16
Temmuz 2022
Gönlünü
Hakka
Veren
Mü'minlerin
Sevinç,
Korku ve
Müjdeli
Zamanları
c.ahmetakisik@gmail.com
Dünya
hayatında
insanın
sevinçli,
neşeli
ve
mutlu
zamanları
olduğu
gibi,
kederli,
üzüntülü
ve
korkulu
anları
da
vardır.
Genelde
insanlar,
bolluk,
zenginlik
ve
sağlık
içinde
olmak
isterler.
Darlık,
kıtlık,
yoksulluk
ve
hastalığı
kimse
arzu
etmez.
Bu insan
tabiatının/doğasının
bedenî/fizikî
ve
ruhî/psikolojik
özelliğidir.
Dünyanın
her
yerinde
devirler
itibariyle
insan
tabiatı
aynıdır.
Ancak bu
tabiat,
bölgeler
ve
kültürlere
göre
temelde
değil,
şekilde
bazı
değişiklikler
gösterir.
Buna
göre
insan,
iyilik,
sevgi
ve
yardımdan
hoşlanır,
sevinir
ve
mutluluk
duyar.
Fakat
insan,
kötülük,
nefret
ve
sıkıntıyla
karşılaşınca,
üzülür,
korkar,
endişeye
kapılır
ve
hastalıkla
karşı
karşıya
kalır,
kalabilir.
Dinimiz
İslam’da
insanı/insan
tabiatını
yaratan
yüce
Allah’tır.
Mü’min,
buna
iman
etmiştir.
Yaratıcı
tektir.
Onun
için
İslam’da
mükellefiyet/sorumluluk,
insana
gelen
bütün
emir ve
yasaklar,
insan
tabiatına
uygundur.
Çünkü
insan
tabiatını
yaratanla
ona emir
ve
yasaklar
koyan,
aynı zât-ı
ekber,
yüce
Allah’tır.
Batı
dünyasının,
hatta
bütün
dünyanın
ekonomik,
sosyal
ve
psikolojik
sıkıntıları
ve
problemleri,
insanı
yaratan
ve
özelliklerini
tayin
eden
Allah’a
karşı
gelerek
insanı
ve
toplumu
kendi
seküler
kanunlarıyla
yönetmeye
talip
olmasından
kaynaklanmaktadır.
Müslüman;
Allah’a,
Resûlüne,
Kur’an-ı
Hakîm’e
ve İslam
dini’nin
bildirdiği
bütün
emir ve
yasaklara
iman
eden ve
teslim
olan
kişidir.
Buna
göre
İslam’ın
açıkladığı,
dost
düşman,
iman
küfür,
sevinç
keder,
korku
mutluluk,
iyilik
kötülük,
dünya
âhiret,
cennet
cehennem
gibi
kavramların
hepsi,
yüce
Allah’ın
hidayet
rehberi
olarak
gönderdiği
Kur’an-ı
azîmüşşân’da
ve
Sevgili
Peygamberi’nin
hadislerinde
beyan
edilmiştir.
Onun
için bir
Müslümanın
dost
ve
düşmanı,
iyilik
ve
kötülüğü,
sevgi ve
nefreti,
neş’e
ve
üzüntüsü,
bunların
hepsi,
emredilerek
veya
yasaklanarak
ayrı
ayrı
dinde
belirtilmiştir.
Müslümanın
sevinçli,
korkulu
ve
müjdeli
zamanları,
şu
başlıklar
altında
ele
alınabilir:
Bayramlar
Ramazan
ve
Kurban
bayramı,
Müslümanların
sevinçli
olduğu
zamanlardır.
Bu iki
bayrama
bir de
Cuma
günü
eklenmiştir.
Hadis-i
şeriflerde
buyruluyor:
1.
