22
Ekim 2022
HAZRET-İ
PEYGAMBER’İN
PEYGAMBER
OLARAK
İLK
YILLARI
c.ahmetakisik@gmail.com
Arabistan
ve bütün
dünya,
fert ve
toplum
olarak,
din,
ahlâk ve
gelenekler
bakımından
tam bir
çöküş
içindeydi.
İnsanların
çoğu,
putları
ilâh
edinmişti.
Semavî/ilâhî
dinlerden
olan
Yahudilik
ve
Hristiyanlık,
aslî
hüviyetlerini
kaybetmiş,
Hazret-i
Uzeyr ve
Hazret-i
İsâ,
Allah’ın
oğulları
ilân
edilerek,
her iki
din de
“küfür
itikadı”na
dönüşmüştü.
Diğer
tarafta
ahlâk ve
insana
verilen
değer,
insanlık
onuru ve
vicdanını
yok
edecek
durumdaydı.
Kız
çocukları
bir
utanç
vesilesi
olarak
diri
diri
toprağa
gömülüyor,
fuhşiyatın
en
iğrenç
tablosu
olarak,
evlerinde
dikili
bayrakları
ile
kadınlar,
müşteri
bekliyorlardı.
Fakat bu
tefessüh
etmiş,
din,
ahlâk ve
insanlık
bakımından
çökmüş
toplumda,
kendini
her
türlü
küfür,
putçuluk
ve
fuhşiyattan
korumuş
aileler
ve
fertler
vardı.
Onlar,
putların
reisleri
kabul
edilen
Lât
ve
Uzza’ya
asla
saygı
göstermezler,
tapmazlar,
onlar
adına
kesilen
kurbanlardan
yemezler,
hatta
onları
lânet
ile
anarlardı.
Bu
inanç,
ahlâk ve
tutum
içinde
olanlara
Hanifler
deniyordu.
Onlar/Hanifler,
Hazret-i
İbrahim
aleyhisselâm’ın
dini
üzerinde
idiler.
Onlar,
puta
tapmaz,
Allah’ı
“bir”
bilir,
kâinatı
O’nun
yarattığına
ve ceza
gününe
inanırlardı.
Onlar,
kimseye
haksızlık
yapmaz,
faiz
yemez,
doğru ve
dürüst
olurlar,
güçsüzlere
yardım
eder ve
yalan
söylemezlerdi.
İşte bu
hanif
âileler
içinde
babası
Abdullah,
annesi
Âmine ve
zevcesi
Hatice
hatun
olan
Muhammed
aleyhisselâm,
40
yaşlarına
gelmişlerdi.
Temiz ve
nezih
bir
hayatı
vardı.
Zaten
çevresinde
de
emin/doğru
ve
dürüst
olarak
tanınıyordu.
Gördüğü
bütün
rüyalar,
aynen
çıkıyordu.
Pak
zevcesi
de zaman
zaman
onun bu
güzel
hâllerine
şahit
oluyordu.
Hatice
hatun,
bir gün
haniflerden
amca
oğlu
Varaka
b.
Nevfel’e
gitti ve
muhterem
zevcinin
olağan
üstü
durumunu
sordu. O
da şöyle
dedi:
“Ey
Hatice!
Eğer bu
söylediklerin
doğru
ise, hiç
şüphesiz
Muhammed,
bu
ümmetin
peygamberi
olacaktır.
Ben,
zaten
gelmesi
beklenen
peygamberin
bu
ümmetten
çıkacağını
biliyorum.
Onun
geleceği
zaman da
tam bu
zamandır.”
dedi.
Peygamberimiz
Muhammed
aleyhisselâm’a
ilk
vahyin
gelişi,
Peygamber
olduğunun
bildirilmesi
ve ilk
beş
yılda
olan
bazı
hadise
ve
gelişmeler,
şu
başlıklar
altında
ele
alınabilir:
İLK ÜÇ
YIL:
GİZLİ
DA’VET
İlk
Vahiy
Peygamber
aleyhisselâm
zaman
zaman
toplumdan
uzaklaşarak
Hira
dağına
gidiyor,
karşısına
Kâ’be’yi
alıp
tefekküre
dalıyordu.
Yine bir
seferinde
Hira’daki
mağarada
idi.
Aylardan
Ramazan
ayı,
Pazartesi
günü,
seher
vakti,
uyanık
bulunduğu
hâlde
Peygamberimiz
aleyhisselâm’a
Hakkın
emri
geldi.
