Ana Menü (Fihrist)

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

03 Haziran 2023

Seçim Zaferinden Sonra

Batı Yanlısı İlahiyatçılar

Ne zaman Yerli ve Millî Olacaklar?

c.ahmetakisik@gmail.com

Ülkemizde Genel ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri, 14 ve 28 Mayıs 2023’de sonuçlanmıştır. Bu seçim sürecinde partiler, siyasî düşünce ve ideolojilerine göre ülkemiz Türkiye ve dış dünya ile ilgili amaç ve hedeflerini açıklamışlardır.

Ülkemizde İçişleri Bakanlığında kayıtlı 124 adet siyasi parti vardır. Ancak bunlardan 35’i seçime girme şartlarını yerine getirebilmiştir.

Seçime giren bu partileri iki grupta toplamak mümkündür:

Bir kısmı, devletine, milletine, vatanına ve bayrağına bağlı, siyaseti, vatandaşlarına daha iyi hizmet götürmek için bir vasıta kabul eden ve bunun için mücadele eden partilerdir. Bu partiler, Yerli ve Millîdir. Ecdadı olan Selçuklu ve Osmanlının temsil ettiği İslam’a ve onun kültürel değerlerine sahip çıkarlar. Aralarında farklı inanç ve fikirler taşıyanlar olsa da genel yapısı ve özellikleri böyledir.

Diğerleri, mütecanis/homojen olmamakla birlikte ülkesinin manevî ve millî değerlerine yabancı; ecdadına sırtı dönük; Batı’dan “aferin” bekleyecek derecede ona bağımlı; vatan, millet ve devletin istiklâl ve savunmasında heyecan, gayret ve hedefi olmayan; terör örgütleriyle devlet ve millet aleyhinde anlaşma yapabilen; ülkesinin yönetim, hukuk ve yargı sistemine düşman yapı ve özelliklerdedir.

Acaba ülkemizdeki Modernist ve Reformcu İlahiyatçılar, bu siyasi yelpazenin hangi tarafında yer almaktadır? Din alanında “Yerli ve Millî”lik olur mu? Oluyorsa, bu ne anlama gelmektedir?

 

DİN ALANINDA “YERLİ VE MİLLΔLİK NEDİR?

Burada din, İslam’ı temsil etmektedir. İslam dini, yüce Allah’ın gönderdiği bir dindir. Peygamberi, Muhammed aleyhisselâm’dır. İslam’ı Resûlüllah’tan, güzide sahâbîler, onlardan da kadîm müctehid-i kiram, Dört Mezhep imamı ve onlara tâbi olan müctehid âlimler nakletmişlerdir. Bu yapısıyla İslam, tamamen vahyî ve naklîdir. Vahiyden uzak, kopuk ve sakîm bir aklın “din” diye ürettiği bir “inanç”, kesinlikle İslam olamaz. Sünnî ve cumhûr ulemâ/âlimler, bunu reddetmişlerdir.

Selçuklu ve Osmanlı ecdadımız, yaklaşık 15 asırdan beri Sünnî ve Cumhûr ulemânın naklettiği Vahyî İslam’ı uygulamışlardır. Bu İslam, Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhebi âlimlerince – tahrif ve tebdilden korunarak – bize kadar ulaştırılmıştır.

Bu durumda din alanında “Yerli ve Millî”lik, ecdadımız Selçuklu ve Osmanlının temsil ettiği, içinde yabancı unsur olmayan temiz, pak İslam’dır. Bu inanca sahip olan ve ibadetlerini bu çerçevede yapan bir Müslüman, din alanında yerli ve millî bir inannca sahiptir.

 

İSLAM’A “YABANCI UNSUR” KATMA TEŞEBBÜSÜ

Bu konu, şu başlıklar altında ele alınabilir:

1. Dinî çoğulculuk. Buna göre “İslam, son din değildir. Diğer dinler de haktır. Hakkı sadece İslam’da toplamak, doğru bir yaklaşım değildir.”

Bu iddia, İslam’a dahil edilmek istenen bir “yabancı unsur”dur. Bu, Hristiyan Misyonerler tarafından sıklıkla işlenerek, İslam ülkelerine pazarlanmaktadır.

