05 Kasım
2022
HAZRET-İ
PEYGAMBER’İN
PEYGAMBER
OLARAK
6. - 10.
YILLARI
c.ahmetakisik@gmail.com
İslam’da,
“açıktan
da’vet”
başlayınca,
son
ilâhî
din
hızla
yayılmaya
başladı.
Fakat
Mekkeli
müşrikler,
Müslümanlara
karşı
son
derece
acımasız
davranıyor,
işkence
ve
saldırılarını
akıl
almaz
ölçüde
artırıyorlardı.
Özellikle
köle,
cariye
ve
fakirler,
Müslüman
oldukları
için,
eziliyor,
dövülüyor
ve
yerlerde
sürükleniyorlardı.
Hatta
varlıklı
olmasına
rağmen
Peygamber
aleyhisselâm’ın
damadı
Hazret-i
Osman
bile, bu
saldırılardan
kurtulmak
için
Habeşistan’a
hicret
etmek
mecburiyetinde
kalmıştı.
Nübüvvet’in
5.
yılında
yüzlerce
Müslüman,
müşriklerin
işkencelerine
uğramamak
için
Hazret-i
Peygamber’in
izniyle
iki
kafile
hâlinde
ve
münferiden
gizlice
Habeşistan’a
hicret
etmişti.
6. YIL:
MÜSLÜMANLAR
KUVVET
KAZANIYOR
Hazret-i
Hamza’nın
Müslüman
oluşu
Hazret-i
Hamza,
Peygamberimizin
amcalarından
Kureyş
yiğitleri
arasında
en
şerefli
ve en
güçlü
olan,
taşkınlığa
ve
haksızlığa
hiç
dayanamayan
biriydi.
Bir gün
Ebû
Cehil,
Muhammed
aleyhisselâm’a
sövüp
sayıyor,
ona
hakaret
ediyordu.
Bunu
duyan
Amca
Hamza,
Ebû
Cehil’i
bulup
ona:
Sen
misin
ona
sövüp
sayan?
İşte,
ben de
onun
dinindeyim.
Onun
söylediğini
söylüyorum.
Gücün
yetiyorsa,
o
yaptıklarını
bana da
yap
bakayım!"
dedi.
Sonra
yeğeni
Resûlüllah’ın
yanına
giderek
şehadet
getirdi
ve
Müslüman
oldu.
Hazret-i
Hamza'nın
“radıyallahü
anh”
Müslüman
oluşu,
Peygamberimiz
aleyhisselâm’ı
çok
sevindirdi
ve
güçlendirdi.
Bu
durumda
Kureyş
müşrikleri,
Peygamberimize
yapageldikleri
işkencelerin
bir
kısmından
vazgeçtiler.
Bu arada
Mescid-i
Haram’da
çeşitli
kabilelerden
müşriklere
İslam’ı
tebliğ
eden
Hazret-i
Ebû Bekr,
feci
şekilde
dövüldü,
yaralandı
ve sedye
ile
evine
götürüldü.
Fakat bu
olay
karşısında
annesi
Ümmül
Hayr,
Müslüman
oldu.
Bir
yanda
işkence,
bir
yanda
İslam’ın
yayılışı
devam
ediyordu.
Hazret-i
Hamza’dan
sonra
Ervâ
binti
Abdulmuttalib
Hatun/Abdulmuttalib’in
kızı da
Müslüman
oldu.
Sahabe
annelerinin
Müslüman
oluşu
1)
Hazret-i
Ali'nin
annesi
Fâtıma
Hatun,
2)
Hazret-i
Ebu
Bekir'in
annesi
Ümmü'l-Hayr
Hatun,
3)
Hazret-i
Osman'ın
annesi
ve
Peygamberimiz
aleyhisselâm’ın
halası
Ümmü
Hakîm
Beyzâ
Hatun’un
kızı
olan
Ervâ
Hatun,
4)
Abdurrahman
b.
Avf'ın
annesi
Şifâ
Hatun,
5) Talha
b.
Ubeydullah'ın
annesi
Sâbe
Hatun,
6)
Zübeyr
b.
