|
|
||
|
27 Nisan 2019 |
KAFİRLER İLE MODERNİST İSLAMCILARIN BENZER ÖZELLİKLERİ? Dr. C. Ahmet Akışık - c.ahmetakisik@gmail.com Hazret-i Peygamber, yüce Allah tarafından hidâyet ve hak din İslam ile gönderilince (Feth,28), babalarından kalan batıl itikatlarını sürdürmek isteyenler, İslam’a karşı çıktılar (Bakara,170). Bunlar, hakkı kabul etmediklerinden ve inkâr ettiklerinden dolayı âyet-i kerimelerde kâfir olarak nitelendirildiler. Kâfirler, birkaç kısma ayrılırlar. Kitaplı ve kitapsız olanları vardır. Yahudi ve Hristiyanlar, kafirlerin Ehl-i kitap olanlarındandır. Diğer tarafta Müslümanlar safında yer aldıkları halde İslam’a inanmayan, fakat Müslüman görünenlere de Kur’an’da Münafık denildi. Hadis-i şeriflerde açıklanan Münafıklar ise İslam’ın yasak ettiklerini işlediklerinden (yalan söyleme, sözünde durmama ve emanete ihanet etme gibi fiillerinden) dolayı kötülendiler. Bunlar, mekruh veya haram işleyenlerdir. Diğer bir ifadeyle Kur’an-ı kerim’de geçenler, itikaden Münafık olup kâfirdirler. Fakat Hadis-i şeriflerde bildirilenler ise amelen Münafıklardır ki, işledikleri amele göre günahkâr olmaktadırlar. Kur’an-ı kerimde geçen kâfir ve münafıkların genel özellikleri şöyle sıralanabilir: Batıla uyarlarİslam dini, haktır. İslam’a aykırı her şey batıldır. Âyet-i kerimelerde buyrulur: Hak (İslam, Kur’an) geldi ve batıl yok oldu. Gerçekten batıl, yok olmaya mahkûmdur (İsra,81). Kâfir olanlar batıla uymuşlardır. İman edenler ise, Rablerinden gelen Kur’ân’a (ve onu tebliğ eden Rasûlüne) tâbi olmuşlardır. İşte Allah, insanlara, hallerini böyle beyan eder (Muhammed suresi,3). Hristiyanlar ve Yahudiler, İslam’ın hak din olduğunu kabul etmemişlerdir. Yüce Allah’a oğul isnat ederek küfre ve batıla saplanmışlardır. İslam’ı yanlış tanıtanlar Müsteşriklerin fikirleriyle beslenen ve vahyi ilâhî olmaktan çıkararak Kur’an’ın Tarihselliğini savunan, dolayısıyla ahkamla ilgili ayetlerin bugüne hitap etmediğini iddia eden Fazlurrahman, Mirac’a “ruhîdir” diyen, Hazret-i Peygamber’in putlara kurban kestiğini, Mescid-i Aksa’nın göklerde olduğunu ve Uzak doğu filozoflarının Peygamber olduğunu söyleyen Muhammed Hamidullah, Oryantalistlerin ve Mısır reformistlerinin inanç ve fikirlerini Yüksek İslam ve İlahiyat camiasına taşıyan Hamidullah’ın şeriki Muhammed Tancî, Açık ayet-i kerimeler olduğu halde ahiretteki azabın ebedî olmadığı ileri süren Musa Carullah, Sünni ulemaya cephe alan ve” Kader”i inkar eden Mevdudî, İslam coğrafyasında islahat ismi altında İslam’da reform hareketini başlatan, kurduğu gizli örgütle bunu dünyaya ilan eden ve dönemindeki reformistlerin önderliğini yapan mason Cemaleddin Efganî, İslam’ın müstakim yolundan ayrılıp dalâlete/sapkınlığa düşen ve düşürenlerdendir. Rasûle itaat etmezlerÂyet-i kerimelerde buyrulur: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, (yüce Allah’ın) bana (vahyettiklerine) uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın (Âl-i Imran,32). (Rasûlüm, insanlara bildir:) Allah’a ve Peygamber(in)e itâat edin. Eğer (onlar, sana