Ayet-i kerimelerde buyruluyor:

1) Kim, (son peygamberin tebliğ ettiği “Ahzâb,40”) İslâm’dan başka bir din arar (onun doğru olduğuna inanır)sa, o din, ondan asla kabul olunmaz (Âl-i İmrân,85).

2) Şüphesiz Allah katında (makbul/geçerli olan) din, İslâm’dır (Âl-i İmrân,19).

John Hick ve Wilfred Cantwell Smith tarafından sistemleştirilen Dinî Çoğulculuk, “İslam’ın dışında kalan diğer dinler de doğrudur ve haktır vaya İslam dışı dinlere yanlış denilemeyeceği” iddiasına dayanır.

Ülkemizde bu görüşe sahip çıkan İlahiyatçılar arasında KURAMER’de Md. Ali Bardakoğlu ve OMÜ’den Mahmut Aydın başta olmak üzere Oryantalist bağımlısı birçok İlahiyatçı vardır.

İslam dini dışında bir dine inanan bir kişinin Ahiret’te kurtulacağına inanan, yukarıdaki iki âyeti inkâr etmiş olur. Böylece İslam’ı kabul etmeyen ve Müslüman olmayan hiç kimse, Ahiret’te cehennem azabından kurtulamayacağı gibi cennete de giremez.  Bu bir yorum değil, İslam’ın bi-zatihi kendisidir.

2. Ehl-i Kitab’a cennette yer ayırma. İslam gelmeden önce Hazret-i Mûsa ve Hazret-i İsa’ya iman eden, şirk koşmayan, Allah’ın birliğine inanan ve tebliğ ettikleri dine göre ibadet ve tâatte bulunan Mûsevî ve İsevîlerin hepsi Müslümandır.

Fakat Muhammed aleyhisselâm geldikten sonra ilâhî din İslam’ı kabul etmeyen/Müslüman olmayan Yahudi ve Hristiyanlar, Kur’an’a göre kâfirdirler.

Ayet-i kerimelerde buyruluyor:

1) Yahûdiler; "Uzeyr, Allah'ın oğludur." dediler. Hristiyanlar da: "Mesih (İsa), Allah'ın oğludur." dediler (Tevbe,30).  Şüphesiz ki, "Allah, ancak Meryemoğlu İsa Mesih'tir" diyen (Hristiyan kişi)ler kâfir olmuşlardır (Mâide,17).

2) Allah, şüphesiz üçün (üç ilâhtan) biridir." diyen (Hristiyan kişi)ler kafir olmuştur.

3) Muhakkak ki, (bir beyyine olarak gelen Muhammed “aleyhisselâm”ı ve Kur’ân’ı reddederek) kâfir olan Ehl-i Kitap ve müşrikler(in tamamı “Beydâvî ve Elmalılı”), cehennem ateşindedirler (Beyyine,6).

Ayet-i kerimelerde Ehl-i Kitap ile ilgili hüküm böyle açık olmasına rağmen, Hayrettin Karaman:

“Allahü teâlâ –Ehl-i kitap gibi– müşrik olmayan inkârcıları (kâfirleri) bağışlayabilecektir (DİB Tefsir, Nisa, 48. âyetin tefsiri).” diyerek Allah’a iftira etmektedir. Çünkü Ehl-i Kitab’ın Allah’a oğul isnat ederek kâfir oldukları âyetle sabittir. Müteâkip âyetler de – sebeb-i nüzûle bakıldığında - bu iddiayı yalanlıyor. Dolayısıyla bu görüşün bir temeli yoktur. Hatta “küfür” ifade etmektedir.

Bu iddia, “yabancı bir unsur” olarak İslam’ın temel esaslarına dahil edilmek istenmiştir.

3) İslam’da tefrika. İslam dini tefrikayı, Müslümanlar arasında İslam’ın esaslarına aykırı itikadı yasaklamış ve haram kılmıştır.

Kim, böyle “yabancı bir unsur”u İslam’a dahil etmeye kalkarsa, o, reddolunur.

Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde buyruluyor:

1) Hepiniz Allah’ın ipi (olan İslam dini)ne sımsıkı sarılın. Fırkalara ayrıl(ıp dağıl)mayın (Âl-i İmrân,103).

