|
|
25 Şubat 2023 Depremin Hatırlattıkları Müslümanda Olması ve Olmaması Gerekenler Ülkemiz nüfusunun %99’u Müslümandır. Buna göre Türkiye’miz İslam ülkeleri arasında yer almaktadır. İster tabiî/doğal, isterse insan eliyle olan bir afet ve zarar karşısında dinimiz İslam’ın o konu ile ilgili esas ve hükümlerini hatırlamamız ve hatırlatmamız çok tabiîdir, normaldir. Devletler, laik/lâ dinî olabilirler, fakat insanlar/kişiler asla laik olamazlar. Bu olgu/gerçek, dünyanın her devletinde ve ülkesinde aynıdır. Bir insan, ya Müslüman, Yahudi, Hristiyan veya bunların dışında beşerî bir inanca sahip, yahut hiçbir dine inanmayan ateist olmaktadır. Onun için dünyamızda devlet olarak laik rejimi kabul eden bütün ülkelerde – özellikle Avrupa ve Amerika’da – kiliseler, sinegoglar ve mescidler bulunmakta ve faaliyetlerine devam etmektedirler. Ülkemiz de devlet olarak laiktir ama, halkımız Müslümandır. Esnafı, işçisi, memuru, âmiri, öğretmeni, öğrencisi, teknisyeni, mühendisi, doktoru, bireysel hayatında genelde İslam’ın vecibeleri ve ahlâkı çerçevesinde hareket eder. Dükkanını besmele ile açar, vakti girince namazını kılar, kurbanını keser, zekatını verir, hacca gider ve evine domuz eti getirmez. İşini yaparken, hatta kamuda çalışırken dahi, hile yapmaz, yalan söylemez, başkalarını aldatmaz, alış verişinde doğru dürüst davranır. Ancak bu deprem dolayısıyla görüldü ve açıkça ortaya çıktı ki, bazı vatandaşlarımız İslam ahlâkı’ndan çok uzaklaşmış, başkalarının canına, malına kast edecek ve ölümlerine sebep olacak tarzda yasalara aykırı hareket etmişlerdir. Uzmanların açıklamalarına göre yıkılan bazı binalar, mevcut yönetmeliklere uygun yapılmamış, çok para kazanabilmek için çeşitli hile ve yalanlarla vatandaşlar aldatılmıştır. Biz bu yazımızda bir Müslümanın kendi işini yaparken veya başkalarının işinde ve kamuda çalışırken nelere dikkat etmesi, hangi özelliklere sahip olması ve hangi davranışlardan uzak durmasının gerektiği üzerinde duracağız. Bu konu, şu ana başlıklar altında ele alınabilir:
OLMASI GEREKENLERBir Müslüman’da mutlaka bulunması gereken özelliklerin başında şunlar gelmektedir:
1. Yüce Allah’a TeslimiyetMüslüman, yüce Allah’a inanan bir kişidir. O’nun birliğine; eşi, benzeri, ortağı, oğlu, kızı olmadığına; her şeyin yaratıcısı, rızık vericisi, ezelî ve ebedî olduğuna iman eder. Son Peygamber Muhammed aleyhisselâm ile gönderilen Kur’an’a, İslam dini’ne ve Resûlü tarafından hadis-i şerifleriyle açıklanan dünya, âhiret ve din/ibadet bilgilerinin hepsine şüphe etmeden ve pazarlık yapmadan inanır. Müslüman, yüce Allah’ın verdiği aklı, dini eleştiride ve değiştirmede değil, onu anlamada kullanan, kendini Allah’a, Resülüne ve Eshâb-ı Kiram’ın Müctehid ulemaya naklettiği İslam’a teslim olan bahtiyar bir Mü’mindir. Ayet-i Kerimelerde buyrulur: Allah katında din, İslam’dır (Âl-i İmran,19). Kim, İslam dini’nden başka bir din ararsa, ondan bu asla kabul olunmaz (o din geçersizdir) (Âl-i İmran,85). Mü'min bir erkek ve kadın için Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, artık onlar için teslimiyetten başka hiçbir tercih hakkı yoktur (Ahzâb,36). Bu durumda bir Müslüman, mensup olduğu ve teslim olduğu İslam dininin inanç, ahlâk ve iş konusunda bütün esas ve kurallarına uymak zorundadır. Bu, onun için bir yük değil, şerefli bir mükellefiyettir.
