Ana Menü (Fihrist)

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

03 Ağustos 2019

DİYANET’DE DEĞİŞİM

ve

KURBANDA VEKÂLET

c.ahmetakisik@gmail.com

Tanzimat’tan beri Batı’nın etki ajanları, Türkiye’deki Sünni yapıyı değiştirebilmek için Diyanet Kurumu’nu hedef almışlardır. Mason Musa Kazım’ı Şeyhülislam’lığa getirmekle işe başlamışlardır. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ezan, Kur’an ve İbadetlerde yapılacak değişiklikler ilan edilmiştir. İslam’ın rükünleri reforma tabi tutulmuştur. Ancak bunların bazısı gerçekleşmemiştir. Dolayısıyla dinde reform eksik kalmıştır.

Etki ajanlar ve nüfuz casusları bu açığı kapatabilmek için Oryantalizm mekanizmasını devreye sokarak, dini okullarda ve özellikle Enstitü ve Fakültelerde yapılanarak, kendi ölçülerine uygun Yapay İslam üretmişlerdir. Bu projeye göre Programlar yapılmış ve öğretim üyeleri yetiştirilmiştir. Bu konuda tam başarı da sağlanmıştır. Çünkü suyun başı tutulmuştur. Artık bu yeni din anlayışına göre öğretim üyesi (Dr., Doç. ve Prof.), imam, vaiz ve müftü yetiştirilmektedir. Şayet sisteme giren bu kişiler, Osmanlı tarzı bir Medrese eğitimi almamışlar ve Sünni bir Tarikat büyüğüne bağlı değillerse, sistemin dışında kalmaları gözlemlere göre hemen hemen mümkün değildir.

Bu projeye göre:

 Sünni İslam, Geleneksel İslam olmuştur. Geleneksellik, çağdaşlığa, Batı ve seküler anlayışa uymamaktadır. Revize edilmesi şarttır.

 Kur’an’da Tarihsellik vardır. Olaylar ve hükümler o devirle ilgilidir.

 Geleneksel İslam’ın ürünü olan Hadisler, şaibelidir.

 Vahiy, Peygamber ve Kur’an kavramları, sorgulanmalıdır.

 Mezhep imamları İslam’ı çoğaltmış ve dondurmuşlardır.

 Müslüman mukallit olmamalıdır.

 Doktorası olan Müctehid addedilmelidir.

Bu ve benzeri dini kalıplarla yetişen ve bunları savunan kişiler, istihdam mahalli olan Diyanet’te de görev alabilmişlerdir.

Evrim’i savunan, Ehl-i kitab’ı Cennet’e koyan, Tenasühe inanan, Hadisleri inkar eden, “Din, Fıkıh’tan öğrenilmez” diyen ve bunun gibi yüzlerce yanlış ve batıl inanışa sahip olanlar, Diyanet’in başına geçerek ecdadımız Selçuklu ve Osmanlının mirası olan Sünni itikada cephe almış ve yabancı ideolojilere angaje olarak onu değiştirmeye kalkmışlardır.

Böyle bir ortamda Mezhepsizlik, Mealcilik, Selefilik, Vahhabilik, Mutezilik, Işid, Deizm ve FETÖ gibi sapkın fırka ve yapılanmalar neşv ü nema bulmuştur (ortaya çıkmıştır).

Ülkemizde sergilenen bu sapkın ideolojilerin kaynak ve savunuculuğunu yapan bazı kişiler, Diyanet’i adeta kendi ideolojileri için bir arka bahçe kabul ederek yazılar yazmışlardır. İlmi bir tarafa bırakarak ideolojiye sarılmışlardır. Selçuklu ve Osmanlının torunlarına hizmet veren bu Kurum’un bir gün değişebileceğini ve ecdadının mirasına sahip çıkan yöneticilerinin olabileceğini düşünememişlerdir.

 

Hutbe konuları ve Diyanet’i tebrik

Diyanet İşleri Başkanlığı özellikle hutbelerle kurumdaki ideolojik yapılanmaya son vermiştir.

Birkaç örneği şöyle sıralayabiliriz:

 

 Kur’an bize yeter

Modern İslamcıların kullandıkları bir slogandır. Bununla Hazret-i Peygamber, açıkça inkar edilmektedir. Müslüman etiketi taşıyan bu kişilerin hemen hemen tamamı, Ülkemizde Üniversitelerimizde öğretim üyesidirler. Diyanet, bu sapkın inanışta olanlara aynen şöyle cevap vermiştir:

