08
Ekim
2022
RAHMET
PEYGAMBERİNİN
EMSALSİZ
SOYU,
ÇOCUKLUK
VE
GENÇLİĞİNDEN
BİR IŞIK
DEMETİ
c.ahmetakisik@gmail.com
Toplum,
tefessüh
etmiş,
ahlâken
çökmüş,
içki,
kumar,
zina,
fâiz
yaygınlaşmış,
itibarları
zedelenmesin
diye kız
çocuklarını
diri
diri
toprağa
gömen
vicdansızlar
türemiş,
Ka’be
puthaneye
çevrilmiş
ve
“atalarımızın
dini”
diyerek
Lât ve
Uzza
başta
olmak
üzere
sayısız
putlar,
ilâh
kabul
edilmiştir.
Böyle
bir
toplumda
ileride
âlemlere
rahmet
olarak
gönderilecek
son
peygamber
Muhammed
aleyhisselâm
doğmuştur.
DOĞUMU
Peygamberimiz
aleyhisselâm,
Fil
yılında,
12
Rebiülevvel/Milâdî
20 Nisan
571’de
Pazartesi
günü,
tanyeri
ağarırken,
Mekke’de
evlerinde
o rahmet
güneşi
doğdu.
Annesi
Hazret-i
Âmine,
Peygamber
Efendimizi
üç/yedi
gün
emzirdi.
Sonra
Süveybe
Hatun,
oğlu
Mesruh
ile
birlikte,
Server-i
âlem’i
günlerce
emzirdi.
Süveybe
Hatun,
Ebû
Leheb'in
câriyesi
idi.
Hazret-i
Hadîce
onu
kölelikten
kurtarmak
için Ebû
Leheb'den
satın
almak
istediyse
de, Ebû
Leheb
buna
râzı
olmadı.
Peygamberimiz
aleyhisselâm’ın
doğumunun
yedinci
günü,
dedesi
Abdulmuttalib
develer,
davarlar
kestirerek,
Mekke
halkına
üç defa
yemek
yedirdi.
Sütannesi:
Peygamber
aleyhi’s-salâtü
ve’s-selâm
efendimiz,
Süveybe
Hatun’dan
sonra,
Benî
Sa'd b.
Bekr
kabilesinden
Halîme
Hatun’a
teslim
edildi.
Halîme
Hatun,
iki
yıl
emzirdi.
Fakat
Efendimiz,
sütannenin
yanında
kalmaya
devam
etti.
Bu,
sözleşmeye
dayalı
bir
sütannelik
olduğu
için,
Halîme
Hatun,
tek
sütannesi
gibi
yayıldı
ve
bilindi.
Halîme
Hatun,
Beni
Sa'd
Yurdu’nda
ikamet
ediyordu.
Bu yurd,
Tâif’e
75,
Mekke’ye
180 km.
mesafede
1850
metre
râkımlı
ve
havası,
son
derece
hoş,
güzel
bir
plato
üzerindeydi.
Halîme
Hatun,
Peygamber
Efendimiz
beş
yaşında
iken
onu
dedesi
Abdulmuttalib'e
teslim
etti.
Künyesi:
Peygamber
aleyhisselâm’ın
ilk
hanımı,
Hazret-i
Hadîcetü’l-Kübra’dır.
Hadîce
vâlidemizin
ilk
çocuğu
Kâsım
idi.
Bundan
dolayı
Peygamber
efendimiz,
Ebu’l-Kâsım
olarak
künyelendi.
Hadis-i
Şerif’te:
Benim
ismimi
çocuklarınıza
isim
verebilirsiniz,
fakat
künyemle
künyelenmeyiniz,
buyruldu
(Buhârî,
Edeb
106).
