Ana Menü (Fihrist)

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

05 Kasım 2022

HAZRET-İ PEYGAMBER’İN

PEYGAMBER OLARAK 6. - 10. YILLARI‎

c.ahmetakisik@gmail.com

İslam’da, “açıktan da’vet” başlayınca, son ilâhî din hızla yayılmaya başladı. Fakat Mekkeli müşrikler, Müslümanlara karşı son derece acımasız davranıyor, işkence ve saldırılarını akıl almaz ölçüde artırıyorlardı. Özellikle köle, cariye ve fakirler, Müslüman oldukları için, eziliyor, dövülüyor ve yerlerde sürükleniyorlardı. Hatta varlıklı olmasına rağmen Peygamber aleyhisselâm’ın damadı Hazret-i Osman bile, bu saldırılardan kurtulmak için Habeşistan’a hicret etmek mecburiyetinde kalmıştı.

Nübüvvet’in 5. yılında yüzlerce Müslüman, müşriklerin işkencelerine uğramamak için Hazret-i Peygamber’in izniyle iki kafile hâlinde ve münferiden gizlice Habeşistan’a hicret etmişti.

 

6. YIL: MÜSLÜMANLAR KUVVET KAZANIYOR

Hazret-i Hamza’nın Müslüman oluşu

Hazret-i Hamza, Peygamberimizin amcalarından Kureyş yiğitleri arasında en şerefli ve en güçlü olan, taşkınlığa ve haksızlığa hiç dayanamayan biriydi.

Bir gün Ebû Cehil, Muhammed aleyhisselâm’a sövüp sayıyor, ona hakaret ediyordu. Bunu duyan Amca Hamza, Ebû Cehil’i bulup ona:

Sen misin ona sövüp sayan? İşte, ben de onun dinindeyim. Onun söylediğini söylüyorum. Gücün yetiyorsa, o yaptıklarını bana da yap bakayım!" dedi.

Sonra yeğeni Resûlüllah’ın yanına giderek şehadet getirdi ve Müslüman oldu.

Hazret-i Hamza'nın “radıyallahü anh” Müslüman oluşu, Peygamberimiz aleyhisselâm’ı çok sevindirdi ve güçlendirdi. Bu durumda Kureyş müşrikleri, Peygamberimize yapageldikleri işkencelerin bir kısmından vazgeçtiler.

Bu arada Mescid-i Haram’da çeşitli kabilelerden müşriklere İslam’ı tebliğ eden Hazret-i Ebû Bekr, feci şekilde dövüldü, yaralandı ve sedye ile evine götürüldü. Fakat bu olay karşısında annesi Ümmül Hayr, Müslüman oldu.

Bir yanda işkence, bir yanda İslam’ın yayılışı devam ediyordu. Hazret-i Hamza’dan sonra Ervâ binti Abdulmuttalib Hatun/Abdulmuttalib’in kızı da Müslüman oldu.

Sahabe annelerinin Müslüman oluşu

1) Hazret-i Ali'nin annesi Fâtıma Hatun, 2) Hazret-i Ebu Bekir'in annesi Ümmü'l-Hayr Hatun, 3) Hazret-i Osman'ın annesi ve Peygamberimiz aleyhisselâm’ın halası Ümmü Hakîm Beyzâ Hatun’un kızı olan Ervâ Hatun, 4) Abdurrahman b. Avf'ın annesi Şifâ Hatun, 5) Talha b. Ubeydullah'ın annesi Sâbe Hatun, 6) Zübeyr b. Avvam'ın annesi ve Peygamberimiz aleyhisselâm’ın halası Safiyye Hatun, Mekkeli sahabe annelerindendi ve Müslüman olmuşlardı (radıyallahü anhünne).

Hazret-i Ömer’in Müslüman oluşu

Ömer b. Hattab: “Kureyşlilerin işlerini darmadağın eden, akıllarını akılsızlık sayan, dinlerini ayıplayan, ilâhlarına dil uzatan, şu ata dinini bırakıp yeni din tutan Muhammed'e gitmek istiyorum. Öldüreceğim onu! " dedi.