Kur’an ve sünnet ayrılmaz bir bütündür. Dinimizin esasını teşkil eden Kur’an’ı, Peygamberimizin sünnetinden ayrı düşünmek imkânsızdır. Kur’an ile sünnet arasına mesafe koymak, “Kur’an bize yeter” diyerek sünnetin dindeki yerini hafife almak, Peygamberimizden bize ulaşan sahih bilgi hakkında şüphe uyandırmak, iyi niyetten uzak büyük bir vebaldir. Zira Kur’an’a iman eden Müslüman toplumların geleneği (ibadetlerinin esas ve şekilleri) sünnet ile açıklanmış, İslam medeniyetinin temelleri Kur’an ve sünnet üzerine kurulmuştur. Nitekim Peygamber Efendimiz Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmuştur: Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar, Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir. (DİB, Hutbe, 22.03.2019)

 

 Neslin Korunması

Hem kadının hem de erkeğin iffetini, saygınlığını ve haklarını korumaya yardım eden en değerli kurum ailedir. Aile hayatı, aramızda güven ve huzur bağları örer. Aileyi yok sayan ve aile yapısını bozan her türlü düşünce ve davranış, aslında toplumsal bağları hedef almaktadır.

Nikâh, Allah’ın emri, Peygamberin kavliyle yapılan en kutlu (mübarek) bir sözleşmedir. Nikâh, kadın ve erkek için hem mutluluk, hem de sorumluluk demektir. Evlilik dışı birliktelikler ve “cinsel özgürlük” adı altında gündemde tutulmaya çalışılan “serbest yaklaşımlar” ise kadının da erkeğin de saygınlığını ve haklarını korumaktan uzaktır. Meşru ve muteber bir nikâh olmadan yaşanan birliktelik, Allah tarafından haram kılınmıştır. Haramla yürünen yoldan hayır gelmez. Zira haram, daima aldatıcıdır, yıkıcıdır; insan için zarar, toplum için ziyandır. (DİB, Hutbe, 05.07.2019)

 

 Beden Mahremiyeti ve Tesettür

Bedenimiz, ruhumuz gibi Rabbimizin bizlere lütfettiği büyük bir nimet, aynı zamanda bir emanettir.

Nimetin kıymetini bilen her mümin, bedenini salih ameller işleme ve iyiliğe yardım etme yolunda kullanmalıdır. Zira bir gün gelecek, bedenî gücümüzü, güzelliğimizi ve yeteneklerimizi hangi amaçla kullandığımızın hesabı sorulacaktır.

Mahrem yerleri örtmek, bedene olan saygının ve haya duygusunun bir yansımasıdır. Sadece insana has olan bu duygunun kaynağı ise, Peygamberimizin ifadesiyle imandır.

Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Nûr,30)

Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, zînet yerlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine kadar uzatsınlar. (Nûr,31)

Ayet-i kerimelerde, gözlerimizi haramdan çevirmenin ve tesettüre riayet etmenin hepimiz için bir vecibe olduğu ifade buyruluyor. Kadın ve erkekler için beden sağlığını da tehdit eden dar giysiler, mahremiyetin korunmasını sağlamadığı için tesettür bilincine uymamaktadır. Tesettür bilinci ise bedeni örtmek kadar, kalbi ve aklı da her türlü kötülüğe, fuhşiyata ve harama karşı kapatmak, örtmek ve korumaktır.

İffet, kadına, erkeğe, gence, yaşlıya, kısaca her insana yakışan üstün bir meziyettir. Irz ve namus dokunulmazlığı, insanların ortak değeridir. (Özet olarak: DİB, Hutbe, 26.07.2019)

 

Fıkh’a Uygun Kurban Kesimi

Diyanet ve Diyanet Vakfı, uzun yıllar Müftülükler ve camiler vasıtasıyla zarflar dağıtarak, Bankalarda hesaplar açtırarak, Müslüman halkın fıtra, zekat ve kurbanlıklarını topladı ve toplamaktadırlar. Aynısını Mısır’da İslam’da reformistler de yapmaktadırlar. Bu şekilde fıtra, zekat ve kurban toplamanın Fıkh’a, daha doğrusu Sünni Fıkh’a uygun olmadığı çok açıktır.

Diyanet’e, Diyanet Vakfı’na, Türk Hava Kurumu’na, Kızılay’a, Çocuk Esirgeme Kurumu’na, herhangi bir vakfa ve derneğe, Kur’an kursu ve cami derneğine (Hanefi’de vacip, diğer üç Mezhepte sünnet olan) “kurban” verilmez.

Kurum, kuruluş ve dernekler, tüzel kişiliğe sahiptirler.

Tüzel kişiliğe “fıtra, zekat ve kurban” verilmez.

Ayrıca camiye, yola, köprüye, çeşmeye vb. yerlere de fıtra, zekat ve kurban verilmez.

 

Vekâletle Çözüm

Kurban kesecek kişi, bizzat kendisi kesemiyorsa, o zaman “Vekâlet” yolu kullanılır.

Vekâlet, Fıkh’a göre şahsa verilir.