İSM-İ
ŞERİFLERİ
İsm-i
Şerifleri
iki
başlık
altında
ele
alınabilir:
1)
Kur’an-ı
Kerim’de
geçen
bazı ism-i
şerifleri:
Muhammed,
Ahmed,
Emin,
Beşir,
Nezîr,
Burhân,
Hâtem,
Dâî,
Resûlü’r-Rahme,
Sirâc,
Münîr,
Sırât-ı
Müstakîm,
Tâhâ,
Yâsîn,
Hâmîm,
Abdullah,
Urvetü’l-Vüskâ,
Kademu’s-Sıdk,
Müddessir,
Müzzemmil,
Mustafa,
Müctebâ,
Nimetullah,
Nebiyyu’l-Ümmî
ve Hâdî
sallallahü
aleyhi
ve
sellem.
İsm-i
şeriflerinden
Muhammed,
Kur’an-ı
Kerim’de
dört
yerde (Âl-i
İmrân,144;
Ahzâb,40;
Muhammed,2;
Fetih,29)
ve
Ahmed,
bir
yerde (Saff,6)
geçmektedir.
İbn
Fâris
(ö.395/1004),
Esmâü
Resûlillah
ve
Meânîhâ
adlı
risâlesinde
20 adet
ismini
konu
eder ve
manalarını
verir.
İmâm-ı
Kastalanî
(ö.923/1517),
Mevâhib-i
Ledünniyye
kitabında
400’e
yakın
ism-i
şerifinin
olduğunu
kaydeder.
2)
Hadis-i
şeriflerde
geçen
bazı ism-i
şerifleri:
Ahmed,
Ahyed,
Emîn,
İmâmü’l-Muttakîn,
Hâşir,
Habîbullah,
Rakîbu’l-Burâk,
Resûlü’r-Rahme,
Resûlü’r-Râhe,
Resûlü’l-Melâhim,
Seyyidü’l-Mürselîn,
Seyyidü’l-Veled-i
Âdem,
Sâbık,
Şefî’,
Şâfi’,
Müşeffâ,
Sahibu’l-Hâtem,
Tâhâ,
Zâhir,
Âkıb,
Abdullah,
Kâidu’l-Gurri’l-Muhaccelûn,
Kusem,
Mâhî,
Muhammed,
Müddessir,
Müzzemmil,
Muktefî,
Mukaffâ,
Nebiyyu’t-Tevbe,
Nebiyyu’r-Rahme,
Nebiyyu’l-Melhame,
Yâsîn’dir
sallallahü
aleyhi
ve
sellem.
Ben
Muhammed'im,
ben
Ahmed'im,
ben
Mâhî’yim
ki,
Allah,
benim
(peygamberliğim)le
küfrü
mahvedecektir.
Ben
Hâşir’im
ki, (Kıyâmet
gününde)
insanlar
beni
takip
ederek
toplanacaklardır.
Ben
Âkıb'ım
ki,
peygamberlerin
sonuncusuyum
(Buhârî,
Menâkıb
17).
PAK SOYU
Hadis-i
şeriflerde
Peygamber
sallallahü
aleyhi
ve
sellem’in
temiz,
pak
nesebi,
şöyle
açıklanıyor:
1)
Allah,
İbrahim
oğullarından
İsmail’i
seçti.
İsmail
oğullarından
Kinâne
oğullarını
seçti.
Kinâne
oğullarından
da
Kureyş’i
seçti.
Kureyş’den
de Benî
Hâşim’i
seçti.
Beni de
Benî
Hâşim’den
seçti
(Tirmizî,
Menâkıb
1;
Müslim,
Fedâil
1).
2) Abbâs
b.
Abdulmuttalib
radıyallahü
anh’den
nakledildi:
“Ey
Allah’ın
Resûlü!
Kureyş
oturup
kendi
aralarında
neseblerini
görüşüp
konuştular
ve seni
de
kendiliğinden
yetişen
değersiz
bir
hurma
ağacına
benzettiler.”
dedim.
Bunun
üzerine
Peygamber
sallallahü
aleyhi
ve
sellem
şöyle
buyurdu:
Allah,
mahlûkatı
yarattı,
beni de
onların
en
hayırlılarından
ve iki
fırkanın
(Arap ve
Acem’in)
de en
hayırlısından
kıldı.
Sonra
kabileleri
yarattı.
Beni de
kabilelerin
en
hayırlısından
eyledi.