Avvam'ın
annesi
ve
Peygamberimiz
aleyhisselâm’ın
halası
Safiyye
Hatun,
Mekkeli
sahabe
annelerindendi
ve
Müslüman
olmuşlardı
(radıyallahü
anhünne).
Hazret-i
Ömer’in
Müslüman
oluşu
Ömer
b.
Hattab:
“Kureyşlilerin
işlerini
darmadağın
eden,
akıllarını
akılsızlık
sayan,
dinlerini
ayıplayan,
ilâhlarına
dil
uzatan,
şu ata
dinini
bırakıp
yeni din
tutan
Muhammed'e
gitmek
istiyorum.
Öldüreceğim
onu!
" dedi.
Yolda,
Nuaym
b.
Abdullah’a
rasladı:
"Vallahi
ey Ömer!
Nefsin
seni
aldatmış”
dedi.
Sonra: “Sen
Muhammed'i
öldürünce,
Abdi
Menaf
oğullarının
seni
yeryüzünde
gezer
bırakacağını
mı
sanıyorsun?
Sen
kendi ev
halkına
dönsen
de,
onlara
bir
baksana
(Müslüman
oldular)!”
dedi.
Yola
koyuldu.
Evli kız
kardeşi
Fâtıma’nın
evine
yaklaştığında
Kur’an
okuduklarını
duydu ve
dinledi.
Daha
önce de
Ka’be’de
Müslümanların
okudukları
âyetleri
dinlemişti.
Fakat
bir
türlü
imana
karar
veremiyordu.
Bununla
beraber
öfke ile
içeri
girdi.
Eniştesi
Saîd
b. Zeyd’i
ve kız
kardeşini
epeyce
dövdü ve
onlar
“bizi
öldürsen
de
dinimizden
dönmeyiz”
deyince,
bu iman
karşısında
sarsıldı
ve
okuduklarını
istedi.
Fatıma
hatun,
kardeşim
Ömer’im
onlar,
Allah
kelâmıdır,
sen puta
taptığın
için
kirlisin,
onları
eline
alamazsın,
bir
gusül
yap,
vereyim,
dedi.
Ömer’in
şiddeti
azalmıştı.
Bir
bakıma
onları
dövdüğü
için de
üzülmüştü.
Yıkandı,
temiz
olunca,
âyetleri
okumaya
başladı.
Artık
hidayet
ışıklarının
kalbinde
yandığı
görülüyordu.
Bu
sırada
ev
halkına
İslam’ı
öğretmeye
gelen ve
Ömer’i
görünce
evde bir
köşeye
gizlenen
ilk
sahabîlerden
Habbab
b. Eret
de
ortaya
çıktı.
Artık
Ömer,
Hazret
olmuştu.
Hemen
vakit
kaybetmeden
Peygamber
aleyhisselâm’ın
yerini
sordu.
Doğruca
oraya,
Dâru’l-Erkam’a
gitti.
Kapıda
Bilâl-i
Habeşî,
içeridekiler
arasında
Hazret-i
Hamza
vardı.
Kabul
edildi.
Huzura
vardı,
şehadet
getirdi
ve
Müslüman
oldu.
Peygamberimiz
aleyhisselâm
onun
için
şöyle
dua
etmişti:
Allah’ım,
şu iki
adamdan
- Ebû
Cehil ve
Ömer b.
Hattâb -
sana en
sevimli
olanı
ile
İslam’ı
güçlendir.
Resûlüllah
sallallahü
aleyhi
ve
sellem
sözünü
şöyle
sürdürdü:
O iki
kişiden
Allah’a
sevimli
olanı
Ömer’di
(Tirmizî,
Menakıb
18;
Ahmed
Müsned,
H.No.
5437).
Bundan
sonra
Hazret-i
Ömer, en
azılı
müşriklerin
kapısını
birer
birer
çalarak,
Müslüman
olduğunu
açıkça
söyledi.
“Açık
Da’vet”te
de
Dâru’l-Erkam’ın
evi, bir
nevi “İslam
Eğitim
Merkezi”
olarak
kullanılıyordu.
Fakat
Hazret-i
Ömer
Müslüman
olduktan
sonra,
artık
her yer,
İslam’ın
tebliğ
edildiği,
ilân
edildiği
mekân
olmuş
oldu.