2. Ehil Olma/UzmanlıkBu konuda esaslar: Allah size, mutlaka emanetleri (din ve dünya işlerini) ehli olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder (Nisa, 58). Emanet (din ve dünya işi) ehli olmayan kimseye verildiği (veya işi, ehil olmayan yapmaya, ya da talip olmaya kalktığı) zaman, Kıyamet’i bekle (Buhârî, İlim 2; Rikâk 35). Eğer iş, ehli olmayana verilirse, o kimse, hem kendine, hem de başkalarına zarar verir. Bu müteahhit için de böyledir, mühendis, doktor, öğretmen ve din görevlisi için de böyledir. Bazı durumlarda belge, uzmanlık için tek kanıt/delil değildir, olmayabilir. Bir de işin manevi boyutu vardır. Çoğu zaman bu dikkate alınmaz. Halbuki İslam’da önce dini boyut ele alınır. Sonra diğer şart aranır. Belgeli bir müteahhit, ihtiras sahibi, yalancı ve rüşvetçi olabilir. Organ mafyası ile anlaşan bir doktor olabilir. Hadislere inanmayan, “Kur’an Yeter” diyen diplomalı bir ilahiyatçı olabilir. Ordunun, devletin ve milli savunmanın karşısında olan diplomalı bir ekonomist olabilir. Onun için ehliyet ve uzmanlıkta, manevî, milli ve ahlâki unsur, maddi unsurun önünde yer alır.
3. Sorumluluk/Hesap VermeBu konuda esaslar: O (Allah) yaptığından sorumlu değildir. Onlar (insanlar) ise, (din ve dünyaya âit bütün işlerinden) sorumlu tutulacaklar (hesaba çekilecekler)dir (Enbiyâ,23). Her biriniz bir yöneticisiniz ve her biriniz yönettiklerinizden (ve yaptığınız işlerden) sorumlusunuz. Devlet adamı, bir yöneticidir ve halkından sorumludur; erkek, ailesinin yöneticisidir ve onları gözetmekten sorumludur; kadın, kocasının evinin muhafızıdır ve bundan sorumludur; hizmetçi efendisinin malının bekçisidir ve bundan sorumludur. Her biriniz, bir yöneticisiniz ve yönettiklerinizden sorumlusunuz (Buhârî, Cenâiz 32; Ahkâm 1). İnsan, akıl ve irade sahibidir. Bütün yaptıklarından sorumludur. İslam bu sorumluluğu birtakım bölümlere ayırarak, kurallara bağlamıştır. Müslüman için dünyada ilgili kişi ve kurumlara karşı mes’ul olduğu gibi, asıl sorumluluk, yüce Allah’a karşıdır, bunun hesabı da Ahiret’te verilecektir. Müslüman, bu bilincle yaşar ve bu çerçevede iş yapar.
4. Doğruluk/DürüstlükBu konuda esaslar: Emrolunduğun gibi dosdoğru ol (Hûd,112), emrolunduğun gibi dosdoğru ol ve onların hevâsına (dine aykırı istek ve menfaatlerine) uyma/âlet olma (Şûrâ,15). (İslam dininin esaslarına, ahkâmına ve ahlâkına göre hareket eden) doğrularla beraber olun (Tevbe,119). Ya Resûlallah bana İslâm'ı öyle tanıt ki, senden başka birine sorma ihtiyacını duymayayım, deyen bir sahâbîye, Resûlüllah aleyhisselâm şöyle buyurdu: Allah'a iman ettim de, sonra da dosdoğru ol (Müslim, İman 15). Başka bir hadis-i şerifte de: (Her işte) doğru dürüst olunuz (İbn Mâce, Tahâre 4) buyurdu. Müslümanın en önemli özelliklerinden biri, doğru ve dürüst olmasıdır. Bütün davranışlarının merkezinde bu özellik vardır. Kişinin bireysel ve sosyal hayatı, bu doğruluk ve dürüstlük üzerine şekillenir. Çünkü bu ölçü kalktığında, bütün kötü ve çirkin davranışlar için kapı açılmış olur.
5. Ölüm/Allah KorkusuBu konuda esaslar: Her nefis/canlı, ölümü tadacaktır (Âl-i İmran,185; Enbiyâ,35; Ankebut,57)). Yeryüzündeki her canlı yok olacaktır (dünya hayatı son bulacaktır) (Rahman,26). Ey iman edenler! (Ayet ve hadislerde açıklandığı şekilde itâatta bulunarak ve günahlardan uzak kalarak) Allah’tan nasıl korkmak gerekiyorsa, öylece korkun ve ancak O’na gönülden teslim olan müslümanlar olarak ölmeye çalışın (bütün ibadetleri kendinde toplayan namazı ve diğer ibadetleri vaktinde eda edin; sakın isyanda bulunmayın) (Âl-i İmran,102). Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkar (O’na karşı gelmekten sakınırsanız), size furkan (hakkı bâtıldan, doğruyu yanlıştan ayıracak şaşmaz bir ölçü) verir, günahlarınızı örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah, çok büyük lutuf ve ihsan sahibidir (Enfâl,29). Öldükten sonra hesap verme inancı, Müslümanın kötülük yapma, kendine ve başkalarına zarar verme düşünce ve davranışlarına engel olan en önemli kalkandır. Bu da Allah’tan korkma neticesinde ortaya çıkar. Diğer bir ifadeyle bu, Müslamanı ateşten koruyan bir emniyet supabı ve uyarıcısıdır.
