|
|
28 Eylül 2019 Vatikan ve FETÖ Projesi “Diyalog” Uğruna İSLAM FEDA MI EDİLİYOR? Batı’nın Oryantalist Misyoner teşkilatlarıyla fikrî irtibat halinde olan Modernist İslamcılar, uzun zamandan beri Bakara suresi’nin 62. ayetine dayanarak İslam’ın esaslarını dikkate almadan “ehl-i kitabın cennete gireceği”ni yazmakta ve bu konuda fetvalar vermektedirler. Bu kişiler kimlerdir ve maksatları nelerdir? Konu şu başlıklar altında ele alınabilir: İlgili Ayet-i KerimeŞüphesiz, Mü'minler (Müslümanlar) ile Yahûdiler, Hristiyanlar ve Sâbiîlerden (her bir grubun kendi şeriatında) "Allah'a ve ahiret gününe inanan ve (Hazret-i Peygamber gönderildikten sonra onun peygamberliğini kabul edip) salih ameller işleyenler için Rableri katında mükâfat vardır; onlar korkuya uğramayacaklar, mahzun da olmayacaklardır" (diye hükmedilmiştir). (Bakara,62. Diyanet Meali) Diyanet’in son baskı Mealinde ismi olanlar, Tefsir alimlerinin yaptıkları açıklamaları dikkate alarak ve parantez kullanarak ayete doğru mana vermişlerdir. Doğru Tefsir’de Müfessir’in ÖzelliğiRivâye tefsirinde Müfessir, Hadis külliyatı, Sahabe ve Tabiûn kavilleri ile diğer Müfessir-i kiram’ın açıklamalarını kullanılır. Re’y/dirâyet tefsiri de hiç bir şer’î delile dayanmadan, sadece kişisel görüşle yapılan bir yorum değildir. Bu tefsirde Sünnet ile sahâbe ve tâbiûn kavillerinin bütününü ifade eden rivâyetler, “Tefsir Usûlü”nde açıklanan kurallar çerçevesinde, en hassas bir şekilde işlenir. Şayet “Müfessir”; bid’at sahibi, günah işlemeye devam ediyor, kibirli, hevâsı doğrultusunda gidiyor, kalbi dünya hırs ve sevgisiyle dolu, tahkikî imana kavuşmamış ve benzeri durumlarda ise, onun hakikî manada Kur’ân-ı Kerîm’i tefsir edemeyeceği ve vahyin manalarını anlayamayacağı, ifade edilmektedir. (Bk. Zerkeşî, el-Burhân, II,180; Suyûtî, el-İtkân, II,183.) Tefsir Alimlerinin AçıklamalarıBakara suresinin 62’nci ayetini Müctehid Tefsir uleması ve bu ulemanın te’vil ve tefsirini göz önünde bulunduran İslam alimleri, şöyle açıklamışlardır: Ayet-i kerimede geçen Mü’minler, üç şekilde (ilk görüş olarak) tefsir edilmiştir: 1. Bunlar, Mü’min görünen Münafıklardır. Bk. Nesefî “Medârik” (Hanefî), Ebussuûd Efendi Tefsiri (Hanefî), ve Ruhu’l-Beyan Tefsiri (Hanefî). 2. Bunlar, ihlaslı, sadık Mü’minlerdir. Bk. Taberî Tefsiri, İmam Maturidî “Te’vilat”, Beydavî Tefsiri (Şafiî) ve Kurtubî Tefsiri (Malikî). 