Ana Menü (Fihrist)

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

25 Nisan 2020

“Korona” ile gündeme gelen

İSLAMÎ KURALLAR

c.ahmetakisik@gmail.com

Koronavirüs, şu anda bütün dünyayı etkisi altına almış durumdadır. Dünyada ölü sayısı, 200 bine yaklaşmıştır. Bilim adamları, bu virüse karşı yoğun çalışma içine girdikleri halde, henüz kesin bir aşı veya ilaç geliştiremediler. Devletler, bütün mali ve tıbbi imkânlarını ortaya koyarak yayılma ve ölümlerin önüne geçmeye çalışıyorlar. İnsanlar, acz ve çaresizlik içindedirler. Ancak çareyi, toplumu ciddi şekilde sarsacak ekonomi kaybını göze alarak, sosyal hayatı durdurmakta ve sınırlandırmakta buldular. Elbette bu, açıkça sosyal hayata bir müdahaledir. Ancak bu müdahale, insanların bir takım özgürlüklerini elinden alıyorsa da “hayatta kalma” ve “sağlık”, bu özgürlüklerin başında gelmektedir. Onun için bunlar, “tedbir” olarak nitelendirilmiştir.

Koronavirüs sebebiyle dünyada sık kullanılar ve önerilen bu tedbirler, acaba virüsün ismi dahi duyulmadan “İslam dini”nde ne şekilde ele alınmış ve insanlığa sunulmuştur. Bu konu şu başlıklar altında ele alınabilir:

 

TEMİZLİK

İslam dini, maddi ve manevi temizlik alanlarıyla ilgili ölçü ve emirleri çok açıktır. Bazı ayet-i kerime ve hadisler, şöyledir:

Ey Âdemoğulları! Mescide her gidişinizde temiz elbiselerinizi giyiniz (A’râf,31). Bu ayet, bütün insanlığa hitaptır.

(Resûlüm,) elbiseni temiz tut ve (maddî ve manevî) her türlü pislikten uzak dur (Müddessir,4-5). Manevi en büyük pislik, şirk ve küfürdür.

Allah, (her türlü nifak ve küfürden uzak) tertemiz olanları sever (Tevbe,108). 

Allah, tevbe edenleri sever ve temizlenenleri de sever (Bakara,222).

Temizlik, imanın yarısıdır (Müslim, Tahâret 1)

Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdestten dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağırılacaktır (Buhârî, Vudû‘ 3).

El yıkama

Yemeğin bereketi yemekten önce ve sonra elleri yıkamaktır (Ebû Dâvûd, Et’ıme 11; Tirmizi, Et’ıme 39).

Müslüman, beş vakit namaz abdestinde zaten sadece ellerini değil, yüzünü, kollarını ve ayaklarını da yıkamaktadır. Ayrıca yemekten önce ve sonra Hazret-i Peygamber’in tavsiyesi üzerine “sünnet” olduğu için ellerini yıkar. Çünkü Müslüman inanır ki, dinin her emri, doğrudur ve mutlaka bir hikmeti vardır. Bazı ibadet olarak yapılan emir ve hareketlerin netice olarak tıbbî ve dünyevî faydaları vardır. Ancak Müslüman, her ibadeti, dünyevî faydası için değil, Allah için, onun emri olduğu için yapar.

Korana dolayısıyla, el yıkama gündeme geldi. Doktorlar, bu virüs sebebiyle bunun üzerinde çok duruyorlar. Yine kendi ifadelerine göre, mikropların vücuda giriş yolları/kapıları arasında eller, deri, ağız, solunum ve sindirim sistemi bulunmaktadır.

Diş temizliği

Ümmetime zahmet vermekten çekinmeseydim, her abdest alırken kendilerine misvâk kullanmalarını emrederdim (Buhâri, Mevâkît 24).

Ben dişlerimi o kadar misvaklarım ki (bazen) ön dişlerim sökülecek diye korkardım (İbni Mâce, Tahâret,7). Hazret-i Peygamber, namaz için evden her çıkışında misvâk kullandığı gibi, eve her girişinde de dişlerini misvâklardı (Müslim, Tahâret 45).