Allah
sizin
için o
iki günü
(Mecûsilik
ve daha
önceki
kültürlerden
kalma
Nevruz/bahar
ve
Mihrican/hasat
bayramını)
en
hayırlı
iki
günle,
Kurban
ve
Ramazan
bayramlarıyla
değiştirmiştir
(Ebû
Dâvûd,
Salât
247;
Nesâî,
Salâtü’l-îdeyn
1).
2.
Arefe
günü,
kurban
(1.)
günü ve
teşrik
günleri
biz
müslümanların
bayramıdır.
Bu
günler,
yeme
içme
günleridir
(Tirmizî,
Savm 59;
Nesâî,
Menâsik
195).
3.
Her
milletin
bayramı
vardır,
bu da
(Ramazan
ve
Kurban
bayramı,
her
ikisi)
bizim
bayramımızdır
(Buhârî,
Îdeyn
3).
4.
Şüphesiz
bu (Cuma
günü),
Allah’ın
Müslümanlara
tahsis
ettiği
bir
bayram
günüdür.
Cuma’ya
gelecek
kimse
yıkanmalı,
varsa
güzel
koku
sürünmelidir;
ayrıca
misvak
kullanmanızı
da
tavsiye
ederim
(İbn
Mâce,
Namazı
Lâyıkı
vehicle…
83).
İbadet
ve
ahlâkla
ilgili
müjdeler
Kur’an-ı
Kerim’de
bazı
amel ve
ibadetleri
yapan
Mü’minler,
müjdelenmiştir.
Bunlar,
şu
başlıklar
altında
verilebilir:
1. Salih
ameller:
Namaz,
zekat,
hac,
cihad,
hayır ve
hasenât
gibi,
İslam
Şer’ati’nde
beyan
edilen
ibadet
ve
tâatlerdir.
Bir işin
salih
olması,
İslam
dininde
açıklanmasına
ve
hayırlı
olduğunun
onaylanmasına
bağlıdır.
Kiliseye
mum
dikmek
veya
götürmek,
hayırlı
bir iş
değildir.
1)
(O
Kitâb’ı,
içinde
hiçbir
eğrilik
bulunmayacak
şekilde)
dosdoğru
olarak
kendi
katından
(Allah
tarafından)
(îman
etmeyenleri)
şiddetli
bir azap
ile
korkutmak
ve
sâlih
ameller
işliyen
Mü'minlere
güzel
bir ecir
(cennet)
müjdelemek
için
(indirdi
“Kehf,2”).
2)
Şüphesiz
bu
Kur’ân,
insanları
en
doğruya
(en âdil
yola)
hidayet
eder
(iletir)
ve
sâlih
ameller
işleyen
Mü'minlere
de,
kendileri
için
şüphesiz
büyük
bir
mükâfat
(cennet)
olduğunu
müjdeler
(İsrâ,9).
2.
Mütevazilik/alçak
gönüllülük:
Müslümanın
alçak
gönüllü
olması
gerekir.
Kibirli
olmak,
yasaklanan
ve haram
kılınan
huylardandır.
Kibriya,
yüce
Allah’a
mahsustur.
Her
ümmet
için,
Allah'ın
kendilerine
rızık
olarak
verdiği
hayvanlar
üzerine
ismini
zikretsinler
diye
kurban
kesmeyi
meşru
kıldık.
İşte
sizin
ilâhınız
bir
tek ilâhtır.
Şu hâlde
yalnız
O'na
(Allah’a,
O’nun
şeri’atine)
teslim
olun
(sakın
“İslam’ın
bazı
emir ve
haramları
akıl ve
mantığımıza
uymuyor”
diye
dinden
yüz
çevirmeyin
ve
kibirlilik
göstermeyin.
Resûlüm,
İslam’a
teslim
olan,
boyun
eğen ve
itirazda
bulunmayan)
alçak
gönüllü
(Mü’min)leri
müjdele
(Hacc,34).
(Onlar,
güzel
ahlâk
sahibi
Müslümanlardır.)
3.
