DİNDE REFORM VE GÜNCELLEME
Metin
Özer
Tayyip Bey
bir zatın din adına söylediği yanlış
sözlerini düzelteyim derken, kendisi ondan daha büyük bir yanlışa düştü.
Bu sözü söylerken de; niyeti ile
kelamı farklı olsa da insanlar ağzından çıkana baktı.
O sözleri, doğal olarak da sevenlerinin
üzülmesine neden oldu.
Ne demişti Tayyip Bey;
“Bunlar ya bu asırda yaşamıyorlar,
çok farklı bir dünyada, farklı bir asırda, zamanda yaşıyorlar. Çünkü İslam'ın
güncellenmesinin
gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. İslam'ın hükümlerinin güncellenmesi
vardır. Siz İslam'ı, 14-15 asır hükümleri ile kalkıp da bugün uygulayamazsınız,
böyle bir şey yok.”
Burada tırnak içerisindeki
ifade, “İslam’n güncellenmesi”
sözüydü.
İşte ortalığı karıştıran da bu ifade oldu.
Sizler gibi benim de
başımdan aşağıya adeta bir kazan kaynar su döküldü..
“Dinin
güncellenmesi” meselesi ile bu millet
ilk kez karşılaşmıyor.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, yani dedelerimizin
zamanında dinin pek çok hükmü ortadan kaldırıldı.
“Takke olmaz şapka,
Arapça olmaz Türkçe, Din adamı olmaz fen adamı ve Kur’an okuma roman oku”
dediler.
Yetmedi; Ezan
bile güncellendi, Türkçe okundu.
Sonra
İnönü dönemi geldi.
Yani babalarımızın dönemi.
Bu kez
dinde yeni güncellemeler
yaptılar.
Cenaze ve Cuma selaları da
Türkçeleştirildi.
‘’İftitah tekbiri’’ denilen namazın başlangıcında
"Allahü Ekber"
denilmesi yasaklandı.
Ardından da
namaz surelerinin
Türkçe’ye
çevrilmesi çalışması
geldi.
Bu hainlik masumane bir planla yapılmaya
kalkışıldı;
- Halk
okuduğu duanın manası bilsin.
Bunları
yaparken amaçlar gayet açıktı.
Bütün amaç;
dinde reform
adı altında Din-i islam’ı bozmaktı.
Şükürler olsun namaz surelerini
Türkçeleştirmeye
iktidarları yetmedi.
İsmet İnönü’nün
oğlu Erdal İnönü siyasete girdiği dönemlerde verdiği bir röportajda bu
niyeti şöyle anlattı:
- Dindar mıyım?
Bilmiyorum. Arada namazlara gidiyorum. Onun dışında gece uyumadan evvel,
küçükken annemin bize öğrettiği duaları okuyorum. Ama tabii bunlar ezbere
yapılan şeyler Türkçe okusak, o zaman duygular
daha anlamlı olur.
Umarım bir gün Türkçe yaparız duaları...
Onun dışında dinle ilgim yok.
Dinde bir çeşit
reform, bir yorum getirmek lazım.
Ama bütün bir hayat isteyen bir iştir
o...
Pek çok kimse hemen karşı çıkar, insanları öldürmeye kalkarlar.
Onları
göğüsleyecek zaman ve enerji gerekir.
Atatürk’ten beri fiilen reform yapılmış, ama bunun teorisi yapılmamış.
Teorisini yapmadan,
eylemli olarak yapmak, yani yönetim üzerinde
caminin egemenliğini kırmak, ama dini
ortadan kaldırmamak, Kur'an-ı Kerim’e
yorum getirmemek...
Bu yeterli değil; sürekli irtica tehdidi oradan geliyor.
“Caminin egemenliği kırıldı
ama din ortadan kaldırılmadı.”
diyen
Erdal İnönü kısaca şunu
söylüyor; “ Atatürk ve babam
dönemlerinde dinde reform
fiilen yapıldı ama teorisi yapılmadı.
Yani zorla; asarak, hapsederek, döverek ve söverek yapıldı.
Dinde reform,
yasalarla yapılmadı. Bu yüzden de başarılı olamadı.”
Erdal İnönü
başarısızlığın sebebinin dinde reform yasalarının çıkarılmaması sanıyor.
Ne büyük bir hata, ne büyük bir gaflet.
Dinde reformistlerin bugüne kadar başarılı olamamalarının tek sebebi
Allah-u teala’dır,
Kainatın yaratıcısı kendi kelamı olan Kur’an-ı
Kerim’i yani ondan doğan ‘Din-i islam’ı kıyamete kadar koruyacağını
buyuruyor.
