Ana Menü (Fihrist)

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

20 Haziran 2020

Dünya Müslüman Liderler Arıyor

Batı’nın Siyah Yüzü

c.ahmetakisik@gmail.com

Batı’da bilim insanları, bilim ve teknolojiyi, insanlık hizmetine sunarken, bir çok yanlışı da ortadan kaldırmışlardı. Bu yanlışların başında dini reforme eden Papalık ve Kilise vardı. Kilise, bilimsel çalışmaların önünde en büyük engeldi. Kilise’den onay almayan bir kral veya yönetici, devletin başına geçemiyordu. Kilise – Yönetim mücadelesinde, Yönetim, bilimden ve bilim insanlarından yana tavır koyunca, Kilise, hakimiyet kaybetmeye başladı. Sonunda etki gücünü tamamen yitirdi. Bundan sonra bilimsel çalışmalar, özgür ve engelsiz bir şekilde devam etti. Yönetim, Ekonomi, Sosyoloji, Psikoloji ve Felsefe alanlarında ortaya atılan teoriler, birbirini takip etti. Bu teorilerin hiç birinin temelinde din ilâhî kaynak bulunmuyordu. Sekülerizm esas alınmıştı. Din, artık caddede, sokakta, okulda, iş yerinde, en önemlisi Yönetim’de olmayacak, ceza olarak o, dört duvar arasına, Kilise’ye hapsedilecekti. Nitekim öyle oldu. İlâhî kaynak, değiştirilmiş, reforme edilmiş, diğer bir deyişle beşerileştirilmiş bir yapı olarak vicdanlara taşındı.

Bu tabloya göre Batı Medeniyeti’nin temel unsurları olan bilim ve din anlayışını, insana yaklaşımını, felsefesini ve değer ölçülerinin çerçevesini ve ana çizgilerini görmek mümkündür. Elbette bunlar, ortaya atılan bazı kuramlarla oluşmuştur. Bu dini ve felsefi görüşler, şu başlıklar altında formüle edilebilir:

 

BEŞERİLEŞTİRİLMİŞ DİN

Hristiyanlık da Yehudilik de kendi din adamları eliyle reforme edilmiş, değiştirilmiştir. Tevrat ve İncil, tahrif edildiği için ilâhî kelâm olma hüviyetlerini kaybetmişlerdir. Her iki din de yüce Allah’a oğul isnat etmiştir. Din adamları, Kur’an’ın beyanına göre Allahü teâlâ’nın kitaplarında bildirdikleri Hazret-i Peygamber’in geleceğine dair bazı hakikatleri, halktan gizlemişler, hatta onları kitaplarından çıkarmışlardır.

 

MATERYALİZM FELSEFESİ

Materyalizm, madde-ruh ayırımı yapmayan, birbirinden bağımsız varlık-düşünce düalizmine karşı çıkan, maddeyi tek “gerçek” kabul eden bir felsefî akımdır. Metafiziği reddetmesinin tabii bir sonucu olarak spiritüalizm, idealizm, rasyonalizm gibi görüşlerle ters düşen Materyalizm, başta Tanrı inancı olmak üzere yaratılış, ibadet, melek, vahiy, peygamberlik, kutsal kitaplar ve âhiret gibi dinî inançların birer “yanılgı”dan ibaret olduğunu ileri sürer. Determinizmi esas alır, fizik ötesi kanunları ve tabiat üstü varlıkları reddeden bir teoridir.

Materyalizm’in tarihi, eski Yunan’a dayanmakla birlikte, 19. yüzyıl sonlarında Karl Marx ve Friedrich Engels’le birlikte büyük değişikliğe uğramış, diyalektik bir boyut kazanmıştır.

 

İNSAN İNSANIN KURDUDUR

İngiliz filozofu Thomas Hobbes (ö.1679), “İnsan insanın kurdudur” der. Ona göre insan, tabiatı gereği bencil, güvensiz ve korkak bir varlıktır. Kendini koruması için saldırması gerekir. Hobbes teorisinde “madde”, yalnızca felsefenin konusu değil, aynı zamanda tek “var olan”dır. “Var olan şey, yalnızca maddedir” görüşündedir. İnsan da evrenin ayrılmaz bir parçasıdır. Tanrı, melek ve şeytan gibi dinî literatürde yer alan varlıklar, onun Materyalizm’inde - dinde anlatıldığı gibi - yer almaz. Ahlâk felsefesini, bu şekilde dinden bağımsız olarak, tamamen madde üzerine kurmuştur.

