Ana Menü (Fihrist)

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

21 Mayıs 2022

“Peygamberler Gaybı Bilmezler” Diyen

İlahiyatçılar, Ayet ve Hadislerce Yalanlanıyor

c.ahmetakisik@gmail.com

Bütün peygamberler aleyhimü’s-selâm, hakkı tebliğ için gönderilmişlerdir. Yüce Allah, vahdaniyetini, bir olduğunu, ortağı olmadığını, mutlak kudret, azamet ve yaratıcılığını onlar vasıtasıyla insanlara bildirmiştir. Peygamberlerin da’vetini kabul  edenler, her devirde mü’min, kabul etmeyenler de her devirde kâfir olmuşlardır.

Allahü teâlâ, insanların dünya ve âhiret saadetini, yüce zâtını nasıl tanıyacaklarını, kendisine nasıl ibadet ve tâatte bulunacaklarını, hep gönderdiği peygamber ve kitaplarıyla açıklamıştır.

Melekleri, peygamberleri, cinleri, özetle kâinatı/evreni ve içindeki canlı cansız bütün varlıkları, O yaratmıştır. Elbette her şey O’nun ilminde, emrinde ve idaresindedir. Meleklere çeşitli görevler vermiş ve peygamberleri dünya ve âhiretle ilgili dilediği bilgi ve haberlerle donatmıştır. Bu haberlerin, bildirilenlerin tamamı, gayb bilgileridir. Kitapların tamamı, gayb bilgileridir. Yüce Allah, melekler, kitaplar, peygamberler, âhiret, kader ve diğerleri, hepsi, “vahy”e bağlı gayb bilgileridir. Zaten mü’minin en önemli vasfı, gaybe imanıdır (Bakara, 3).

Meleklerin, peygamberin ve insanların gayb bilgisine sahip olmaları, tamamen yüce Allah’ın bildirmesine, haber vermesine ve olayları yaratmasına bağlıdır. Bu da vahiy, mu’cize ve ilham vasıtasıyla olmaktadır. Tek yaratıcı, Allahü teâlâ’dır. O’ndan başka yaratıcı yoktur. Peygamberlerde görülen mu’cizeleri, peygamberler değil, her şeyin yaratıcısı, Allah yaratmaktadır. Onun için bu konuyu, bu hüviyetiyle idrak edemeyenler, peygamberlerin gayb haberlerini inkâr ediyorlar.

Şimdi “gayb” konusu bir bütünlük içinde ele alınırsa, şöyle açıklanabilir?

 

YÜCE ALLAH VE GAYB

1. Ayet-i kerimelerde buyruluyor:

1) Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. Düşen hiçbir yaprak ve yerin karanlıklarında hiçbir tâne yoktur ki, Allah onu bilmesin. Yaş ve kuru ne varsa, hepsi Kitab-ı Mübîn’dedir (En’âm, 59).

2) (Resûlüm,) de ki: Göklerde ve yerde Allah’dan başkası gaybı bilmez (Neml, 65).

Ayet-i kerimelerde beyan edildiği şekilde gaybı, ancak yüce Allah bilir.

2. Hadis-i şerifte buyruluyor:

Hazret-i Ali, Resûlüllah’tan bildiriyor:

Kim bir kâhine (gelecekle ilgili bilgi veren) veya bir arrâfa (müneccime/astroloji bilgisine sahip birine) gitse ve onun (gayb ile ilgili) söylediklerini tasdik etse, Muhammed  aleyhisselâm’a indirilen (İslam dini’n)i inkâr etmiş olur (Kenzü’l-Ummâl, Hadis No. 17684)

 

GAYB, KİMLERE BİLDİRİLMİŞTİR?

Ayet-i kerimede buyruldu:

(Yüce) Allah, gaybı bilir. Fakat gaybına kimseyi vakıf etmez. Ancak bildirmeyi dilediği/seçtiği bir resûle (elçiye, gaybı) bildirir (Cin sûresi, 26-27).

Bu âyet-i kerime, Ehl-i Sünnet müfessirlerince şöyle açıklanır:

Ayette geçen resûl/elçi, peygamber, melek ve velî kul olabilir. Evliyanın keramet olarak gâibten haber vermesi, ancak meleklerden almakla olur. Meselâ bizim âhiret bilgilerini peygamberlerden öğrendiğimiz gibi (Beydâvî).