Misvak” bulunmadığı veya kullanılamadığı yerlerde, macunsuz diş fırçası da kullanılabilir. Zararlı katkı maddeleri içerdiklerinden dolayı diş macunları konusunda doktorların ittifakı bulunmamaktadır. Bu konuda Batı literatürüne geniş bilgi vardır. Alışverişi yapılan her şeyin mutlaka sağlığa uygun olma şartı yoktur. Yüzlerce ürünün sağlığa aykırı olduğunu yine uzman doktorlar söylüyorlar. Margarin yağları, yüksek oranda kimyasal gübre ve ilâçlarla yetiştirilen sebze ve meyveler, bunların başında geliyor. Onun için doğar ürünlere bir yöneliş görülmektedir.

Tırnak kesme

Beş şey vardır ki, bunlar fıtrattandır (yaratılış kanunlarındandır): Sünnet olmak, tırnak kesmek, bıyıkları kısaltmak, koltuk altı ve kasıkları traş etmektir (Buhârî, Libâs, 63; Müslim, Tahâret 49).

Kim Cuma günü tırnaklarını keserse, Allah onu öbür Cuma’ya kadar (ve üç gün daha fazlasıyla) belâlardan korur (Taberânî, M. Evsat, Hadis No.846 ve 4886).

Cuma günü tırnak kesmek, şifaya sebeptir (Râmûzu’l-Ehâdîs, Hadis No.198).

Doktorlar, mikropların vücuda girişini sağlayan birikim yerlerinden birinin de uzun tırnaklar olduğunu kaydediyorlar. Hatta fırıncılar, bu konuda zaman zaman teftiş geçiriyorlar. Bunu, tamamen tıbbın ve sağlık kurallarının bir gereği olarak yapıyorlar. Prof.Dr. Canan Karatay da özellikle kadınlarda görülen boyalı uzun veya takma tırnakların “pislik yuvası” olduğunu açıkça söylüyor. Ancak bu, sağlığa aykırı olduğu bilindiği halde, bir moda ve Batı hayranlığı uğruna yapılıyor ve yapılmaya devam ediyor. Aynı şekilde yüzme havuzlarının durumu da böyledir. Her çeşit insanın her çeşit durumda yıkandığı bir suyu ve o suyun ağız ve buruna girdiğini düşünün. Tek kelime ile iğrenç! Ama bu da her türlü İslami değerin çiğnenmesi pahasına, köylülükten kurtulma ve ilericilik uğruna yapılıyor.

İslam dini’nin sadece el yıkama, diş ve tırnak temizliği ile ilgili sağlık kuralları dünya insanına anlatılabilse, herhalde bundan dolayı “İslam’da Sağlık”, Nobel ödülüne hak kazanır. Fakat buna gerek yoktur. Çünkü hadis-i şerifte buyrulmaktadır: “İslam dini, yücedir. (O, bir kimse, teşkilat veya din tarafından) yüceltilemez (Beyhakî, Kebîr, No.12155 ). O, bütün hakikat, iyilik ve faydaları kendisinde toplamıştır. Onun dışında bir hakikat ve değer, zaten bulunmamaktadır.

Tuvalet kültürü

Tuvalet, batı menşeli bir kelimedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında İttihat ve Terakki zihniyetinde olanlar, İslam’a ait bütün kavramları değiştirmişlerdir. Hatta bazıları yasaklanmıştır. “Allah” kelimesi yerine Tanrı denilmesi, bu uygulamanın başında gelmektedir. “Helâ” kelimesi de tuvalet, yüz numara ve WC şeklinde Batılılaştırılmıştır. İki üç nesil, bu kültürle yetişmiştir. Artık en dindar kişi ve muhitlerde bile “helâ”, yadırganır hale gelmiştir.

