmüş, haysiyeti ile yaşamıştır. Sultan Abdülhamid’in sözde zulümleri, istibdatı, “Kızıl Sultanlığı” G.Y’lerin, beyinsiz Jön Türklerin, İslâm düşmanlarının, Masonların, mürtedlerin düzmeleridir. Onun bir insan olarak elbette hataları, yanlışlıkları olmuştur. Lâkin o bizdendi. Beş vakit namazını kılardı. Başta Şazelî tarikatı olmak üzere birkaç mübarek yere intisabı vardı. Büyük şeyhi Muhammed Zâfir el-Medenî hazretleriydi. 1960’lı yıllarda Sultan Abdülhamid’in kızı merhume Şâdiye Sultan’ın ziyaretine gitmiştim. “Babam sık sık Şeyh Zafir Efendiyle görüşürdü. Ya şeyh Saray’a gelirdi, ya babam gizlice tekkeye giderdi...” demişti. Suriyeli Rıfaî şeyhi Ebü’l-Hüda es-Sayyadî hazretleri Yıldız Sarayı’nda bulunurdu. Padişahın danışmanları ve yardımcıları içindeydi. Bu zat Türkçe ve Arapça yüzlerce değerli kitap yazmıştır. Sultan Abdülhamid hazretleri tesettüre çok dikkat eder, 11 yaşına gelen kızlarını çarşafa sokardı. Ona Ermeni komitacıları sövüp sayıyor. Halbuki o devlete sadık Ermenilerin de velinimeti idi. 60’lı yıllarda, Ankara caddesindeki Zaman Kitaphanesi’ne gitmiştim. Sahibi devr-i Hamidî’den kalma yaşlı Misak efendi, Padişahın adı geçince derin bir ah çekmiş ve o ne iyi bir sultandı demişti. 1909’da düzmece 31 Mart vak’ası ile tahtından indirilmemiş olsaydı, Balkan Harbini kazanırdık ve Rumeli-i şahaneyi utanç verici bir şekilde kayb etmezdik. Sultan Abdülhamid düşmanı Tahsin paşa, Selanik’i, emrindeki 18 bin Osmanlı askerine bir kurşun attırmadan Yunanlılara silâh ve cephaneleriyle birlikte teslim etmiştir. Sultan Abdülhamid tahtta kalmış olsaydı, Osmanlı devleti birinci dünya savaşına girmez ve feci şekilde parçalanıp yıkılmazdı. Osmanlı devleti küçülür müydü? Küçülürdü ama İttihatçıların küçülttüğü gibi küçülmezdi. Elimizde Rumeli’nin bir kısmı, Ortadoğu’nun bir kısmı kalırdı. Ege denizindeki adaların en az yarısı bizde olurdu. Sabataycılar, Siyonistler, Jön Türkler, Ermeni komitacıları, Dönmeler, İslâm düşmanları Sultan Abdülhamid’i sevmiyorlarmış... Bu onların bileceği bir iştir. Biz Müslümanlar, merhumu çok severiz, çok iyi biliriz ve rahmet okuruz. Merhum şair Filozof Rıza Tevfik, Sultan Hazretlerine uzun yıllar muhalefet etmişti. Bilahare, hem memleketin, devletin ve milletin, hem kendisinin başına gelenlerden sonra pişman olmuş ve “Sultan Abdülhamid’in Ruhaniyetinden İstimdat” isimli harika şiirini yazmıştır. Henüz okumadıysanız, mutlaka okuyun, hattâ ezberleyin derim. Kaynak: Milli Gazete 12.02. 2008 |