Yolda, Nuaym b. Abdullah’a rasladı:

"Vallahi ey Ömer! Nefsin seni aldatmış” dedi. Sonra: “Sen Muhammed'i öldürünce, Abdi Menaf oğullarının seni yeryüzünde gezer bırakacağını mı sanıyorsun? Sen kendi ev halkına dönsen de, onlara bir baksana (Müslüman oldular)!” dedi.

Yola koyuldu. Evli kız kardeşi Fâtıma’nın evine yaklaştığında Kur’an okuduklarını duydu ve dinledi. Daha önce de Ka’be’de Müslümanların okudukları âyetleri dinlemişti. Fakat bir türlü imana karar veremiyordu. Bununla beraber öfke ile içeri girdi. Eniştesi Saîd b. Zeyd’i ve kız kardeşini epeyce dövdü ve onlar “bizi öldürsen de dinimizden dönmeyiz” deyince, bu iman karşısında sarsıldı ve okuduklarını istedi. Fatıma hatun, kardeşim Ömer’im onlar, Allah kelâmıdır, sen puta taptığın için kirlisin, onları eline alamazsın, bir gusül yap, vereyim, dedi. Ömer’in şiddeti azalmıştı. Bir bakıma onları dövdüğü için de üzülmüştü. Yıkandı, temiz olunca, âyetleri okumaya başladı. Artık hidayet ışıklarının kalbinde yandığı görülüyordu. Bu sırada ev halkına İslam’ı öğretmeye gelen ve Ömer’i görünce evde bir köşeye gizlenen ilk sahabîlerden Habbab b. Eret de ortaya çıktı.

Artık Ömer, Hazret olmuştu. Hemen vakit kaybetmeden Peygamber aleyhisselâm’ın yerini sordu. Doğruca oraya, Dâru’l-Erkam’a gitti. Kapıda Bilâl-i Habeşî, içeridekiler arasında Hazret-i Hamza vardı. Kabul edildi. Huzura vardı, şehadet getirdi ve Müslüman oldu.

Peygamberimiz aleyhisselâm onun için şöyle dua etmişti:

Allah’ım, şu iki adamdan - Ebû Cehil ve Ömer b. Hattâb - sana en sevimli olanı ile İslam’ı güçlendir.

Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem sözünü şöyle sürdürdü:

O iki kişiden Allah’a sevimli olanı Ömer’di (Tirmizî, Menakıb 18; Ahmed Müsned, H.No. 5437).

Bundan sonra Hazret-i Ömer, en azılı müşriklerin kapısını birer birer çalarak, Müslüman olduğunu açıkça söyledi. “Açık Da’vet”te de Dâru’l-Erkam’ın evi, bir nevi “İslam Eğitim Merkezi” olarak kullanılıyordu. Fakat Hazret-i Ömer Müslüman olduktan sonra, artık her yer, İslam’ın tebliğ edildiği, ilân edildiği mekân olmuş oldu. Böylece Dâru’l-Erkam’ın kapıları bütün topluma ve yeryüzüne açıldı.

Hazret-i Ömer: “Ya Resûlallah! Biz hak üzere bulunduğumuza, onlar bâtıl üzere olduklarına göre, biz ne diye dinimizi gizliyoruz?” dedi. Resûlüllah bu teklifi onaylayınca, Müslümanlar, iki saf/sıra hâlinde, birinin önünde Hazret-i Hamza, diğerinde Hazret-i Ömer olmak üzere, sert adımlarla her tarafı toz dumana katarak ve Müşriklerin hüzün dolu bakışları arasında Mescid-i Haram’a girdiler.

Müşrikler, ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Fakat âyetleri dinledikçe, şüpheye de düşüyorlardı. Çünkü, dinledikleri, ne şiire, ne nesire benziyordu. Ayetlerdeki fevkalâde özellik, onları âdeta büyülüyordu. Ancak bir türlü küfrü bırakamıyorlardı.