OLMAMASI GEREKENLER1. Hırs ve TamahBu konuda esaslar: Yemin olsun ki, (Resûlüm) şüphesiz sen onları (Yahûdileri), insanların hayata (dünyaya, mala ve maddiyata) en hırslı olanı - (hatta öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden) müşriklerden (bile) daha düşkün - bulursun; onlardan her biri, bin yıl yaşamak ister. Hâlbuki (uzun) yaşatılması, onu azaptan uzaklaştıracak değildir. (Yüce) Allah, onların yaptıklarını tamamiyle görmektedir (Bakara,96). İnsanoğlunun iki vadi dolusu altını olsa, mutlaka bir üçüncüsünü ister; onun gözünü ancak toprak doyurur; (hırstan) tevbe edenlerin tevbesini Allah kabul eder (Buhârî, Rikâk 10; Müslim, Zekât 40). Âdemoğlu yaşlanır, fakat ondaki iki şey genç kalır: Mal hırsı ve (uzun) ömür hırsı (İbn Mâce, Zühd 27). Müslüman, hırs ve tamahkârlıktan/aç-gözlülükten uzak durmalıdır. Çalışmalı, gayret göstermeli, fakat mütevekkil olmalıdır. Rızık ve kazanç, takdir edilenden ne fazla, ne de eksik olur. Bunu iyi anlamalı ve İslam âlimlerinin açıklamalarına göre anlamaya çalışmalıdır.
2. Hile YapmaBu konuda esaslar: Ey iman edenler, Allah`a ve Peygambere hâinlik etmeyin. Kendiniz bilip dururken emânetlerinize de hâinlik etmeyiniz (Enfâl,27). Peygamber aleyhisselâm: (Hubabatın ıslak kısmını alta, kuru kısmını üste koyan bir satıcıya) bu ıslaklığı herkesin görmesi için hububatın üzerine çıkarman gerekmez miydi? Hîle yapan, bizi aldatan benden/bizden değildir (Müslim, İman 45; Tirmizî, Buyû’ 74). Alıcı ile satıcı pazarlık yaparken, ikinci bir alıcının pazarlık yapması caiz değildir. Abdullah b. Ömer, pazarlık üzerine ikinci bir şahsın pazarlık yapmasını Peygamberimiz aleyhisselâm’ın yasakladığını söyledi (Buhârî, Buyû’ 58; Müslim, Buyû’ 4). Hile yapan ve yapmaya kalkan bir Müslüman, herşeyden önce kendine zarar vermekte ve Ahiret için azabını hazırlamaktadır. Çünkü kandi iradesinin üstünde mutlak bir iradenin olduğunu unutmamalıdır. Bir gün başkası için kazdığı kuyuya, kendisi düşebilir. Dünyada bunun örnekleri, çok görülmektedir.