Hicr Suresi
9’uncu ayetinde mealen;
“Kur'anı biz indirdik, elbette yine onu
biz koruyacağız.”
Cenab-ı Allah;
Fussilet suresi 41-42 ayetinde mealen;
“Kur’an, eşi benzeri olmayan bir kitaptır. Ona önünden, ardından
(hiçbir yönden, hiçbir şekilde)
batıl gelemez
(hiçbir ilave ve çıkarma yapılamaz.) (Çünkü)
O, kainatın hamd ettiği hüküm ve hikmet
sahibi Allah tarafından indirilmiştir.”
Cenab-ı Allah bu ayetinde Kur’an-ı
Kerim'i bozabilecek birinin çıkamayacağı açıkça bildiriliyor.
Allah-ü
teala; Kur’an-ı Kerim’e Peygamber Efendimiz’in bile ekleme ve çıkarma yapmasına
müsade etmeyeceğini Hakka
Suresi 44,45,46 ve 47’nci Ayetlerinde son derece sert olarak şöyle bildirdi:
“Eğer O
(Peygamber)
bize atfen, (Kur’ana) bazı sözler katsaydı, biz onu kuvvetle yakalayıp şah damarını
koparır, helak ederdik, hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.”
İşte Kur’an’ın tek harfinin bile değişmeden
günümüze gelmesinin sebebi budur.
Allah-u teala bunu değiştirmek ve dinde
reform yapmak isteyen münafıkları hilelerini başlarına çalmış, onları helak
etmiştir.
Bu yüzden "Cumhuriyet"in kuruluş döneminde yapılan
güncellemelerin tamamı ortadan kalkmış, din tekrar aslına dönmüştür.
Erdal İnönü'nün
isyanı da zaten bunadır.
Her kim Allah’ın dinini değiştirmeye kalkar, dinde
reform yapmaya çalışırsa ayeti inkar etmiş olur.
Ayeti inkar eden dinden çıkar kafir
olur.
Kısaca bu konu çok ama çok
tehlikeli bir konudur.
Dinde reformcular ve onların peşinden giden saftiriklerin
anlamadığı şu;
Onlar dini akıl zannediyorlar.
Oysa
bizim dinimiz Akıl değil, Nakildir.
Bu dinin bozulmadan günümüze gelmesinin nedeni, nakil olmasıdır.
Cebrail Aleyhisselam Allah-ü teala’nın
kelamını vahiy olarak Peygamber Efendimiz’e (Sallallahü aleyhi ve sellem)
nakil etti.
Peygamber
Efendimiz, (Sallallahü aleyhi ve
sellem) kendine gelen Kur’ana bir harf bile eklemeden ve çıkarmadan
insanlara nakil etti.
İman edenler Sahabe oldu.
Sahabe, Peygamber
Efendimiz’den (Sallallahü aleyhi ve sellem) aldıklarını Kur’ana tek harf ekleme
çıkarma yapmadan her yere yaydılar.
Peygamber Efendimiz’den (Sallallahü aleyhi
ve sellem) sonra; alimler, evliyalar, Mürşid-i kamiller geldi.
O arada Peygamber Efendimiz’in geleceğini müjdelediği dört hak mezhep oluştu.
Bunlar;
Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli mezhepleridir.
Bu dört hak mezhep, sünnidir.
Sünni
demek; sünnete uyan, yani Resulullahın yolunda olan demektir.
Resulullah
efendimiz başka bir hadis-i şerif de mealen buyurdu :
“İsrail oğulları 72 fırkaya ayrıldı. Ümmetim ise 73 fırkaya
ayrılacaktır. Onlardan bir fırkanın dışında, hepsi cehenneme gidecektir.
Kurtulan fırka, benim ve eshabımın yolu üzerine olanlardır.”
Kurtuluşla müjdelenen o fırka, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadıdır.
Burada
bahsedilen; Sünnet, Resulullah'ın bildirdiği yoldur. Cemaat da Eshab-ı
kiramdır.
Sünnet ve
cemaat ehli yani Ehl-i
sünnet vel-cemaat; Resulullah'ın ve Eshab-ı kiramın gittikleri, itikattaki tek
doğru yol demektir.
“Ehl-i sünnet vel-cemaat”i kıyamete kadar bozmadan ve
bozulmadan taşıyacak tek yol ise;
Silsile-i Aliyye denilen
mübarek halkadır.
İslam alimi kendiliğinden olmaz. Onlar
yerden ot gibi bitmez.
Hocasız ve icazetsiz alim
olmaz.
Her alimin mutlaka Resulullaha dayanan bir silsilesi olur.