Böylece
Dâru’l-Erkam’ın
kapıları
bütün
topluma
ve
yeryüzüne
açıldı.
Hazret-i
Ömer:
“Ya
Resûlallah!
Biz
hak
üzere
bulunduğumuza,
onlar
bâtıl
üzere
olduklarına
göre,
biz ne
diye
dinimizi
gizliyoruz?”
dedi.
Resûlüllah
bu
teklifi
onaylayınca,
Müslümanlar,
iki
saf/sıra
hâlinde,
birinin
önünde
Hazret-i
Hamza,
diğerinde
Hazret-i
Ömer
olmak
üzere,
sert
adımlarla
her
tarafı
toz
dumana
katarak
ve
Müşriklerin
hüzün
dolu
bakışları
arasında
Mescid-i
Haram’a
girdiler.
Müşrikler,
ne
yapacaklarını
şaşırmışlardı.
Fakat
âyetleri
dinledikçe,
şüpheye
de
düşüyorlardı.
Çünkü,
dinledikleri,
ne
şiire,
ne
nesire
benziyordu.
Ayetlerdeki
fevkalâde
özellik,
onları
âdeta
büyülüyordu.
Ancak
bir
türlü
küfrü
bırakamıyorlardı.
7. YIL:
MÜSLÜMANLARA
AMBARGO
Mekkeli
müşrikler,
ne
yaptılarsa
da
İslam’ın
yayılmasına
ve
Müslümanların
çoğalmasına
bir
türlü
engel
olamadılar.
Çok
toplantılar
yaptılar,
Ebû
Tâlib’e
baş
vurdular,
dövdüler,
sövdüler,
fakat “yeni
din”in
yayılması
karşısında
başarılı
olamadılar.
Sonunda
ambargo
uygulanmasına
karar
verdiler.
Hâşim
oğulları
ile
Muttalib
oğullarına
karşı
uygulanacak
Ambargo
metni
şöyle
idi:
1)
Öldürmek
için
Muhammed
–
aleyhisselâm
-
bize
teslim
edilinceye
kadar,
Haşim
oğullarından
gelecek
barış
teklifi,
asla
kabul
edilmeyecek,
2)
Onlara
acınmayacak,
3)
Onlara
kız
verilmeyecek,
onlardan
kız
alınmayacak,
4)
Onlara
bir şey
satılmayacak,
5)
Onlardan
bir şey
satın
alınmayacak,
6)
Onlarla
oturulmayacak,
görüşülmeyecek
ve
konuşulmayacak,
7)
Onların
evlerine
gidilmeyecektir.
Bu metin
imzalanarak
herkesin
görmesi
için
Kâ’be
duvarına
asıldı.
Müşrikler
bu
ambargoyu
3 yıl
sürdürdüler.
Şı’b
bölgesinde
kalan
Hâşim
ve
Muttalip
oğulları,
çok zor
günler
geçirdi
ve
hiçbir
tüccarın
o
bölgeye
geçmesine
izin
verilmedi.
Özellikle
yiyecek
azlığı
ve
sıkıntısı,
çocukların
feryadına
ve
ölümlere
sebep
oluyordu.
Hâşim
ve
Muttalip
oğullarının
hepsi
Müslüman
olmamasına
rağmen,
ambargo
genel
uygulanıyor,
Peygamber
aleyhisselâm
da
kesintisiz
tebliğine
devam
ediyordu.
Hele
amcası
Ebû
Tâlib,
her
bakımdan
yeğeni
Muhammed
aleyhisselâm’ı
koruyor,
geceleri
koruma
tedbirlerini
artırıyordu.
Müşriklerin
Müslümanlara
karşı
uyguladıkları
bu
sosyal,
ekonomik,
ticarî
ve
âilevî
tecrit,
diğer
bir
ifadeyle
hayattan
koparma
ve
dışlama,
insanlığa
karşı
işlenen
en
korkunç
cürümlerden,
suçlardan
biri
olarak
tarihe
geçiyordu.
Ancak
yüce
Allah, o
Mekkeli
müşriklere
öyle
tabiî
ve
ekonomik
bir ceza
verdi
ki,
yağmurlar
kesildi,
ziraat
yapamaz
hâle
geldiler.