Peygamberlerin “aleyhimü’s-selâm” gaybden haber vermeleri mu’cizedir. Evliyâ, rüya ve keşf yoluyla gaybten haber verebilir. Ancak bu bilgi, kesin değildir (Medârik).

Yüce Allah, gayb konusunda insanları bilgilendirmek, onlara emir ve yasaklarını bildirmek için peygamberlerini seçmiş ve görevlendirmiştir.

1. Peygamberlerin Gayb Bilgisi

Ayet-i kerimelerde buyruluyor:

1) Hani, Meryem oğlu İsa şöyle demişti: Ey İsrailoğulları! Ben, Allah’dan size bir resûlüm. Benden önceki Tevrât’ın bir tasdikçisi ve benden sonra gelecek, ismi Ahmed olan bir peygamberin müjdecisiyim (Saff, 6).

Bu âyette, Hazret-i İsa’ya son peygamber Muhammed aleyhisselâm’ın geleceği bildirilmiştir.

2) (İsâ aleyhisselâm:) Allah’ın izniyle anadan doğma körü ve abraş (hastasın)ı iyi ederim, ölüleri diriltirim; evlerinizde yediğiniz ve biriktirdiğiniz şeyleri size haber veririm (Al-i İmran, 49).

Bu âyette, Hazret-i İsa’ya zamanındaki insanların, evlerinde ne yaptıkları, ne yiyip  içtikleri bildirilmiştir.

3) (Yûsuf aleyhisselâm:) Bu Rabbimin bana (rüya tabiri yoluyla geleceğe âit) öğrettiği ilimlerdendir (Yûsuf sûresi, 37).

Bu âyette Yûsuf peygambere, gelecekle ilgili rüya tabiri ilminin verildiği beyan edilmektedir. Hükümdarın rüyasını yorumlayarak, yedi sene bolluk, yedi sene de  kıtlık olacağını söylemiş ve aynısı gerçekleşmiştir.

4) (Ya’kûb peygamber, yaşlı olduğundan âile efradına şöyle dedi:) Eğer bana bunak demezseniz, (gerçekten) ben, Yûsuf’un kokusunu alıyorum (Yûsuf sûresi, 93).

Hazret-i Yûsuf, küçük iken kıskançlıktan dolayı kardeşleri onu kuyuya atmışlardı. Ancak oradan geçen bir kervan onu kurtardı ve Mısır’a götürdü. Mısır’da pazarda köle olarak onu oranın Maliye Nazırı “Azîz” satın aldı. Böylece saraya girmiş oldu. Sarayda bir iftiradan dolayı hapse düştü. Uzun müddet zındanda kaldı. Burada iken kendisine peygamberlik verildi. Hükümdarın gördüğü bir rüyayı tabir etmesi neticesinde, tekrar saraya döndü. Azîz ölünce onun yerine Maliye Bakanı oldu. Bu şekilde hazine’nin başına geçmiş oldu.

Mısır, yönetim olarak yedi sene bolluk ve yedi sene kıtlığa göre hazırlığını yapmıştı. Onun için çevre bölgelerden mal almak için kervanlarla oraya geliyorlardı. Şam bölgesi Medyen’den de kendilerini kuyuya atan kardeşleri birkaç kere gelmişlerdi. Fakat o, onlara kendisini tanıtmamıştı. Sonunda kardeşlerini karşısına almış ve kendisinin Yûsuf olduğunu söylemişti. Kardeşleri çok mahçup olmuş ve özür dilemişlerdi.

Medyen’e dönecekleri zaman onlara gömleğini teslim etti ve şöyle dedi: Bu gömleği babam (Hazret-i Ya’kûb’)a götürün. Gözlerine sürsün. Görmeyen gözleri – Allah’ın izniyle - açılacaktır. Ve öyle de oldu.

Hazret-i Yûsuf’un gömleğini alan kardeşleri Mısır’dan yüzlerce kilometre uzaklıktaki Medyen’e, Kenan illerine doğru hareket edince, Medyen’deki babaları Ya’kûb aleyhisselâm, âile efradına şöyle dedi:

Eğer bana yaşlı, bunamış demezseniz (size bir şey söylemek istiyorum:) Ben Yûsuf’un kokusunu alıyorum (Yûsuf sûresi, 94).

