Ana Menü (Fihrist)

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

07 Kasım 2020

Bâtınîler ile İslam’ı Değiştirmek İsteyenlerin

Benzer Özellikleri

c.ahmetakisik@gmail.com

Son peygamber Muhammed aleyhisselâm, yüce Allah’tan aldığı son din İslam’ı tebliğe önce yakın akrabasından başladı. Sonra İslam, büyük taraftar kazanarak, geniş ve etkili bir cemaat, hatta toplum hâline geldi. Ayetler, peyder pey iniyordu. Allah’a ve Peygamber’e iman ve teslimiyet teklif ediliyordu. Aklını çalıştıranlar, yüce Allah’ın kudreti karşısında hemen iman ediyorlardı. Fakat itibarına, unvanına ve zenginliğine güvenen bazı münkirler, şiddetli bir şekilde bu ulvî daveti reddediyor, hatta Müslümanları “küfür”de olan atalarının yoluna ihanetle suçluyorlardı. Bu durumda aynı ailede, aynı muhitte ve aynı şehirde biri Mü’min, diğeri Kâfir olmak üzere, birbirine zıd, iki insan tipi oluşmuştu.

İslam toplumunda iman alanında ortaya çıkan bu Mü’min ve Kâfir gruplarına sonradan Ehl-i Bid’at ve Dalâlet ismiyle üçüncü bir grup da eklenmiştir. Bu Makalede İslam’a ve Müslümanlara çok zarar veren İslam düşmanları ile bozguncular, genel çerçevede tanıtılmaya çalışılacaktır.

 

KAVRAMLAR

Kimler, “İslam düşmanı”dır? Allah’ın birliğine inanmayan, Peygamberi kabul etmeyen, Kur’an âyetlerine “masal” diyen ve atalarının “küfür” yolunda ısrar ederek Allah’tan başka ilâhlara tapmaya devam eden ve onları kutsayanlar, kâfirler topluluğunu oluşturuyordu. Bunlar, Müslümanları düşman ilân etmişlerdi.

Kimler, İslam’da “itikâden sapık”tır? Eshâb-ı kiram’ın bildirdiği ve Ehl-i sünnet ulemasının fetva ve kitaplarında açıkladığı Akaid, Fıkıh ve Şer’î Tasavvuf esaslarına aykırı itikad ve fikirler ileri sürerek Cumhur Müslümanları’nın birlik ve beraberliğini bozan bid’at ve dalâlet fırkalarıdır. Ehl-i sünnet Müslümanlarının Akaid esasları, Fıkh-ı Ekber, Akâd-i Nesefî ve Emâli Kasidesi gibi eserlerde açıklanmıştır. Bu eserlerde yer alan İslam Akâid ölçülerine aykırı olan her itikad/inanış, sapıklık derecesine göre, bid’at/dalâlet ve küfür olarak nitelendirilmiş ve fetva altına alınmıştır.

Kimler, “Münafık”tır? İslam’ın ilk dönemlerinde Müslümanların fizikî ve manevî olarak hakimiyet alanları genişleyince, bazı kâfirler, kendilerini Müslüman göstererek İslam toplumu içinde yer almışlardı. Hatta bunlardan bazıları, vakit namazlarına bile geliyorlardı. Ancak sabah ve yatsı namazlarına devamsızlık, cihad ve zekât konularında isteksizlik, hatta karşı çıkmalar, onları kısmen de olsa ele veriyordu. Allahü teâlâ, Resûl-i Ekrem’ine Müslümanların içinde Münafıklar olduğunu ve bunların bazı sıfatlarını âyetlerle açıklıyordu. Fakat İki Cihan Serveri, çeşitli hikmetlere binâen bunları ismen Müslümanlara ilân etmiyordu.

Tarihin her döneminde Müslümanların düşmanları olmuştur. Bunların bazıları Yahûdî ve Hristiyanlar gibi açıktan toplum veya devlet olarak İslam’a düşmanlıkta bulunmuşlardır. Bazıları da Müslüman görünerek İslam’ı bozma ve değiştirme yönünde gizli teşkilatlar kurarak İslam’ı tahrife/bozmaya çalışmışlardır.

 

“BÂTINÎLİK” FİTNESİ

Bâtınîlik, Hicrî 2. ve 3. Asırda ortaya çıksa da esas 4. Asırda İslam toplumu için şiddetli fitne kaynağı hâline gelmiştir. Kendilerini Müslüman gösteren gizli bir teşkilattır. Irak, Bahreyn, Şam, Mısır, Hindistan, Horasan, İran, Türkistan ve diğer İslâm beldelerinde değişik adlarla ortaya çıkmışlardır. Çeşitli bölgelerde İsmâiliyye, Seb‘iyye, Ta‘lîmiyye, İbâhiyye, Mazdekiyye, Bâbekiyye, Karâmita, Nâsıriyye, Nusayriyye, Dürziyye, Sabbâhiyye, Muhammire gibi isimler aldıkları görülmektedir (DİA, Bâtıniyye mad. ve Şehristânî, Milel).