3. Bunlar, Hazret-i Muhammed gönderilmeden önce Hazret-i İsa’ya inanan Mü’minlerdir. Bk. Fahreddin Razî Tefsiri (Şafiî), Zadül-Mesîr Tefsiri (Hanbelî) ve Semerkandî Tefsiri (Hanefî). Ayet-i kerime’nin devamında geçen Yahudî, Nasranî/Hristiyan ve Sâbiîler’in Müslüman olmadıkları halde ecir ve sevaba kavuşmaları, sonunda kurtuluşa ererek cennete girmeleri mümkün müdür? Makalenin esasını da bu konu teşkil etmektedir? Ayetin bu son kısmının lâfız/sözlük anlamı şöyledir: Allah’a ve Ahiret gününe inanan ve salih amel/işler yapan Yahudî, Nasranî/Hristiyan ve Sâbiîler için Rableri katında ecirler vardır. Onlara korku ve hüzün yoktur. (Bakara,62) Günümüzde tartışmaya açılan konu, Hristiyan ve Yahudilerin kendi dinlerine göre yaşayışları neticesinde cennete gidip gitmeyecekleridir? Zikri geçen ayet de “cennete gireceklerdir” diyenler için bir delil ve dayanak olarak kullanılmaktadır. Nedense bu konuyu gündeme taşıyanların tamamı, Müsteşrik Misyonerlerle fikri irtibat halinde olan ve Sünni İslam’a muhalefetleriyle bilinen iç ve dış Modernist İslamcılardır. Ancak her şeyden önce Rivayet ve Dirayet konusunda ümmetin güven ve itimadını kazanan Tefsir alimlerinin bu ayet-i kerime’ye nasıl mana verdikleridir? Müfessirler, ayet-i kerimede geçen Yahudî, Nasranî ve Sâbiî kavramlarını (ilk görüş olarak) şöyle açıklamışlardır: 1. Bunlar, Peygamberimiz Hazret-i Muhammed gelmeden önce kendi dinlerine göre iman ve ibadette bulunanlardır. Bk. Beydavî Tefsiri (Şafiî). Bu te’vilde bir ihtilaf yoktur. 2. Bunlar, Peygamberimiz zamanında (ve sonra) yaşayanlardır. O’na iman eder ve şeriatına göre amel eder/ibadette bulunur ve hayırlı işler yaparlarsa, Ahirette kurtulurlar. İlgili ayeti bu şekilde tefsir edenler için Bk. Taberî Tefsiri, İmam Maturidî “Te’vilat”, İmam Mahallî “Celaleyn” (Şafiî), Nesefî ”Medarik” (Hanefî), Kurtubî Tefsiri (Malikî), Ebussuûd Efendi Tefsiri (Hanefî), Semerkandî Tefsiri (Hanefî), Mazherî Tefsiri (Hanefî), Ruhul-Beyan Tefsiri (Hanefî) ve M. H. Yazır Elmalılı Tefsiri (Hanefî). Tartışmaya açılan te’vil ve tefsir de esasen budur! Yanlış ve Fasit YorumlarModernist İslamcılar, bu 2’nci maddedeki te’vil ve tefsiri kabul etmezler. Onlar, ayeti şöyle yorumlarlar: “Bugünkü Yahudi, Hristiyan ve Sabiîler (ve diğer din salikleri), kendi dinlerine göre Allah’a ve Ahiret gününe inanarak iyi işler yaparlarsa, Ahirette kurtuluşa erecek ve cennete gireceklerdir” derler. Elbette bu yorum, bütün Müfessir-i kiram’a göre fasit ve batıl bir açıklamadır. Bu yanlış tefsiri yapanlardan bazıları şunlardır: · Mevdudî. “Tefsirinde Allah, ebedî kurtuluşun, kişinin bir gruba mensup olmasına dayanmadığını, bilâkis kişinin imanına ve iyi amellerine bağlı olduğunu bildiriyor. Allah'ın hükmü bu dünyadaki genel kanaat ve kayıtlara değil, kişinin gerçek değerine dayanacaktır.” şeklinde üç taifeyle ilgili dolaylı lehte açıklama yapıyor. Tefsirinin tercümesi, Ali Bulaç yönetimindeki kişilerce yapılmıştır. Bulaç, FETÖ’den mahkum olmuştur. Mevdudî, dünyaya vahhabîlik/selefîlik ideolojisini yayan Râbıtatü’l-âlemi’l-İslâmî’nin kurucularındandır. · Muhammed Esed. Tefsirinde başka hiçbir itikadda benzeri olmayan bir görüş