 

7. YIL: MÜSLÜMANLARA AMBARGO

Mekkeli müşrikler, ne yaptılarsa da İslam’ın yayılmasına ve Müslümanların çoğalmasına bir türlü engel olamadılar. Çok toplantılar yaptılar, Ebû Tâlib’e baş vurdular, dövdüler, sövdüler, fakat “yeni din”in yayılması karşısında başarılı olamadılar. Sonunda ambargo uygulanmasına karar verdiler.

Hâşim oğulları ile Muttalib oğullarına karşı uygulanacak Ambargo metni şöyle idi:

1) Öldürmek için Muhammed – aleyhisselâm - bize teslim edilinceye kadar, Haşim oğullarından gelecek barış teklifi, asla kabul edilmeyecek, 2) Onlara acınmayacak, 3) Onlara kız verilmeyecek, onlardan kız alınmayacak, 4) Onlara bir şey satılmayacak, 5) Onlardan bir şey satın alınmayacak, 6) Onlarla oturulmayacak, görüşülmeyecek ve konuşulmayacak, 7) Onların evlerine gidilmeyecektir.

Bu metin imzalanarak herkesin görmesi için Kâ’be duvarına asıldı.

Müşrikler bu ambargoyu 3 yıl sürdürdüler. Şı’b bölgesinde kalan Hâşim ve Muttalip oğulları, çok zor günler geçirdi ve hiçbir tüccarın o bölgeye geçmesine izin verilmedi. Özellikle yiyecek azlığı ve sıkıntısı, çocukların feryadına ve ölümlere sebep oluyordu. Hâşim ve Muttalip oğullarının hepsi Müslüman olmamasına rağmen, ambargo genel uygulanıyor, Peygamber aleyhisselâm da kesintisiz tebliğine devam ediyordu. Hele amcası Ebû Tâlib, her bakımdan yeğeni Muhammed aleyhisselâm’ı koruyor, geceleri koruma tedbirlerini artırıyordu.

Müşriklerin Müslümanlara karşı uyguladıkları bu sosyal, ekonomik, ticarî ve âilevî tecrit, diğer bir ifadeyle hayattan koparma ve dışlama, insanlığa karşı işlenen en korkunç cürümlerden, suçlardan biri olarak tarihe geçiyordu.

Ancak yüce Allah, o Mekkeli müşriklere öyle tabiî ve ekonomik bir ceza verdi ki, yağmurlar kesildi, ziraat yapamaz hâle geldiler. Kıtlık başladı. Ticaret kervanları gelmez oldu. Hastalıklar ve ölümler çoğaldı. İnsanlar, kuru ot kökleri, kemik, deri ve leş yimeye başladılar. Her tarafı pis bir koku sardı.

Mekkeli müşrikler, inanmadıkları hâlde bu belânın Allah’tan olduğunu düşünerek, Allah’a dua etmesi ve bu belânın üzerlerinden kalkması için Muhammed aleyhisselâm’a elçiler gönderdiler ve yalvardılar. Gönderilen elçiler arasında henüz iman etmemiş Ebû Süfyan b. Harb de vardı.

Bu durumda kıtlık ve sefaletle boğuşan bu kişiler, Müslümanlara çok eziyet ve işkence yapmalarına rağmen, şimdi onlardan merhamet dileniyorlardı. Ancak o toplum içinde, çocuklar, hayvanlar ve ileride iman edecek kişiler vardı. İslam’da hikmet gereği, rahmet peygamberi, cezayı değil, merhameti; öç almayı değil, iyilik yapmayı tercih ederek, onlar için dua etti. Böylece yüce Allah, duasını kabul buyurarak, o belâyı kaldırdı.

 

8. YIL: ACEM-RUM SAVAŞI

Putperest İran ordusu ile Ehl-i Kitap Rum ordusu, Şam toprağı ile İran toprağı arasında savaşmış ve İran, Rumları ağır bir yenilgiye uğratmıştı.

Bunu haber alan Mekke Müşrikleri, İranlıların tarafını tutarak, sevinmişler, “Onlar nasıl Rumları mağlup etmişlerse, bizler de siz Müslümanları öyle yeneceğiz.” demişlerdi (Rûm sûresi, 2. âyet/Celâleyn).