2) Yahûdiler 71 fırkaya, Hristiyanlar da 72 fırkaya bölündü. Ümmetim ise 73 fırkaya bölünecektir. Biri dışında hepsi (72’sinin akideleri, imanları Sahâbe-i Kirâm’ın bildirdiği İslâm’a uymadığı için) ateşte (cehennemde) olacaktır. Kurtulan cemâat, benim ve eshâbımın yolunda gidenlerdir (Tirmizi, İman 18; İbn Mâce, Fiten 17; Ebû Dâvud, Sünne 1).

İslâm âlimleri, hadiste beyan edilen 72 fırkayı, tek tek açıklamışlardır. Bunlar arasında Hâricilik, Şia, Mu’tezile, Cebriyye, Kaderiyye, Mürcie, Müşebbihe, Mücessime, Dehriyye, Muattıla, Zındıklık, Râfizîlik gibi Eshâb-ı kiram’ın yolundan ayrılan ve isimleri çok duyulan fırkalar bulunmaktadır.

4. Cemâatten ayrılma. Müslümanların birlik ve beraberlik içinde olmaları, ülü’l-emre itâat etmeleri ve fitne çıkarmamaları emredilmiştir. Ülü’l-emr, Ehl-i Sünnet âlimlerine göre, yöneticileri kapsadığı gibi, müctehid âlimleri de içine alan bir kavramdır.

Ayet-i kerime ve hadis-i şeriflerde buyruluyor:

1) Ey îman edenler! Allah'a itâat edin, Peygamber'e itâat edin ve sizden olan ülü'l-emre (idarecilere ve müctehid âlimlere) de (itâat edin) (Nisâ,59).

2) Fitne (çıkarmak), öldürmekten daha büyük (bir günâh)tır (Bakara,217).

3) Yüce Allah ümmetimi dalâlet/sapkınlık üzerinde birleştirmez. Allah’ın “yed”i (rahmet ve bereketi) cemâatle birliktedir. Kim cemâatten ayrılırsa, cehennem yoluna girmiş olur (Tirmizî, Fiten 7).

4) Bir karış da olsa cemâatten ayrılan kişi, İslâm bağını boynundan çözmüş olur (Tirmizî, Edeb 78).

Cumhûr âlimlerinin beyanına göre, bu cemâat, Hazret-i Peygamber’in şanlı Eshâb’ının yolunda olan Dört Mezhep mensuplarıdır ki, bunlara Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat denir.

5. Peygamberi devre dışı bırakma. Yüce Allah, ilk peygamber Hazret-i Âdem’den beri dinleri/şeriatleri, peygamberler vasıtasıyla göndermiştir. İlâhî/semavî bir dinde peygamber, dinin aslî unsurlardan biridir. Sözde dine inanıp (!) peygamberi tanımama, dini inkâr anlamına gelmektedir.

Ayet-i kerimelerde buyruluyor:

1) (Resûlüm, şöyle) de: Eğer siz Allah’ı seviyor (ve İslam’a inanıyor)sanız, o takdirde (açıkladığım şeriatte) bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın (Âl-i İmrân,31).

Hadisler, İslam şeriatini (ahkâmını) açıklamaktadır.

2) (Resûlüm,) de ki: Allah’a ve Peygambere itâat edin. Eğer yüz çevirirlerse (Allah’a itâat etmez ve peygamberi dinde rehber kabul etmezlerse), şüphesiz Allah, kâfirleri sevmez (Âl-i İmrân,32).

Bu durumda Peygambere itikadî muhalefet, küfrü gerektirmektedir.

Zamanımızda Peygambere uymama veya onu devreden çıkarma, bazı bâtıl ve yıkıcı akımların doğmasına sebep olmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır:

1) Kur’an müslümanlığı. Hadisleri inkâr edenler, bu kavramı ileri sürerek İslam’ı tahrip etmeye yelteniyorlar. Bunlar, FETÖ ve Misyoner Oryantalistler tarafından idare edilmektedir.