Vahiy
meleği
Cebrâil
aleyhisselâm,
insan
suretine
girmiş
ve en
güzel
bir
şekle
bürünmüş
olduğu
hâlde
göründü.
Peygamberimiz
aleyhisselâm’a:
"
İkra/Oku!"
dedi.
Böylece
Alâk
sûresinin
ilk beş
âyeti
nâzil
oldu
(Buhârî,
vahiy 1;
M.A.
Köksal,
İslam
Tarihi).
Hazret-i
Hatice
Bu
durumda
Muhammed
aleyhisselâm,
yüce
Allah’tan
ilk
vahyi
almış
oldu.
Ancak
ilk
defa,
Cebrâil
aleyhisselâm
ile
yakın
temas
kurduğundan,
onun
heybetinden
ve ilk
vahyin
ağırlığından
çok
korkmuş
olarak
eve
döndü.
Titreyerek
olanı
sadık
zevcesi
Hatice
Hatun’a
anlattı.
O, hiç
telâşa
kapılmadan
şöyle
dedi:
“Öyle
söyleme!
Vallahi,
Allah
seni
hiçbir
zaman
utandırmaz,
üzüntüye
düşürmez.
Çünkü,
sen
akrabanı
görür
gözetirsin!
İşini
görmekten
âciz
olanların
yükünü
taşırsın!
Yoksula
verir,
hiç
kimsenin
kazandıramayacağını
kazandırırsın!
Misafiri
ağırlarsın!
Hak
yolunda
karşılaştıkları
musibet
ve
felâket
hadiselerinde,
halka
yardımcı
olursun.
Sözü,
doğru
söylersin!
Emaneti
yerine
getirirsin
ve
güzel
huylusun!
(Buhârî,
vahiy 1;
M.A.
Köksal,
İslam
Tarihi)."
Sonra
birlikte
Hazret-i
Hatice’nin
amcasının
oğlu
Varaka
b.
Nevfel'e
gittiler.
Varaka
b.
Nevfel
Varaka
b.
Nevfel,
Mekkeli
hanîflerdendi.
Hadiseyi
dinledikten
sonra
şöyle
dedi:
Senin bu
gördüğün,
Allah
tarafından,
Mûsa
aleyhisselâm’a
gelmiş
olan
Nâmûs-ı
Ekber (Cibrîl-i
Emîn)'dir!
Âh!
Keşke
senin
da’vet
günlerinde
genç
olsaydım
ve
kavminin
seni
yurdundan
çıkardıklarında
sana
yardım
edebilseydim
(Buhârî,
vahiy
1).
Çünkü,
senin
gibi
Kitap
getirmiş
hiç bir
peygamber
yoktur
ki,
düşmanlığa,
işkenceye
ve
istihzaya/alaya
uğramasın,
dedi
(bkz.
Yâsîn,30;
Buhârî,
vahiy
1).
Bütün
insanların
Peygamberi
Peygamber
aleyhi’s-salâtü
ve’s-selâm,
bir
kavme/topluluğa
değil,
kıyamete
kadar
gelecek
bütün
insanlara
ve
cinlere
“resûl”
olarak
gönderilmiştir
(Enbiyâ,107).
Son
peygamberdir
(Ahzâb,40).
Kur’an
âyetleri
gelmeye
başlayınca,
doğru
tarafları
kalmış
olsa da
bütün
semavî
dinler,
yürürlükten
kalkmıştır.
İlk
Namaz
Peygamberimiz
aleyhisselâm’a
vahiy
geldikten
sonra, o
gün
Cebrâil
aleyhisselâm,
Peygamberimize
abdest
almayı
ve
namaz
kılmayı
öğretti
(A. İbn
Hanbel,
Müsned
17480;
22353;
21771).
Peygamber
efendimiz
de
vahyin
geldiği
Pazartesi
günü,
Hazret-i
Hadice’ye
abdesti
ve
namazı
öğretti.
Böylece
Hazret-i
Hadice,
günün
sonuna
doğru,
ilk defa
namaz
kılma
mutluluğuna
ermiş
oldu.
İlk
Mü’minler
1)
Peygamberimiz
kendi
zamanında
yüce
Allah'a
iman ve
ibadet
edenlerin
ilki
idi
(Zümer,11-12).
Peygamber
aleyhisselâm,
beş
vakit
namaz
farz
olmadan
önce
Kâ’be’ye
gider,
kuşluk
namazı
kılardı.
Müşrikler
bundan
hiç
hoşlanmazlardı.
