|
|
08 Nisan 2023 Tek Parti Dönemindeki Dinde Reform Batı Yanlısı İlahiyatçılarca Hâlen Sürdürülmektedir -2- Tek Parti döneminde Osmanlı’nın tarihî, dinî ve manevî mirasını reddetme, aşağılama ve bazı konularda ortadan kaldırma, yönetim stratejisinin temelini oluşturmaktadır. Buna göre dini tedrisat yapan Kur’an Kursları, İman Hatip Okulları, Medreseler, tekkeler, bazıları tamamen, bazıları uzun müddet kapatılmıştır. Yine ibadet mahalleri olan Cami ve Mescitlerin bir kısmı, maksat dışı kullanıma açılmış ya da satılmıştır. İslam dininin esasını teşkil eden Kur’an’a müdahale edilerek, namaz, ezan ve kâmet gibi ibadetleri değiştirme girişimi olmuştur. Özet olarak İslam’ın bütün kurumları ve bunlarda bil-fiil hizmet verenler, suçlu sandalyesine oturtularak, yasalarla ve mahkemelerle cezalandırılmıştır. Artık tek bir gerçek vardır, o da Batı, onun yaşayış biçimi ve değerleri! Onun için Osmanlıyı ecdat kabul eden birinin İslam’ı ağızına alabilmesi için bin kere düşünmesi gerekmektedir. Çünkü bundan sonra yüzler ve gönüller, Batı’ya çevrilmiştir. Demokrat Parti gelse, yönetimde bazı değişikler olsa, din okulları açılsa, hatta İslâmî eğitim serbest olsa da Tek Parti’nin zulmet perdesi, tam olarak kaldırılamamıştır. Bunu, iyi ve doğru anlamaya çalışmalıdır. Bu kunu, şu başlıklar altında ele alınabilir:
1. “Allah’a İmansızlık” ve Kur’an’a Muhalefet1) Tek Parti Dönemi: Liselerde okutulan Tarih kitabında şöyle deniliyor: Tabiatın üstünde ve dışındaki bütün mefhumların (kavramların), insan dimağı/aklı için kendi tarafından uydurma şeylerden başka bir şey olmadığı açıktır. Ulûhiyet (Allah) mefhumu da bunlar arasındadır (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi II, 1933, s. 90 – 92, Devlet Matbaası; Ayrıca bk. Türk Maarif Tarihi V, s.1996). Osman Ergin, s. 90’da kaydettiği satırların müellifinin, zamanın Başbakanı Şemsettin Günaltay olduğunu kaydetmektedir. Günaltay’ın fikirleri de dünyaca meşhur İslam düşmanı İtalyan Leone Caetani’ye dayanmaktadır. Ahiret, yahut hesap günü, mizan, sırat köprüsü, cehennem, cennnet inançları, Mısır gibi eski medeniyetlerde var olan telâkkilerdir. Bunlarla Türk çocuklarının zihinlerini bulandırmaya izin vermeyeceğiz (Tarih I, s.123, 1931, İstanbul Devlet Matbaası). Abdullah Cevdet’in, bir Fransız’ın “İslam Dünyası Nasıl Kurtulur?” sorusuna 1907’de verdiği “Kur’an’ı kapa (yürürlükten kaldır), kadını aç (başörtüsünü çıkar)” cevabı, fikriyatının temelini oluşturmaktadır. Bölüm 15: Allah’ın varlığı hakkında kanaat hasıl etmek, mümkün değildir, s.63. Bölüm 16: Allah’ın varlığı, ispat edilmemiştir, s.64. Bölüm 19: Her var olan şey, maddenin içinden çıkmış (Allah yaratmamış)tır, s.67. Bölüm 173: Allah ve din, muhayyilenin (hayal gücünün) ürünüdür, s.470 (Dr. Abdullah Cevdet, Aklı Selim, MEB Yayınları, İstanbul 1928). 