Bâtınîliğin akâid ve iman sistemi, tamamen İslam’ın temel esaslarına aykırıdır. Hazret-i Ali, Hazret-i Ca‘fer es-Sâdık ve oğlu İsmâil’i kendilerine kalkan yaparak ve istismar ederek “küfür” inanışlarını ve cinayetlerini haklı gösterme çabası içine girmişlerdir. Aslında bu hareket, Yahûdi dönmesi Münafık Abdullah b. Sebe’ye dayanmaktadır. Bununla beraber Ehl-i sünnet âlimlerine göre Bâtıniyye’nin kaynağı, Mecûsîlik, Sâbiîlik, Yahûdilik gibi eski din ve kültürlerdir. Diğer bir tespite göre, Yeni Eflâtunculuk, Yeni Pisagorculuk gibi Yunan/Gnostik felsefî akımlardır (DİA, Bâtıniyye mad.).

Bâtınîlikte “İslam’ı Tahrif/Bozma” din anlayışı, şu şekilde yapılanmıştır:

Allah inancı. Yaratıcı ilâh, “küllî akl”ı icat edip onu ulvî ve süflî bütün varlıkların illeti yapmış ve onun vasıtasıyla “küllî nefs”i yaratmıştır. Tanrı’ya herhangi bir sıfat nispet etmek mümkün değildir. Tanrı, bâtınî imamların bedenine hulûl eder ve kâinatı onlar vasıtasıyla yönetir.

Nübüvvet ve imâmet. Nebî/Peygamber, “küllî akıl”dan taşan mânaları kutsî gücü sayesinde alarak zâhirî bir kelâma dönüştürür ve insanlara bildirir. İmam ise yaptığı bâtınî te’villerle bu lâfızların gerçek mânasını ortaya koyar. Nebî, melek vasıtasıyla kendisine vahiy gelen ve mûcizeler gösteren biri değildir. Peygamberlere atfedilen mûcizeler, ya tamamen asılsızdır veya bâtınî mânalara işaret eden sembollerdir. İmam, masumdur, günah işlemez. İmamlar, aslında “ulûhiyyet”in beden kalıbına girdiği şahsiyetlerdir.

Âhiret. Âlem/Evren, ezelî ve ebedîdir. Kıyametin kopması, zamanın imamının ortaya çıkıp yeni bir şeriat getirmesi demektir. Ölen kimsenin ruhu, ya başka bir bedene girerek cismanî âlemde kalır “tenâsüh” veya iyi ruhlarla beraber olur. Cennet, dünyada mutlu olarak yaşamayı, cehennem ise sıkıntı ve ıstırap dolu bir hayat sürmeyi ifade eder.

İbadetler. Bâtıniyye’ye girenlerin namaz kılması, oruç tutması, hacca gitmesi ve zekât vermesi gerekli değildir. Çünkü Bâtıniyye te’viline göre abdest almak, zâhir ehlinin bilgisizliğini bâtınî te’villerle gidermek, namaz kılmak, imama ve yardımcılarına itaat etmek, oruç tutmak, imamın sırlarını korumak, zekât vermek, mezhep mensuplarına ilim dağıtmak, hacca gitmek ise imamı ziyaret etmek gibi mânalar taşır.

Aile hayatı. Bâtınîlikte mal ve kadın, ortak kullanılır. Nikah ve aile hayatı yoktur “bk. Mazdekiyye ve Bâbekiyye”.

Metot. Bâtınîlik inançlarını yaymada uygulanan en etkili davranış biçimi, “takıyye”dir. Bu, bugünkü Şiilikte de uygulanmaktadır. Takıyye, bukalemun’da olduğu gibi ortamın rengine göre hareket etmeyi ifade eder.

Dinî yükümlülükler (ibadetler, farzlar ve haramlar), akla aykırı düştükleri için terkedilir.

Bâtıniyye; Hurûfîlik, Bektaşîlik ve Revşeniyye gibi tarikatlar üzerinde etkili olmuş ve birçok tasavvuf terimin yanlış ve İslam’a aykırı kullanılmasına yol açmıştır. Yine Bâtınîlik; tanrılaştırılan imamlar ve ibâha/yasaksız anlayışıyla aşırı Şiî mezheplerden Dürzîlik, Nusayrîlik, Bâbîlik ve Bahâîliğe tesir ederek varlığını bugüne kadar sürdürmüştür. Kâdiyânîlik de Bâtınî fırkalardan sayılmaktadır (DİA, Bâtıniyye mad.).