İhsanda
bulunma:
İslam’da
ihsan,
birkaç
manada
kullanılmaktadır.
Dine
göre
iyilik
ve
lütufta
bulunmak,
iyi ve
faydalı
işler
yapmak
ve
başkalarına
yardım
etmek,
ihsan
ile
anlatılır.
1)
Onların
etleri
ve
kanları
asla
Allah'a
ulaşmaz.
Fakat
O'na
sizin
(ihlâs
ve)
takvanız
(Allah'a
karşı
gelmekten,
haram
işlemekten
sakınmanız)
ulaşır.
Böylece
onları
(o
hayvanları)
sizin
hizmetinize
verdi
ki, size
doğru
yolu
gösterdiğinden
dolayı
Allah'ı
tekbir
ile
yüceltesiniz.
(Resûlüm,)
Muhsinleri
(iyi ve
faydalı
işleri
ihlâsla
yapanları)
müjdele
(Hacc,37).
2)
İhsan,
hadis-i
şerifte
ise
şöyle
açıklanır:
İhsan,
Allah'ı
görür
gibi
ibadet
etmendir;
sen O'nu
görmüyorsan
da, O
seni
(her an)
görmektedir
(Buhârî,
İman 1).
Ölüm
anında
teselli
ve müjde
Ölüm ânı
Mü’min
için en
korkulu
andır.
Çünkü
Mü’min,
Ahiret
hayatına,
hesaba,
sırata,
cennet
ve
cehennem’e
inanmaktadır.
İman ile
gidip
gitmemekten
korkmaktadır.
İbadetlerinin,
hayır ve
hasenatının
kabul
edilip
edilmemesinden
endişe
duymaktadır.
Hele
sekerâtül-mevt,
akıl ve
muhakemenin
tam
kullanılamadığı
“ölüm
ânı
sarhoşluğu”nda
şeytanın
çeşitli
aldatıcı
yollarla
imanını
çalma
tehlikesi
bulunmaktadır.
İnsan,
meçhule
değil,
dönüşü
olmayan
gerçek
ve
sonsuz
bir
âleme
geçmektedir.
İşte bu
hâlde
Mü’min,
eğer
hayatında
yüce
Allah’ın
dostlarını
(Resûlüllah’ı,
ona tâbi
olan
müctehidleri,
âlimleri,
evliyasını
ve
Mü’minleri)
dost,
düşmanlarını
(kâfirleri,
Kur’an
ve İslam
düşmanlarını,
Resülüllah’a
ve
hadislerine
inanmayanları)
düşman
bilmişse,
ayan
beyan
Melekleri
görecek
ve
ruhunu
iman ile
teslim
edecektir.
Ayet-i
kerimelerde
buyruluyor:
1.
Şüphesiz
"Rabbimiz
Allah'tır"
deyip
de,
sonra
(İslam
üzere)
istikamette
(farzları
yaparak
ve
haramlardan
uzak
kalarak
Allah’ın
tâatinde)
olanlar
var ya,
(ölüm
ânında)
onların
üzerine
akın
akın
melekler
iner ve
derler
ki:
"(Ölümden
ve sonra
başınıza
geleceklerden)
korkmayın,
(dünyada
bıraktığınız
aile ve
evlâdınızdan
dolayı)
üzülmeyin
(ve
tasalanmayın),
size
(dünyada
iken)
va'd
edilmekte
olan
cennetle
sevinin!
(Zuhruf,30).
2.
(Hafaza
melekleri
“Semerkandî”,
Mü’minlere
şöyle
derler:)
Biz,
dünya
hayatında
da
âhirette
de sizin
dostlarınızız.
(Dünya
hayatında
size
hakkı
ilham
eder ve
sizi
hayra
yönlendiririz.
Ahiret’te
de
kâfirlerin
dost
bildikleri
kişilerle
düşman
kesildikleri
yerde,
biz
size,
şefâat
ve
ikramla
yardım
ederiz “Beydâvî”.)