Kıtlık
başladı.
Ticaret
kervanları
gelmez
oldu.
Hastalıklar
ve
ölümler
çoğaldı.
İnsanlar,
kuru ot
kökleri,
kemik,
deri ve
leş
yimeye
başladılar.
Her
tarafı
pis bir
koku
sardı.
Mekkeli
müşrikler,
inanmadıkları
hâlde bu
belânın
Allah’tan
olduğunu
düşünerek,
Allah’a
dua
etmesi
ve
bu
belânın
üzerlerinden
kalkması
için
Muhammed
aleyhisselâm’a
elçiler
gönderdiler
ve
yalvardılar.
Gönderilen
elçiler
arasında
henüz
iman
etmemiş
Ebû
Süfyan
b. Harb
de
vardı.
Bu
durumda
kıtlık
ve
sefaletle
boğuşan
bu
kişiler,
Müslümanlara
çok
eziyet
ve
işkence
yapmalarına
rağmen,
şimdi
onlardan
merhamet
dileniyorlardı.
Ancak o
toplum
içinde,
çocuklar,
hayvanlar
ve
ileride
iman
edecek
kişiler
vardı.
İslam’da
hikmet
gereği,
rahmet
peygamberi,
cezayı
değil,
merhameti;
öç
almayı
değil,
iyilik
yapmayı
tercih
ederek,
onlar
için dua
etti.
Böylece
yüce
Allah,
duasını
kabul
buyurarak,
o belâyı
kaldırdı.
8. YIL:
ACEM-RUM
SAVAŞI
Putperest
İran
ordusu
ile
Ehl-i
Kitap
Rum
ordusu,
Şam
toprağı
ile İran
toprağı
arasında
savaşmış
ve İran,
Rumları
ağır bir
yenilgiye
uğratmıştı.
Bunu
haber
alan
Mekke
Müşrikleri,
İranlıların
tarafını
tutarak,
sevinmişler,
“Onlar
nasıl
Rumları
mağlup
etmişlerse,
bizler
de siz
Müslümanları
öyle
yeneceğiz.”
demişlerdi
(Rûm
sûresi,
2.
âyet/Celâleyn).
Bunun
üzerine
şu
âyetler
nâzil
oldu:
1)
Rumlar
mağlup
oldu
(Rûm
sûresi,2).
2)
(Rumlar/Bizans,
Farslılarla
Arapların
bulunduğu
bölgeye)
en
yakın
yerde
(Cezîre'de
iki ordu
karşılaşmış
ve
Rumlar
yenilmişlerdi).
Hâlbuki
onlar
(Rumlar),
mağlubiyetlerinin
ardından
gâlip
geleceklerdir
(Rûm
sûresi,3).
Allahü
teâla,
bu âyet
ile
Peygamber
aleyhisselâm’ı
“gayb”e
ait bir
konuda
bilgilendirmiş
olmaktadır.
Bu
sûredeki
3, 4 ve
5.
âyetler,
“Peygamber,
gaybı
bilmez”
diyenlere
karşı
bir
delil
olarak
gösterilmektedir.
3)
(Rumlar/Bizans)
birkaç
(3-9)
yıl
içerisinde
(gâlip
geleceklerdir).
Emir
(irâde
ve
hüküm),
önünde
de
sonunda
da
Allah'ındır.
O gün
(Rumların
gâlip
geldikleri
gün),
Mü'minler
(de)
sevinecekler
(Rûm
sûresi,4).
Nitekim
âyette
beyan
buyrulduğu
şekilde
Romalıların
zafere
erdikleri
gün,
Müslümanlar
da
Bedir'de
(H.2/624)
müşriklere
karşı
zafer
kazanarak
sevinmişlerdir.
Bütün
bunlar,
Allahü
teâlâ’nın
takdir,
irade
ve
yaratmasıyla
olmuştur
(Rûm
sûresi,
4.
âyet/Beydâvî”).
9. YIL:
AYIN
İKİYE
AYRILMASI
Bu
konuda
âyet-i
kerime
ve
hadisler
şöyledir:
1)
Kıyamet
yaklaştı
ve ay
(ikiye)
ayrıldı
(Kamer
sûresi,1).