2) “Peygamberin ahkâm koyma yetkisi yoktur iddiası. Bu, açıkça küfür olan bir iddiadır. Çünkü her Peygamber, kendisine vahyedilen vahyi/şeriati açıklar. Bu bâtıl görüş, Müsteşriklerin ağına takılan İlahiyatçılarca savunulmaktadır.

3) Hadisleri ayıklama. Oryantalizmin stratejisi doğrultusunda Ülkemizde ve İslam dünyasında doğrudan Peygamberi inkâra veya tenkide cesaret edemeyenler, dolaylı olarak İslam şeriatının kaynaklarından biri olan Hadisleri hedef almışlardır. Ayıklamada selîm akıl değil, sakîm/şeytanî akıl, seküler/laik mantık, kadın hakları (!), çağdaşlık çerçevesinde müctehid muhaddislerce tedvin olunan Hadis Külliyatı cerh ve ta’dile tâbi tutulmuştur. Mısırlı mason ve mürted reforumcuların bile yapmadıkları bir çalışma, Diyanet’in (DİB) üstüne yıkılarak Hadis münkir ve münekkitleri tarafından yapılmıştır.

Diyanet İşleri (Başkan Yardımcısı ve) Başkanı iken Prof. Dr. Mehmet Görmez’in rehberliğinde 15’i Diyanet’ten, 100’ü de Üniversite ve diğer kurumlardan olmak üzere 115 kişilik bir ekibin 4 yıl süren bir zamanda 30 bin civarında hadisi içinde bulunduran bir Hadis Külliyatı/Hadislerle İslam kitabı, 7 cilt olarak hazırlanmış ve Diyanet’te basılmıştır.

Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerine göre, bu çalışmada 204 bin (Kütüb-i Sitte, Kütüb-i Tis’a ve diğer hadis imamlarının eserlerinde mevcut) hadis ayıklanmıştır (04.01.2011 Milliyet Gazetesi).

Fiten/Fitnelerle ilgili hadisler, sorunludur. Çünkü bunlar, zayıf, sıhhatten yoksun veya uydurmadır. Bunlarla itikad olunmaz (Mehmet Görmez, internette Videosu mevcut).

Fakat Kütüb-i sitte’ye bakıldığında Buhari‘de, Müslim’de, Tirmizi’de, Ebu Davud’da ve İbn Mace’de, “fiten” konusunda özel kitablar/bölümler bulunmaktadır. Fiten hadislerde beyan edilen bazı olaylar ise, âyetlerle açıklanmıştır. Hadisler inkâr edilirken, acaba âyetlerin durumu ne olacaktır? Çelişkiye bakınız: Ayeti de, hadisi de nakleden Peygamberdir.

Bu durumda Batı sevdalısı bir dinde reformist, “ben âyete inanırım, hadise inanmam mı, diyecektir? Her ikisini de nakleden Peygamberdir. Demek ki, o, ahlâkî açıdan dürüst değil, yalancı ve münafıktır! Böyle birinin mahkemede şahitliği bile kabul edilmez. Kaldı ki, din konusunda sözüne güvenilsin!

Mehmet Görmez, deprem dolayısıyla “onlar (halk) Allah’a karşı kırık, devlete karşı öfkelidir (İnternet ve Gazeteler) demişti. Bu, DİB eski başkanı Görmez’in başka bir yalanıdır. İki ay süre içinde hiç kimse, Allah’a karşı böyle bir isyan cümlesi kurmadı. Halk, “bu takdir-i ilahîdir” diyerek, imanlarının gereğini açıkladı ve Müslüman olduklarını gösterdi.

Acaba 28 Mayıs 2023 seçim zaferinden sonra, Selçuklu ve Osmanlı karşıtı, Dört Mezhep düşmanı, Batı yanlısı, Oryantalist bağımlısı, Ehl-i Kitap sevdalısı İslam tahripçileri ve Batı’nın etki ajanları, ne yapacaklar? İslam’ı tebdile/değiştirmeğe devam edebilecekler mi? Batı’nın Sünnî İslam karşıtlığı tarafında yer alıp, Ecdadımızın temsil ettiği İslam’a muhalefeti hâlâ sürdürecekler mi?

Eğer bu düşüncede iseler, yanılıyorlar. Çünkü Türkiye Yüzyılı’na girildi, Ayasofya’nın kilitleri kırıldı ve Teknofest Çağ başladı.