uymaz) yüz çevirirlerse, şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez (Âl-i Imran,32). O kimseler ki, Allah’ı ve peygamberlerini inkâr ederek kâfir olurlar. Allah ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler (Nisa,150). Oryantalistler, İslam’a ve Hazret-i Peygamber’e inanmazler. Oryantalistlerin merkezi durumunda olan Batı, kendi dinlerini dahi reforma tabi tutmuştur. Kilise’nin toplum üzerindeki hakimiyeti son derece azalmıştır. Halk gittikçe Hristiyanlıktan uzaklaşmaktadır. Buna sebep Kilise’nin dini değiştirmesi ve “Aydınlanma” hareketiyle aklın ön plana alınıp dinin toplumdan uzaklaştırılması gösterilebilir. Öte yanda Müslümanlar toplumla içiçedir. İbadet başta olmak üzere yeme içme, giyinme, diş ve beden temizliği, selamlaşma, komşu ve hayvan hakları, evlilik, alış veriş ve faize varıncaya kadar her konuda İslam’ın emir ve kuralları bulunmaktadır. Bu hüviyetiyle İslam, sadece Cami’de değil, toplumda her alanda yaşanır hale gelmiştir. Selçuklu ve Osmanlının cihan hakimiyeti bu inanış ve yaşayışla açıklanabilir. İslam’ın bu yapı ve özelliği, küresel oryantalistlerin ve Vatikan’ın hedefi haline gelmiştir. Önce Siyer, Tasavvuf ve Fıkıh alanlarında yalan ve iftiralarla İslam ilim tarihini karalamışlardır. Sonra sıra Hadis Külliyatı’na gelmiştir. Elbette bu karalama ve tezyifi, büyük oranda oryantalist fikirlerle yetiştirdikleri Müslüman etiketli veya Müslüman görünümlü kişilerle yapmışlar ve yapmaktadırlar. Şu iddiayı ortaya atmışlardır: “Muhaddis alimlerce tedvin olunan başta Buhari ve Müslim olmak üzere bütün Hadis Külliyatı, şaibelidir, dolayısıyla güvenilir değildir.” Aslında bu şaibe, onların zihninde ve kalbindedir. İslam’a Peygamberiyle ve açıklamarıyla inanamamışlardır. Bir örnek verilecek olursa İstanbul’un fethiyle ilgili hadis, Kütüb-i sittede yer almadığı ve tali kaynaklarda geçtiği halde, Müslümanlar tarafından doğru kabul edilmiştir. Buna dayanılarak 9 kere Kostantıniyye’yi/İstanbul’u alma teşebbüsü olmuş ve sonunda şehir fethedilmiştir. Kaldı ki, inkârcı Modernistler, Buhari ve Müslim’deki hadislere bile güven duymamaktadırlar. Hadisler üzerinde şaibe uyandırmak ya da Hadisleri inkâr etmekle, âyet-i kerimede buyrulduğu gibi “yüce Allah ile Hazret-i Peygamber’in arasını ayırmak” (Nisa,150) ve batıl planlarına göre, Hazret-i Peygamber’in son peygamber olduğu hakikatine gölge düşürmek istemektedirler. Ülkemizdeki Modernist ilahiyatçılar, ecdadımız Selçuklu ve Osmanlının temsil ettiği İslam’ın yanında değil, Batı’nın empoze ettiği “Kur’an’sız ve Peygambersiz bir İslam”ın (!) yanında yer almış ve saf tutmuşlardır. Oryantalistlerin inanmadıkları, tahkir ve tezyif ederek beşerileştirdikleri bir yapay İslam’ın müdafii olmuşlardır. Yanlış yorumlarıyla İslam’ın “ana cadde”si olan “cemaat”/”ehl-i sünnet”ten ayrılardan bazıları: Geleneksel İslam dedikleri Ehl-i Sünnet’i hedef alan ilahiyatçılar arasında “Peygamber’siz Kur’an Müslamanlığı”nın Türkiye temsilcisi olan ve sonunda Deistliğini ilan eden Yaşar Nuri, “Aydınlanma” içinde