Sizin
için
orada
(cennette)
canınızın
çektiği
her şey
var ve
orada
sizin
için
istediğiniz
her şey
hazırdır
(Zuhruf,31).
3.
İyi
bilin
ki,
Allah'ın
evliya
kullarına
(Ahiret’te)
hiçbir
korku
yoktur.
(Allah’ın
veli
kulları:
Onlar,
itâatkâr,
ihlâs
sahibi
Mü’minlerdir;
Allah
için
Mü’minleri
kardeş
bilen ve
sevenlerdir;
müttakî
hâfızlardır;
ilmi ile
amel
eden
âlimlerdir;
ölmeden
önce
ölen ve
kalbi
her an
zikrullah
ile
meşgul
olanlardır
“Semerkandî,
Taberî
ve
Kurtubî”;
“Sizin
en
hayırlınız,
görüldüğü
zaman,
Allahü
teâlâ
hatırlanır/İbn
Mâce,
Zühd
4”.)
Onlar
(dünyada
ömürlerini
boş yere
harcama
gibi bir
pişmanlığa
düşerek)
üzülmeyeceklerdir
de (Yûnus,62).
4.
Onlar
(Allah’ın
veli
kulları),
(Allah’a)
îman
eden ve
(O’nun
emir ve
yasaklarına
uymak
suretiyle
O’ndan)
korkan
(takva
sahibi
olan)lardır
(Yûnus,63).
5.
Onlar
(Allah’ın
evliyası)
için
(âyet ve
hadislerde
beyan
edildiği
şekilde)
dünya
hayatında
(içlerine
doğan
keşiflerle,
salih
rüyalar
ve ölüm
ânında
gelen
meleklerle
bildirilen
“Nahl,32”)
ve
Ahiret’te
(meleklerin
selamı
ile
açıklanan
cennet “Zümer,73”)
müjde(si)
vardır
(Yûnus,64).
Cennet
kapısında
müjde
Ahiret’te
Mü’minin
cennet
kapısına
gelmesi
kolay
değildir.
Hesabı
ve
Sıratı
geçtikten
sonra
ancak
cennet
kapısına
gelinir.
Bir
çokları,
Hesap’tan/Mizan’dan
sonra
cehenneme
gönderilir.
Bazıları
da
Sırat’ı
geçerken
cehennem’e
düşerler.
Bütün
bunlar,
Mü’minler
için söz
konusudur.
Kâfirlerin
cennetlik
veya
cehennemlik
olduklarının
belirlenmesi
konusunda
bir
hesaba
çekilme
olmaz.
Çünkü,
kâfirlerin
hepsi
cehennemliktir
ve hepsi
cehennem’e
gönderilir
(Zümer,71-73;
Beyyine,35;
Bakara,39).
Orada
şefâatçı
ve
yardımcıları
da
bulunmaz
(Âl-i
İmran,22).
Dünyada
Mü’minler,
imanlarının
parlaklığı,
amel ve
ahlâkları
bakımından
tabaka
tabaka
oldukları
gibi,
Ahiret’te
de sınıf
sınıftırlar.
Peygamberlere
“aleyhimüsselâm”
yakın
olanların,
Eshâb-ı
kiram’ın,
Müctehidlerin
ve
Evliyaulllah’ın
dereceleri
çok
yüksektir.
Mü’minlerden
dünyada
iken
cennetle
müjdelenenler/aşare-i
mübeşşere
olduğu
gibi,
sorgusuz
sualsiz
cennete
gidenler
de olur.
Ayrıca
şefâate
uğramayıp
cehenneme
girenler
de
bulunur.
Ancak
bunlar,
günahları
nispetinde
orada
kaldıktan
sonra
imanlı
oldukları
için
cennete
ve
nimetlere
kavuşurlar.
Cennet
kapısına
gelen
Mü’minleri
çok
sayıda
Melekler/Hâzinler
karşılar.
