|
|
29 Ocak 2022 Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havva Üzerinden Kur’an, İslam ve Müslümanlara Saldırılar Son zamanlarda Müslümanların inancında mübarek, muhterem, temiz ve iffetli kişiler olarak yer alan Hazret-i Âdem, Hazret-i Havva ve Hazret-i Meryem üzerinden mukaddes Kur’an’a ve İslam dini’ne hakaret, tezyif ve iftiralar yoğunlaşmış bulunmaktadır. Bunlara dinimiz İslam’da açıklanan delillerle cevap vermek, bir Müslümanın ilmî görev ve sorumluluğu dahilindedir. Konu şu başlıklar altında ele alınabilir:
HAZRET-İ ÂDEM’E HAKARETSezen Aksu’nun “Şahane Bir Şey Yaşamak” isimli şarkısında geçen, “Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem'e” ifadesini, Müslümanlar, Hazret-i Âdem’i ilk insan ve ilk peygamber; Hazret-i Havva’yı da ilk ana kabul ettikleri “dinî inançlar”ına karşı bir saldırı olarak algılamışlardır. Dolayısıyla bu sözler, toplumumuzda infial uyandırmış ve gündem oluşturmuştur. İslam itikadını aşağılamaya yönelik bu şarkı sözleri, toplumumuzda bir kesim tarafından desteklenirken, bir kesim tarafından da tepki ile karşılanmıştır. Hakarete destek verenler: DAVA Partisi (Ali Babacan), CHP, İYİ Parti (Akşener), Saadet Partisi (gündem değiştirme diyerek, dolaylı destek vermiştir), Ekrem İmamoğlu, (Sabetay kökenli) Kenan Doğulu, (Sabetay kökenli) Müjde Ar, (Sabetay kökenli) Tarkan, (Sabetay kökenli) Aleyna Tilki (18 Aralık 2021, Habervitrini), Mustafa Sandal, Pınar Deniz, Sıla, Aynur Aydın, Zülfü Livaneli, Seda Sayan gibi kişi ve partiler, Sezen Aksu’nun Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havva’ya “cahil”di diyerek aşağılamasına destek vermişlerdir. Sezen Aksu, Sabetay kökenli bir ailedendir (23 Ocak 2022, Habervitrini). Sabetayist ne demektir? Dönme demektir. Osmanlı İmparatorluğu'nda dışarıdan İslam'a dönen, ancak Yahudi ve Kabalistik inançlarını gizlice koruyan bir grup, Sabetaycı kripto Yahudiydi. Hareket esas olarak Selanik merkezliydi. Grup köken olarak, 17. yüzyılda Sefarad Haham ve Kabalist Sabatay Sevi (ö. 1676)'nin Yahudi Mesih olduğunu iddia etmesiyle ortaya çıktı. Sultan IV. Mehmed, bu iddiasından dolayı onu ölüm cezasına çarptırdı. O da bu cezadan kurtulabilmek için Müslüman olduğunu ve İslam dinine girdiğini söyledi. Ancak Sabetaycılar, İslam'a dönmelerine rağmen, Yahudiliğe bağlı kaldılar ve Yahudi ritüellerini gizlice uygulamaya devam ettiler. Onların torunları ta zamanımıza kadar gelmişlerdir (https://tr.wikipedia.org/wiki/Sabataycılık. Geniş Bilgi için bkz. Yalçın Küçük, The Dönme kitabı). Hakarete tepki gösterenler: Bir şarkı sözleriyle Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havva’nın “cahildi” denilerek aşağılanmasına Diyanet İşleri Başkanlığı, AK Parti, MHP, BBP ve Ülkemizde İslamî değerlere saygı gösteren 84 milyon Müslüman, imanının gereği olarak tepki göstermişlerdir. Bir kişi, hangi din, inanç ve mezhepten olursa olsun, hatta bir dine inanmayan olsa bile, Müslümanların mübarek ve muhterem bildikleri ve inandıkları bir şahsı kötülemeye ve değersizleştirmeye hakkı ve yetkisi yoktur. Kaldı ki, Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havva, bütün insanların ilk babası ve anasıdır. Bu, Müslümanlarla birlikte bütün ilâhî din mensuplarının ortak inancı ve değeridir. Müslümanların bu inancı taşımayan veya buna inanmak istemeyenlere, bunu, zorla kabul ettirme düşüncesinde olmadıkları gibi, hangi taraftan gelirse gelsin kendi kutsallarına saldırılmasını da asla hoş karşılamazlar.