Kâfirlerin,
Hazret-i
Peygamber’den
bir
mu’cize
istemeleri
üzerine
ay
ikiye
bölünmüştür
(Beydâvî).
2)
Abdullah
b.
Mes'ûd
radıyallahü
anh
nakletmiştir:
Resûlüllah
sallallahü
aleyhi
ve
sellem
zamanında
ay,
ikiye
ayrıldı.
Peygamber
Efendimiz:
"Şâhid
olunuz!"
buyurdu
(Buhârî,
Menâkıb
28;
Müslim,
Kıyamet
9).
Ay’ın
ikiye
ayrılması
ile
ilgili
hadis-i
şerif:
Enes b.
Malik,
Hazret-i
Ali,
Huzeyfe
b.
Yeman,
Abdullah
b.
Mes'ud,
Abdullah
b.
Abbas,
Abdullah
b. Ömer,
Cübeyr
b.
Mut'ım,
Abdullah
b. Amr
b. Âs
tarafından
rivayet
edilmiştir.
3) İbn
Mes’ûd
radıyallahü
anh
şöyle
nakletmiştir:
Biz
Minâ’da,
Peygamber
sallallahü
aleyhi
ve
sellem
ile
beraber
iken
ay,
bir
parçası
Hıra
dağının
bir
tarafında,
diğeri
de öbür
tarafında
olmak
üzere
ikiye
bölündü.
Bunun
üzerine
Resûlüllah
aleyhisselâm:
Şâhid
olunuz,
buyurdu
ve Kamer
sûresinin
birinci
âyetini
okudu
(Tirmizî,
Kur’an’ın
Tefsiri
54).
4)
Onlar
(kâfirler,
Peygamber
aleyhisselâm’dan)
bir
mu’cize
görseler,
(îman
etmekten)
yüz
çevirirler
ve
"devam
eden bir
sihirdir"
derler
(Kamer
sûresi,2).
5)
(Kâfirler,
Kıyamet’i
ve
mu’cizeyi
inkâr
ederek
Peygamberi)
yalanladılar,
nefislerinin
arzularına
uydular.
Hâlbuki
(iyi
ve kötü)
her iş
için
(ya
cennet
veya
cehennem
gibi)
bir yer
(sonuç)
vardır
(Kamer
sûresi,3).
10. YIL:
HÜZÜN
YILI
Mekkeli
kâfirler,
âyet ve
sûreler
indikçe,
küfürleri
bir kat
daha
artmış
oluyordu.
Muhammed
aleyhisselâm’ı
bir
sihirbaz
olarak
görüyorlardı.
Çünkü
inen
âyetlerdeki
belâgat
ve
fesahat
karşısında
nutukları
tutuluyor,
acze
düşüyor
ve aynı
belâgatle
cevap
verememenin
izdırabını
yaşıyorlardı.
Çareyi
inkârda,
iftirada
ve
tehditte
buluyorlardı.
Diğer
tarafta
yeğenini
kendilerine
teslim
etmesi
için Ebû
Tâlib’i
de bir
türlü
ikna
edemiyorlardı.
Ebû
Tâlib
ölüm
döşeğinde
Yine bir
grup
Mekkeli
müşrik,
ağır
hasta ve
ölüm
döşeğinde
olan Ebû
Tâlib’e
geliyor
ve
yalvarıyorlar:
“Ne
olur, şu
yeğenine
söyle,
bizim
tanrılarımıza
dil
uzatmasın,
ecdadımızın
dinini
tenkit
etmesin
ve
putlarımızı
“bir”e
indirmesin!”
Bunun
üzerine
rahmet
Peygamberi
amcasına
şöyle
dedi: “Ey
Amcam,
ben
onlardan
bir tek
kelimeyi
söylemelerini
istiyorum.
Onunla
bütün
Araplara
hakim
olurlar,
Arap
olmayanlar
da
kendilerine
cizye/vergi
öderler!
(Ahmed
Müsned,
H.No.1384
ve
2008)”
Böyle
söyleyince
müşrik
heyeti
heyecanlandılar.
Ebû
Cehil,
bir kere
değil,
on kere
söyleriz.
Ebû
Cehil ve
Ebû
Tâlib
sordular:
“Nedir o
bir
kelime?”