Bâtıniyye-İsmâiliyye kültürünün temel kaynakları arasında İhvân-ı Safâ Risâleleri bulunmaktadır.

 

ÇAĞDAŞ BÂTINÎLİK/MİSYONER ORYANTALİZM

İslam dini; Eshâb-ı kiram’ın naklettiği Kitap ve Sünnet ile birlikte İcmâ’ ve Müctehid âlimlerin İctihâdına dayanmaktadır. İslam’ı bu hüviyetiyle Ehl-i Sünnet âlimleri temsil etmektedir. Tefsir, Hadis, Akâid, Fıkıh, Siyer, Ahlak, Zühd ve Takva ile ilgili bütün bilgiler ve bu bilgilerin istinad ettiği âyet, hadis, sahâbe ve Müctehid tâbiîn kavilleri bir sistem içinde kaydedilerek kitaplaştırılmış ve esaslara/formüllere bağlanmıştır. Bu yapının adına da Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat Mezhebi denilmiştir. Bu muhkem yapının temelinde hiçbir dinde olmayan Cerh ve Ta’dîl/Araştırma ve Doğrulama ilmi bulunmaktadır.

İşte İslam karşıtı ve düşmanlarının hedefinde Ehl-i Sünnet âlimlerinin 1400 küsür yıldan beri naklettiği, özellikle Ecdadımız Selçuklu ve Osmanlının uyguladığı İslam, diğer bir ifadeyle Sünni İslam anlayışı vardır.

Kimler, Ehl-i Sünnet’e karşıdır?

Misyoner Oryantalistler. Misyoner Oryantalist Lovis Massignon (ö.1962): Ehl-i sünnet itikadı, başta gelen düşmanımızdır. Bu itikadı geçmişte sapık itikadlara yönlendirdik. Son yıllarda ise Müslüman görünen bazı İlahiyatçılarla, ondört yüzyıllık itikadlarını, ibadetlerini tartışılır hâle getirdik. Derin bir boşluğa düşürdük. Bundan sonra siz Misyonerlerin işi daha kolay; maaş bağlayarak, vize vaadi, yurt dışında iş imkânı, hatta cinselliği kullanarak Müslümanları Hıristiyan yaparız. (Bk. Atila İlhan, 2005: http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=17380)

Mason C. Efganî Hareketi. 1879’da Paris’te bulundu. Burada gizli bir cemiyet kurdu ve üyelerine yemin ettirerek cemiyetin ilke ve sırlarının dışarı çıkmasını önledi. Sadık talebesi Abduh’u Paris’e davet etti. Birlikte el-Urvetül’-vüska isimli gazeteyi çıkardı (1884). Mısır’da mason locasını kurdu ve arkadaşlarını üye yaptı. Hayatı boyunca Islahat ismiyle Nübüvvet ve Ehl-i Sünnet aleyhinde çalışmalarda bulundu. Sonra R. Rıza da bu harekete katıldı. Osmanlı ve Türk düşmanı R. Rıza’nın Sünnî Müslüman Fıkhı’na karşı yazdığı kin ve nefret içerikli Muhâvera isimli kitabını hiçbir şerh koymadan Hayrettin Karaman sadeleştirdi ve ilgili kitap, DİB tarafından basıldı.

Hayrettin Karaman, 50-60 yıllık hocalık ve yazarlık hayatında yaklaşık bir milyar Müslümanın Fıkıh lideri İmam-ı A’zam’a nefret duyduğunu (Prof.Dr.Cevat Akşit, Video/İnternet) ve vahiy kâtibi sahâbî Hazret-i Muaviye’yi sevmediğini ifade etmiştir. Bununla birlikte daima Diyalogçuların yanında yer almış ve Bakara 62. âyetine - 14 asırda yetişen Rivâye ve Dirâye bütün Müfessirlerin üstünü çizerek - Ehl-i Kitap ile ilgili öyle bir mana veriyor ki, insanın dehşete düşmemesi mümkün değildir. Türkiye’de Ehl-i Sünnet karşıtlığının önderi olan Karaman, ömrü boyunca Mason C. Efganî’nin sadık bir bağımlısı olarak “ilm”i, duygularına ve ideolojisine heba etmiştir.

Kur’an’da Tarihsellik. “Kur’an’daki ahkamla ilgili hükümler, o devre aittir. Bu çağda bunların uygulaması kesinlikle mümkün değildir” tezinden hareket eden Fazlurrrahman, Pakistan’daki ailesinden imanî bağlarını kopararak ve kendisini tamamen Oryantalist/Müsteşrik hocası Simon Van den Bergh’e teslim ederek, İslam dininin rükünleri olan Kur’ân, Şeriat, Peygamber ve Vahiy kavramlarına aklî ve felsefî anlamlar yükleyen ve İslam’ı Hristiyanlıkta olduğu gibi “beşerileştiren” çağdaş Batınî ve İtikâdî bir Münafıktır. Pakistan’da hakkında verilen “ölüm” hükmünden Batı’daki Hristiyan ve Yahûdi dostlarına sığınarak kurtulmuştur. F. Gülen gibi.