Hobbes bundan dolayıdır ki, dinden, gelenekten tamamen kopar, onun gelenekten bu şekilde kopmasına yol açanların öncelikle Machiavelli, onun ardından da Bacon olduğu söylenir.

 

EKONOMİK İNSAN

Batı felsefesinde hakim olan görüşlerden biri de Ekonomik İnsan (Homo Economicus) yaklaşımıdır. Bu yaklaşım, insan davranışlarını yönlendiren temel faktörün kişisel çıkar olduğunu kabul eder. Diğer bir deyişle insanlar, daima menfaatleri peşinden koşarlar. İnsan, bir makine, hammade, sermaye gibi bir üretim aracıdır. Onun ruhu, manevi dünyası, sevgisi, aile hayatı ve sosyal güvencesi hiç dikkate alınmaz. Bu yaklaşım, insanı makine kabul eden Taylor’da zirve yaptı. Sert, katı ve vahşi Kapitalizm, “Sanayi Devrimi”yle zenginler, patronlar, mütegallibe sınıfını doğurdu. Elbette bunun karşısında işçiler sınıfı, haliyle güçsüz, etkisiz ve ezilenler olarak yer aldı. Kapitalizm’in panzehiri olarak ortaya çıkan Komünizm/Sosyalizm de insanın manevi dünyasını yok saydı.

 

PRAGMATİZM

Pragmatizm, “faydacılık” esasına dayanan bir felsefi akımdır. William James (ö.1910) ile bütünleşmiştir. İyi, en fazla faydayı sağlayandır. Eğer bir bilgi günlük hayatta işe yarıyorsa, o bilgi, doğrudur. Yaramıyorsa, yanlıştır. Amerika’da doğmuş ve daha çok orada yaygınlık kazanmıştır. Ancak bu yaklaşım, dünyayı öyle etkisi altına almıştır ki, Batı felsefesinin en önemli ögesi hâline gelmiştir. İnsan ilişkilerinde temel etken olmuştur. Genelde dağılan, yıkılan Amerikan aile yaşantısında çocuk, bir yararı varsa, olacaksa, ana-babasını arar, onlara selam verir. Yoksa, aramaz. Mantalite budur!

Eğer “medeniyet” denilmesi doğru olacaksa, Batı Medeniyeti’nin temel karakteri, şöyle özetlenebilir:

İnsan, bir makinedir. Çalışma hayatında onun psikolojisi, aile hayatı, sevgisi, üzüntüsü, acı ve kederi dikkate alınmaz. Maddî gücü oranında, insan muamelesi görür. Parası yoksa, hastaneye dahi alınmaz.

Din, mabetlerde ve vicdanlardadır. Sosyal hayatta yer alamaz.

Bilimsel çalışmalarda Pozitivist yaklaşım esastır. Var olan, maddedir, görünendir, deneye konu olandır. Manevi değer, ahlâk, ruh, Ahiret inancı, Materyalizm görüşünde değersiz birer yanılgıdır.

Güçlü olan haklıdır” (Coubert ve Machiavelli) görüşü, Batı insanın genlerine kadar işlemiştir.

İnsan ilişkilerinde en önemli etken çıkardır, faydadır, menfaattir. Acıma, merhamet ve yardım, Pragmatizm sözlüğünde bulunmaz.

Bu ilkelerden yola çıkan Batı, mütegallibe takım, bakınız dünyada neler yapmışlardır:

 

BATI KATLİAMLARI

AMERİKA. 2003’te ‘Irak’ı Özgürleştirme Operasyonu’ adı verilen Irak İşgali’nde 1 milyondan fazla sivil Iraklı katledildi. İşgal boyunca 4.7 milyon Iraklı evlerini terk etmek zorunda kaldı. İşgal altındaki Irak’ta yer alan Ebu Garib Cezaevi’nde tutuklulara çeşitli işkenceler yapıldı, tecavüzler edildi. Yasak silahların kullanıldığı 2004’teki Felluce katliamında ise, 600 Iraklı sivil hayatını kaybetti.