Sonra
hayırlı
aileleri
yarattı,
beni de
hayırlı
aile
Benî
Hâşim’den
kıldı.
Ben
şahıs
olarak
onların
en
hayırlısı,
aile
olarak
da en
hayırlısıyım
(Tirmizî,
Menâkıb
1).
3)
Kıyamet
gününde
Peygamberlerin
imamı,
hatibi
ve
şefâatin
sahibiyim,
fakat
(bunları
açıklamakla)
övünmüyorum
(yüce
Allah’ın
bana
verdiği
nimeti
açıklıyorum).
(Tirmizî,
Menâkıb
1).
Annesi:
Âmine
Hatun’dur.
Hazret-i
Âmine,
Mekke’de
hayatını
sürdürüyordu.
Fakat
her yıl
Medine’de
bulunan
zevcinin/kocasının
kabrini
ziyaret
ediyordu.
Oğlu
Muhammed
“aleyhisselâm”
6
yaşında
iken
Benî
Adiyy b.
Neccarlardan
olan
dayılarını
ziyarete
gitti.
Bu
ziyarette
Peygamberimizin
dadısı
Ümmü
Eymen
de
vardı.
Mekke’ye
dönüşte
yolda
Ebva
köyünde
Hazret-i
Âmine
hastalandı
ve vefat
etti.
Oraya da
gömüldü.
Vefat
ettiğinde
Hazret-i
Âmine,
30
yaşında
idi.
Ebva,
Mekke
ile
Medine
arasında
- o
günün
şartlarına
göre -
Medine'ye
beş
günlük
(180
km.)
uzaklıkta
bir
yerdir.
Babası:
Abdullah
b.
Abdulmuttalib’dir.
Hazret-i
Abdullah,
Hazret-i
Âmine
ile
evlendikten
kısa bir
müddet
sonra,
Kureyşlilerin
ticaret
kafilelerinden
birine
katılarak
Şam'a,
Gazze'ye
gitti.
Dönüşünde
yolda
hastalandı.
Yesrib’e/Medine'ye
gelince,
arkadaşlarına:
“Ben,
burada
dayılarım
Adiyy
b.
Neccar
oğullarının
yanında
biraz
kalayım."
dedi ve
hasta
olarak
onların
yanında
bir ay
kaldı.
Hazret-i
Abdullah,
Vefât
ettiği
zaman
25 yaşında
idi.
Peygamberimiz
aleyhisselam
daha
doğmamıştı.
Hazret-i
Abdullah,
Adiyy b.
Neccarlardan
Nâbiga'nın
evine
gömüldü.
Mübarek
kabri,
buradadır.
Peygamber
efendimizin
mübarek
ana
babaları,
Âmine
Hatun
ve
Hazret-i
Abdullah,
Hazret-i
İbrahim’in
dini
üzerinde
haniflerdendi.
Hanif,
Allah’ı
bir
bilen ve
puta
tapmayan
demektir
(Nisâ,125).
Dedesi:
Abdulmuttalib
b.
Hâşim’dir.
Abdülmuttalib,
üstün
karakterli,
inançlı,
iyi
kalpli
bir
insan,
âdil bir
reis
idi.
Kureyşlilerin
hâkimlerindendi.
Puta
tapmayı,
içkiyi,
zinayı,
Kâbe’yi
çıplak
tavaf
etmeyi
yasaklamıştı.
Allah’ın
varlığına,
ceza ve
mükâfat
yeri
olarak
Âhiret’in
mevcudiyetine
inanırdı.
Torunu
Muhammed
“aleyhisselâm”,
babasını
daha
doğmadan,
annesini
de 6
yaşlarında
iken
kaybettiğinden,
dedesine
teslim
edilmişti.
Torununu
korumak
ve
kollamak,
onun
âileden
de gelen
en büyük
örfî ve
insanî
özelliklerindendi.
Abdulmuttalib,
Fil
Vak'ası’ndan
sekiz
yıl
sonra
ölüm
döşeğine
düştü. O
zaman
82
yaşındaydı.
Peygamberimiz
aleyhisselâm
da 8
yaşında
bulunuyordu.