Fakat
açık
da’vet
emri
gelmediği
için ilk
zamanlar
bu
namazın
ne
olduğunu
bilmiyorlardı.
2)
Hazret-i
Peygamber’in
Allah’ın
resûlü
olduğunu
ilk
tasdik
eden,
kadınlardan
Hazret-i
Hadice’dir.
3) (10
yaşında
Ebû
Tâlib’in
oğlu)
Hazret-i
Ali,
4)
(Birçok
köleyi
hürriyetine
kavuşturan)
Hazret-i
Ebû
Bekir,
5)
(Hazret-i
Hadice’nin
kölelikten
kurtardığı
8
yaşındaki)
Zeyd
b.
Hârise,
6,7,8)
Hazret-i
Hadice’nin
yanında
bulunan
15
yaşından
küçük üç
kızı (Hazret-i
Rukayye,
Hazret-i
Ümmü
Gülsüm
ve
Hazret-i
Fatıma),
9-10)
(Hazret-i
Ebû
Bekr’in
kölelikten
kurtardığı)
Bilâl-i
Habeşî
ile
annesi
Hamâme
Hatun,
11)
(Hazret-i
Ebû
Bekr’in
kölelikten
kurtardığı)
Ebû
Fükeyhe,
12)
Hâlid b.
Saîd
ile
hanımı
Ümeyne
Hatun,
13-18)
(Hazret-i
Ebû
Bekr’in
teşvik
ve
delâletiyle
Müslüman
olan
Aşare-i
Mübeşşere’den
6 kişi)
Hazret-i
Osman,
Zübeyr
b. Avvâm,
Abdurrahman
b. Avf,
Sa'd b.
Ebi
Vakkas,
Talha b.
Ubeydullah
radıyallahü
anhüm.
19)
Diğerleri:
Erkam
b. Erkam,
Ebû
Ubeydullah
b.
Cerrah,
Abdullah
b.
Mes’ûd,
Ummu
Seleme
Hatun,
Yâsir b.
Âmir ve
zevcesi
Sümeyye
Hatun,
Ammar b.
Yâsir
radıyallahü
anhüm.
20)
Müslüman
olanların
sayısı
100’ü
geçmişti.
Dâru'l-Erkam
İslamî
kaynakların
bildirdiğine
göre “Gizli
Da’vet”te
İslam
ile
şereflenenler,
Dâru'l-Erkam'ın
evinde
toplanıyor
ve orada
İslam’ın
ilk emir
ve
yasaklarını
öğreniyorlardı.
Dâru'l-Erkam,
Kâ’be’ye
yakın ve
Mekke’nin
merkezî
bir
yerinde
idi. O
ev,
Dâru'l-İslam
olmuştu.
Peygamberimiz
aleyhisselâm’ın
Dâru'l-Erkam'a
giriş
tarihi,
bazı
yabancı
kaynaklarının
belittiğine
göre
nübüvvetin
4. yılı
değil,
1. Yılı,
hatta
Hazret-i
Erkam'ın
Müslüman
olduğu
yılın
ilk ayı
olarak
kabul
edilmektedir.
Dâru'l-Erkam'dan
çıkışı
ise,
Hazret-i
Ömer’in,
bi’set’in/peygamberliğin
6.
yılında,
Zilhicce
ayında
Müslüman
olduğu
tarihte
olmuştur
(İbn
Sa’d,
Tabakat;
M.A.
Köksal,
İslam
Tarihi).
4. YIL:
AÇIK
DA'VET
Resûlüllah
buyuruyor:
Ben (bir
gün)
yürürken
birden
bire
gökyüzü
tarafından
bir ses
işittim.
Başımı
kaldırdım.
Bir de
baktım
ki,
Hırâ'da
bana
gelen
melek
(Cibrîl
aleyhi's-selâm)
semâ ile
arz
arasında
bir
kürsî
üzerinde
oturmuştu.
Pek
ziyâde
korktum,
(Evime)
dönüp:
“Beni
örtün,
beni
örtün”
dedim.
Bunun
üzerine
Allahü
teâlâ:
Ey
(elbisesine)
bürünen
(Peygamberim!)
Kalk
da
(kavmini
Allah’ın
azabı
ile)
korkut.
(Îman
etmezlerse,
azaba
uğrayacaklarını
onlara
haber
ver.)
Rabbini
tekbir
et
(O’nu
yücelt,
tenzih
et.
Büyüklüğü
yalnız
O’na
tahsis
et).
