Ana Menü (Fihrist)

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

19 Ocak 2019

İSLÂM’DA SAPKINLIK

Uygulama Dönemleri, Kavramları ve Temsilcileri/1

Dr. C. Ahmet Akışık   - c.ahmetakisik@gmail.com

İslâm’da Sapkınlık, şu başlıklar altında ele alınabilir:

 

72 Fırka

Hadis-i şerifte buyruldu:

Yahudiler 71 fırkaya, Hıristiyanlar da 72 fırkaya bölündü. Ümmetim ise 73 fırkaya bölünecektir. Biri dışında hepsi (72’sinin akideleri, imanları Sahâbe-i Kirâm’ın bildirdiği İslâm’a uymadığı için) ateşte (cehennemde) olacaktır. Kurtulan cemâat, benim ve ashabımın yolundan gidenlerdir. (Tirmizi, İman,18; İbn Mâce, Fiten, 17; Ebû Dâvud, Sünne, 1)

İslâm âlimleri, hadiste beyan edilen 72 fırkayı, tek tek açıklamışlardır. Bunlar arasında Hâricilik, Şia, Mu’tezile, Cebriyye, Kaderiyye, Mürcie, Müşebbihe, Mücessime, Dehriyye, Muattıla, Zındıklık, Râfizîlik gibi Eshâb-ı kiram’ın yolundan ayrılan ve isimleri çok duyulan fırkalar bulunmaktadır.

Ehl-i Sünnet âlimlerince bid’at ve dalâlet/itikatta sapıklık olarak vasıflandırılan bu fırkaların belli başlı özellikleri şöyledir:

Hâriciler, Hazret-i Ali’ye küfür isnat ederek kâfir olduğunu söylerler.

Şiîler, Sahâbe arasında ayırım yaparlar. Özellikle Hazret-i Ömer, Hazret-i Osmân, Hazret-i Aişe ve Hazret-i Muaviye’ye ta’n ederler, küfrederler. Hiçbirinin hadisini kabul etmezler. Kur’an-ı kerim’den sonra en kıymetli hadis külliyatı olarak bilinen Kütüb-i Sitte’yi “din”de ve tedriste kullanmazlar. Kendi âlimlerince derlenen Nehcü’l-belâga isimli kitabı, inanç ve amelde esas alırlar. Kendilerinden olmayanların yanında takıyye/onlardanmış gibi görünme prensibini uygularlar.

Mu’tezile, kadere inanmayan, Kur’an’a mahluk deyen, Allahü teâlâ’nın sıfatlarını kabul etmeyen, insanın kendi fiilinin yaratıcısı olduğunu söyleyen ve nasların açıklanmasında genelde aklı ölçü alan bir mezheptir.

Modernist Müslüman ve İlahiyatçılar, daha ziyade Mutezilî inançtadırlar.

Cebriyye, insanın iradesini yok sayar, dolayısıyla haram işleyenin suçsuz olduğunu iddia ederler.

Kaderiyye, Mutezile’de olduğu gibi Allah’ın kulun fiilleri üzerinde bir tesirinin bulunmadığını ileri sürerler. Diğer bir ifadeyle kulun, kendi fiilinin yaratıcısı olduğunu söylerler.

Mürcie, haramları mubah görürler, kulun imanı varsa, günahı ona zarar vermez, derler.

Müşebbihe ve Mücessime, yüce Allah’ı yaratılmış varlıklara benzeterek, O’na mekân ve organlar isnat ederler.

Dehriyye/Dehrîler, Allah ve âhiret inancı taşımayan, hayatı dünya hayatından ibaret sayan bir görüşe sahiptirler. Bugünkü ifadeyle ateist ve materyalist bir düşünce akımını temsil ederler.

Muattıla, önceleri Allah’ın sıfatlarına inanmıyorlardı, sonraları Allah’ın varlığını da kabul etmeyerek tabiatın/evrenin varlığını kendi kendine sürdürdüğüne inanırlar.

Zenâdıka/Zındıklar, Müslüman görünen kâfirlerdir. Müsteşrik bağımlısı İlahiyatçıların çoğu ve İslâm ülkelerindeki İslâm düşmanları ile “Kur’an bize yeter” diyenlerin hepsi, bu gruptandır.

Râfizîler, Şia’nın çeşitli isimlerle ortaya çıkan kollarının en kötüsü olarak bilinirler. Şia’nın Gulât tâifesi, Allah, Hazret-i Ali’ye hulûl etmiştir, başka bir deyişle, Ali, ilâhtır, derler.