MUSTAFA İSLAMOĞLU’NUN HEZEYANLARISezen Aksu’nun şarkı sözlerinin doğru olduğunu, İslam’a aykırı olmadığını ve bu sözlere kaşı çıkanların Engizisyon elemanları gibi linçe yeltendiklerini kendi Twitter hesabında açıklamıştır.
1. İddia: Kur’an’da geçen Adem, ilk insan değildir (Mustafa İslamoğlu). Cevap: Bu, Kur’an-ı Kerim’e aykırı bir iddia ve inançtır. Hazret-i Âdem’in herhangi bir canlıdan tekâmül suretiyle değil, topraktan ve tamamıyla bağımsız bir canlı türün ilk atası, yeryüzündeki, bütün canlı ve cansız varlıkların aksine, yükümlü ve sorumlu tutulan ve bunun için gerekli mânevî, ahlâkî, zihnî ve psikolojik kabiliyetlerle donatılan bir varlık olarak yaratıldığı, tartışmaya yer vermeyecek şekilde Kur’an-ı Kerim (Hıcr, 26, 28, 29; Rahmân, 14) ve Hadislerde (Tirmizi, Cum’a 1) açıklanmıştır. Bu sebepledir ki, insanın yaratılışının bu özel yanını bütünüyle reddederek onu bayağı canlılar seviyesine indiren teorileri, İslâm inançları ile bağdaştırmak mümkün değildir (DİA, Âdem mad.). Hazret-i Âdem’den önce yeryüzünde Hin ve Bin veya Tim ve Rim diye adlandırılan bazı varlıkların bulunduğu, bunların cinlerden önce var olduğu, dünyada fesat çıkardıkları, kan döktükleri ve bu yüzden Allah’ın bunları helâk ettiği şeklinde İsrâiliyat veya eski İran folkloru ile ilgili bazı asılsız hikâyeler varsa da, bunlar, İslâmî bir temele dayanmamaktadır (DİA, Âdem mad.). Serdedilen bu deliller, iddianın ne kadar mesnetsiz olduğunu göstermektedir.
2. İddia: Kur’an’da geçen Adem, ilk peygamber değildir (Mustafa İslamoğlu). Cevap: Bu iddia, Ehl-i Sünnet ve’l Cemâat akâidine aykırıdır. Ayet-i kerimeler, bunu yalanlamaktadır. Şöyle ki: 1) Âdem (aleyhisselâm), rabbinden vahiy (kelimât) aldı (Bakara, 37). 2) Allah ona hitap etti, yükümlülük ve sorumluluğunu bildirdi (Bakara, 33, 35; A‘râf, 19; Tâhâ, 117). 3) Allah’ın Nûh, İbrâhim hânedanı ve İmrân âilesi ile birlikte Âdem’i de âlemlere üstün kıldı (Âl-i İmrân, 33). İslam ulemâsı, bu âyetlere istinaden onun peygamber olduğuna kâil olmuşlar/kanâat getirmişlerdir. Kur’an’da isimleri geçtiği hâlde Hazret-i Uzeyr, Lokman ve Zülkarneyn hakkında ittifak sağlanmadığı için nebi veya veli tabirini kullanmışlardır. Peygamberlerin isimleri sayılırken, hiçbir Ehl-i Sünnet akâid âliminin kitabında Hazret-i Âdem nebi veya velidir ifadesine raslanmaz. Üstelik bu konuda hadis-i şerif de bulunmaktadır: Peygamber efendimize, ilk peygamberin kim olduğu şeklinde bir soru sorulmuş, o da “aleyhisselâm”, “Âdem’dir” karşılığını vermiştir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, V/178, 179, 265). İman konuları, son derece hassas, inkârı da son derece tehlikelidir. Cumhûr-ı Müslimîn’nin itikadına aykırı “zarûriyyat-ı diniyyeden olan bir şeyin inkâr”ı, küfürdür. Onun için İslam âlimleri, İslamî ilimlerde nakli esas almışlar, mecbur kalmadıkça kıyasa/içtihada baş vurmamışlardır. Hele gayb ile ilgili konularda kıyas/akıl yürütme, tamamen haram ve bâtıldır. Bu, İslam ulemasının hükmüdür.