Elbiseni
de
(daima)
temiz
tut
(Müddessir,1-4).
(Buhârî,
vahiy
1).
(Resûlüm,
önce)
en yakın
akrabanı
(İslam’a
davet
et.
Gelmeyenleri
azâp
ile)
korkut
(Şuarâ,214).
Böylece
açık
da’vet
başlamış
oldu.
Akrabayı
Da’vet
Bunun
üzerine
Resûlüllah
aleyhisselâm,
bütün
amcalarını,
Ebû
Tâlib,
Hamza,
Abbas
ve
Ebû
Leheb’in
de
içinde
bulunduğu
40
civarında
kişiyi
yemekli
bir
da’vet
sebebiyle
bir
araya
getirdi.
Yemek
yenildi,
süt
içildi.
Fakat
yiyeceklerden
hiçbirinin
eksilmediği
görüldü.
Resûlüllah
tam
konuşma
yapacağı,
söze
başlayacağı
sırada,
Ebû
Leheb:
“Şaşılacak
şey!
Da’vet
sahibi
sizi
büyük
bir
sihirle
sihirledi!
Doğrusu,
biz,
bugünkü
gibi bir
sihir
hiç
görmedik.”
dedi.
Resûlüllah’a
dönerek:
“Sen,
bütün
amcalarını,
amca
oğullarını
ve diğer
Kureyşlileri,
kendi
dinlerinden,
putlara
tapmaktan
men
ediyorsun,
aramızda
ikilik
çıkarıyorsun.
Biz
senin
yanında
olamayız.”
dedi ve
topluluk
dağıldı.
Bu durum
karşısında
Resûlüllah,
çok
üzüldü.
Çünkü
da’vete
katılanlara
bir şey
söyleyememişti.
Allah’ın
emrini
yerine
getirememişti.
Cebrâil
aleyhisselâm
tekrar
geldi ve
“Allah’ın
emrini
yerine
getir”
buyurdu.
Hazret-i
Peygamber,
yine
Hazret-i
Ali’yi
görevlendirerek
ertesi
günün
akşamı
aynı
yemeyi,
aynı
miktarda
ve aynı
kişileri
çağırmasını
söyledi.
İkramdan
sonra,
Resûlüllah
aleyhisselâm
şöyle
buyurdu:
Hamd,
Allah'a
mahsustur.
Ben,
O'na
hamdederim.
Yardımı
da,
O'ndan
dilerim.
O'na
iman
eder,
O'na
tevekkül
ederim.
Şüphesiz
bilir ve
bildiririm
ki:
Allah'tan
başka
ilâh
yoktur.
O,
birdir;
O'nun
eşi,
ortağı
yoktur!
Sizlerin
de:
Allah'tan
başka
hiçbir
ilâh
olmadığına
ve benim
de
Allah'ın
kulu ve
resûlü
olduğuma
şehadet
etmenizdir!
(M.A.
Köksal,
İslam
Tarihi).
Kureyşlileri
Da’vet
Bir gün
Peygamber
Efendimiz,
Safa
tepesine
çıkarak,
Kureyşlilerin
oraya
gelmesi
için
nidada
bulundu.
Kabile
reisleri
ve
birçokları
geldiler.
O büyük
topluluğa
şöyle
seslendi:
“Ne
dersiniz?
Ben,
size şu
dağın
eteğinden
veya şu
vâdiden,
sizi
yağmalamak
isteyen
birtakım
atlıların
çıkı-vereceğini,
yahut
akşama,
sabaha,
düşman
baskınına
uğrayacağınızı
haber
verirsem,
beni
tasdik
eder,
bana
inanır
mısınız?"
diye
sordu.
"Evet!
Seni
tasdik
eder,
doğrularız.
Çünkü,
biz seni
bütün
tecrübelerimizde
doğru
sözlü
bulduk.”
dediler.
Öyle
ise, ben
sizi
şiddetli
bir azap
önünde
inzâra,
korkutup
uyarmaya
memurum:
Yüce
Allah,
en yakın
hısımlarımı
azap ile
korkutmamı
bana
emretti.
Sizler “Lâ
ilâhe
illallah/Allah'tan
başka
ilah
yoktur”
demedikçe,
ben size
ne
dünyada
bir
fayda,
ne de
âhirette
bir
nasip
sağlayabilirim."
buyurdu.
Sonra
teker
teker
kabile
isimlerini
söyleyerek,
şöyle
dedi:
Ey
Kureyşliler!