zenginliği ile “kurtuluş fikri, burada sadece üç şarta bağlanmıştır: Allah'a iman, Hesap günü'ne iman ve hayatta doğru ve yararlı işler yapmak”. Tefsirinin tercümesi, Ahmet Ertürk ve C.Koytak tarafından yapılmış ve FETÖ irtibatlı Zaman gazetesince yayınlanmıştır. A. Ertürk, 11. Cumhurbaşkanı A.Gül’ün danışmanlığını yaptı. Şu anda KURAMER’dedir ve hızlı bir Vahhabî/Selefîdir. · Reşid Rıza. Menar Tefsiri’nde Baraka 2’nci ayetinin “muttekîn” lafzının tefsirinde açıkça “burada murad, sadece Mü’minler değil, buna Yahudi ve Hristiyanlar da dahildir” demektedir. Bakara 62’nci ayetin tefsirinde bu ayete atıfta bulunur. Bu tefsiri, üstadları olan C. Afganî ve M. Abdüh’ün yaptığını kaydeder. R.Rıza’nın Fıkıh alimlerine ve Osmanlıya hakaretlerle dolu meşhur mezhepsizlik kitabı “Telfîk”, önce Türkçe’ye çevrilmiş, sonra Hayrettin Karaman tarafından sadeleştirilerek DİB’nca basılmıştır. · Said Nursî. Birinci Dünya Savaşı'nda bizimle savaşmış olsa da, bir Hristiyan ölmüşse şehit sayılır, ahirette mükafatı vardır. Hatta o mazlumlar kafir de olsa, ahirette kendilerine göre o dünyevi afattan çektikleri belalara mukabil rahmet–i ilahiye’nin hazinesinden öyle mükafatları var ki, eğer perde–i gayb açılsa o mazlumlar haklarında büyük bir tezahür-i rahmet görünüp, "Ya Rabbi şükür, elhamdü lillah” diyeceklerini bildim ve kati surette kanaat getirdim." (s.45) Şimdi fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa'ya mensup Hristiyanların mazlumlarının çektikleri felaketler, onlar hakkında bir nevi şehitliktir.(s.75)" (Bk.Kastamonu Lahikası,1995) · F. Gülen. Said Nursî, kitap göndererek (1950'de Papa XII. Pius'a) Papalık'la iletişime geçtiği gibi F. Gülen de Türkiye’deki Müslümanları temsilen Papa’ya mektup yazmış (1998) ve Papalığın İslam dünyasına yaptığı “diyalog” çağrısına (1991) gönülden destek verdiğini bizzat Vatikan’ı ziyaret ederek göstermiştir (1998). Gülen’in din anlıyışının merkezinde kafir/Müslüman, dinli/dinsiz ayırımı yapmadan bütün inanışlara aynı mesafede olmak vardır. Bu, “insanlık dini” olarak da tanımlanabilir. Kur’an’ın bütün ayetleri, bu inanışa göre yorumlanır. Peygamber yok farzedilerek konular açıklanır. Ancak bu, Müslümanlarla ilişkilerde böyledir. Hristiyanlık ve Yahudilik söz konusu olunca durum değişir ve merkezde bu dinlerin öğretileri yer alır. (Bk. DİB, Kendi Dilinden FETÖ,2017) · Hayrettin Karaman. Karaman, M.