Amcası:
Ebû
Tâlib’tir.
Dedesi
Abdulmuttalib
vefat
etmeden
önce
8
yaşındaki
torunu
Muhammed
“aleyhisselâm”ın
bakım ve
gözetimini,
oğullarından
Ebû
Tâlib’e
emanet
etti.
Amcası
Ebû
Tâlib’in
hanımı
Fâtıma
binti
Esed,
Peygamber
Efendimize
aynı
evlâdı
gibi
baktı,
büyüttü
ve onu
çocuklarından
- Tâlib,
Akîl,
Ca‘fer,
Ali,
Ümmü
Hânî ve
Cümâne -
hiç
ayırmadı.
Onun
için
Peygamberimiz
onun
hakkında
“annemden
sonra
annemdir”
demiştir.
Fâtıma
Hatun,
kocası
Ebû
Tâlib’in
ölümünden
hemen
sonra ve
hicretten
yaklaşık
iki yıl
önce
İslâmiyet’i
kabul
etmiş ve
Medine’ye
ilk
hicret
eden
kadın
sahâbîlerden
olmuştur.
Fâtıma
binti
Esed,
hicretin
ilk
yıllarında
veya
dördüncü
yılında
Medine’de
vefat
etti.
Onun
ölümünü
duyan
Peygamberimiz,
“bugün
annem
vefat
etti”
diyerek
göz yaşı
döktü,
sırtındaki
gömleği
çıkarıp
ona
kefen
yaptı,
cenaze
namazını
kıldırdı
ve kabre
rahatça
yerleştirilmesini
sağladı
(M. Asım
Köksal,
İslam
Tarihi).
Amcası
Ebû
Tâlib,
bi’setin/nübüvvetin
10.
yılında,
Peygamberimiz
aleyhisselâm’ın
Medine'ye
hicretinden
üç yıl
önce,
Şevval
ayının
ortasında
vefât
etti. O
zaman
yaşı,
80’i
aşmıştı
(87 veya
90).
Mekke
müşrikleri,
Ebû
Tâlib’e
defalarca
gelerek,
putların
aleyhinde
konuşan
yeğenini
kendilerine
teslim
etmesini
istediler.
Fakat
amcası
Ebû
Tâlib,
hiçbir
zaman
yeğeninin
karşısına
çıkmadı,
kırıcı
bir söz
söylemedi,
daima
onun
doğruluk
üzerinde
olduğuna
inandı
ve onu
himaya
etti.
Buna
rağmen
Ebû
Tâlib,
açıktan
İslam’ı
kabul
ettiğini
söylemedi,
çeşitli
sebeplere
binaen
söyleyemedi.
Ehl-i
sünnet
uleması,
ihtiyatlı
davranarak,
edebi
gözeterek
ve ömrü
boyunca
Resûlüllah’a
sahip
çıktığını
dikkate
alarak -
şehadet
kelimesini
söylemediğini
bildikleri
hâlde -
onun
küfrünü
telâffuz
etmekten
kaçınmışlardır.
ÇOCUKLUĞU
Peygamber
Efendimiz
çocukluk
döneminde,
babasını
hiç
görmedi,
annesini
de 6
yaşlarında
kaybetmiş
bir
yetimdi.
Fakat
ona kol
kanat
geren
çok
şefkatli
bir
dedesi
Abdülmuttalib
ve her
türlü
tehlikeye
karşı
koruyan
ve
kollayan
bir
amcası
Ebû
Tâlib
vardı.
Muhammed
aleyhisselâm,
12
yaşlarındaydı.
Amcası
Ebû
Tâlib,
ticaret
için
Şam’a
gidecekti.
Yeğeni
Mekke’de
yalnız
kalıp
üzülmesin
diye onu
da
yanında
götürdü.
Şam
topraklarında
Busra’da
konakladılar.
Tirmizî’de
bildiriliyor:
O sırada
bir
Rahib
Bahîra
çıka-geldi.
Kervanda
bulunan
kimselerin
arasında
dolaşmaya
başladı.