2) Batı Yanlısı İlahiyatçılar: Bu tür İlahiyatçılar, dinde değişiklik yapan, sünnetin de içinde bulunduğu ilâhî vahiy ve ilhamı değil, aklı ve Batı’nın mantalitesini esas alan Dinde Reformculardır. Ayet, Hadis ve Mu’cizeleri, bu çerçevede değerlendirirler. Hiç biri, Dört Mezhep imamını ve bunların yolunda olan âlimleri beğenmez, hatta İslam karşıtı olan bir Oryantalistin görüşünü, bir ehl-i sünnet âlimine tercih ederler. Bir konuda âyet bile olsa, onu ideolojileri istikametinde tevil ederler. “Tevil olan yerde, küfür yoktur” meşhur sloganlarından biridir. Bunların rehberleri, M. Lüther, Batı’nın İslam âlimi olarak ileri sürdüğü masonlar, mürtedler, İslam’a inanmayan Oryantalistler ve İslam düşmanı Misyoner Müsteşriklerdir. Dinde Reformistlerden bazı örnekler: a. Yanlış: Kur’ân, Peygamberin kalbine vahy suretiyle gelmiştir. Bu vahyi Peygamber, kendi kelime ve cümleleriyle ifade etmiştir (Fazlurrahman). Doğrusu: Hayır, Kur’an âyetleri, Resûlüllah’a lâfız ve mana olarak birlikte Hazret-i Cibrîl vasıtasıyla inmiştir. Ayet lâfızları, Resûlüllah’ın kendi kurduğu cümleler değildir. Fazlurrahman, Cebrâil aleyhisselâm’ın ismini hiç zikretmez. Mustafa Öztürk, aynı şekilde düşünür ve inanır. Ayrıca “cihad âyetleri arasında çelişki vardır” der. M. Öztürk, Ankara Okulu ideolojisine bağlı bir İlahiyatçıdır. Ülkemizde bu ideolojiye inanan, yüzlerce İlahiyatçı vardır. b. Yanlış: Kur’ân’ı anlamak için tarihî bir ortama götürmenin onun mesajını o zaman ve mekanla sınırlamak gerekir. Bu durumda manayı evrenselleştirmek, Kur’ân’ı doğru anlamaya engel olur (Fazlurrahman). Doğrusu: Bu da Tarihselci ve tamamen yanlış bir görüştür. Çünkü Kur’an’ın ahkâmı, kıyamete kadar bakîdir. O, Allah kelâmıdır. Onu indiği devirle sınırlandırmak, yüce Allah’a cahalet isnat etmek olur. Ankara İlahiyat camiasından M. Said Hatiboğlu, M. Hayri Kırbaşoğlu, İlhami Güler ve Ömer Özsoy başta olmak üzere, Diyanet’te ve diğer İlahiyat/İslami İlimlerde Kur’an’da Tarihselcilik ideolojisine inanan birçok İlahiyatçı mevcuttur. 3) Değerlendirme: Tek Parti döneminde yüce Allah’ın varlığı inkâr edilmiştir. Özellikle Lise kitaplarında bu inançsızlığa yer verilmesi, İslamsız bir gençlik yetiştirmeyi amaçlanıyordu. İslam ile ilgili bütün kurumlar, murakabe/gözetim altına alınarak, İslamî faaliyet, eğitim, sembol ve özendirme, hepsi resmen yasaklanmıştı. İslam’ın birinci derecede temel kaynağı olan mübarek Kur’an’ı itibarsızlaştırma, üzerinde şüpheler uyandırma ve bir bakıma beşerileştirme çalışmaları, şu anda Reforumcu İlahiyatçılar tarafından yapılmaktadır. Bu ifsat çalışmalarına akıllara ziyan üstelik bir de “bilimsellik!” yaftası vurulmaktadır. Müslümanların sanki idrar şişelerine bal şerbeti etiketleri yapıştırıldığını farketmeyecekleri zannedilmektedir. Yine Müslümanların basîret ve firaset sahibi oldukları unutulmaktadır.