(Allah’ın
bir
olduğuna,
benim de
resûl
olduğuma
iman
ediniz
ki:)
Kendinizi
Cehennem
ateşinden
kurtarasınız!
(M.A.
Köksal,
İslam
Tarihi)
Müslüman
Olduklarını
İlk
Açıklayanlar
1)
Resûlüllah
aleyhisselâm,
2)
Hazret-i
Ebu
Bekir,
3) Bilâl-i
Habeşî,
4)
Mikdad
b. Esved,
5)
Suheyb
b.
Sinan,
6) Ammar
b. Yâsir,
7)
Sümeyye
Hatun (Ammar
b.
Yâsir'in
annesi).
Ebû
Tâlib’e
Başvuru
Kureyş’in
önde
gelen
müşriklerinden
bazıları,
Ebû
Tâlib’e
başvurarak
atalarının
dinleri
ve
putlar
aleyhinde
konuşan
Muhammed
aleyhisselâm’dan
şikâyette
bulundular.
Bu
isimler,
şunlardı:
1) Utbe
b.
Rebi’a,
2) Şeybe
b.
Rebi’a,
3)
Ebû
Süfyan
b. Harb,
4) Ebu'l-Bahterî
b. Hişam,
5) Esved
b.
Muttalib,
6)
Ebû
Cehil
Amr b.
Hişam,
7) Velid
b.
Mugîre,
8)
Nübeyh
b.
Haccac,
9)
Münebbih
b.
Haccac,
10) Âs
b. Vâil.
Ebû
Tâlib,
gelen
heyeti
güzellikle,
tatlı
dille
karşıladı
ve
uğurladı.
İman
etmiş
olmasa
da
yeğenini
eleştirmedi,
aksine
ona
destek
verdi ve
korudu.
Kureyş’in
Müslümanlara
İşkenceleri
Kureyş
müşrikleri
Müslümanların
gittikçe
çoğalmakta
olduklarını
görünce,
Müslümanlara,
hür
olsun,
köle
olsun
işkencelerini
artırmışlardı.
Akla
gelmedik
işkenceler
uyguluyorlardı.
Namaz
kılan
Müslümanlara
saldırıyorlardı.
Hazret-i
Peygamberi
dahi
ölümle
tehdit
ediyorlardı.
“Niçin
putlarımız
aleyhinde
konuşuyor
ve
atalarımızın
dinini/putçuluğu
değiştirmek
istiyorsunuz?”
diyerek,
itirazda
bulunuyorlardı.
İslam’dan
dönmeleri
için,
çıplak
olarak
kumlara
yatırarak,
boyunlarına
geçirdikleri
halkalarla
sokaklarda
teşhir
ederek,
vücutlarını
kızgın
demirlerle
dağlayarak,
kırbaçla
döverek,
hapsederek
aç ve
susuz
bırakarak,
işkencenin
her
çeşidini
uyguluyorlardı.
Bu
işkencelere
maruz
kalan
bazı
Müslümanlar
şunlardır:
1)
Hazret-i
Ebû
Bekir;
2) Talha
b.
Ubeydullah,
3)
Zübeyr
b. Avvam,
4)
Hazret-i
Osman,
5)
Mus'ab
b. Umeyr,
6)
Zinnîre
Hatun,
7) Ümmü
Ubeys
Hatun,
8)
Nehdiye
Hatun
ile
Kızı, 9)
Lübeyne
Hatun,
10) Âmir
b.
Füheyre,
11) Ebû
Fükeyhe,
12)
Bilâl-i
Habeşî
ile
Annesi,
13)
Habbab
b. Eret,
14)
Mikdad
b. Amr,
15)
Suheyb
b.
Sinan,
16)
Yâsir
ve
Aile
Efradı,
17)
Abdullah
b.
Mes'ûd
ve 18)
diğerleri
radıyallahü
anhüm (M.A.
Köksal,
İslam
Tarihi).
Fakat
işkence
ile
hiçbir
Müslüman
dininden
dönmemiştir.
5. YIL:
HABEŞİSTAN’A
HİCRET
Hakaret
ve
eziyet
gören
Müslümanlardan
bazıları,
dinlerinden
döndürülmekten
korkup
Allah’a
sığınarak,
kimi
yalnız
başına,
kimi
zevcesiyle
birlikte,
kimi
binitli,
kimisi
de yaya
olarak
Peygamber
aleyhisselâm’ın
izni
ve
talimatı
ile
Habeşistan’a
hicret
etmek
için
Mekke'den
gizlice
yola
çıktılar.
