|
|
||
|
12 Ekim 2019 |
Modernist İslamcılar ile DİYALOGÇULARIN ÖRTÜŞEN ÖZELLİKLERİ? Dr. C. Ahmet Akışık - c.ahmetakisik@gmail.com Dinlerarası diyalogçularla Modernist İslamcılar, kaynak olarak Batı standartlarına göre Müsteşrik ve Misyonerlerce oluşturulan İslam’ı kullanırlar. Bu İslam, Ehl-i sünnet özelliklerinden soyutlanan, itikadî manada Ehl-i kitab’a yaklaştırılan, Kur’an’dan Ahkamla ilgili hükümleri çıkarılan, Peygamberinin bütün yetkileri alınan ve tamamen beşerileştirilen ılımlı ve light bir İslam’dır. Böyle bir İslam’ı Vahhabî, Selefî, Misyoner, Oryantalist ve Diyalogçu işbirliğiyle şekillendirmede kullanılan “argümanlar”, şu başlıklar altında ele alınabilir: Fasit Te’vil· F. Gülen. Hazret-i Mesih, babasız, doğrudan doğruya tecelliyle telkıh edilen bir ruh olarak düşünülüyor. Genelde birçok müfessir, bu ruhun Cebrail olduğunu söylüyor. Ancak o “ruh”un Efendimize ait bir ruh olabileceği söylenmiyor. Ama Efendimiz buyuruyor ki, “Meryem’i bana nikâhladılar”. Çünkü o ruhu nefheden de bir ruh vardır. Bu yorumu hiçbir kimse böyle yapmıyor. Şimdi bu türlü bir mülahaza içinde buna teslis diyorlar. “Allah, üçün üçüncüsüdür”. Bu konu, yoruma açıktır. Yoruma açık meselelerde hep ictihad edenler, mazur görülmüşlerdir. (F. Gülen, DİB, Kendi Dilinden FETÖ, s.73-74) Gülen, yukarıdaki ifadelerinde başlıca üç iddiada bulunmaktadır: Hazret-i İsa’nın babasının Hazret-i Muhammed olduğu. Ruhu’l-Kudüs’ün Cebrâil değil, Hazret-i Muhammed olduğu. Hristiyanlıktaki teslis akidesine sahip olan bir kişinin hemen tekfir edilmemesi gerektiğidir. · Hayrettin Karaman. 15 Temmuz 2016’da FETÖ’nün silahlı eyleme kalkışmasına kadar Asya Finans ve Bank Asya’da senelerce danışmanlık yapan, Abant Toplantılarında diyalogçularla birlikte omuz omuza çalışan ve Türkiye’de Modernist İslamcıların önderliğini yapan Hayrettin Karaman: "Te’vil varsa, tekfir yoktur." demektedir. Aynı F. Gülen’in dediği gibi. Karaman’ın bu kuralı, son derece yanlış ve batıldır. Bu, hangi sınırlar içinde kullanılacaktır. Ucu açık bir kuraldır. İslam şeriatına da aykırıdır. O zaman dünya üzerinde İslam’a göre kâfir denilecek birinin olmaması gerekir. Halbuki yüce Kur’an ve binlerce Hadis’in tanımladığı kâfir grupları ve kâfirler bulunmaktadır. İslam toplumunda Kur’an-ı Kerim’le, Peygamberle, Meleklerle, Cennet ve Cehennemle alay eden kişiler, hatta tefsirciler ve hadisçiler çıkmıştır. Mason ve Hristiyanlığı tercih edenler görülmüştür. Peygamberi devreden çıkaran Kur’an Müslümanları ve Tarihselciler zuhur etmiştir. Bunların hepsi, Müslüman etiketli önder ve liderlerinin te’vil ve yorumlarına göre bir itikade sahip olmuşlardır. İslam toplumunda kütüphanelerde zındık ve mülhitlerle ilgili yüzlerce kitap bulunmaktadır. Onun için Sünni bir Müslüman, Akaid esasları çerçevesinde kapsamlı Fıkıh