Ehl-i Sünnet âlimleri, 72 bid’at ve dalâler fırkasını, 12’şer bölümden oluşan 6 başlık halinde toplamışlardır. Bu gruplandırmada farklı başlıklar kullanılmış olsa da fırkaların, genel olarak yüce Allah’ın sıfatları, Kur’an, Vahiy, Kader, Kabir ve Ahiret âlemi, Cennet, Cehennem gibi nass (âyet ve hadis) olmadan aklen doğru olarak bilinmesi mümkün olmayan kavram ve konularda yanlış yaptıkları, Haktan saptıkları görülmektedir. Bu kavram ve konuların açıklanmasında bazan nassı inkârla, bazan da yanlış yorumla “hadiste beyan edilen cemâat”ten, dolayısıyla Eshâb-ı kirâm’ın yolundan ayrılmışlar, dalâlete, sapıklığa düşmüşlerdir.

Sünnî âlim eş-Şehristânî, el-Milel ve’n-Nihal kitabında 72 Fırkayı geniş bir şekilde açıklamıştır. İmam Gazâlî’nin de bu konuda Faysalu't-tefrîka beyne’l-islâm ve'z-zenâdıka isminde bir eseri bulunmaktadır.

Modernist İlahiyatçılar, 72 Fırka ile ilgili hadisin sıhhatine inanmazlar.

 

Bâtıniyye ve İslâm’da Felsefe

Bâtıniyye/Bâtınîlik, Kur’ân-ı kerîm’in şer’î, dinî manalarını bırakıp dine aykırı bâtınî, gizli manalarına yönelen bir anlayışı temsil eder. Hicri 2. Asırda ortaya çıktığı görülse de 3. Asırdan itibaren yaygınlaşan, çeşitli İslâmî topluluk ve devletlerde faaliyet gösteren gizli dini bir örgüttür.

Tarih boyunca İsmâiliyye, Seb’iyye, Bâbekiyye, İbâhiyye, Hurûmiyye, Karâmita ve Haşhaşiyye gibi isimlerle faaliyet göstermişlerdir. İnanç sistemlerinin temelini, Şia, Mecûsilik, Yunan Felsefesi ve her çeşit Bâtıllık oluşturmaktadır. İslâmî bölge ve şehirlerde teşkilatlandıkları görülmektedir.

Bâtınîler, siyasî ve idarî nüfuzlarını artırarak, 278/891 de Bahreyn bölgesinde Karmatî, 298/910’da da Mısır’da Fâtımî devletini kurmuşlardır. Ancak idareleri altındaki Ehl-i Sünnet Müslümanlarına çok zulmettiklerini ve çok kan döktüklerini tarihler kaydetmektedir.

Önceleri fikrî yapıda olan bu örgüt, sonraları silâhlı hale gelerek terör örgütüne dönüşmüştür. Hasan Sabbah, İran’da 473/1081’de İsmâiliyye devletini kurmuş ve Alamut kalesini kendisine üs yapmıştır. Kurduğu Fedâyîn teşkilâtıyla, pek çok Sünnî Müslüman, devlet adamı (Nizâmülmülk gibi) ve âlimi şehid etmiştir.

Bâtınîler, kendi inanç ve fikirlerini, İhvân-ı Safâ Risâleleriyle belgeli hale getirmişlerdir. Ancak onların gerçek iç yüzünü dünyaya en kapsamlı ve doğru bir şekilde tanıtan İmam Gazâli olmuştur.

Günümüzde çok telâffuz edilen Nusayrîlik, Dürzîlik, Bâbîlik, Bahâîlik, Kâdıyânîlik/Ahmedîlik, hatta Bektaşîlik gibi oluşumların temelinde Bâtınîliğin olduğu, ilmî çevrelerce kaydedilmektedir.

FETÖ ve Adnan Oktar yapılanmaları, birer Bâtınî örgüttür.

İslâm’da Felsefeye gelince:

İslâm’da en önemli konulardan biri tefekkürdür, aklı kullanmaktır. Bu konuda bir çok âyet-i kerime vardır. Bu âyetlerde dünya, ay-güneş, yıldızlar, hayvanat, nebâtat, dağlar ve bulutların yaratılışı ve özellikle bir damla sudan dönemler itibariyle insanın nasıl halk edildiği bildirilmektedir. Bütün bunlar hatırlatılarak, dolayısıyla insanın aklını kullanarak yüce Allah’ı tanıması, “bir”lemesi ve kendine gönderilen Peygamber’in tebliğ ettiği dine uyması ve neticede kullukta bulunması istenmektedir.

İslâm’da aklın görevi ve sınırı bu olduğu halde, Filozoflar, nassı (âyet ve hadisi) bir tarafa bırakarak, Peygamber, Vahiy, Kabir hayatı, Ahiret âlemi gibi konuları, “akıl”la açıklamaya, çözmeye kalkmışlardır. Dini bildiren “Peygamber”in yerine “akl”ı koymuşlardır. İslâm âlimleri aklı, “dini anlama”da, (İslâm’da) Filozoflar ise, “dini değiştirme”de, hatta bazıları inkârda kullanmışlardır. Onun için Farabi, İbn Sina, İbn Rüşd ve İbn Hazm gibi, Filozoflar, başta Peygamberlik olmak üzere, Vahiy, Melek, Kabir hayatı, Ahiret âlemi, Cennet ve Cehennem gibi konuları, Hazret-i Peygamber’in beyanına aykırı bir şekilde te’vil ederek nasları inkâr etme yönüne gitmişlerdir.