Bunların
en
büyüğü,
Rıdvân’dır.
Ayet-i
kerimeler’de
buyruluyor:
1.
(Îman
eden ve
salih
amelde
bulunanlar,)
Rablerin(in
yasakladığı
haramları
işlemek)den
korkanlar
da
cennete
bölük
bölük
(bazıları
hesaptan
önce,
bazıları
da
hesaptan
sonra)
sevkedilirler.
Nihayet
ona
geldikleri
zaman,
kapıları
(sekiz
kapısı)
açılmış
olan ve
(Mü’minleri
karşılayan
cennet)
bekçileri
onlara:
Selâm
(ve
tebrikler)
size,
tertemiz
(her
türlü
kir ve
haksızlıktan
arınmış
olarak)
geldiniz.
Ebedî
(sonsuz)
kalıcılar
olarak
girin
oraya
(cennete),
derler
(Zümer,73).
2.
Onlar
(cennete
giren
bahtiyarlar)
da:
Hamdolsun
o
Allah'a
ki, bize
(îman
eden ve
salih
amelde
bulunanlara
cennet)
va’dini
doğruladı
ve bizi
bu yere
mirasçı
kıldı.
Cennette
istediğimiz
yerde
konaklarız.
(Îman
eden ve
Allah’ın
gönderdiği
dine
göre)
çalışanların
mükâfatı
ne
güzel,
dediler
(Zümer,74).
3. Onlar
(Allah’ın
evliyası)
için
(âyet ve
hadislerde
beyan
edildiği
şekilde)
dünya
hayatında
ve
Ahiret’te
(meleklerin
selamı
ve
cennet “Zümer,73”)
müjde(si)
vardır.
Allah'ın
kelimelerinde
(va’d
ve
va’îdinde/vereceği
mükâfat
ve
azabında)
asla
hiçbir
değişme
yoktur.
İşte bu,
(Mü’minler
için
cennetten
çıkma
konusunda
sonsuz
olarak
korku ve
hüznün
olmadığı)
büyük
(bir)
kurtuluştur
(Yûnus,64).
Sonuç:
Dünya
hayatında
insandan
istenen,
yüce
Allah’ı
tanıması,
kul
olması,
O’nu
“bir”
bilmesi
ve
gönderdiği
peygamberine
tabi
olarak
Mü’min/Müslüman
olmasıdır.
Eğer bir
Müslüman:
1.
Peygamber’e
tâbi
olarak
iman
eder,
2. İslam
Şeri’atı’nda
açıklandığı
şekilde,
başta
namaz
olmak
üzere
Farzları
ihlâsla
yapar ve
Haramlardan
uzak
durur,
3.
Hiçbir
farz ve
haramı
reddetmez,
farzı
farz,
haramı
haram
kabul
eder,
4.
İslam
ahlâkı
ile
ahlâklanır,
Müslümanları
kardeş
ve dost
bilir,
5.
Allah’a
iman
etmeyen,
O’nu tek
ilâh
kabul
etmeyen
ve
Resûlünü
peygamber
olarak
tanımayan
kişilerin
–
Yahûdi
veya
Hristiyan
olsun –
hiçbirine
muhabbet
beslemez
ve
onların
kâfir
olduklarına
inanır,
6.
Müslüman
görünümlü
Münafıkların
yanlış
itikad
ve
fikirlerini,
Müctehid
âlimlerin
fetvalarına
tercih
etmez,
7.
Günahlarına
tevbe
ve
istiğfar
eder,
İse,
âyet-i
kerime
ve
hadislerde
açıklandığı
şekilde,
cennet’e
gider.
Kaynak:
https://www.turkiyegazetesi.com.tr/kose-yazilari/dr-c-ahmet-akisik/gonlunu-hakka-veren-muminlerin-sevinc-korku-ve-mujdeli-zamanlari-629745
|