2017’de Musul operasyonunda 40 bin sivil katledildi, 12 binden fazla insan kayboldu, 1 milyona yakın insan, göçe zorlandı ve Musul’un yüzde 90’ı yerle bir edildi. Rakka operasyonunda ise, 6 bin masum sivil katledildi, 5 binden fazla kişi kayboldu, 450 bin sivil, evini terk etti.

2017’de ABD savaş uçakları, Suriye’nin Halep kentinde bir camiye düzenlediği hava saldırısında 58 sivil hayatını kaybetti. Katliamı kabul eden Amerika, “El-Kaide zannettik” açıklamasını yaptı.

1991’deki 1. Körfez Savaşı’nda da Irak’ta 113 bin sivili katletti. 1991’den 1998’e kadar ise, kötü hayat şartları sebebiyle yarıdan fazlası çocuk olmak üzere 1 milyonun üzerinde Iraklı hayatını kaybetti. 

1945’de Hiroşima'ya atılan atom bombası ile 140 bin sivil ve 3 gün sonra Nagasaki'ye atılan bomba ile de 74 bin sivil katledildi. Sonra bu sayı 143 bine ulaştı (Bk. wikipedia.org ilgili maddeler).

Kristof Kolomb’un 1492 tarihindeki keşfinden hemen sonra başlayan Kızılderili katliam, yerli halkın tabi tutulduğu soykırımın adıdır. O tarihten 1886 yılına kadar süren katliamlarda, 70 milyon Kızılderili ortadan kaldırıldı.

İNGİLTERE. Almanların 2. Dünya savaşını kaybetmesi üzerine Amerikalılar ve İngilizler, “Dresden” kentine sığınan Alman göçmenlerin üzerine havadan bomba yağdırdı. İntikam amacı ile atılan bombalar ile bu şehirde 200 bin Alman katledildi.

Afrika’da Kenya halkı işgalci İngilizlerin gaspettikleri çiftliklerde yıllarca köle olarak çalıştırıldı. Kenyalılar 1952-1960 arasında topraklarına gelen Britanyalı işgalcilere karşı ayaklandı. İngiliz kuvvetleri 1950’li yıllarda Kenya’da Mau Mau ayaklanmasını bastırırken, 310 bin insanı toplama kamplarına kapattı, 1 milyondan fazla insanı da işgal ettikleri köylerde tuttu. Olaylar sırasında 100 bin insan, canavarca yöntemlerle öldürüldü.

Tekstilde İngiltere ile rekabet ettikleri gerekçesiyle, 40 bin Hint çıkrık ustasının elleri kesildi. Bengal’deki kıtlığın Hintlileri de etkilemesi ile 1876 yılında, acımasız İngiliz politikaları sonucu baş gösteren açlıkta, 12 ile 29 milyon Hintli öldü. Bu kıtlıkta Bengal’deki köle çiftçiler, tarım vergisi olarak ürettiklerinin %50’sini Britanya Krallığı’na verdiler.

Avustralya kıtasında yaşayan Aborjin’in sayısı 750 bin iken, 15 yıl süren İngiliz soykırımları sonunda bu sayı, 31 bine düştü. İngilizlerin tarihteki ilk soykırımı olan Aborjin katliamı, 1804-1890 arasında yaklaşık 720 bin kişinin ölümüyle sonuçlandı.

FRANSA. Afrika'nın %35'i 300 yıl boyunca Fransa'nın kontrolünde kaldı. Senegal, Fildişi Sahili ve Benin gibi ülkeler, o yıllarda Fransa'nın köle ticaret merkezleri olarak kullanıldı ve bölgedeki tüm kaynaklar sömürüldü. Fransa'nın dünya savaşlarında bağımsızlık vaadiyle kendi saflarında savaştırdığı ülkelerin başlattığı ayaklanmalarda 2 milyondan fazla Afrikalı hayatını kaybetti.