Selçuklu, Osmanlı ve İslam’ın ilk devirlerinde, hatta hadis-i şeriflerde ve ilk kaynak fıkıh kitaplarında “helâ” kavramının kullanıldığı ve “su” ile temizliğin esas olduğu görülmektedir. Bu konu bazılarına garip gelebilir ama çok yüceltilen o Batı Medeniyetinde, (17. yüzyıl) saraylarında bile tuvalet bulunmuyordu. İhtiyaç, lâzımlıklarda gideriliyordu. Sonra da pencereden bahçeye fırlatılıyordu. Daha hayret edilecek bir durum, şu anda Batı ülkelerindeki klozetlerde su tertibatı yoktur. Temizlik, sadece kağıtla yapılmaktadır. Bu konuda internette geniş bilgi vardır. Kırda bayırda su bulunmayan durumlarda temizliğin hangi maddelerle yapılacağını bildiren hadisler, bazı ilahiyatçılarımız tarafından çok iptidaî bulunarak eleştiri konusu yapılmıştır. Fakat bu konuda Batı uygulamasını göz ardı etmişlerdir.

 

YEME-İÇME

İslam dininde, “Şeriat” tarafından ortaya konulan ve Müctehid Fıkıh âlimlerince “helâl” olarak açıklanan gıdalar yenir. “Haram” olduğu belirtilenler ise yenmez. Domuz eti yemek, âyetle haram kılınmıştır. Şarap içmek âyetle ve sarhoşluk veren her içecek de hadislerle yasaklamıştır. Bu konuda âyet ve hadislerde şöyle buyruluyor:

Ey iman edenler, içki, kumar, putlar, fal okları şeytanın (sevkettiği) necis (pis) işlerindendir. Bunlardan uzak durun ki, kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumar ile aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık hepiniz (bu haram işlerden) vazgeçin (Mâide,90-91).

Çoğu sarhoşluk verenin şeyin azını içmek de haramdır (Ebû Dâvûd, Eşribe 5).

Size rızık olarak verilenlerin temiz olanlarından (helâlleri) yiyiniz (Tâhâ,81).

Allah, sizlere leşi (ölü hayvan etini), (akıcı) kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkası adına kesilen hayvanları haram kıldı (Bakara,173; Nahl,115).

O (Allah), pis olan bütün şeyleri, insanlara haram kılar (A'râf,157).

İslam Fıkhında şu hayvanların etlerinin yenilmesi de yasaklanmıştır:

Kurt, ayı, arslan, kaplan, maymun, sırtlan, fil, kedi ve köpek gibi hayvanlar yenmez.

Yarasa, akbaba, kartal, şahin, atmaca, leş kargası, çaylak, martı, leylek, flamingo, kelaynak, kuzgun gibi leş yiyen kuşlar yenmez.

Fare, akrep, yılan çeşitleri, timsah, kene, semender, kurbağa, kaplumbağa, salyangoz, arı, sivrisinek, karasinek, köstebek, tahtakurusu, bit, pire gibi hayvan ve haşarat yenmez.

Hanefi hariç diğer üç mezhepte, deniz ürünlerinin hepsi yenir.

Hanefi’de balık şeklinde olmayan hiçbir deniz ürünü yenmez. Bu durumda, ahtapot, kalamar, mürekkep balığı, denizhınzırı, denizatı, denizaygırı, denizanası, denizayısı gibi hayvanlar ve yengeç, midye, istiridye, ıstakoz, kerevit, karides, deniz salyangozu gibi deniz haşaratı yenmez. Somon, kalkan, yunus, balina, yılan balığı, kedi ve köpek balığı yenir.

Koronavirüs salgınının %70’inin vahşi hayvan kaynaklı olduğunu ABD Sağlık Programı Genel Direktörü Christian Walzer açıklamıştır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Çin’de “Vahşî Hayvan Pazarları”nda pişirilmiş, kızartılmış, yarasa, fare, kedi, köpek, kurbağa ve yılan gibi hayvanların satışlarına tekrar başlanmasını endişe ile karşılamıştır. Batı’da kasap ve marketlerde kurbağa, yılan, akrep, salyangoz, yengeç gibi hayvanların satışı, şu anda devam etmektedir.