2. Resûlüllah’a Doğrudan ve Dolaylı Hakaret1) Tek Parti Dönemi: Muhammed’in peygamberliğinin başlangıcına dair bir çok rivayetler vardır. Bunlar pek çok efsanelerle karışmıştır. Hakikatte peygamberin ilk söylediği Kur’an âyetlerinin ne olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Muhammed uzun bir devirdeki tefekkürlerin ürünü olan âyetleri lüzum ve ihtiyaçlara göre takdir ediyordu (Tarih II, Orta Zamanlar, s. 91, MEB, İstanbul 1931 Devlet Matbaası). Muhammed, Mekke’den kalkıp Medine’ye (622) kaçtı (s.90). Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba, Kur’an denir (Tarih II, Orta Zamanlar, s. 90, MEB, İstanbul 1931 Devlet Matbaası). Dr. Abdullah Cevdet’in din ve İslam düşmanlığı: Bölüm 114: Mu’cizelerin doğru olduğu ispat olunmaz, s.302. Bölüm 117: Mu’cizeler, saçmadır, s.308. Bölüm 119: Vahiyler, sahte ve aldatıcıdır, s.313 (Dr. Abdullah Cevdet, Aklı Selim, MEB Yayınları, İstanbul 1928). 2) Batı Yanlısı İlahiyatçılar: Sünnî İslam’dan nefret eden İlahiyatçılar, Resûlüllah’ı bir postacı derekesine düşürerek, İslam Şeriatı’nda devre dışı bırakma çür’etini göstermişlerdir. Buna göre peygamberin, İslam’da “hüküm koyma/Ahzâb,36” ve “açıklama yapma/Nahl,44” yetkisi yoktur diyerek, konu ile ilgili âyet-i kerimeler inkâr edilmiştir. Buna ilâve olarak İslam dininin ikinci ruknü olan Hadislerde şaibe uyandırabilmek için, Hadis’te müctehid imamlarca tedvin olunan kitaplara ve içlerindeki hadislere “uydurma” iftirası atılmıştır. Hadis münkiri İlahiyatçılardan bazı örnekler: İsra ve Mi’râc olayında kimisi Mescid-i Aksa’yı âyete aykırı olarak göklerde (Muhammed Hamidullah gibi), kimisi de Mekke’nin yakınında bir yerde “Ci’râne’de” olduğunu söylemiştir (Hristiyan Alfred Guillaume’nin bâtıl görüşlerine kapılan Süleyman Ateş, Mikail Bayram ve Mehmet Azimli gibi). İsrafil Balcı ve Mustafa İslamoğlu da Buhârî başta olmak üzere bütün hadis kitaplarında yer alan Mi’raç hadisine uydurma diyerek, alay etmişler (videosu var) ve kimin tarafından yazıldığı belli olmayan Zerdüştîliğin/Ateşe tapanların kutsal kitabı Avesta’nın (MÖ.VII) okunmasını tavsiye etmişlerdir. Diyanet İşleri (Başkan Yardımcısı ve) Başkanı iken Prof. Dr. Mehmet Görmez’in rehberliğinde 115 kişilik bir ekibin 4 yıl süren bir zamanda 30 bin civarında hadisi içinde bulunduran bir Hadis Külliyatı/Hadislerle İslam kitabı, 7 cilt olarak hazırlanmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerine göre, bu çalışmada 204 bin (Kütüb-i Sitte, Kütüb-i Tis’a ve diğer hadis imamlarının eserlerinde mevcut) hadis ayıklanmıştır (04.01.2011 Milliyet Gazetesi). Fiten/Fitnelerle ilgili hadisler, sorunludur. Çünkü bunlar, zayıf, sıhhatten yoksun veya uydurmadır. Bunlarla itikad olunmaz (Mehmet Görmez). Fakat Kütüb-i sitte’ye bakıldığında Buhâri‘de, Müslim’de, Tirmizî’de, Ebû Dâvud’da ve İbn Mâce’de, “fiten” konusunda özel kitablar/bölümler bulunmaktadır. 3) Değerlendirme: Tek Parti döneminde Peygamber’e mu’cizeler, hadisler, hatta tebliğ ettiği âyetler yönünden inanılmamaktadır. Bunlar sahte, saçma ve altatıcı olarak nitelendirilmektedir. Reformist İlahiyatçılar da bazıları dolaylı, bazıları da peygamberin yaptığı görevi inkâr ederek, ona doğrudan hakaret etmektedirler.