Peygamber
“sallallahü
aleyhi
ve
sellem”in
yanına
gelince,
O’nun
elini
tutarak:
“Bu
âlemlerin
efendisidir.
Bu
âlemlerin
efendisidir.
Allah,
bunu
âlemlere
rahmet
olarak
gönderecektir.”
dedi.
Kervandaki
Kureyş’in
ileri
gelenleri
“nereden
biliyorsun?”
dediler.
Rahib şu
karşılığı
verdi.
Siz
tepeyi
aştığınız
zaman
secdeye
kapanmadık
ne bir
ağaç, ne
de bir
taş
kaldı,
hepsi
secde
ettiler.
Bunlar,
ancak
peygamber
olacak
kimselere
secde
ederler.
Onun iki
kürek
kemiği
arasındaki
peygamberlik
mührünü
de
gördüm.
Sonra
bir
bulut da
devamlı
onu
takip
ediyor
ve
gölgeliyor,
dedi.
Rahib,
kafilede
bulunanlara
yemek
verdi.
Onlara
dedi ki,
sakın
Rum
diyarına
gitmeyiniz.
Çünkü
Rumlar,
onu
tanırlarsa,
öldürebilirler
(Tirmizî,
Menâkıb
3).
Başka
bir
rivayette,
dikkat
edin onu
Yahudiler’den
koruyunuz,
dedi (M.
Asım
Köksal,
İslam
Tarihi).
GENÇLİĞİ
Müstesna
gençliğinden
bir ışık
demetini
şu
başlıklar
altında
sunabiliriz:
1)
Koyun
Gütmesi:
Peygamberimizin
gençlik
yıllarında,
Araplar
koyu bir
câhiliyet
devri
yaşıyorlardı.
Puta
tapmak,
içki,
kumar,
zina,
fâiz ve
daha
birçok
çirkin
işler
aralarında
yaygınlaşmıştı.
Kız
çocukları
diri
diri
toprağa
gömülüyordu.
Muhammed
aleyhisselâm
onların
bu bozuk
hâllerinden
son
derece
nefret
eder,
her
kötülüklerinden
dâimâ
uzak
dururdu.
Bütün
Mekke
halkı,
O'nun bu
hâlini
bilirler
ve
hayret
ederlerdi.
Putlardan
şiddetle
nefret
ettiği
için
asla
yanlarına
yaklaşmazdı.
Putlar
için
kesilen
kurbanların
etlerinden
hiç
yemedi.
Çocukluğunda
ve
gençliğinde
kendine
âit
koyunları,
Ciyad
Dağı ve
civarında
güder,
geçimini
böyle
sağlardı.
Bu
şekilde
pek çok
bozulmuş
olan
toplumdan,
uzak
dururdu.
Bir
defasında
Eshâb-ı
Kirâm’a;
“Koyun
gütmeyen
hiçbir
peygamber
yoktur.”
demişti.
“Ya
Resûlallah!
Sen de
güttün
mü?”
dediklerinde;
“Evet
ben de
güttüm.”
buyurdu
(Buhârî,
İcâre 2;
İbn
Mâce,
Ticaret
5).
Peygamberimiz
Muhammed
aleyhisselâm,
16
yaşlarında
bulunduğu
sırada,
amcası
Zübeyr
b.
Abdulmuttalib
ile
birlikte,
Kureyşlilerin
ticaret
kervanına
katılarak
Yemen'e
gitti
(M. Asım
Köksal,
İslam
Tarihi).
2)
Ticaret
yapması:
Mekke’nin
zengin,
asil ve
itibarlı
hanımlarından
Hadîce
Hatun
adına ve
onun
vekili
olarak
Şam
ve
Yemen’e
ticaret
kervanı
götürdü
ve
gerekli
malları
alıp
Mekke’ye
döndü.
3)
Muhammedü’l-emîn:
Muhammed
aleyhisselâm,
Cenâb-ı
Hakk’ın
himayesi
sebebiyle
Câhiliye
devrinin
yaygın
kötülüklerinden
hiçbirine
bulaşmadan
tertemiz
büyüdü.