Bunlar,
12’si
erkek,
5’i
kadın
idiler.
1.
Hicret
Kafilesi
1-2)
Hazret-i
Osman
b. Affan
ve
zevcesi
Hazret-i
Rukayye,
3-4) Ebû
Huzeyfe
b. Utbe
ve
zevcesi
Sehle
Hatun,
5)
Zübeyr
b. Avvam,
6)
Mus'ab
b. Umeyr,
7)
Abdurrahman
b. Avf,
8) Ebû
Seleme
b.
Abdulesed,
9) Ebû
Seleme'nin
zevcesi
Hazret-i
Ümmü
Seleme,
10)
Osman b.
Maz'un,
11-12)
Âmir b.
Rebia ve
zevcesi
Leyla
Hatun,
13-14)
Ebû
Sebre b.
Ebi Rühm
ve
zevcesi
Ümmü
Gülsûm
Hatun,
15)
Hâtıb b.
Amr, 16)
Süheyl
b. Beyzâ,
17)
Abdullah
b.
Mes'ud
radıyallahü
anhüm.
Bu
durumu
haber
alan
Mekkeli
Müşrikler,
İslam’ın
ilk
Muhacirlerini
yakalamak
için
denize
kadar
takip
etseler
de
başarılı
olamadılar.
O sırada
sahilde
bulunan
vapur,
Muhacir
Müslümanları
alıp
Necaşî’nin
ülkesine
sâlimen
ulaştırdı.
Ancak
Mekkeli
müşrikler,
Müslümanlara
karşı
hakaret
ve
işkencelerini
daha da
yoğunlaştırdılar.
Bu arada
Peygamber
Efendimiz,
Ramazan
ayınde
Kâ’be’de
Necm
suresini
açıktan
okumaya
başladı.
Surenin
19. ve
20.
Âyetlerini
Müşrikler
yanlış
anlayarak
sevindiler.
“Muhammed
bizim
taptığımız
Lât,
Uzzâ
ve
Menat
putlarımızı
saygı
ile
anıyor.”
zehabına
kapıldılar.
Hâlbuki
birçok
âyetlerde
putlar
ve puta
tapanlar
kötüleniyor,
putçuluğun
şirk
olduğu
açıklanıyordu.
Fakat
Müşriklerin
bu
yanlış
anlayışı
ta
Habeşistan’daki
Müslümanlara
kadar
ulaşmıştı.
Onlardan
bir
kısmı “mademki
Kureyş
Müşriklerinin
ileri
gelenleri
Müslüman
oldular.
Artık
işkence
olmaz”
düşüncesiyle
Mekke’ye
dönmeye
karar
verdiler.
Fakat
Mekke’ye
yaklaşınca,
haberin
“asılsız”
olduğunu
öğrendilerse
de artık
geri
dönmediler.
2.
Hicret
Kafilesi
Mekke’de
dövme,
yaralama,
hapis
gibi
işkence
türleri,
bütün
şiddetiyle
devam
ediyordu.
Yine
Hazret-i
Peygamber’in
izin ve
talimatlarıyla
ikinci
bir
hicret
kafilesi
yola
çıktı.
Bu
kafileye
Habeşistan’dan
dönenlere
birçokları
katılmış
ve
sayıları
101’e
ulaşmıştı
Bunların
16’sı
aile
(karı-koca)
idiler.
Kafilede
Hazret-i
Ca'fer
b. Ebû
Tâlib
ve
zevcesi
Esma
binti
Umeys
Hatun
ile
Hazret-i
Osman
b. Affan
ve
zevcesi
Hazret-i
Rukayye
de
bulunmaktaydı
(İbn
Sa’d,
Tabakat;
M.A.
Köksal,
İslam
Tarihi).
***
Bir
kötülüğün
cezâsı,
ona denk
bir
kötülüktür.
Kim de
bağışlar
ve sulhü
temin
ederse,
onun
mükâfâtı
Allah’a
âittir (Şûrâ,40).
Resûlüllah
kendisine
fenalık
yapan
kimseden
intikam
almadı (cezâlandırmadı).
Yalnız
Allah’ın
yasak
ettiği
şeyler
çiğnenince,
o yasağı
çiğneyenden
Allah
için
intikam
alır
(onu
cezâlandırır)dı.
(Müslim,
Fedâil
20).
Kaynak:
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/dr-c-ahmet-akisik/hazret-i-peygamberin-peygamber-olarak-ilk-yillari-633973
|