3. İddia: Kur’an’da geçen Adem, bir kişi değil, insanoğludur. Dolayısıyla Adem kıssası, semboliktir (hayalîdir); insanoğlunun serüvenini (macerasını) anlatır (Mustafa İslamoğlu). Cevap: Bu iddia, tamamen edep, haya ve iman sınırlarını aşan bir alçaklıktadır. Hazret-i Âdem ile ilgili âyetlerin sembolik/hayali olduğunu söylemek, yüce Allah’a bir iftira ve İslam’a yapılan bir ihanettir. Mekkeli kâfirler de Kur’an’a inanmamışlar, âyetleri Resûl aleyhisselam’ın uydurduğunu (Furkân, 4-6) ve geçmiş ümmetlerin bir esâtîr’i/mitolojisi/asılsız hikayeleri (Neml, 68) olduğunu söylemişlerdi. Bugün, özellikle Yahudi ve Hristiyanlardan oluşan Oryantalistler, aynı şeyi söylüyorlar. Kur’an Allah kelâmı değildir ve kıssalar semboliktir/hayalîdir. Bu bâtıl iddia, İslam dünyasında Müsteşriklerin yetiştirdiği Pakistan kökenli Fazlurrahman tarafından şiddetle savunulmuş ve ülkesinde mürted olduğu gerekçesiyle katline karar verilmiştir. O da bu durum karşısında Batı’ya sığınmıştır. Fi’ş-şi’ri’l-Câhilî adlı kitabında Kur’ân-ı Kerîm’deki kıssaların gerçek değil, hayalî olduğunu iddia eden Taha Hüseyin, Mısır’ın medeniyet yarışında “medeniyet yıkıcı” Türkler yüzünden geri kaldığını, ancak her şeye rağmen (Modernizm’i esas alan) Ezher’in İslâm medeniyetini Türkler’e karşı koruduğunu; İslâm ve Hıristiyanlık ayırımı yapmaksızın Mısır’da dinî eğitim veren kurumların bölgesel milliyetçiliği öne çıkarmaları gerektiğini; Mısır’ın kültürel bakımdan Doğu’ya değil, kadîm Mısır kültürünün oluşumuna katkıda bulunan Yunan felsefesi, Roma hukuku ve Hıristiyan ahlâkının sentezi olan Batı’ya ait olduğunu ileri sürmüştür. Mısırlı Nasr Hâmid Ebu Zeyd de bu batıl görüşleri ileri sürdüğünden mürted ilan edilmiş ve Batı’ya kaçarak canını kurtarmıştır. Bizdeki Mustafa Öztürk, Kur’an âyetlerinin, peygamberin kalbine gelen vahyi, o zamanki kültüre göre şekillendirdiğini ve kendi lâfız ve cümleleriyle ifade ettiğini ve âyetler arasında çelişkiler bulunduğunu, cennet ve cehennemle ilgili âyet ve tasvirlerin sembolik olduğunu söylemiştir. O da selameti, ülkesini terkederek Almanya’ya gitmekte bulmuştur. Bunlara ilâve olarak Ülkemizde Ehl-i Sünnet karşıtı Ankara Okulu ideolojisini kendine temel inanç yapan yüzlerce İlahiyatçı, vahyi inkâr eden Fazlurrahman’ı mürşid kabul etmiş ve hak dinin sadece İslam olmadığı iddisına dayanan Dinî Çoğulculuk sapkınlığını savunur hâle gelmişlerdir. Bu deliller gösteriyor ki, Mustafa İslamoğlu’nun, Kur’an’da semboller konusundaki düşünce ve inancı, kendisine ait değil, küresel İslam muhalifi şer odaklarının bir projesidir. Âdem aleyhisselâm ve Hazret-i Havva anamız, sembolik değil, insan neslinin ilk baba ve anasıdırlar. Sembol olan bir şeye emir ve tevbe isnat edilir mi (Bakara, 36-37)? İddia, Mezopotamya’nın batıl dinleri ile Mecûsîlık/Zerdüşlük inançlarına dayanmaktadır.