İslâm’da Felsefe’yi İmam Gazâlî, el-Münkız ve Tehâfütü’l-Felâsife kitaplarında uzun uzun açıklamaktadır. Ayrıca Gazâlî’nin Bâtınîlerle ilgili müstakıl bir kitabı da vardır. el-Münkız kitabında İmam Gazâlî, şu tespiti yapmaktadır:

İbn Sîna ve Fârâbî’nin de içinde bulunduğu Felsefeciler, İlâhiyat konusunda 20 hususta hata etmişlerdir. Bunlardan 3’ünde küfre düşmüşler, 17’sinde de bid'at ehlinden olmuşlardır.

Küfre düştükleri üç konu şunlardır:

1. Ahirette azap, ruhen olacaktır,

2. Allah, geneli bilir, ayrıntıyı bilmez,

3. Âlem, ezelî ve ebedîdir, diyorlar.

İ. Gazalî, bunların yanlış olduğunu delilleriyle adı geçen eserlerinde açıklamıştır.

 

İbn Teymiyyecilik

İbn Teymiyye (ö.728/1328) Memlükler döneminde Şam’da yaşayan bir ilim adamıdır. Önceleri Hanbelî bir âlim iken sonraları Cumhurca tasdik edilen Dört Mezhep ve Akâid ulemasının belirlediği İman ve Fıkıh esaslarına karşı çıkarak, kendine göre bir Mezhep oluşturmuştur. Ancak bu mezhepteki görüşler, bir ictihad olarak değil, İslâm’ın temel esaslarına yönelik bir red ve itiraz şeklinde ortaya çıkmıştır. Onun için o asırdaki bütün Ehl-i Sünnet âlimleri bu fikirlere tepki göstermiş, neticede İbn Teymiyye defalarca hapsedilmiştir. Zararlı ve tehikeli görüşlerinden bazıları şöyledir:

Yüce Allah’a mekân isnat etmiş, Hazret-i Peygamber’in ma’sumiyetini kabul etmemiş, Cehennem’in ebedî olmadığıni ve kâfirlerin Cehennem’de sonsuz kalmayacakları iddia etmiş, Hulefâ-i Râşidîn’e ve bazı sahâbeye dil uzatmış, Muhyiddîn-i Arabî, Sadreddîn Konevî gibi tasavvuf büyüklerini küfürle itham etmiş, tasavvufu reddetmiş, başta Peygamber efendimizin kabr-i şerifleri olmak üzere Eshâb-ı kirâm’ın, velîlerin, âlimlerin ve sâlih Müslümanların kabirlerinin ziyaret edilmesine karşı çıkmış, bunları şefâate vesile kılmayı da haram saymıştır.

İbn Teymiyye’nin fikirlerinin itikaden bozuk olduğunu bildiren âlimler arasında, İbn-i Battûta, İbn Hacer-i Mekkî, Takiyyüddîn Sübkî, oğlu Tâcüddîn Sübkî, Abdülvehhâb Sübkî, İzzeddîn ibn Cemâa, Ebû Hayyân, Zâhidü’l-Kevserî, Yûsuf-i Nebhânî, Abdülvehhâb-ı Şa’rânî, Zeynî Dahlan, İmâm-ı Rabbânî, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî, Mustafa Sabri Efendi ve Abdülhakîm Arvâsî hazretleri bulunmaktadır.

Bu gün İbn Teymiyye’nin Sünnî Müslümanlığa aykırı fikirleri, İslâm ülkelerinde yaygın bir şekilde savunulmakta, resmi ve özel kurumlarda “doğru görüş” olarak ön sırada yer almaktadır. Ülkemizde İlahiyat ve İslamî İlimler Fakültelerinde Akademik çalışmaların doğruluk ve geçerliliği büyük oranda bu fikirlerin kabulü ve işlenmesine bağlıdır. Özellikle Vahhabîlik ve Selefîliğin temelini oluşturan bu sapkın fikirler, Oryantalizm ve İslâm’da Modernizme geçişte ilk basamak olarak kullanılmaktadır.

 

Kaynak:

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/606159.aspx

 

 

http://i.hizliresim.com/p9Omjo.png

İmam Mûsa Kâzım (rahmetüllahi aleyh) Camii / Bağdat

 

alamut kalesi ile ilgili görsel sonucu

Alamut Kalesi - İran

Ana Sayfa