zulmette boğulan Felsefeci Niyazi Kahveci, Hadisleri inkâr eden “idrar” teşhircisi Felsefeci Caner Taslaman, Kur’an’ın bir çok ayetini tartışmaya açan, Cennet ayetleriyle alenen alay eden ve Kur’an’ın Tarihselliği teziyle Fazlurrahman’ı izleyen, Müslüman etiketli Mustafa Öztürk, Mezheplere, Mezhep imamlarına ve Evliyaya savaş ilan eden Abdülaziz Bayındır, Hadis münkiri ve Osmanlı uleması muarızı Edebiyatçı M. Nur Doğan, Gafil ya da kasıtlı İktidar yanlısı TV’lerde ve toplantlarda açıkça Ehl-i sünnet düşmanlığı yapan ve hadislerle beyan edilen Esma-i Hüsna’yı reddeden şii itikadlı Mustafa İslamoğlu, Diyanet’te başkan iken Kur’an’ın Tarihselliği konusunda doktora yapan kişiye Vakıf parasıyla imkanlar hazırlayan ve “din, Fıkıh’tan öğrenilmez” diyen Ali Bardakoğlu, Batı mantık ve ölçüleri çerçevesinde Hadisleri ayıklamaya tabi tutan Mehmet Görmez, Ehl-i sünnet kavramını ters yüz ederek Mason, Oryantalist bağımlısı ve Kader inkârcılarını Ehl-i sünnet sayan ve bir mezhebe bağlılığı zül addeden Hayrettin Karaman, bunlar arasında sayılabilir. İslam dışı düzeni devam ettirirlerÂyet-i kerimelerde buyrulur: Onlara (Kâfirlere): “Allah’ın indirdiğine (Kur’ân’daki hükümlere) uyun!” denilince, “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz (din)e, uyarız!” derler. Ya ataları (din konusunda) bir şey düşünmeyen ve hak yolu bulamayan kimseler idiyseler? (Bu durumda yine atalarının yoluna devam mı edecekler?) (Bakara,170) Onlar (Kâfirler): “Biz, atalarımızı bunlara ibâdet ediyor bulduk” dediler (Enbiya,53). Hakikatı İslam dışında arayanlar Batı, Hristiyanlıkta yaptığı reformu, misyoner oryantalistler vasıtasıyla İslam ülkelerine ihraç etmiştir. Sünni Müslümanlık, gericilik olarak gösterilmiştir. Bu seküler mantık ve yaklaşım, senelerce İslam coğrafyasında uygulanır hale gelmiştir. Dini eğitim, bu anlayış ve görüşe göre şekillenmiştir. Modernist ilahiyatçılarda yaygınlaşan Batı temelli din algısı, adeta İslam’ın ilk yıllarında Müşriklerde görülen din algısına dönüşmüştür. İslam’da sekülerizm (vahyi bir kenara koyup aklı esas alma “Aydınlanma”), artık “ata dini” haline gelmiştir. “Aydınlanma” mantığına sahip bütün Modernist İslamcıların yayınları ve özellikle 29 Mayıs Üniversitesi KURAMER şemsiyesi altında (ve Ali Bardakoğlu yönetiminde) yapılan faaliyetlerin tümü, “İslam’da Sekülerizm” odaklıdır. Kur’an âyetleriyle alay ederlerÂyet-i kerimelerde buyrulur: Allah’ın âyetlerini alaya (oyun ve eğlenceye) almayın (Bakara, 231). Halbuki Allah size Kitap'ta (Kur'ân'da) "Allah'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi hâlde siz de onlar gibi olursunuz." diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır (Nisa, 140). Ey îman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden dininizi alaya alıp oyuncak edinenleri ve öteki kâfirleri dost edinmeyin. Eğer (gerçek) mü'minlerseniz, Allah'a karşı gelmekten korkun (Maide,57). İşte böyle. İnkâr etmeleri, âyetlerimi ve Peygamberlerimi alay konusu yapmaları yüzünden onların cezası cehennemdir (Kehf,106). Mustafa