Bunun üzerine şu âyetler nâzil oldu:

1) Rumlar mağlup oldu (Rûm sûresi,2).

2) (Rumlar/Bizans, Farslılarla Arapların bulunduğu bölgeye) en yakın yerde (Cezîre'de iki ordu karşılaşmış ve Rumlar yenilmişlerdi). Hâlbuki onlar (Rumlar), mağlubiyetlerinin ardından gâlip geleceklerdir (Rûm sûresi,3).

Allahü teâla, bu âyet ile Peygamber aleyhisselâm’ı “gayb”e ait bir konuda bilgilendirmiş olmaktadır. Bu sûredeki 3, 4 ve 5. âyetler, “Peygamber, gaybı bilmez” diyenlere karşı bir delil olarak gösterilmektedir.

3) (Rumlar/Bizans) birkaç (3-9) yıl içerisinde (gâlip geleceklerdir). Emir (irâde ve hüküm), önünde de sonunda da Allah'ındır. O gün (Rumların gâlip geldikleri gün), Mü'minler (de) sevinecekler (Rûm sûresi,4).

Nitekim âyette beyan buyrulduğu şekilde Romalıların zafere erdikleri gün, Müslümanlar da Bedir'de (H.2/624) müşriklere karşı zafer kazanarak sevinmişlerdir. Bütün bunlar, Allahü teâlâ’nın takdir, irade ve yaratmasıyla olmuştur (Rûm sûresi, 4. âyet/Beydâvî”).

 

9. YIL: AYIN İKİYE AYRILMASI

Bu konuda âyet-i kerime ve hadisler şöyledir:

1) Kıyamet yaklaştı ve ay (ikiye) ayrıldı (Kamer sûresi,1). Kâfirlerin, Hazret-i Peygamber’den bir mu’cize istemeleri üzerine ay ikiye bölünmüştür (Beydâvî).

2) Abdullah b. Mes'ûd radıyallahü anh nakletmiştir:

Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellem zamanında ay, ikiye ayrıldı. Peygamber Efendimiz: "Şâhid olunuz!" buyurdu (Buhârî, Menâkıb 28; Müslim, Kıyamet 9).

Ay’ın ikiye ayrılması ile ilgili hadis-i şerif: Enes b. Malik, Hazret-i Ali, Huzeyfe b. Yeman, Abdullah b. Mes'ud, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer, Cübeyr b. Mut'ım, Abdullah b. Amr b. Âs tarafından rivayet edilmiştir.

3) İbn Mes’ûd radıyallahü anh şöyle nakletmiştir:

Biz Minâ’da, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem ile beraber iken ay, bir parçası Hıra dağının bir tarafında, diğeri de öbür tarafında olmak üzere ikiye bölündü. Bunun üzerine Resûlüllah aleyhisselâm: Şâhid olunuz, buyurdu ve Kamer sûresinin birinci âyetini okudu (Tirmizî, Kur’an’ın Tefsiri 54).

4) Onlar (kâfirler, Peygamber aleyhisselâm’dan) bir mu’cize görseler, (îman etmekten) yüz çevirirler ve "devam eden bir sihirdir" derler (Kamer sûresi,2).

5) (Kâfirler, Kıyamet’i ve mu’cizeyi inkâr ederek Peygamberi) yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Hâlbuki (iyi ve kötü) her iş için (ya cennet veya cehennem gibi) bir yer (sonuç) vardır (Kamer sûresi,3).

 

10. YIL: HÜZÜN YILI

Mekkeli kâfirler, âyet ve sûreler indikçe, küfürleri bir kat daha artmış oluyordu. Muhammed aleyhisselâm’ı bir sihirbaz olarak görüyorlardı. Çünkü inen âyetlerdeki belâgat ve fesahat karşısında nutukları tutuluyor, acze düşüyor ve aynı belâgatle cevap verememenin izdırabını yaşıyorlardı. Çareyi inkârda, iftirada ve tehditte buluyorlardı. Diğer tarafta yeğenini kendilerine teslim etmesi için Ebû Tâlib’i de bir türlü ikna edemiyorlardı.