 

TEKNOFEST ÇAĞIN GENÇLİK TALİMATI

Bu Talimat, maddeler hâlinde şöyle ifade edilebilir:

1) Ecdadımız Selçuklu ve Osmanlının her alanda – ekonomik, sosyal, kültürel, ahlakî, dinî, örfî, ailevî, mimarî gibi – mirasına sahip çıkılacaktır. Ecdada saygı, esastır.

2) Üretimde “Yerli ve Millî”lik, temel ilkedir.

3) Savunma sanayiinin her alanında hedef, yabancıların ve düşman tarafın ürettiği teknolojinin – hız, kalite ve miktar bakımından - üzerindeki seviyeye ulaşmaktır.

4) Ekonomide refahı yaygınlaştırmak ve toplum fertlerinin hayat standartlarını başkasına muhtaç olmayacak şekilde yükseltmektir.

5) İslam İlimlerinde – Akaid’den Tasavvuf’a kadar – Ehl-i Sünnet âlimlerinin eserleri esas alınacaktır.

6) Akaid’de Fıkh-ı Ekber, Akaid-i Nesefî ve Emâli kasidesi gibi eserler temel alınacaktır.

7) Fıkıh’ta Kudurî, Hidaye, Reddü’l-Muhtar gibi temel kaynaklar kullanılacaktır.

8) İslam düşmanları, Oryantalistler, Dinde Reformcular ve eserleri tanıtılacak ve onlarla ilgili reddiyeler hazırlanacaktır.

9) MEB okullarında ve İlahiyat/İslami İlimler Fakültelerinde İslam dini ve ilimleri, kendi kaynaklarından öğretilecektir.

10) Müsteşriklerin ve onların temsilciliğini yapan – yerli ve yabancı - İlahiyatçıların (Fazlurrahman gibi)  zararlı, bozuk ve bâtıl görüşlerini İslam diye iler süren kişiler, teşhir edilecektir.

11) Bütün bu görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde YÖK, DİB ve ilgili Rektörlük ve Dekanlıklar sorumludur.

12) Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, TRT’nin tertip ettiği "Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması”nın büyük finali 17-18.04.2023 Kadir Gecesi'nde yaptığı konuşmada şu talimatı vermiştir:

“Osman el-Ûşî'nin (ö.575/1180) manzum bir eseri olan Emâli Risalesi (Kasidesi)ndeki gibi sade, saf, samimi ve sağlam itikat anlayışına ihtiyaç vardır. Bu anlayış asırlar boyunca Orta Asya'dan Balkanlar'a ve Kuzey Afrika'ya kadar İslam dünyasının dört bir yanında inanç dünyamıza rehberlik etmiştir. İletişim imkânlarının sınırlı olduğu uzun asırlar boyunca, İslam dünyasının farklı coğrafyalarındaki ana gövdeye (Ehl-i Sünnnet’e) mensup milyonların Kur'an'a ve hadislere aynı zaviyeden bakmasını, bu tür gayretlere borçluyuz. Bugün iletişim araçları çeşitli, hızı anlık, erişimi kolay, ancak zihin ve gönül dünyamız paramparçaysa (çeşitli zararlı, bölücü ve batıl itikatlar ortaya çıkmışsa), işte bu tür ortak paydalara yeterince sahip çıkmıyor olmamızdandır." dedi.

“Allah'tan Kur'an-ı Kerim'in ve Ehli Sünnetin kutlu yolundan kendilerini ayırmamalarını” dileyen Cumhurbaşkanımız, "Emâli benzeri, özellikle de çocuklarımıza hitap eden manzum, kısa ve özlü Türkçe risaleler hazırlayıp, sıbyan (okul öncesi ve ilkokul) mekteplerinden başlayarak, her yerde (kademede) ilk ders olarak ezberletilmesini sağlamalıyız” (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan).

 

Kaynak:

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/dr-c-ahmet-akisik/bati-yanlisi-ilahiyatcilar-ne-zaman-yerli-ve-milli-olacaklar-638442

Geniş Açı Ahmet Akışık.pdf

Ana Sayfa