1945’de Fransız sömürgesi Cezayir, Nazi Almanyası tarafından işgal edilen Fransa'nın kurtuluşu için gençlerini savaşa gönderdi. Karşılığında bağımsızlık istedi. Fransa, teklifi kabul etti. Cezayirli askerlerin desteğiyle Fransa, Almanya'yı, yendi. Fransa'nın zaferi, Cezayir'de bayram coşkusuyla kutlandı. Sokaklara dökülen halk, kendilerine verilen bağımsızlık sözünün tutulacağı düşüncesiyle, kutlama yürüyüşleri düzenledi. Ancak Fransa, verdiği sözü tutmadı. Yürüyüşe katılan halkın üzerine ateş açıldı. Katliam günlerce sürdü. Fransız askerleri, yaklaşık 45 bin Cezayirli’yi katletti. Cesetler, ölüm fırınlarında yakıldı. Katledilen onbinlerce Cezayirlinin bir kısmı şehir dışında açılan dev çukurlara gömüldü.

HOLLANDA. 17. yüzyıldan itibaren Afrika kıtasının birçok ülkesinde sömürge oluşturmaya başlayan Hollanda, çeşitli yerlerde koloniler kurdu. Güney Afrika'nın ilk sömürgeci ülkesi olmuştur. Ümit Burnu'nda bulunan Cape Town kentinin temellerini attı. Güney Afrika'yı köle ticaretinde merkez olarak kullandı. Özellikle Cape Town'da topladığı köleleri gemilerle Amerika ve Avrupa kıtalarına götürdü. Tarihçilere göre, 1795 yılında Cape Town'un nüfusunun üçte ikisi kölelerden oluşuyordu.

1740’larda Hollandalı koloni askerleri, bugün Jakarta’da bulunan Batavia sahil kentinde 10-12 gün içinde 10 binden fazla yerli Çinliyi katletti.

Hollanda sömürge güçleri 1945-1949 yılları arasında çocuklar ve kadınlar da dahil olmak üzere yaklaşık 150 bin Endonezyalıyı katletti.

Nisan 1992'de Bosna Hersek savaşı başladı. Sırplar Boşnakların elindeki bölgelere yönelik saldırıya geçti. BM Srebrenitsa'yı güvenli bölge ilan etmiş olmasına rağmen Hollanda Barış gücü askerinin gözleri önünde katliam yapıldı. Sırp ordusu 6 Temmuz'da Srebrenitsa'ya girdi ve 5 gün içinde 8 binden fazla Bosnalı Müslüman katledildi, soykırıma uğradı.

ALMANYA. Namibya’da 1904-1907 yıllarında Adanın yerlileri olan Harare ve Namalar üzerine taarruz eden Alman askerleri yaşlı, kadın, çocuk dinlemeden 117 bin insanı katletti. Yaklaşık 132 bin yerliden geriye sadece 15 bini sağ kalabildi. Böylece bölge halkının % 95'i katledilmiş oldu.

İTALYA. İtalya’nın, Libya’da 1911’den 1940’lı yıllara kadar uyguladığı imha operasyonları ve çölün ortasına kurduğu toplama kamplarında 100 binlerce Afrikalı Müslüman katledidi. İtalya diktatörü Mussolini, Etiyopya'da ve Yugoslavya'da 300 bin insanı katletti.

YUNANİSTAN. 1829’da Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla Mora’daki Türkler, göçe zorlandı, 20 bin Türk katledildi.

KIBRIS RUM KESİMİ. Katliamların başladığı 1912 yılından, Kıbrıs Barış Harekatı’nın yapıldığı 1974 yılına kadar 1000’den fazla Türk, Rumlar tarafından öldürüldü. (Kaynak: Avrupa’nın Kara Yüzü)

Sonuç. İslam’ın tebliğ emrini, merhameti, adaleti ve hukukunu insanlığa sunan Fatihler, Müslüman liderler, tarihin hiçbir döneminde katliam şöyle dursun, kadınlara, çocuklara, yaşlılara, işinde gücünde olanlara, mabetlerde bulunanlara dokunmamışlardır. Çünkü, zulmün en büyük suç olduğuna gönülden inanmışlardır. Tarih bunun şahididir!

 

Kaynak:

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/614073.aspx

Ana Sayfa