kitaplarında “Elfaz-ı küfür” bölümlerinde yer alan “uyarılar”ı dikkate alarak imanını muhafaza etmek durumundadır. F. Gülen. Ümmet-i Muhammed ve Hristiyanlar, asgari müştereklerde birleşerek veya yakınlaşarak karma bir teoloji (din) oluşturmalıdırlar. Zaten, Mesih’in gelmesiyle farklı bir renge bürünerek varlığını sürdürecektir. Haçlıların ülkenizi işgal etmesi çok tehlikeli değildir. Çünkü sizinle onlar arasında kırmızı çizgiler vardır. Bir kere onlar sizin kadınlarınıza, kızlarınıza ilişmezler. Mabetlerinize saldırmazlar. (F. Gülen, DİB, Kendi Dilinden FETÖ, s.76-77) Bu ifadelerde Hristiyanlık ile İslam’ı birleştirme çabaları ve Ehl-i kitaptan çekinilecek bir tarafın olmadığı açıkça görülmektedir. Her ne kadar bu diyalog, “tüm farklılıkları koruyarak ortak meseleleri konuşma, müzakere etme ve işbirliği yollarını arama gayreti” gibi takdim edilse de, aslında bunun Kilise ve Batı ile sıkı bir ilişki kurma, Hristiyanlığa karşı Müslümanların algısını değiştirme, direncini kırma ve sonunda Hristiyanlığı benimsetme gibi gizli bir amaç taşımaktadır. Diyalog sürecine meşruiyet kazandırmak için, Al-i İmran suresinin 64’üncü âyeti istismar edilmiş, bilinçli bir şekilde kelime-i tevhidin sadece ilk kısmı öne çıkarılmış, bu şekilde “Resûl olarak Hazret-i Muhammed’e iman” kısmı görmezden gelinmiştir. Hayrettin Karaman. Abant Toplantılarında önde gelen ilahiyatçılar arasında yer alan Karaman, diyaloğun dini bir emir olduğunu söylemiştir. Nisa, 48’in tefsirinde “Allahü teâlâ –Ehl-i kitap gibi– müşrik olmayan inkârcıları bağışlayabilecektir.” şeklinde batıl bir yorumda bulunmuştur. (DİB, K. Y. Meali ve Tefsiri) Ehl-i kitap’la ilgili ayetlere yanlış mana verme ve konuyla ilgili Hadisleri hiç dikkate almama, Karaman’ın ideolojik saplantısından ileri gelmektedir. Bu ideolojinin temelinde “Sünni Müslümanlık” karşıtlığı bulunmaktadır. 1400 seneden beri Ehl-i Sünnet alimlerinin ilmi çalışmalarında kullandıkları kavramlar (ıstılahlar, terimler) değiştirilmiş ve bunlara fasit manalar yüklenmiştir. Bu kavramların başında ictihad, müctehid, âlim, ehl-i sünnet, dalâlet, bid’at, mü’min ve kâfir bulunmaktadır. Karaman’ın bütün çalışmalarında çoğunlukla kullandığı İbn Rüşd, İbn Hazm, Afganî, Abdüh, R. Rıza, İzmirli İsmail Hakkı ile Nesefî, Taftazanî, Gazalî, İ. A’zam Ebu Hanife, Ebu Yusuf, İ. Şafiî, İ. Malik, İbn Abidin arasında hiçbir farklılık yoktur. Felsefeci ile Müctehid, Mason ile Müslüman âlim, Oryantalist destekli Modernistler ile Tefsir, Hadis ve Fıkıh alanındaki âlimler, eşit düzeyde değerlendirmeye alınmıştır. Bu yaklaşım tarzı, elinde kasap bıçağı olan birinin ameliyat odasında cerrah olarak çalıştırılmasına benzemektedir. Y.N. Öztürk’ün son demlerini “deizm”le tamamladığı gibi Karaman da ilerlemiş yaşına rağmen Kilise’ye karşı “Aydınlanma” çığırını