“Ben size (âile efradına), Allah’ın lütfuyla sizin bilmediğinizi (Yûsuf’un ölmediğini yaşamakta olduğunu) biliyorum, demedim mi?” demişti (Yusuf, 96).

Bu âyeti kerimelerde açıkça bildiriliyor ki, Ya’kûb aleyhisselâm’a, oğlu Yûsuf’un ölmediği, yaşamakta olduğu yüce Allah tarafından bildirilmiştir. Onun için “gömlek” yola çıkınca, oğlunun sağ olduğunu âilesine açıkça bildirmiş ve bu konuda Allah tarafından kendisine vahiy geldiğini açıklamıştır. Fakat âilesi bunu yaşlılığına yorumlayarak, ona bir türlü inanmamıştır. Ta ki, oğulları gömleği ve Yûsuf’un sağ olduğu haberini getirinceye kadar.

2. Meleklerin Gayb Bilgisi

Melekler gaybı bilmezler, ancak yüce Allah’ın bildirdiği gaybı bilebilirler.

Ayet-i kerimede buyruluyor:

Melekler “Biz, (itirazda bulunmaktan veya senden başka birinin gaybı bileceğinden) seni tenzih ederiz (sen yücesin ya Rabbi!). Senin bize öğrettiğinden başka, bizim hiçbir bilgimiz yok. Şüphesiz sen, her şeyi(n içyüzünü) en iyi bilensin, üstün hikmet sâhibisin (her şeyi yerli yerince yapansın).” dediler (Bakara,32).

Ayet-i kerimede meleklerin, yüce Allah’ın bildirdiği gaybı bilebildikleri beyan ediliyor.

3. Evliyanın Gayb Bilgisi

Ayet-i kerimede buyruluyor:

1) (Hazret-i) Mûsa'nın annesine: "Onu emzir (üç ay emzirdi), başına bir şey gelmesinden korktuğun zaman, onu (bir sanduka içinde) denize (Nil'e) bırak, (boğulacağından) korkma ve (ayrılığından) üzülme. Çünkü biz onu sana döndüreceğiz (tekrar kavuşturacağız) ve onu peygamberlerden kılacağız." diye vahyettik/ilham ettik (Kasas, 7).

Allahü teâlâ tarafından Mûsa aleyhisselâm’ın annesine oğlunun tekrar kendisine döndürüleceği ve peygamber yapılacağı bilgisinin verilmesi, elbette gayb haberlerindendir. Annesi, peygamber olmadığı hâlde ona gayb ile ilgili bilgi verilmiştir.

Yüce Allah, dilediği Evliya kullarını - ilham, rüya, keşf gibi vasıtalarla - dilediği gayb konusunda bilgili kılmaktadır. Ancak “vahiy” dışındaki – ilham, rüya ve keşf gibi - vasıtalarla gelen gayb bilgilerinde kesinlik yoktur. Hazret-i Mûsa’nın annesine gayb haberi, “vahiy” lâfzıyla gelmiştir. Hâlbuki annesi, peygamber değildi. Hak teâlâ’nın velî/evliya kullarındandı.

Vahiy kavramı, peygamberlikle ilgili bir kavram olduğu için Müfessirler, bu âyette geçen “vahiy” lâfzını, ilham ile açıklamışlardır.

2) Melekler dediler ki: Ey Meryem, Allah seni kendinden bir kelime (çocuk) ile müjdeliyor. İsmi Mesih Meryem oğlu Îsa’dır. (O,) dünyada (peygamberlik), âhirette de yüksek derece sâhibi ve (Allah’a) yakın olanlardandır (Al-i İmran, 45).

Ayet-i kerime’de, peygamber olmayan, fakat Allah’ın veli bir kulu olan Hazret-i Meryem’e – evlenmediği hâlde - babasız bir çocuk dünyaya getireceği haber verilmiştir. Bu bilgi, gayb haberlerindendir. Her şeye kâdir olan Allah, bir şeye “ol” dedi mi, o, derhal olur (Yâsîn, 82). Allahü teâlâ, kâdir-i mutlaktır. Dilediği bir şeyi sebepli de yaratır, sebepsiz de. Âdem aleyhisselâm’ı anasız babasız yarattığı gibi, Hazret-i İsâ’yı da babasız yaratmıştır (Al-i İmran, 59).