Peygamberimiz:
- “Lâ
ilâhe
illallah/Allah'tan
başka
ilâh
yoktur”
buyurdu.
Bu cevap
karşısında:
- “Ey
Muhammed!
Sen
bunca
ilâhları
bir tek
ilâh mı
yapmak
istiyorsun?
Senin
işin
şaşılacak
şey
doğrusu!"
dediler.
Ebû
Tâlib'e
ölüm
alâmetleri
geldiği
zaman,
Peygamber
sallallahü
aleyhi
ve
sellem
onun
yanına
girdi.
Ebû
Tâlib'in
yanında
müşriklerden
Ebû
Cehil
ile
Abdullah
b. Ebî
Umeyye
bulunuyordu.
Peygamber
aleyhisselâm:
- "Ey
amca!
Lâ ilahe
illâllah
kelimesini
söyle
ki, ben
Allah'ın
katında
bununla
senin
lehine
hüccet
getirip
şefâat
edeyim"
dedi.
Ebû
Cehil
ile
Abdullah
b. Ebî
Umeyye:
- Yâ Ebâ
Tâlib!
Abdulmuttalib
milletinden/dininden
yüz mü
çevireceksin?
dediler.
Peygamber
tevhîd
kelimesini
arza
devam
ettikçe,
müşrikler
de o
sözlerini
söylemekte
devam
ediyorlardı.
Nihayet
Ebû
Tâlîb'in
bunlara
söylediği
son söz:
- “Ben,
Abdulmuttalib
milleti/dini
üzereyim.”
demek
oldu.
Bunun
üzerine
Hazret-i
Peygamber:
- Ben
Allah
tarafından
nehiy
olunmadığım
müddetçe,
senin
için
muhakkak
mağfiret
isteyeceğim"
dedi
(Buhârî,
Menakıb
el-Ensâr
40).
Fakat
hemen
vahiy
geldi:
Peygamberin
ve
Mü’minlerin
müşrik/kâfir
olanlara,
akrabası
olsalar
dahi
istiğfarda
bulunamayacağı
ve
mağfiret
dileyemeyeceği
hususunda
Tevbe,
113.
âyet
nâzil
oldu.
Yine
aynı
konuyla
ilgili
olarak
başka
bir
âyet-i
kerime
de indi:
Hakikat
(şu ki,
Resûlüm)
sen,
her
sevdiğini
hidâyete
erdiremezsin
(Kasas,56).
Artık
sona
gelindi.
Cesur,
yardımsever,
fakat
nefsine
yenik
düşen
Ebû
Tâlib,
bi’setin/nübüvvetin
10.
yılında,
Peygamberimiz
aleyhisselâm’ın
Medine'ye
hicretinden
üç yıl
önce,
Şevval
ayının
ortasında
vefât
etti. O
zaman
yaşı,
80’i
aşmıştı
(87 veya
90).
Bu
dünya
fani,
âhiret
ise bâki/sonsuzdur.
Akıllı,
dünyaya
ve
dünyanın
içindekilerine
göre
değil,
âhiret’e
ve onu
haber
verenlere
göre,
aklını
çalıştırandır.
Bu öyle
bir
tercihtir
ki,
birini
seçen,
sonsuz
saadette,
diğerini
seçen
sonsuz
felâkette
oluyor.
Çünkü
biri
nur,
diğeri
ateştir.
Fakat
renkler,
aynıdır.
Böyle
olmasa
adına
imtihan
denilir
mi?
Böylece
yüce
Allah’ın
en
sevgili
kulu
Muhammed
aleyhisselâm,
bu
imtihan
dünyasında
kendini
koruyup
kollayan
kanatlarından
birini,
amcasını
kaybetmiş
oluyordu.
Hazret-i
Hatice’nin
vefatı
Peygamberimiz
aleyhisselâm’ın
zevcesi,
Mü’minlerin
annesi,
mübarek
Hazret-i
Hatice
radıyallahü
anha,
nübüvvetin
onuncu
yılında,
Hicret’ten
üç yıl
önce,
Ramazan
ayında
vefat
etti.
Ebû
Tâlib'in
vefatından
üç gün
sonra
vefat
ettiği
de
rivayet
edilir.