başlatanlarda olduğu gibi, yaklaşık 1400 senelik Ehl-i Sünnet Akaid ve Fıkh’ını külliyyen değiştirecek bir tez ortaya atmıştır. O da şudur: Doktorası olan Müctehittir. Karaman’a göre; itikadı, fikri, ortaya attığı ve savunduğu görüş, ne olursa olsun artık o Müctehittir. Vahyi inkar ediyor, Peygamberi kabul etmiyor, ayetlerle alay ediyor, Kur’an kıssalarına hayalidir diyor, bu devirde Kur’an ahkamı uygulanamaz diyor, bunların hiç birinin önemi yoktur. Çünkü o kişinin artık Doktorası vardır. Akla ziyan, mantık bu! Doktoralı MüctehitlerHayrettin Karaman’ın bu temelsiz ve ideolojik yaklaşımıyla ilgili bazı sorular, şöyle sıralanabilir: Kimdir bu doktoralı müçtehitler? · Hayatını Kur’an, Hadis ve Tefsir eleştirilerine adayan doktoralı Mustafa Öztürk’ün “Kur’an, Hazret-i Peygamber’in kalbine mana olarak indirilmiş, o da içinde bulunduğu kültüre ve günün şartlarına göre onu kendi cümleleriyle halka açıklamıştır” görüşü mü içtihattır? (Bk. C.A.Akışık, Türkiye Gazetesi, 31 Ağustos 2019 ) · Kur’an’daki miras ve şahitliği, zihninde oluşturduğu seküler sisteme aykırı bulan ve dinde esas sorunun Hadislerden değil, Kur’an’dan kaynaklandığını ileri süren Mustafa Öztürk’ün fikrî beslemesi doktoralı bayan Hadiye Ünsal’ın görüşü mü içtihattır? ( www.youtube.com/watch?v=-Va14CX6Zio) · Vahhabî/Selefî görüşü esas alarak genelde Rivâye ve Diraye bütün tefsirlere aykırı bir şekilde İsra Suresi 15’inci ayetine yanlış mana vererek Cennet’i fetret kâfirleriyle dolduran doktoralı Metin Yurdagür’ün görüşü mü içtihattır? (Bk. C.A.Akışık, Türkiye Gazetesi, 14.09.2019) · İslam’da Evrim ve Reenkarnasyon gibi tehlikeli vadilerde dolaştıktan sonra Bakara suresi 62’nci âyetine Vatikan’ı bile hayrette bırakacak şekilde yanlış mana vererek günümüz Yahudi ve Hristiyanlarını muhabbetle bağrına basan ve Cennet’e koyan doktoralı Süleyman Ateş’in görüşü mü içtihattır? (Bk. C.A.Akışık, Türkiye Gazetesi, 28.09.2019) · Hadis Külliyatı’nı salt mantık ölçülerine göre değerlendirip elindeki idrar şişesiyle ve şövalye edasıyla Hadis inkârcılığı yapan doktoralı Caner Taslaman’ın görüşü mü içtihattır? · Eşi tarafından zina suçlamasıyla mahkemeye verilen, namaz vakitlerini üçe indiren, verdiği fetvalarla sosyete câmiasını dini mükellefiyetten âzade kılan ve son nefeslerini “deizm, deizm” diyerek tamamlayan doktoralı Yaşar Nuri Öztürk’ün fetvaları mı içtihattır? · Diyanetteki görev ve yetkilerini ecdadımız Selçuklu ve Osmanlının İslam Akaid, Hadis ve Tefsir anlayışını değiştirme yönünde kullanan, TV ekranlarında hadis karşıtlığı yapan, 40 sene FETÖ ideolojisini anlayamadık diyerek Milletin hafızasıyla oynayan, imzaladığı kitaplarla karanlık odaklara mesajlar gönderen ve inkâr etse de diyalogçuların argümanlarını açıksa savunan doktoralı Mehmet Görmez’in görüşleri mi