Öztürk’ün hezeyanlarıİnternetteki “video”da aynen şöyle diyor: Bana cennet âyetleri geliyor. Bak oğlum diyor, öbür dünyada Allah bizi nerede ağırlayacak biliyor musun, diyor. Altından ırmaklar akan, işte koltuklara kurulacak, sırf muhabbet edeceğiz, sohbet edeceğiz. Altından ırmak akan cennet, koltuk! Oysa şu anda bile ben koltukta oturuyorum. Irmak akan cennet. Ben Giresun doğumluyum, hocam. O Kümbet yaylasına doğru o vadiden girdiğimde… Tefsirlere baktım. Müttekiîne aleyha Mütekâbilîn (Vakıa,16). Koltuklara yaslanacaklar. Bir de daha sıkıntılı bir şey var: Altın bileziklerle süslenecekler. İpek elbise giyecekler (İnsan,21; Fatır,33). Allah aşkına. İpek elbise giy. Bir de altın bilezik tak. Dışarı çık. Sana ne diyeceklerini ben söyleyim: Gey (homoseksüel) diyecekler. (Kahkahalı gülüşmeler) Kadınların için için bundan rahatsız olduğunu, sorguladığını, ama “dinden, imandan çıkarız” diye ağızlarını tuttuğunu, bütün ümütlerini o “gılman”a bağladıklarını düşünüyorum. (Kahkahalı gülüşmeler) Bizim tefsir çıkınca ben size epeyce malzeme aktaracağım. Tehıyyetühüm fiha selâm (Yunus,10). Cennette gidecekler, görecekler, birbirine selam verecekler. Allah Allah, orada hiç şaka yapmayacaklar, latife olmayacak. Allah Allah, selam. Bir de ciddi olacağız. Bu ne hal, dedim, ben ne yapayım cenneti… derken akademik hayata intibak ettim. “İslamiyat”ta bir yazı yazdım: Bu cennet Arabın cennetidir. https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=542559962848026&id=1458476507800161 Bu cümleleri okuyan bir Müslüman, M. Öztürk hakkında ne düşünür? Âyet-i kerimelerle alay eden bir kişi, Müslüman olabilir mi? Müslüman, Hak teala’nın gönderdiği Peygamber’e ve ona indirilen Kitab’a şartsız ve kayıtsız inanır. İmanın gereği de budur. Vahiy, hiçbir zaman sorgulanmaz. İman esaslarında pazarlık olmaz. M. Öztürk, şunu bilmelidir ki, yüce Allah’a inanmayan, O’na küfreden, kendini Rab ve ilah ilan eden nice Nemrut, Firavun ve kâfirler gelmişlerdir. Bu inkârcı kişiler, O’nun gönderdiği Peygamberleriyle ve Kitaplarıyla istihza etmişlerdir. Fakat sonunda hepsi O Kadir-i Mutlak Allah’ın sonsuz kudret, irade ve takdirinin pençesine düşmekten kurtulamamışlardır. Mustafa Öztürk, Kehf suresindeki Hazret-i Musa-Hızır karşılaşmasına, Kur’an’daki diğer kıssalara, Ahzab’taki Zeyd olayına, Miras taksimatına, kadınların şahadetine, Tevbe suresindeki “cihad”a, hatta İslam ve Kur’an’a inanmayabilir. Bu konularda İslam’a inanmayan Misyoner ve Müsteşriklerle aynı görüşte olabilir. Fakat sıfatı ne olursa olsun hiçbir kimse, Müslümanların kitabı Kur’an-ı kerim’e saldıramaz, hakaret edemez ve âyetlerini alaya alamaz. Kimsenin buna hakkı ve yetkisi yoktur. Bu dinen ve kanunen suçtur. Böyle bir kişinin Üniversite’de ders vermesine de izin verilmemelidir. Diyanet İşleri, ilgili Üniversite ve YÖK, bu konuda görevini yapmalıdır. Bu yazı, M. Öztürk için bir suç duyurusudur! 27.04.2019 Türkiye Gazetesi Kaynak: https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/607688.aspx
Abdülaziz Bayındır
|