3. İslam’ı İnkâr ve Tahkir1) Tek Parti Dönemi: Şimdi yaşamak dini, yarın Ahiret’te nimet bulmak hurâfesini yıkmıştır. Tapılan görünmeyen (Allah) değil, görünen (tabiat) hakikattir (Şeref Aykut, Edirne Saylavı/Milletvekili, Kemalizm - CHP Programının İzahı – s.44 İstanbul, Muallim Ahmet Halit Kitabevi, 1936). Kokmuş, taşlaşmış, artakalan (dini) kurumların birden yıkılıp atılması ve Türk zekâsını körleten medreseciliğin, tekkeciliğin ve orta çağ kurumlarının yok olması… (gerekiyor) (Şeref Aykut, Edirne Saylavı/Milletvekili, Kemalizm - CHP Programının İzahı – s.44 İstanbul, Muallim Ahmet Halit Kitabevi, 1936). İcra Vekilleri (Bakanlar Kurulu) kararıyla Ayet, Hadis ve Ahlâki Öğüt Levhalarının, yurda sokulması ve okunması yasaktır (6 Temmuz 1944) İslam dini, tam Araba yakışan bir dindir. Çöller beyin kavuran ateşleri ortasında tasavvur edilen yeşil bahçeler, her yandan sular fışkıran, çaylar akan, uçmak hayalleri, cennet tasavvurları Arabı tutuşturmaya yetiyordu (Şeref Aykut, Edirne Saylavı/Milletvekili, Kemalizm - CHP Programının İzahı – s.73, İstanbul, Muallim Ahmet Halit Kitabevi, 1936). 1941 İş ve Hesap yılına âit İdare Meclisi Raporu’nun Hayvancılık bölümünde, Türkgeldi Devlet Ziraat İşletmesi’nde domuzlar üzerinde bazı araştırmalar yapılmış ve müspet neticeler elde edilmiştir. Buna göre Karacabey Harası Sığırcılık Şubesine bağlı 1944 yılında Domuzculuk kolunun açıldığı ifade edilmiştir. Sonra Domuz besiciliği teşvik edilerek, diğer il, ilçe ve köylere kadar yayılmıştır. 2) Batı Yanlısı İlahiyatçılar: Reformist İlahiyatçılardan bazıları Oryantalistlerin ileri sürdükleri “dinî çoğulculuk” görüşünün doğru olduğuna inanırlar. Görüş şudur: Yanlış: “Hiçbir din, diğerlerini dışlayacak ya da kapsayacak şekilde doğruluk iddiasında bulunamaz. Bütün dinlerin, kendilerine göre hakikatleri vardır.” derler. Doğrusu: İslam dini, tek ve son ilâhî dindir. Yahudilik ve Hristiyanlıkta “hak ve hakikat” olsa da, İslam dini/Kurân gelince, nâzil olunca her ikisini ve bunların dışında kalan beşerî dinlerde – eğer varsa - mevcut bütün hak ve hakikatleri, yürürlükten kaldırmıştır. Ahirette kurtuluş ve cennete girme, ancak İslam’a girmeye ve Müslüman olmaya bağlıdır (Âl-i İmrân,19 ve 85; Ahzâb,40). Bu âyet-i kerimelere göre “dinî çoğulculuk” ile ilgili iddiaların hepsi bâtıldır: Çok seslilik dinde risk ve bozulma değil, doğal bir durumdur, hatta zenginliktir. Din içi çoğulculuktan da korkmamak gerekir (Ali Bardakoğlu). İslâm, merkeze alınarak, diğer dinler değerlendirilemez (Mahmut Aydın). Kur’an’ın çoğulcu anlayışı ile fıkıhçıların dar kapsamlı din anlayışları arasında açık bir çatışma bulunmaktadır (Mahmut Aydın). 3) Değerlendirme: Tek Parti döneminde Batı’ya inanç ve kültür de dahil, entegre olabilmek için İslam’a âit her şey, efsane, uydurma, zararlı ve tehlikeli ilân edilmiştir. Ülkemizde ve İslam dünyasında Dinde Reformcular da Münzel/Vahyî – Müctehid âlimlerce nakledilen ve korunan Sünnî - İslam’a cephe alarak, Batı’nın İslam’ı tahrip, tezyif, tahkir ve tebdiline ortak olmuşlardır.
4. Kur’an’a İnançsızlık ve Onu Aşağılama1) Tek Parti Dönemi: Peygamberlik ve vahiy, insan dimağı tarafından uydurulmuştur (Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi II, 1933, s. 90 – 92, Devlet Matbaası; Ayrıca bk. Türk Maarif Tarihi V, s.1996). Kur’an-ı Kerim (Mushaf-ı Şerif) sahifelerinin kese kâğıdı yapıldığını ve ayaklar altına alındığını gören Müslüman vatandaşlar, İstanbul Müftülüğü’ne şikayette bulunmuşlardır. Bunun üzerine İstanbul Müftüsü M. Fehmi Ülgener, 17 Aralık 1937’de tonlarca Mushaf-ı Şerif sahifesinin kese kâğıdı yapılmak üzere Osman Bey matbaasına getirildiğini ve bu kunuda Müslüman vatandaşların şikayetçi olduğunu bir yazı ile Türk Okutma Kurumu’na bildirmiştir. İsmail Hakkı Konyalı, Tek Parti Dönemi’nde Kur’an-ı Kerim (Mushaf-ı Şerif)” sahifelerinin nasıl kerpiç hâline getirildiğini “İnkılâp Mezalimi” yazı dizisiyle Türk vatandaşlarına ve bütün dünyaya açıklamıştır. Ayrıca vagonlar dolusu Osmanlı tarihi evrakının, bedava denilecek bir parayla Bulgarlar’a satıldığını belgelerle ortaya koymuştur. Bu tonlarca evrak, Bulgaristan, Alman Kraliyet Enstitüsü ve Vatikan tarafından paylaşılmış ve bu evrakın muhteviyatıyla ilgili iki ciltlik bir rehber de yayınlanmıştır. Bu durumda Osmanlı Tarihi konusunda araştırma yapacak olan Türklerin, Sofya’ya gitmeleri gerekecektir (Kadir Mısıroğlu, CHP’nin Günah Galerisinden Sayfalar, s. 127-132, İstanbul 2015). Türkiye, Arapların kanunlarından (Kur’an ve Hadis’ten) kurtulacaktır. Günahın büyüğü, Arap (Kur’an-ı Kerim) harflerinindir (Celâl Nuri İleri, Hilâfet Risaleleri, C.6, s.541, 28 Şubat 1940). 2) Batı Yanlısı İlahiyatçılar: Modernist İlahiyatçılar, İslam’a Hazret-i Peygamber’in sunduğu ve Eshâb-ı Kiram’ın naklettiği şekilde değil de Müsteşrik merkezlerinde eğitilmiş Müslüman görünümlü ajan ve mürtedlere göre inanırlar. Onlar için kudsiyet yoktur. Kur’an ve Ka’be bile mukaddes değildir. Ulûhiyet’ten başka kudsiyet yoktur (Ömer Özsoy). Bütün Tarihselci İlahiyatcılar ve Vehhabîler, bu görüştedirler. Onun için Vahhabî, Mushaf-ı Şerifi yastık yapıp yatabilmektedir. Kur'an'ı kutsal kitap olarak nitelendirmek daima sorunludur (Ömer Özsoy, Frankfurt, Haziran Sempozyum, 2008). Diyanet/DİYK, önce “seccade, kutsal değildir” demiş, fakat tepkiler gelince, “saygısızlık” ifadesini kullanmıştır. DİYK’na sorulduğunda: Bayrağa, ayakkabı ile basılabilir mi? Kutsallık kavramını kullanmadan ve halkın tepkisini beklemeden elbette hemen “hayır” denilmesi gerekir. 3) Değerlendirme: Tek Parti dönemindeki İslam algısı, inancı ve uygulaması ile Oryantalist zihniyeti taşıyan Reformistlerin itikadı, ortak dalâlet çizgisinde birleşmektedirler.
5. Sistemi ve Batı’yı Putlaştırma(CHP Programı,) kutsal bir kitap gibi önümüze açılarak, yüce partimizin kurucusunun parti prensiplerini ihtiva eden bu Mushaf’ını çözmeye ve açıklamaya çalışıyorum (Şeref Aykut, Edirne Saylavı/Milletvekili, Kemalizm - CHP Programının İzahı – s.33, İstanbul, Muallim Ahmet Halit Kitabevi, 1936). Kemalizm, Türk’ün dinidir (Türkçe Sözlük, TDK, Cumhuriyet Basımevi, İstanbul 1944). Gençlik inanını (kalbini) ve vicdanını doldurmak ister. Bu sebepledir ki, Kemalizm dininin hiç şaşmayan, şaşırmayan çoşkun tapıcısı yapmak, ona bu kutsal, ulusal ve kurtarıcı dini olanca derinliği ve inceliğiyle kabul ettirmek ister ki, Kemalizm dinine inancı artsın. İşte istenen gençlik böyle olacaktır (Şeref Aykut, Edirne Saylavı/Milletvekili, Kemalizm - CHP Programının İzahı – s.79, İstanbul, Muallim Ahmet Halit Kitabevi, 1936). Türkün Yeni Amentüsü: (İki madde) Ahiret gününün olmadığına, iyilik ve kötülüğün insanlardan geldiğine iman ederim (Safi Dümer, Türkün Yeni Amentüsü, 1928). Bizler, veda ettiğimiz Şark (İslam’ı temsil eden değerler), ulaşmayı umduğumuz Garb/Batı ile ilgili ne kadar engel varsa, hepsini ayaklarımızın altına almaya, çiğnemeye ve yok etmeye karar verdik. Batılılaşma sadece resmi işlerimizle ve kanunlarımızla sınırlı kalmayacak, bilhassa dimağlarımız ve düşünme biçimlerimiz de tam batılı olacaktır. İslam’a âit kurumlara, vakıflara ve medreselere artık ihtiyacımız yoktur (Celâl Nuri İleri, Hilâfet Risaleleri, C.6, s.540, 28 Şubat 1940). Değerlendirme: Hayır! Türk Milleti, 15 asırdan beri, Müslümandır. İslam’ın bütün kurum ve değerlerine can-ı gönülden bağlıdır. Onu bu hak yoldan hiçbir münkir döndüremez. Ya Râb imanımızı muhafaza eyle!
Kaynak:
|