Çevresinde
en mert,
en iyi
huylu,
en asil,
komşuluk
haklarını
en iyi
gözeten,
en
uysal,
en doğru
sözlü ve
en
güvenilir
kimse
olarak
tanındı.
Allahü
teâlâ
bütün bu
iyi
sıfatları
onda bir
arada
topladığı
için “el-emîn”
lâkabı
ile
meşhur
oldu.
4)
Kavgayı
Önlemesi:
Bunun
delili
şudur:
Peygamber
Efendimiz’in
gençlik
yıllarına
rastlayan
Kâbe’nin
tamiri
ve
Hacerü’l-esved’in
yerine
konulması
olayındaki
teklifinin
kabül
görmesidir.
Her
kabilenin
bu
şerefli
işte pay
sahibi
olmayı
istemesi
üzerine
kabileler
arasında
ihtilâf
çıktı,
problemin
çözümünü
ertesi
gün
Kâbe’nin
önünde
görülecek
ilk
şahsa
bırakıldı.
Yolu
beklenen
bu zatın
Hazret-i
Muhammed
olduğu
görülünce,
herkes,
“el-Emîn
geliyor”
diye
memnuniyetini
belirtti.
Gelince
bir
kumaş
istetti,
üzerine
Hacerü’l-esved
konuldu.
Kabile
reisleri
kumaştan
tutarak
Hacerü’l-esved
yerine
konuldu
(A. İbn
Hanbel,
Müsned,
H.
No.15504).
EVLİLİĞİ
Peygamber
aleyhisselâm;
kabileler
arasında
akrabalık
bağları
kurup
İslam
dininin
daha
hızlı
yayılmasını
sağlamak,
işkence
gören
kadınları
kurtarmak,
toplum
tarafından
alt
statüde
görülen
cariyelere
itibar
kazandırmak
gibi
siyasî,
sosyal,
insanî
ve dinî
sebep ve
hikmetlere
bağlı
olarak
evlilikler
yapmıştır.
1)
Zevceleri.
Peygamber
efendimizin
mübarek
ve
mutahhar/temiz
zevceleri,
Mü’minlerin
anneleridir
(Ahzâb,6).
a.
Hadîce
binti
Hüveylid.
Mahammed
aleyhisselâm,
Hadîcetü’l-Kübra
ile
evlendiğinde
25,
Hazret-i
Hadîce
de 40
yaşlarında
asil,
şerefli,
itibarlı
ve dul
bir
hatun
idi.
Nikâhı,
hanif
itikadına
sahip
Varaka
b.
Nevfel
kıydı.
Kureyş
kabîlesinin
ileri
gelenleri
de nikâh
şâhidi
olarak
bulundular.
Hadîce
vâlidemiz,
evlilik
hayatı
boyunca,
Muhammed
aleyhisselâm’a
dâimâ
hizmet
edip
yardımcısı
oldu.
Hazret-i
Peygamber
bu
evliliği,
onun
vefatına
kadar
on beş
senesi
peygamberlikten
önce,
on
senesi
de
Peygamberlikten
sonra
olmak
üzere,
yirmi
beş
sene
sürdü.
Hazret-i
Peygamber,
ilk
zevcesi
Hazret-i
Hadîce
hayattayken
başkası
ile
evlenmedi.
Hadis-i
Şerifte
buyrudu:
(Ey
Eshâbım!)
Sizin
asrınızdaki
en
hayırlı
kadın,
Hüveylid
kızı
Hadîce’dir.
Zamanındaki
dünya
kadınlarının
en
hayırlısı
da Imran
kızı
Meryem’dir
(Buhârî,
Menâkıb-ı
Ensâr
20;
Tirmizî,
Menâkıb
62;
Müslim,
Fedâilü’s
Sahâbe
12).
b.
Âişe-i
Sıddîka.
Resûl-i
ekrem
efendimiz,
elli
beş
yaşında
iken,
Hazret-i
Ebû
Bekr’in
kızı
Âişe
radıyallahü
anhâ ile
evlendi.
Bunu,
Hadîcetü’l-Kübrâ’nın
vefatından
bir yıl
sonra,
Allahü
teâlânın
emri ile
nikâh
eyledi.