4. İddia: Kur’an’da geçen Adem ve eşi: Biz kendimize zulmettik (A’raf, 23). Adem, Rabbine asi oldu ve yoldan saptı (Tâhâ, 211) “…emaneti insan yüklendi (Ahzâb, 72); ama o çok zalim ve çok cahil biri olup çıktı . Konu hakkında eser yazmış biri olarak konuşuyorum: Sezen’in şarkı sözü hurafeye, uydurmaya, Sümer, Yahudi ve Hıristiyan mitolojisine uymaz. Fakat İslam’a asla aykırı değildir (Mustafa İslamoğlu). Cevap: Bu iddialara, naklî ölçüler çerçevesinde sırasıyla cevap verelim: 1) İfadeler, son derece saygısızcadır. 2) Âdem aleyhisselâm, Hazret-i Havva ile birlikte, Allahü teâlâ tarafından yasak edilen ağaçtan - Şeytan’ın aldatması (Bakara, 36) sonucu – yemişler ve hata etmişler/zelle işlemişlerdir Ancak hemen hatalarını anlayarak tevbe etmişlerdir. Nasıl tevbe edileceği de yüce Allah tarafından kendilerine vahiy ile – kelimât olarak– bildirilmiştir (Bakara, 37). 3) İslam dininde Peygamberlerin sıfatları açıklanmıştır. Bunlar: Sıdk/Doğru ve dürüst olmak; Emânet/Emin, güvenilir olmak, hâin olmamak; Fetânet/Akıllı, zeki ve hikmet sahibi olmak; İsmet/Günah işlememek; Tebliğ/Vahyi insanlara bildirmek. Hiçbir peygambere zulüm ve isyan isnat edilemez. M. İslamoğlu bu kavramları, Hazret-i Âdem için kullanıyor. Bu durumda Tefsir kitaplarına ve bu kitaplarda yer alan Hadislere, Sahâbe-i Güzîn ve Tâbiûn kavillerine hiç müracaat etmediği ya da bunlara inanmadığı anlaşılmaktadır. Halbuki Tefsir âlimleri, zulüm/zâlim kelimesine şu manaları yüklemişlerdir: Yüce Allah’ın onlar “zâlimûn/zalimîn/zâlimler’dir” diye ifade buyurduklarının hepsi, kâfirdirler (Bakara, 51; Nahl, 113; Enfâl, 54 gibi). Buradaki zulm, küfür anlamındadır. Fakat “ben nefsime zulmettim” şeklinde âyetlerde geçen zulüm, yapılan hatayı itiraftır ve pişmanlıktır. Tevbenin de ilk adımı olmaktadır. Misal olarak şu âyetler, verilebilir: (Âdem aleyhisselâm ve Hazret-i Havva:) “Ey Rabbimiz, (Şeytan’ın telkinine uyarak) kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen, muhakkak biz ziyan edenlerden oluruz.” dediler (A’râf, 23). (Yûnus aleyhisselâm:) Senden başka hiçbir ilâh yoktur, seni bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Gerçekten ben, kendime zulmettim (haksızlık ettim, diye dua etmişti) (Enbiyâ, 87). (Hazret-i) Mûsa (düşman tarafından hatâen birinin ölümüne sebep olunca): "Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim (birinin ölümüne sebep oldum. Fakat öldürmek maksadıyla vurmadım). Beni affet." dedi. (İstiğfar etti.) Allah da onu affetti. Şüphesiz O, gafûrdur (tevbe edenin günahını ve hatasını bağışlayandır), rahîmdir (yarattıklarına merhamet edendir) (Kasas, 16). “Asâ” (Tâhâ, 121) kelimesine de Müfessirler, M. İslamoğlu’nun iddia ettiği gibi “isyan” manası vermemişlerdir (Beydâvî, Semerkandî, Nesefî ). Kur’an-ı Kerim’de bazı kelimeler, bilinenden çok farklı kullanılmıştır: “Din” kelimesi, Kâfirûn suresinde, aynı âyette, biri, hak, hidayet manasında, diğeri ise, bâtıl, küfür karşılığında kullanılmıştır: (Ey kâfirler,) sizin dininiz (bâtıl ve küfür inancınız) size, benim dinim (tebliğ ettiğim İslam) da banadır (Kâfirûn, 6). 4) Hazret-i Âdem, cahil değildir. Çünkü yaratılmış olan her şeyin (canlı cansız) bütün isimleri beynine yüklenmiştir. Bugün hard disk’e bilgi yüklenmesi, bu gerçeğin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilir. Bu konu, âyet-i kerime’de şöyle bildiriliyor: (Allahü teâlâ) Âdem (aleyhisselâm)’a (yaratmış ve yaratacak olan varlıkların) bütün isimleri(ni, insanların konuştukları dilleri) öğretti. (Bir bilgisayara veri yükler gibi bütün bilgiler, beynine kaydedildi.) (Bakara, 31). Sonuç: Kur’an-ı kerim, Hadis-i Şerifler, Ulemâ-i Müslimîn’nin beyanına göre, Hazret-i Âdem ilk insan ve ilk peygamberdir. Kendisine 10 suhuf (sahifeler) indirilmiştir. Hazret-i Havva, onun mübarek zevcesidir. Bütün insanlar, onların torunlarıdır. Yüce Allah’ın dilemesi ve yaratmasıyla çocukluk dönemlerini yaşamadan kâmil, olgun birer fert olarak dünyaya gelmiş ve her ikisi de içinde yaşadıkları çevreden bilgili, ilim sahibi olarak hayatlarını sürdürmüşlerdir. İmansızlık, en büyük cehalettir.
Kaynak: http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/622575.aspx
|