4. Diğer İnsanların Gayb Bilgisi

Peygamber ve Evliya’nın dışında diğer insanların gayb bilgisi, peygamberlerin yüce Allah’tan aldıkları gayb haberlerini insanlara açıkladıkları oranda ve miktardadır; dolayısıya insanlar, ancak peygamberlerin açıkladıkları gaybı bilebilirler.

Bu bölüm özetlenecek olursa, şöyle denilebilir: Gaybı, ancak Allah bilir. Yüce Allah, dilediğinde dilediği gaybı, peygamberlere, meleklere ve evliya-i kiram’a bildirmiştir. Peygamberlerinde görülen gayble ilgili haberlere mu’cize, Evliyâsında görülenlere de keramet denilir. Mu’cize ve kerameti yaratan Allahü teâlâ’dır.

 

HAZRET-İ PEYGAMBER’DEN ÖRNEKLER

Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem’in, gayb ile ilgili bir çok hadisi bulunmaktadır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

 

İMAN VE AMEL

Hadis-i şeriflerde buyruldu:

Müjde: Allah'a yemin ederim ki, onlar (cennettekiler), Allah'a iman eden ve Peygamberleri (tarafından verilen bütün haber, hüküm ve gelecekle ilgili bilgileri) tasdik eden kişilerdir (Müslim, Cennet ve nimetleri 4).

Uyarı: 1) Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli, onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar (Tirmizî, Namaz 193).

(Çünkü) namaz, dinin direğidir (Tirmizî, Îmân 8). Kim, o direği ayakta tutarsa, dinini korumuş, kim o direği yıkarsa, dinini yıkmış olur (İmam-ı Rabbânî, Mektubat I/87. mek.).

2) İnsanların üzerine öyle bir zaman gelecek ki, dininin gereklerini yerine getirme konusunda sabırlı/metanetli davranıp Müslümanca yaşayan kimse, avucunda ateş tutan kimse gibi olacaktır (Tirmizî, Fiten 73; Ebû Dâvud, Melâhim 17).

 

İLİM VE CEHALET

Hadis-i şeriflerde buyruldu:

1. Kıyâmetin kopmasından önce öldürme/terör günleri vardır. O zamanda ilim kaybolur (âlim ve Müctehidler kalmaz) ve her tarafı cehalet (itikad ve ameli bozuk kişiler) kaplar (Buhârî, Fiten 5).

2. Allahü teâlâ ilmi insanların hafızalarından silip unutturmak suretiyle değil, fakat âlimleri öldürüp ortadan kaldırmak sûretiyle alır. Sonuçta ortada hiçbir âlim kalmaz. Bu durumda insanlar, bir kısım (etiketli, unvanlı, yetkili ve âlim olarak tanınan, aslında inkârcı ve şeytânî) cahilleri kendilerine (fetvada) önder edinirler. Onlara birtakım sorular sorulur; onlar da bilmedikleri (veya “doğru olan cevab”a inanmadıkları) için (hakka aykırı) fetva verirler. Neticede hem kendileri dalâlete/küfre düşer, hem de insanları (haktan/hidayetten) saptırırlar (Buhârî, İlim 34; Müslim, İlim 5).

 

DİN TÜCCARLARI

Hadis-i şeriflerde buyruldu:

1. (Ahır zamanda) bir takım insanlar çıkacak, onlar, Kur’an-ı Kerim’i okuyacaklar, fakat Kur’an-ı Kerim onların boğazlarından aşağı inmeyecek (“içindeki hükümler, bu zamana âit değildir”, diyecekler; “kıssaları, hayalîdir” iddiasında bulunacaklar; akla/mantığa uymayan âyetleri, reddederiz”, diyecekler). Onlar, okun av hayvanını delip geçtiği gibi (İslam) din(in)den çıkacak (kâfir olacak)lar; ok bir daha kirişine dönmediği gibi, onlar da artık (bu küfür itikatları taşıdıkları müddetçe) bir daha dine (İslam’a) dönmeyeceklerdir (Buhârî, Tevhîd 57).