Ülkemizde Fazlurrahman’ın önde gelen sevdalı temsilcileri arasında, H. Kırbaşoğlu, Ö.Özsoy, İ.Güler ve M.Öztürk bulunmaktadır. Fazlurrahman’ın bütün eserleri, Ankara Okulu tarafından basılmaktadır.

MEB A. İmam Hatip Liselerinde Fazlurrahman ve aynı çizgide olan Oryantalistlerin görüşleri “Tefsir Okumaları Dersi” ismi altında verilmektedir. “Tefsir Okumaları” kavramını Batılı Oryantalistler ortaya atmıştır. Ayetlerin tefsirinde vahyi ve Hadisleri devre dışı bırakarak Sekülerizm ve Batı düşünce sistemini esas alarak âyetlere aklî ve felsefî mana vermeyi ifade etmektedir. Kısaca, Kur’an’ı vahyî olmaktan çıkarıp Tevrat ve İncil seviyesine indirmeyi hedeflemektedir.

Kur’an Tenkitçiliği. Küresel boyutta İslam’ı değiştirme; Siyer, Fıkıh, Hadis tenkitçiliğinden sonra sıra Kur’an eleştirisine gelmiştir. Mısırlı Taha Hüseyin, Misyoner Oryantalistlerin etkisiyle Kur’an’da yanlış kelime ve cümlelerin olduğunu söylemiştir. Bu akım, Ülkemiz’e Müsteşrikler ve ajanları vasıtasıyla gelse de yaygınlaşması Fazlurrahman’ın Tarihsellik hareketiyle olmuştur. Şu anda İlahiyat ve İslamî İlimler çevresinde Tarihsellik, âdeta moda görüş hâline gelmiştir. Aynı Osmanlının son dönemlerinde aydınlar arasında saygınlığın simgesi olan Batılı olma gibi. Osmanlıdaki Batılı olma, nasıl İslam karşıtlığı anlamında kullanılmışsa, şu anda Tarihsellik de 1400 yıllık İslam İlim Mirasını reddetme anlamında kullanılmaktadır.

Ülkemizde bu alanın simge ismi, Mustafa Öztürk’tür. Öztürk, Fazlurrahman gibi halk tabiriyle - kırk dereden su getirmeden – Kur’an, Peygamber’e gelen “mana vahyin” kendisi tarafından o günün şartları dikkate alınarak, ifade edilmiş şeklidir. Kısaca, Kur’an, lâfız olarak inmiş değildir. Kelime ve cümleler, Peygamber’e âittir. Onun için cihad âyetlerinde çelişki ve sorun bulunmaktadır.

Mustafa Öztürk’ün bu iddialarını taşıyan makalesi, Ali Bardakoğlu’nun yönetiminde olan KURAMER tarafından yayınlanmıştır (2016, s.155). Tenkitler gelince, KURAMER, bilimsel bir makale olduğu için müdahalemiz olmamıştır, tarzında cevap vermiştir.

Hadis İnkârcılığı. Hadis inkârcılığında, Batı değerleri, Çağdaş algı ve Sekülerizm/Lâiklik ölçü alınmaktadır. Bir hadisin Buharî’de olması hiçbir anlam ifade etmemektedir. M. Görmez’in Fiten hadislerini görmediği gibi. Bu ölçülere göre Kaderi inkâr, Mi’racı inkâr, İman esaslarını inkâr, Kur’an Bize Yeter gibi Ehl-i Sünnet karşıtı akımlar doğmuştur. Bu akımlardan Mi’racı inkâr edenler arasında İsrafil Balcı, Mustafa İslamoğlu, Mikail Bayram, M. Hamidullah ve Ehl-i Sünnet’in açıkladığı “kaderi inkâr” edenlerin başında da H.Atay, Mehmet Okuyan ve Ehl-i Sünnet karşıtı bütün Modernistler bulunmaktadır.

FETÖ; İslam’ı, Hristiyanlık+Yahûdilik+Beşeri İnanç karışımıyla “Karma Din” hâline getirmeyi hedef aldığı gibi, Mahmut Aydın ve M.Emin Özavşar başta olmak üzere Dini Çoğulculuk üzerinde çalışma yapanlar da, İslam’a alternatif olarak “kurtuluşu sağlayan dini inançlar” sapıklığını önümüze koymaktadırlar.

 

Kaynak:

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/616108.aspx

Ana Sayfa