3. Başkasını AldatmaBu konuda esaslar: Ey îman edenler! Birbirinizin mallarını haksızlıkla (hile, yalan, aldatma yoluyla) değil, karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle yeyin, (haram ile) nefsinizi mahvetmeyin. Allah, şüphesiz size merhamet eder. Bunu, kim aşırı giderek haksızlıkla (haram yolla) yaparsa, onu ateşe/cehennem’e atacağım (Nisâ,29-30). Birbirinizi aldatmak (hile ve fesat çıkarmak) için yemin etmeyin (Nahl,94). Kiminle alış veriş yaparsan, “aldatmak yok!” de (Müslim, Buyû’ 12). Müslüman kardeşinin malına veya şeref ve namusuna yönelik günah işleyen kimse, altın ve gümüşün geçerli olmadığı gün gelmeden önce ondan helâllik dilesin. O gün, dünyada kötülük yapan kimsenin sevapları varsa, haksızlığı kadar alınıp mağdura verilir, şayet sevapları yoksa, onun günahından alınıp diğerine yüklenir (Buhârî, Mezâlim 10). Üzerinde kul hakkı bulunan kimsenin hiçbir maddî bedelin geçerli olmayacağı Kıyamet gününde önce hak sahibiyle helâlleşmesi istenir (Buhârî, Riķâķ 48). Bir kişi Ahiret’te namaz, oruç, zekât gibi ibadetlerini yerine getirmiş olarak Allah’ın huzuruna gelir. Bununla beraber öyle günahlarla gelir ki, kimisine sövüp saymış, kiminin kanını akıtmış, kiminin malını yemiş, kimine iftira etmiştir. Bu durum karşısında onun ibadetlerinden elde ettiği sevaplardan alınıp hak sahiplerine dağıtılır. Eğer ibadetleri ve iyilikleri bu hakları ödemeye yetmezse, hak sahiplerinin günahlarından alınıp hak yiyenin günahlarına eklenir. Böylece sevapları elinden gitmiş, günahları ise, daha da artmış, dolayısıyla müflis durumuna düşmüş olan bu kişi, cehenneme atılır (Müslim, Birr 15; Ayrıca bk. Buhârî, Mezâlim 10). Bir Müslüman, müflis durumuna düşmemelidir.
4. Yalan SöylemeBu konuda esaslar: Yalan sözden kaçının (Hacc,60). Satıcı ile alıcı birbirlerinden ayrılmadıkları müddetçe ya da ayrılıncaya kadar muhayyerdirler. Bunlardan her biri doğru söyleyip (mal ve bedele âid hususları) birbirine beyân ederlerse, bu alışverişlerinde kendilerine bereket ihsan olunur. Eğer ikisi de (mal ve bedelin ayıbını) gizler de yalan söylerlerse, alışverişlerinin bereketi kalmaz (Buhârî, Buyû’ 22). Peygamber aleyhisselâm: “Büyük günâhların en büyüğünü size haber vereyim mi?” buyurdu. Biz sahâbîler: Evet, haber ver ya Rasûlallah! dedik. Resûlüllah: "Allah'a ortak koşmak, anaya-babaya isyan ve ezâ etmektir." buyurdu. Ve dayanmakta iken oturdu da: "İyi dinleyin! Bir de yalan söz ve yalan şâhitliğidir. Dikkat edin, bir de yalan söz ve yalan şâhitliğidir." buyurdu (Buhârî, Edeb 6). Yalan, birçok kötülüğün anasıdır.
5. Haram KazançBu konuda esaslar: Mallarınızı aranızda bâtıl (hırsızlık, hile ve yalan) ile yemeyin! İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günah bir yolla yemek için o malları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin! (Bakara,188). (Bütün peygamberlere risaletleri zamanında vahyimiz şöyle olmuştur:) Ey Resüller! Temiz (helâl) şeylerden yiyiniz ve (farz ve nafile olarak) salih (dinin öngördüğü iyi) ameller işleyiniz. Şüphesiz ben, sizin (gizli ve açık) yaptığınız şeylerin hepsini bilirim. (Bu hitap, peygamberlerin şahsında ümmetleredir. Bütün peygamberler, haram işlemekten korunmuşlardır “Mü’minûn,23/Semerkandî”.) Ey iman edenler, Allah'ın sizin için helâl kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları (dine aykırı hareket edenleri) sevmez (Mâide,87). Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden helâl ve temiz olanları yiyin. O iman ettiğiniz Allah’tan korkun (haram yimeyin) (Mâide,88). İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o devirde kişi, ele geçirdiği malı halâldan mı, yoksa haramdan mı kazandığına hiç aldırış etmez (Buhârî, Buyû’ 7). Haramla beslenen hiçbir beden, cennet’e giremez (Dârimî, Rikâk 60). Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar da saçı başı dağınık, toza toprağa karışmış vaziyette ellerini semaya açar: “Ya Rabbi, Ya Rabbi” diyerek duâ eder. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, giydiği haramdır. Böyle birinin duâsı nasıl kabul olunur? (Dârimî, Rikâk 9). Müslüman, yalan söyleyerek, hile yaparak, başkalarını aldatarak ve haram yiyerek, kısa ömrünü zayi etmez, etmemesi gerekir. İnanır ki, bir gün bu hayat, son bulacaktır. Bu, ispatı gereksiz olan bir hakikattir. Onun için Salih Müslüman, akıllıdır, bütün kötülüklerden uzak kalarak ve dinin teklif ettiği salih amellerle/ibadetlerle sonsuz olan Ahiret hayatına hazırlık yapan bahtiyar kişidir, kişi olmalıdır.
Kaynak: Depremin Hatırlattıkları ahmet akışık.pdf
|