2. Resûlüllah buyurdu: Dikkatli olun, koltuğuna kurulan tok (kibirli/şeytanî tabiatlı) bir kişinin:

“Size sadece şu Kur'an lâzımdır, onda bulduğunuz helâli helâl, haramı da haram kabul ediniz, yeter (Peygamberin hadislerini dikkate almaya gerek yoktur)” diyeceği günler yakındır (Ebû Dâvud, Sünnet 6; Tirmizî, İlim 10).

Şimdi o günleri yaşıyoruz. Modernist, Münkir ve Münafık İlahiyatçılar, “Bize Kur’an Yeter” diyerek, Hazret-i Peygamber’in hadislerini kabul etmiyorlar.

 

KIYAMET ALÂMETLERİ

Hadis-i şeriflerde buyruldu:

1. On (büyük) alâmet çıkmadıkça kıyâmet kopmayacaktır:

1) Duhân (Duhân sûresi, 10-13), 2) Deccâl, 3) Dâbbetü’l-Arz (Neml sûresi, 82), 4) Güneş’in battığı yerden doğması, 5) Îsâ b. Meryem’in inişi, 6) Ye’cûc ve Me’cûc (Enbiya sûresi, 96), 7) Doğuda, 8) Batıda ve 9) Arap yarımadasında yer batması, 10) Yemen’den başlayıp insanları haşrolacakları yere sürecek bir ateşin çıkması (Müslim, Fiten, 39-40; Ebû Dâvûd, Melâhim 11; İbn-i Mâce, Fiten 28).

2. Kıyamet alâmetlerindendir: 1) İlmin kaldırılması (âlim ve müctehidlerin kalmaması), 2) cehlin yayılması (cahillerin âlimlerin yerine geçmeleri), 3) şarabın (her türlü içkinin) içilmesi, 4) zinanın (her çeşidinin) açığa çıkması, 5) katlin/terörün çoğalması (Müslim, İlim 5).

3. Kıyametten hemen önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler var. Kişi o fitnelerde mü'min olarak sabaha erer, akşama kâfir olur; mü'min olarak akşama erer, sabaha kâfir çıkar. O fitnede oturan, ayakta durandan hayırlıdır. Yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyleyse yaylarınızı kırın, kirişlerinizi parçalayın, kılıçlarınızı da taşa vurun. Sizden birinin evine girerlerse, Hazret-i Âdem'in iki oğlundan hayırlısı (Hâbil) olsun (ölen olsun, öldüren değil) (Ebû Dâvud, Fiten 2; Tirmizî, Fiten 33).

Deccâl

Hadis-i şeriflerde buyruldu:

1. (Kıyamet’e yakın) insanlar iki çadırda (grupta) olacaklar. Bunlar, içinde asla nifakın olmadığı iman çadırı ve imanın olmadığı nifak (küfür) çadırıdır. Siz o güne ulaştığınızda o gün veya yarın Deccâl’i bekleyiniz (Ebû Dâvud, Fiten 1).

2. Deccâl’ın beraberinde cennet ve cehennem vardır. Onun cehennemi, cennet; cenneti de cehennemdir (Müslim, Fiten 20).

Resûlüllah buyurmuştur: İnsanlara aldatıcı seneler gelecektir. O senelerde, yalancı, doğru kabul edilecek, doğru, yalancı sayılacaktır. Hâine emin denilecek, emin/güvenilir ve doğru kişiye hâin denilecektir. O yıllarda memleket meselelerinde değersiz kişiler konuşacaktır (İbn Mâce, Fiten 24).

Bugün ülkemizde ve dünyada Modernist İslamcıların, Dört Mezhep âlim ve müctehidlerini kötülemeleri, bunların karşısında mason, mürted ve Oryantalistleri övmeleri ve onların düşüncelerini doğru olarak göstermeleri, deccal öncülerine bir örnek olabilir.

3. Deccâl'in beraberinde bir su, bir de ateş bulunacaktır. Fakat onun ateşi, soğuk bir sudur; onun suyu ise, yakıcı bir ateştir (Buhârî, Fiten 27).

4. Şübhesiz Deccâl'in iki gözünün arasında ke-fe-re/kâfir yazılıdır (Buhârî, Fiten 27).

5. Deccâl’daki kâfir yazısını, her Müslüman görür (Ebû Davûd, Melâhim 14).

6.  Deccâl önce, “ben bir peygamberim” diyecektir. Halbuki benden sonra hiç bir peygamber gelmeyecektir. Sonra ikinci bir iddiada bulunarak: “Ben Rabbinizim” diyecektir. Halbuki siz ölünceye kadar (bu dünyada) Rabbinizi göremezsiniz (İbn Mâce, Fiten 33).