Çağrıcı, İ.K.Dönmez ve S.Gümüş; Diyanet tefsirinde Bakara, 62’nci ayetini (ilk görüş olarak) Tefsir ulemasının açıkladıkları gibi tefsir ederler. Ancak sonunda Reşid Rıza ve Süleyman Ateş’in fasit görüşüne atıfta bulunurlar. Karaman’ın “Diyalog Toplantıları”nda ısrarla ileri sürdüğü bir görüş, Nisa, 48’in tefsirinde “Allahü teâlâ –Ehl-i kitap gibi– müşrik olmayan inkârcıları bağışlayabilecektir.” şeklinde yer alır. Bu son derece yanlış ve batıl bir te’vildir. “Şüphesiz Allah, şirk günahını bağışlamaz. Ondan başkasını, dilediği kimse için, bağışlar” ayeti, günahkar Mü’minlerle ilgilidir. Ebu’s-suûd Efendi, ilgili ayetin tefsirinde şu kaydı koymuştur: “İslâm şeriati, bütün Ehl-i Kitab’ın şirk ehli olduklarını açıkça belirtmiş ve kâfirlerin bütün sınıflarının sonsuz cehennemde kalacaklarına hükmetmiştir.” (Ayrıca bk. H. Karaman, Ö.F. Harman, F. Tuncer: Polemik Değil Diyalog, 2006) · Süleyman Ateş. Ateş, "Cennet Kimsenin Tekelinde Değildir" başlıklı bir makalede Bakara,62’nin tefsiriyle ilgili olarak bugünkü “Hristiyan, Yahudi ve Sabiîler’in cennete gireceklerini ileri sürmüştür (Ocak,1989). Bunun üzerine Prof.Dr. Talat Koçyiğit (merhum), “Cennet, Müslümanların Tekelindedir” başlıklı yazısıyla arkadaşı Ateş’e “ayetin siyak ve sibakını/önceki ve sonraki ayetlerini ve Kur’an’ın külli hükümlerini dikkate almadan” ayete yanlış mana verdiğini belgelerle cevap vermiştir. (İslami Araştırmalar Cilt:3, Sayı:3, Temmuz 1989) Diyalog Bir Dünya Projesiİlk Diyalog fikri, 2. Vatikan Konsili'nde 1962’de ortaya atılmış, 1964’de şekillendirilmiş ve 1976’da Hristiyan ve Müslümanlar’ın temsilcileri biraraya gelerek ilk defa diyalog ismiyle bir seminer gerçekleştirilmiştir. Bu tarihten sonra Lübnan, Ürdün, Suriye, Suudi Arabistan, Mısır, Libya, İran, Pakistan, Hindistan, Endonezya ve Malezya gibi İslam Ülkelerinde “Diyalog Grupları ve Kurumları” faaliyete geçmiştir. Değerlendirme ve SonuçDünyada ve Ülkemizde başta Üniversiteler, Vakıflar, Dernekler, DİB gibi kurum ve kuruluşlar, Diyalog isimi altında çeşitli Seminerler ve Abant Toplantıları düzenlemişlerdir. Bu toplantılarda Müsteşrik, Vahhabî ve Diyalogçu, birbirinden ayrılamaz hale gelmiştir. Akademik çalışmalarda, Ansiklopedilerde, kişisel eserlerde unvan yetkileri kullanılarak “Hristiyan ve Yahudileri cennete koyma” konusunda adete yarışa girilmiştir. Bazıları kendilerini “diyalog”a o kadar kaptırmıştır ki, bunun Kur’an ve Sünnet’in bir “tebliğ” emri olduğunu söyleyerek, tıpkı bir bâtınî, bir haşhaşî ve bir müsteşrik gibi ayet ve hadisleri ters yüz etmişlerdir. “Tebliğ”in insanları “Hak olan İslam’a”, “Diyalog”un ise, “batıl olan Hristiyanlığa” davet olduğunu ve tebliğde ruh ve vahyin, diyalogda ise nefis ve aklın öncelikli olduğunu bir türlü anlayamamışlardır. Böylece diyalog uğruna İslam, kendi müntesipleri tarafından darağacına çıkarılmıştır. Not: Bir eserde birden fazla kişinin ismi varsa ve yazdıkları bölümler ayrılmamışsa, her bir satır ve kelimede yazarların ortak sorumlulukları vardır. Bu hukuken de ahlaken de böyledir. C.A.Akışık. 28.09.2019 Türkiye Gazetesi Kaynak: https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/610007.aspx
|