içtihattır? · Başkanlıktan ayrıldıktan sonra KURAMER şemsiyesi altında Oryantalistlerin, İslam’ın Kitab’ı Kur’an’da şaibeler uyandırmak için kurdukları “Kur’an Araştırmaları” benzerinde faaliyetler yürüten, Makâsidî Tefsir başta olmak üzere Akaid, Hadis ve Fıkıh’ta Sünni yapıyı revize etmek maksadıyla Mehdî, Nuzûl-i İsa gibi konularda Sempozyum ve Çalıştaylar düzenleyen, kripto diyalogçulara akademik çalışmalar yaptıran, Diyanet Vakfı parasıyla Tarihselcileri yurt dışında görevlendiren, Ahmet Ertürk gibi müfrit bir Vahhabî/Selefî ile birlikte çalışan ve “din, fıkıhtan öğrenilmez” diyen doktoralı Ali Bardakoğlu’nun fikirleri mi içtihattır? · İslam coğrafyasında Misyoner Hristiyanların projeleri doğrultusunda Kur’an’da Tarihsellik ismi altında alenen Kur’an’ı eleştiri yağmuruna tutan Fazlurrahman ile Tefsir, Hadis, Fıkıh ve Siyer Münekkitlerinden Ebu Zeyd, C. Afgani, M. Abdüh, R. Rıza, M. Hamidullah, M. Tanci ve M. Carullah mı müctehittir? · Bunların tamamı, Batı Oryantalistleriyle irtibatı olan ve Ülkelerinde Batı’nın öngördüğü İslam’ı temsil eden Modernist İslamcılardır. Tümü “Geleneksel İslam” dedikleri Sünnî Müslümanlığa karşıdırlar. Hayatları, Ehl-i sünnet karşıtlığıyla geçmiştir. Fazlurrahman ve Ebu Zeyd, ülkelerindeki sünnî alimlerin aleyhlerinde verdikleri fetvalar sonucunda Batı’ya sığınarak canlarını kurtarmışlardır. · Ülkemizde Vahhabiliği, Selefiyyeyi, Mezhepsizliği, Kur’an’da Tarihselliği, Kur’an Müslümanlığını, Hadis inkârcılığını ve Ehl-i Sünnet karşıtlığını bir ideoloji olarak Ehl-i Sünnet karşısına çıkaranların görüşleri mi içtihattır? Değerlendirme ve SonuçSon din İslam’dır. Hazret-i Peygamberin tebliği ettiği İslam’ı kabul edenler Müslüman, etmeyenler kâfirdirler. Yüce Kur’an’ı fasit ve batıl şekilde yorumlayanlar, te’vil derecesine göre ya kâfir veya dalalette olurlar. Bu hükmün doğruluğu, şu delillerle sabittir: (Peygamber olarak gönderdiğim) Muhammed, Allah’ın Rasülüdür. (Fetih, 29) (İslâm’ı tebliğ için gönderdiğim kulum) Muhammed, Allah’ın Rasülüdür ve Peygamberlerin sonuncusudur. (Ahzâb, 40) Allah katında din, İslâm’dır. (Âl-i İmran, 19) Kim, İslâm’dan başka bir din ararsa (bir din seçerse) bu, kendisinden asla kabul olunmaz. (Âl-i İmran, 85) Dinlerine uymadıkça, Yahudiler de Hristiyanlar da senden asla razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol, ancak Allah’ın (Kur’an’da bildirdiği İslam’ın müstakim) yoludur. (Bakara, 120) (Resûlüm) şöyle de: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. (Âl-i İmran, 31) Kim, Kur’ân’ı (hadis, sahâbe ve tâbiûn kavilleri gibi nakle dayanmadan) kendi görüşüne göre açıklarsa, Cehennem’deki yerine hazırlansın” buyruluyor. (Hadis-i Şerif: Tirmizi,Tefsir 1) 12.10.2019 Türkiye Gazetesi Kaynak: https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/610220.aspx
|