Nüzûl-i İsa:

Hadis-i şerifte buyruldu:

Allah’a yemin olsun ki, muhakkak Meryem oğlu İsa (aleyhisselâm,) sizin içinize âdil bir hakem olarak (gökten) inmesi, … (Kıyamet’e) yakın zamanda elbette gerçekleşecektir (Buhârî, Buyû’ 102; Müslim, Îmân 73).

Mehdî:

Hadis-i şeriflerde buyruldu:

Mehdî, kızım Fâtıma’nın naslindendir (Buhârî, Târihu’l-kebîr, H. No.3497, 1171; İbn Mâce, Fiten 34).

Mehdî, ehl-i beytimdendir (Buhârî, Târihu’l-kebîr, H. No.994; Ebû Davûd, Mehdî 1; İbn Mâce, Fiten 34; Ahmed b. Hanbel, Müsned H. No. 645).

(Kıyamet’e yakın) Ümmetimin içinden Mehdî çıkacaktır, beş veya yedi veya dokuz sene yaşayacaktır (Tirmizî, Fiten 53; Ebû Davûd, Mehdî 1). Buradaki 5, 7 ve 9 sene farklılığı, râvinin şüphesinden ileri gelmektedir (Tirmizî, Fiten 53).

Benim ümmetim o devirde (Mehdî zamanında) öyle bir refaha kavuşacak ki, o güne kadar onun gibisini asla yaşamamış olacaktır (İbn Mâce, Fiten 34).

Biz Abdulmüttalib'in çocukları cennet halkının büyükleriyiz: Ben (aleyhisselâm), Hamza, Ali, Ca'fer, Hasan, Hüseyin ve Mehdi (radıyallahü anhüm) (İbn Mâce, Fiten 34).

 

İSTANBUL’UN FETHİ

Hadis-i şerifte buyruldu:

Metin: Le-tüftehanne’l-kostantıniyyetü fele-ni’me’l-emîru emîruhe ve le-ni’me’l-ceyşü zâlike’l- ceyş.

Manası: Kostantıniyye/İstanbul muhakkak feth olunacaktır. Onu fetheden kumandan, ne güzel ve onu fetheden asker, ne güzel!

Hadis’e dayanılarak yapılan askerî harekâtlar: İstanbul’un fethi için Emeviler devrinde (3), Abbasiler devrinde (1), Osmanlılar devrinde (5), toplam tam dokuz (9) kere teşebbüs edilmiş, ancak 9’uncuda fetih gerçekleşmiştir.

Bu durumda Kostantıniyye/İstanbul şehri, Osmanlı Sultanı Fatih Mehmed Han tarafından 1453’de fethedilmiştir. O tarihten bugüne kadar 569 yıldır bu şehir, Türklerin elindedir.

Kaynaklar: Hadis-i şerifi nakledenler arasında Buhârî, Müslim, Ahmed b. Hanbel ve Hâkim en-Nîsâbûrî gibi hadis alanında en yüksek “hâkim”lik derecesinde olanlar vardır. Hadis ilminde “hâkim”lik, 800 binin üzerindeki hadisi, metin, senet, cerh, ta’dil ve diğer bakımlardan bilen (ezberleyen) kişinin unvanıdır (Ali Özek, Hadis Ricali, İst. 1967, s.142).

Buhârî, Tarîhu'l-kebîr, H.No.1754.

Buhârî, Tarîhu'l-evsat, H.No.1482.

Müslim, Fiten 9 (İlgili hadis, kısaca “İstanbul fethedilecektir” şeklinde nakledilmiştir).

Ahmed b. Hanbel, Müsned, M. Kûfiyye 2, H.No.18957.

Müstedrek, Hâkim en-Nîsâbûrî, H.No.8300.

Taberânî, Mu’cem el-Kebîr, H.No.1216.

Heysemî, Mec’ma’ ez-Zevâid, H.No.10384.

Muttakî el-Hindî, Kenzu’l-ummâl, H.No.38462.

Azîzî, Sirâc el-Munîr şerh C. es-Sagîr, Harfu’l-lâm (le-tüftehanne).