Ebû Tâlib ölüm döşeğinde

Yine bir grup Mekkeli müşrik, ağır hasta ve ölüm döşeğinde olan Ebû Tâlib’e geliyor ve yalvarıyorlar: “Ne olur, şu yeğenine söyle, bizim tanrılarımıza dil uzatmasın, ecdadımızın dinini tenkit etmesin ve putlarımızı “bir”e indirmesin!”

Bunun üzerine rahmet Peygamberi amcasına şöyle dedi: “Ey Amcam, ben onlardan bir tek kelimeyi söylemelerini istiyorum. Onunla bütün Araplara hakim olurlar, Arap olmayanlar da kendilerine cizye/vergi öderler! (Ahmed Müsned, H.No.1384 ve 2008)”

Böyle söyleyince müşrik heyeti heyecanlandılar. Ebû Cehil, bir kere değil, on kere söyleriz. Ebû Cehil ve Ebû Tâlib sordular: “Nedir o bir kelime?”  Peygamberimiz:

- “Lâ ilâhe illallah/Allah'tan başka ilâh yoktur” buyurdu. Bu cevap karşısında:

- “Ey Muhammed! Sen bunca ilâhları bir tek ilâh mı yapmak istiyorsun? Senin işin şaşılacak şey doğrusu!" dediler.

Ebû Tâlib'e ölüm alâmetleri geldiği zaman, Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem onun yanına girdi. Ebû Tâlib'in yanında müşriklerden Ebû Cehil ile Abdullah b. Ebî Umeyye bulunuyordu. Peygamber aleyhisselâm:

- "Ey amca! Lâ ilahe illâllah kelimesini söyle ki, ben Allah'ın katında bununla senin lehine hüccet getirip şefâat edeyim" dedi.

Ebû Cehil ile Abdullah b. Ebî Umeyye:

- Yâ Ebâ Tâlib! Abdulmuttalib milletinden/dininden yüz mü çevireceksin? dediler.

Peygamber tevhîd kelimesini arza devam ettikçe, müşrikler de o sözlerini söylemekte devam ediyorlardı. Nihayet Ebû Tâlîb'in bunlara söylediği son söz:

- “Ben, Abdulmuttalib milleti/dini üzereyim.” demek oldu. Bunun üzerine Hazret-i Peygamber:

- Ben Allah tarafından nehiy olunmadığım müddetçe, senin için muhakkak mağfiret isteyeceğim" dedi (Buhârî, Menakıb el-Ensâr 40).

Fakat hemen vahiy geldi: Peygamberin ve Mü’minlerin müşrik/kâfir olanlara, akrabası olsalar dahi istiğfarda bulunamayacağı ve mağfiret dileyemeyeceği hususunda Tevbe, 113. âyet nâzil oldu.

Yine aynı konuyla ilgili olarak başka bir âyet-i kerime de indi:

Hakikat (şu ki, Resûlüm) sen, her sevdiğini hidâyete erdiremezsin (Kasas,56).

Artık sona gelindi. Cesur, yardımsever, fakat nefsine yenik düşen Ebû Tâlib, bi’setin/nübüvvetin 10. yılında, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın Medine'ye hicretinden üç yıl önce, Şevval ayının ortasında vefât etti. O zaman yaşı, 80’i aşmıştı (87 veya 90).

Bu dünya fani, âhiret ise bâki/sonsuzdur. Akıllı, dünyaya ve dünyanın içindekilerine göre değil, âhiret’e ve onu haber verenlere göre, aklını çalıştırandır. Bu öyle bir tercihtir ki, birini seçen, sonsuz saadette, diğerini seçen sonsuz felâkette oluyor. Çünkü biri nur, diğeri ateştir. Fakat renkler, aynıdır. Böyle olmasa adına imtihan denilir mi?