 

SOSYAL MESAFE

Sosyal mesafe veya sosyal alan, kişisel alan ile kamusal alan arasında kalan, bir kişinin kendisinden 1,2 ile 2 m. arasında değişen uzaklıktır. Az tanınan ya da yeni tanışılan kişiler veya resmi görüşmelerde insanlar arasında bu mesafe bulunur. Herhangi bir olay veya gereklilik üzerine bu mesafenin korunması durumuna ise sosyal uzaklaşma adı verilir. Bulaşıcı hastalıklar, özelikle Koronavirüs dolayısıyla sosyal mesafe, başka bir ifadeyle “uzak dur” kavramı gündeme gelmiştir.

İslam dini, “sosyal mesafe” kavramını, insan ilişkileri içinde sadece hastalıklar açısından değil, dini hükümler çerçevesinde ele almaktadır. Çünkü Müslümanın, erkek olsun, kadın olsun, toplum hayatında kimlerle hangi mesafede ve hangi şartlar içinde bulunacağı veya bulunamayacağı hükme bağlanmıştır. İslam Fıkhına bakıldığında aile, mahremiyet, akraba, yabancı, nikah, zina, haram ve helal gibi kavramlarla karşılaşılır. Elbette bu kavramların karşılığı olan davranış biçimleri bulunmaktadır.

Sosyal hayatın en önemli kurumlarında biri “aile”dir. Aile bireyleri arasındaki birlik ve dayanışma çok önemlidir. Bunu akraba, komşu, arkadaş, amir ve diğer kişiler takip eder. Hepsiyle ilgili dini hükümler vardır.

Batı toplumuna bakıldığında aile yapısı, tamamen sarsılmış, hatta yıkılmıştır. Aile içi ilişkiler son derece zayıflamış ve maddileşmiştir. Özgürlük kavramının algı ve kullanımı, toplum hayatında bir çok dini ve manevi değerin yok olmasına sebep olmuştur. Nikahsız beraberlikler, sadece batıda değil, İslam ülkelerinde de yaygınlaşmıştır. “Beş – on sene beraberlikten sonra nikah masasına oturdular” şeklindeki haberler, artık yadırganamaz olmuştur. Mahremiyet ve haram kavramlarının doğru anlam ve telâffuzu şöyle dursun, bunlar hafızalardan silinmiştir. Şehirler, Üniversite çevreleri, zengin muhitler ve caddeler, adeta Holywood sahneleri haline dönüşmüştür. Bu durumda Müslümanla gayr-i müslim arasında giyiniş ve yaşam tarzı arasında bir fark kalmamıştır.

Bu konuda İslam, önleyici tedbirler olarak şunları açıklamıştır:

(Ey Resûlüm), Mü'min erkeklere söyle, gözlerini haram(a bakmak)dan sakınsınlar ve ırzlarını zinadan korusunlar (Nûr,30).

Mü'min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını zinadan korusunlar (Nûr,31). 

Zina eden kadın ve erken cezalandırılır (Bk.Nûr,2-4).

Resûlüllah erkeklerden kadınlara benzeyenleri ve kadınlardan erkeklere benzeyenleri lanetlemiştir (Buhâri, Libâs 61).

Sonuç olarak:

İslam, insana birey olarak bir cinsiyet kimliği vermiştir. Bunun korunması konusunda ölçüler bildirmiş ve önerilerde bulunmuştur. Zarar, tehlike ve hastalıktan önce koruyucu tedbirler üzerinde durmuştur. Sosyal hayatın sağlıklı ve düzgün olması için ahlâki kurallar ortaya koymuştur. Neslin korunması yönünde de nikâhlı hayatın elzem ve şart olduğunu bildirmiştir.

 

Kaynak:

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/613319.aspx

Ana Sayfa