Ölünceye
kadar,
sekiz
sene
onunla
kaldı.
Eshâb-ı
Kiram
arasında
çok
sayıda
fetva
vermesiyle
meşhur
olan
yedi
fukâha
kişiden
biri de
Hazret-i
Âişe'dir.
Birçok
fıkhî
mesele
yanında
usûl-i
fıkıh,
hikmet-i
teşrî
ve
bilhassa
ferâiz
konularında
derin
bir
bilgi ve
anlayışa
sahipti.
Rivayet
ettiği
hadislerin
sayısı
2.210'dur.
Bunlardan
Buhârî
ve
Müslim'in
Sahîhlerinde
Hazret-i
Âişe’den
rivayet
edilen
297
hadisin
174’ü
her iki
eserde;
54’ü
yalnız
Buhârî'de,
69’u
da
yalnız
Müslim'de
yer
almaktadır.
Hadis
ilminde
Müksirûn’dan/çok
hadis
rivayet
edenlerdendir.
c)
Câriyeler.
Cüveyriyye
binti
Hâris,
Safiyye
binti
Huyey,
Mısırlı
Mâriye
Hatun.
Cüveyriyye,
Mustalik
oğulları
reisinin
kızı
idi.
Savaşta
esirler
arasındaydı.
Hazret-i
Peygamber,
fidyesini
ödeyerek
onu
hürriyetine
kavuşturdu
ve
nikâhına
aldı.
Bunu
duyan
Eshâb-ı
Kiram, o
kabileye
âit
ellerindeki
bütün
câriyeleri
âzad
ettiler.
Böylece
yüzlerce
câriye
kölelikten
kurtulmuş
oldu.
d.
Diğerleri.
Zeyneb
binti
Cahş,
Hafsa
binti
Ömer,
Zeyneb
binti
Huzeyme,
Ümm-i
Seleme,
Sevde
binti
Zem'a,
Ümm-i
Habîbe
binti
Ebû
Süfyan;
Meymûne
binti
Hâris,
“radıyallahü
anhünne”.
Habeşistan’a
giden
ilk
Müslümanlar
arasında
bulunan
Habîbe’nin
kocası
Ubeydullah
b.
Cahş,
eski
dini
Hristiyanlığa
dönerek
mürted
oldu,
karısı
Habîbe’nin
de
dininden
dönmesi
için ona
çok
eziyet
yaptı,
sonunda
boşadı.
Açlık ve
sefalete
terkedilen
bu
hatunun
durumu
Peygamberimize
bildirilince,
o da
Müslüman
Necaşî’ye
bir
mektup
yazdı,
para
gönderdi
ve o
hatunu
kendisine/Peygambere
istemesi,
razı
olduğu
takdirde
nikâhı
kıyması
için onu
vekil
tayin
etti.
Böylece
Habîbe,
Peygamberimizin
nikâhı
altına
alınmış,
sefaletten
kurtulmuş
ve büyük
bir
kabile
olan
Ümeyye
oğulları/Emevîlerle
yakınlık
sağlanmış
oldu.
2)
Çocukları.
Muhammed
aleyhisselâm’ın
Hazret-i
Hadîce’den
ikisi
erkek,
dördü
kız
olmak
üzere -
Kâsım,
Zeyneb,
Rukayye,
Ümmü
Gülsüm,
Fâtıma
ve
Abdullah/Tayyib
adlarında
-
altı
çocuğu
oldu.
Peygamberliği
sırasında
evlendiği
Hazret-i
Mâriye’den
de
İbrâhim
adlı bir
oğlu
oldu.
Diğer
zevcelerinden
çocuğu
olmadı.
Ne mutlu
Peygamberini
tanıyana,
ona iman
edene ve
onun
tebliğ
ettiği
dine
uyarak
mü’min
bir kul
olana!
Kaynak:
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/dr-c-ahmet-akisik/rahmet-peygamberinin-emsalsiz-soyu-cocukluk-ve-gencliginden-bir-isik-demeti-633531
|