Hazret-i
Hatice,
vefat
ettiği
zaman,
65
yaşında
idi.
Mekke'de
-
Harem-i
Şerif’in
yaklaşık
2 km.
kuzeyinde
bulunan
-
Hacûn
kabristanı’na/Cennetü’l-Muallâ’ya
götürülüp
defnedildi.
Hazret-i
Hatice,
İslâm
dininin
yayılmasında
Peygamber
Efendimiz
için
sadık
bir
müşavir
ve dert
ortağı
oldu.
İlk
vahyin
gelişinde,
onun
sağlığı
konusunda
en küçük
bir
şüphesi
olmadı,
onu ilk
teselli
eden ve
ona ilk
iman
edenlerden
biri
oldu.
Böyle
iki
musibetin
arka
arkaya
gelişi,
Peygamberimiz
aleyhisselâm’ın
üzerinde
derin
izler
bıraktı.
Çünkü o
bir
melek
değil,
insandı.
İnsan
tabiatının
yeme,
içme,
hastalanma
ve
ölüm
gibi
bütün
özelliklerini
taşıyordu.
İnsan,
bir
musibetle
karşılaşınca
da
üzülür
ve
gözlerinden
yaş
gelir.
Bu
tabiîdir.
Onun
için bu
yıla
hüzün
yılı
denilmiştir.
Tâiflileri
İslam’a
da’vet
ve diğer
hâdiseler
1)
Resûlüllah
aleyhisselâm,
şevval
ayında
(Ocak
620)
Mekke
müşriklerinin
tavırlarını
gittikçe
sertleştirmeleri
üzerine
yanına
Zeyd
b.
Hârise’yi
alarak
Sakîfliler’i
İslâm’a,
Allah’ın
“bir”liğine
da’vet
etmek
için
Tâif’e
gitti.
Ancak
Tâifliler,
Hazret-i
Peygamber’in
bu
da’vetine
şiddetle
karşı
çıktılar,
onunla
alay
ettiler,
hatta
onu
taşladılar.
Mübarek
ayakları
kan
içinde
kaldı ve
bir bağa
sığındı.
Resûlüllah,
Tâif’te
yaşadıklarının
kendisi
için
Uhud
gününden
daha
şiddetli
olduğunu
buyurdu.
Hazret-i
Cebrâil
ve
Dağlar
Meleği,
kendilerine
eziyet
edenleri
hemen
cezalandırmak
için
ondan
izin
istediler,
fakat
rahmet
Peygamberi
buna
razı
olmadı
(Buhârî,
“Bedʾü’l-halk”
7;
Müslim,
“Cihâd”
111).
2)
Peygamber
aleyhisselâm,
sığındığı
bağın
hizmetçisi
Hristiyan
köle
Addas’a
kendisinin
peygamber
olduğunu
söyledi.
Uzun bir
sohbet
ve
İslam’a
da’vet
sonunda
Addas,
Müslüman
oldu.
3)
Peygamber
Efendimiz
Tâif'ten
Mekke'ye
dönerken,
Nahle
mevkiinde
geceleyin
kalıp
namaz
kıldığı
sırada,
cinlerden
yedisi
oradan
geçiyordu.
Durdular,
Peygamberimizin
okuduğu
Kur'ân'ı
dinlediler.
Peygamberimiz
aleyhisselâm
namazını
bitirince,
cinler,
iman
ettiler.
Kavimlerinin
yanına,
Müslüman
ve inzâr
edici/Ahiretteki
azabı
haber
verici
olarak
döndüler
(Ahkâf,29-32;
Cin
sûresi,
1-14).
4)
Tufeyl
b. Amr,
Müslüman
oldu.
5)
Peygamberimiz
aleyhisselâm,
Hazret-i
Sevde
Hatun
ile
evlendi.
***
Sizi
biraz
korku,
biraz
açlık ve
mallardan,
canlardan,
ürünlerden
eksiltmek
ile
imtihan
ederiz.
(Resûlüm,)
sabredenleri
(cennetle)
müjdele!
(Bakara,155).
Kaynak:
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/dr-c-ahmet-akisik/hazret-i-peygamberin-peygamber-olarak-6-10-yillari-634296
|