İşte o silsilelerin en kıymetlisi ve büyüğü “Silsile-i
aliyye”dir
ve başı Peygamber Efendimiz’dir (Sallallahü aleyhi ve sellem)
'O’ndan sonra
Ebubekr-i Sıddık
(Radıyallahü anh), sonra Selman-ı Farisi (Radıyallahü anh) sonra Kasım bin
Muhammed (Radıyallahü anh) sonra Cafer-i Sadık (Radıyallahü anh) diye devam
ederek günümüze kadar gelmiş, kıyamete kadar da gidecektir.
İşte bu silsilelerde bulunan Mürşid-i kamiller, hocalarından aldıkları ilimi,
nakil ederek kendinden sonrasına bıraktılar.
Onların hiç birisi araya aklını
katmadı, aldığını nakletti.
Bu yüzden onlar söze; "Hocamız
buyurdu ki... " diye başladılar.
Silsilede bulunan Mürşid-i kamiller birbirine halka gibi bağlı olduklarından,
Peygamber Efendimiz’den gelen bilgiler hiç bozulmadan bir sonrasına nakil
oldu.
Böylece ne Kur’an ne de din hiç bozulmadan ilk günkü tazeliği ile
günümüze bize kadar ulaştı.
Ehli Sünnet suyunun 1.400 yıl sonra bile aynı lezzetli olmasının nedeni;
membaından çıktıktan sonra tek damla bile başka su karışmamasından
kaynaklanıyor.
Allah-ü teala’nın ayetinde
bildirdiği gibi de, bozulmadan kıyamete kadar gidecektir. İşte bizim
dinimizin sırrı budur.
Din-i İslam, akıl değil nakil dinidir.
Her kim bu dine kendi aklını katar; o kişi mutlak sapıtıp,
dinden çıkar.
Kitap gönderilen
diğer dinlerin bozulma nedenleri
de zaten budur.
O dinler
GÜNCELLENDİĞİ için dinden
çıkıp, inanç oldu.
Allah-ü teala
hak bir din olan Musevilik’e
Tevrat’ı gönderdi.
Hazret-i Musa Aleyhisselam vefat ettikten
sonra hahamlar, Tevrat’ı kendi akıllarıyla “güncelledi”
Tevrat insanlar tarafından
güncellenince,
Allah kelamı olmaktan çıktı.
Musevilik
de din olmaktan çıkıp, Yahudilik inancı oldu.
Aynı şekilde Allah-ü teala hak bir din olan
İsevilik
için Hazret-i İsa’ya İncil’i
gönderdi.
Papazlar; Hazret-i İsa
göğe çekildikten sonra İncil’i günün şartlarına uydurmak için
güncelledi.
Dinlerini kendi akıllarıyla değiştirince;
İncil Allah kelamı
olmaktan çıkıp, papaz kelamı oldu.
İsevilik de din olmaktan çıkıp,
Hıristiyanlık inancı oldu.
İşte bu
dinlerin yıkılması son derece masumane bir gerekçe olan, “Zamana uydurmak”
kısaca “güncelleme”
yapmaktan kaynaklandı.
Kul
tarafından güncellenmeye
kalkılan dinler; din olmaktan çıkıp,
dinsizlik
yani kafirlik oldu.
Tevrat’ı
güncelleyip bozanlar, İncil’i güncelleyip bozanlar yüzlerce yıldır
İslam’ı güncelleyip bozma derdine
düştü.
Dinde reform
yapmak iddiasıyla; İslam’ı güncellemekten
amaç, tıpkı diğerleri gibi dini yıkmaktı.
Kim bu dinimizi yıkmak isteyenler?
Onlar; gerçekte
Ateist, Yahudi ve Hıristiyan olan ama
Müslüman görünen MÜNAFIKLARDIR.
O alçaklar Suret-i Haktan görünüp, halt etmeye kalktılar, ama bir şeyi
unuttular.
O da; İslam hak dindi ve bir sahibi vardı.
O sahip de Kainatın
sahibi Cenab-ı Allah’tı.
Allah-ü teala, dinine sahip çıkacağını ve Kur’an'ın tek
bir harfinin bile değişmesine müsade etmeyeceğini ezelden ilan etmiş, söz
vermişti.
Şüphesiz ki Allah-ü teala sözünü tutucudur.
Ayet ile teminat altına
alınan bu sözden sonra;
Her kim bu dini güncellemeye kalkar
Hem bu
dünyada hem ahirette yanar.
DEVAM EDECEK...
NOT : YAZIMIN İKİNCİ
BÖLÜMÜNDE TAYYİP BEY’İN NEREDE HATA YAPTIĞINI ELE ALACAĞIM.
KAYNAK:
http://www.habervitrini.com/Yazarlar/metin-ozer/dinde-reform-ve-guncelleme |