Müslim, meşhur hadisin sadece “le-tüftehanne’l-kostantıniyye/İstanbul fethedilecektir” kısmını nakletmiştir.

Hadisi reddedenler: Hadis-i şerif, gayb/gelecekle ilgili olduğu için başta - İslam’a, Kur’an’a ve Peygamber’e inanmayan - Müsteşrikler/Oryantalistler ve Osmanlı muarızı Mısırlı reformistler olmak üzere ülkemizdeki bazı Hadis Münkirleri, hadisin Emevî ordusuna moral vermek için uydurulduğunu iddia ederler. Hâlbuki Buhârî ile Müslim’in kaynakları farklıdır.

İslam ve sanat tarihi hocası İsrafil Balcı’nın bu hadisin uydurma olduğuna dair özel videosu vardır. İsrafil Balcı, Buhârî, Müslim, Ahmed b. Hanbel gibi “hâkim” derecelerindeki hadis hafızlarına cehalet yükleyerek bühtanda bulunmaktadır. İddialarına göre Balcı’nın Müslim’in rivayetinden bile haberi yoktur. Aynı zamanda İ. Balcı, Mi’rac hadisine de uydurma demekte, hatta Mustafa İslamoğlu ile birlikte, videoda hadisle alay etmekte, Mecusîlerin kutsal kitabı Avesta’yı övmekte ve Müslümanlara bu kitabı okumalarını tavsiye etmektedirler.

Hadis Münkirleri merak etmesinler, Müslümanların okuyacakları kitaplar bellidir. Bunlar da Müslümanların kendi âlimlerinin yazdıkları hak din İslam’ın temsilcisi Ehl-i Sünnet kitaplarıdır.

SONUÇ

1. Yüce Allah, dilediği peygamberine dilediği miktar ve sayıda gaybı bildirmiştir.

2. Hazret-i Meryem ve Hazret-i Mûsa’nın annesi gibi peygamber olmayan, fakat Allahü teâlâ’nın evliya kulu olanlara da dilediği gaybden haber vermiştir.

3. Yukarıdaki her iki madde, âyet-i kerimelerle sabittir. Ahiret ile, Meleklerle, vahyin Hazret-i Peygamber’e gelişi ve İslam Şeri’ati’nin beyanı ile ilgili bütün bilgiler, gayb bilgileridir. Bunlara itiraz, İslam’ı kabul etmeme anlamına gelir.

4. Modernist İlahiyatçılar, Müsteşrik meşrepliler ve İslam’ı değiştirme ideolojisine saplananlar, “Gayb’ı ancak Allah bilir” âyetini ileri sürerek, “Allah gaybı kimseye bildirmez” şeklinde bir algı oluşturmakta ve bu fâsit gerekçe ile peygamber ve hadisler, devre dışı bırakılmak istenmektedir.

5. Müslümanlar, âyet ve hadislarle bildirilen Kader’e İsrâ ve Mi’rac’a, Kabir azabına, Nuzül-i İsâ’ya, Hazret-i Mehdî’nin geleceğine, Muhaddis imamlarca nakledilen fiten, kadın ve erkeklerle ilgili hadislerin tamamına ve Resûlüllah tarafından açıklanan diğer bütün gayb bilgilerine tereddütsüz inanırlar, iman ederler.

6. Müslüman olmayanların, Mecusîlerin, İslam düşmanı Oryantalistlerin, Misyonerlerin, itikadını Batı’ya bağlayan Modernist İlahiyatçıların, kalbinde ehl-i salip sevgisi taşıyanların, sahabe-i kiram arasında ayırım yapanların, “ilâhî din”in vahiy olduğunu unutarak İslam’ı aklına göre yorumlayan ve değiştirenlerin, Mi’racı, kaderi, kabir azabını inkâr edenlerin ve hadis münkirlerinin yazdıkları kitaplar ile söylemleri ve iddialarının tamamı fâsit, bâtıl ve dalâlettir.

7. Sünnî Müslümanlar, Dört Mezhep Müctehid ve âlimlerinin dinî alanda yazdıkları kitaplara göre İslam’a inanır, ibadette bulunur ve hayatlarını bu çerçevede tanzim ederler.

 

Kaynak:

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/627357.aspx

Ana Sayfa