Böylece yüce Allah’ın en sevgili kulu Muhammed aleyhisselâm, bu imtihan dünyasında kendini koruyup kollayan kanatlarından birini, amcasını kaybetmiş oluyordu.

Hazret-i Hatice’nin vefatı

Peygamberimiz aleyhisselâm’ın zevcesi, Mü’minlerin annesi, mübarek Hazret-i Hatice radıyallahü anha, nübüvvetin onuncu yılında, Hicret’ten üç yıl önce, Ramazan ayında vefat etti.

Ebû Tâlib'in vefatından üç gün sonra vefat ettiği de rivayet edilir. Hazret-i Hatice, vefat ettiği zaman, 65 yaşında idi. Mekke'de - Harem-i Şerif’in yaklaşık 2 km. kuzeyinde bulunan - Hacûn kabristanı’na/Cennetü’l-Muallâ’ya götürülüp defnedildi.

Hazret-i Hatice, İslâm dininin yayılmasında Peygamber Efendimiz için sadık bir müşavir ve dert ortağı oldu. İlk vahyin gelişinde, onun sağlığı konusunda en küçük bir şüphesi olmadı, onu ilk teselli eden ve ona ilk iman edenlerden biri oldu.

Böyle iki musibetin arka arkaya gelişi, Peygamberimiz aleyhisselâm’ın üzerinde derin izler bıraktı. Çünkü o bir melek değil, insandı. İnsan tabiatının yeme, içme, hastalanma ve ölüm gibi bütün özelliklerini taşıyordu. İnsan, bir musibetle karşılaşınca da üzülür ve gözlerinden yaş gelir. Bu tabiîdir.

Onun için bu yıla hüzün yılı denilmiştir.

Tâiflileri İslam’a da’vet ve diğer hâdiseler

1) Resûlüllah aleyhisselâm, şevval ayında (Ocak 620) Mekke müşriklerinin tavırlarını gittikçe sertleştirmeleri üzerine yanına Zeyd b. Hârise’yi alarak Sakîfliler’i İslâm’a, Allah’ın “bir”liğine da’vet etmek için Tâif’e gitti. Ancak Tâifliler, Hazret-i Peygamber’in bu da’vetine şiddetle karşı çıktılar, onunla alay ettiler, hatta onu taşladılar. Mübarek ayakları kan içinde kaldı ve bir bağa sığındı.

Resûlüllah, Tâif’te yaşadıklarının kendisi için Uhud gününden daha şiddetli olduğunu buyurdu. Hazret-i Cebrâil ve Dağlar Meleği, kendilerine eziyet edenleri hemen cezalandırmak için ondan izin istediler, fakat rahmet Peygamberi buna razı olmadı (Buhârî, “Bedʾü’l-halk” 7; Müslim, “Cihâd” 111).

2) Peygamber aleyhisselâm, sığındığı bağın hizmetçisi Hristiyan köle Addas’a kendisinin peygamber olduğunu söyledi. Uzun bir sohbet ve İslam’a da’vet sonunda Addas, Müslüman oldu.

3) Peygamber Efendimiz Tâif'ten Mekke'ye dönerken, Nahle mevkiinde geceleyin kalıp namaz kıldığı sırada, cinlerden yedisi oradan geçiyordu. Durdular, Peygamberimizin okuduğu Kur'ân'ı dinlediler. Peygamberimiz aleyhisselâm namazını bitirince, cinler, iman ettiler. Kavimlerinin yanına, Müslüman ve inzâr edici/Ahiretteki azabı haber verici olarak döndüler (Ahkâf,29-32; Cin sûresi, 1-14).

4) Tufeyl b. Amr, Müslüman oldu.

5) Peygamberimiz aleyhisselâm, Hazret-i Sevde Hatun ile evlendi.

***

Sizi biraz korku, biraz açlık ve mallardan, canlardan, ürünlerden eksiltmek ile imtihan ederiz. (Resûlüm,) sabredenleri (cennetle) müjdele! (Bakara,155).

Kaynak:

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/dr-c-ahmet-akisik/hazret-i-peygamberin-peygamber-olarak-6-10-yillari-634296

Ana Sayfa