Kurum, kuruluş ve dernekler,

Dine/Fıkh’a göre vekil olacak (vekâlet verilecek) şahısların isimlerini mutlaka zarfta veya internet sayfalarında açıklamaları ve ilan etmeleri gerekir. Kurban vekâleti verecek kişi, ilan edilen kişilerin isimlerini okuduğu ve işaretlediği zaman, kişiyi vekil etmiş (kişiye vekâlet vermiş) olur.

Kurbanda vekâlet verme ve alma, zekata göre çok kolaydır. Çünkü kurbanda vekâlet verilecek kişinin fıkha göre fakir veya fakir vekili olması gerekmiyor.

Vekâlet, mektupla, faksla ve e-maille verilebilir.  Hatta telefonla dahi verilir ve alınır. Kurumlarda ve derneklerde bu işte görevli olan kişiye “Kurbanımı almaya, aldırmaya, kesmeye kestirmeye seni umumi vekil ettim.” diyerek vekâlet verilmiş olur. Kısaca  “Kurban işimi halletmek için seni umumi vekil tayin ettim” demek dahi yeterlidir.

 

Kurban Zarfları

Kurban Zarfları için şuna dikkat edilmelidir:

Zarfların üzerinde vekâlet verileceklerin isimleri mutlaka yazılmış olmalıdır.

Kuruma (mesela Kızılay’a) veya Derneğe (mesela Kur’an Kursuna) kurbanını vermek isteyenler için:

 

Kurban bağış zarf örneği

Vekâlet verenin isim ve soyadı: …………

Telefonu: …………

Vacip   Adak   Akika   Şükür   Ölmüşlerimin ruhu için

Kurbanımı almaya, aldırmaya, kesmeye, kestirmeye ve dilediğine vermeye, (mesela) Talip Alpsoy, İbrahim Dayan ve Enes Gümüş'ün her birini ayrı ayrı umumi vekil tayin ettim.

 

Kurban alma ve kestirmede vekâlet cümlesi

 Kurbanımı almaya, aldırmaya, kesmeye, kestirmeye (mesela) Ahmet Akışık’ı umumi vekil tayin ettim,

demekle, vekâlet verilmiş olur.

Vekâlet alan kişi, başkalarını vekil edebilir. Böylece vekâlet alan kişi, kurumun veya derneğin yahut organizasyonun kasaplarına vekâlet veren kişilerin isimlerini liste halinde teslim eder. Kasaplara, “bu listede olanların Kurbanlarını kesmek için seni vekil ettim” der. Kasaplar da kesim esnasında kurban sahiplerinin isimlerini söyleyerek (mesela, Ahmet Yılmaz’ın kurbanını kesiyorum, bismillahi, Allahü Ekber, diyerek; eğer büyük baş ise, katılanlarının isimlerini tek tek söyleyerek kurbanlarını kesiyorum bismillahi, Allahü Ekber, diyerek) Dine/Fıkh’a göre kurban kesilmiş olur.

Şayet vekâletleri alan kişi, kasabın başında olup vekâlet verenin/verenlerin isimlerini okuyup “kurbanını veya kurbanlarını kes” der, kasap da bismillahi, Allahü Ekber, diyerek kurbanı/kurbanları keser. Bu uygulama, kasaplar için daha kolaydır. Kesimden önce tekbir getirilmesi çok iyidir.

Büyükbaş hayvanlarında ortaklara (adalet ölçülerine uyularak) göz kararı ile paylar verilebilir. Ancak ortaklara (et, kemik ve ciğer) paylarını verirken/ayırırken adaleti gözetmelidir. Kırgınlıklara sebep olmamalı ve kul hakkına girmemelidir. Tartı ile vermek en uygun olanıdır (Bkz. İslamilimleri.com).

 

Banka Yoluyla Vekâlet

Bankaya hesap açtıran kurum veya dernek, “kurban vekâleti verilecekler”in isimlerini bankaya bildirmelidir. İlgili memur, kurban bağışında bulunacak kişiye bu vekillerin isimlerini mutlaka okutmalıdır.

Nitekim noterde dünya işlerinde bile bazı işlemlerde bu “okutma” uygulanmaktadır. Kaldı ki, dinimizin bir emri yapılmaktadır. Bu konuda daha hassas ve dikkatli olmak gerekir. Bunu bir zorluk olarak görmemelidir.

Kurum veya dernekler, kurban vekâleti verilecek olanların isimlerini basın veya internet yoluyla sayfalarında ilan ederlerse,

Kurban vekâleti verecek kişi, ilandaki bu ibareyi (vekil tayin etme cümlesini) okuyarak ve işaretleyerek evinden veya işyerinden internet yoluyla vekâlet verebilir ve parasını yine aynı usulle gönderebilir.

Şimdi DİB, Diyanet Vakfı ve Türkiye Kızılay sitelerinin hiç birinde “vekâlet verileceklerinin isimleri” bulunmamaktadır. Peki Din İşleri Yüksek Kurulu üyeleri, bulut (cloud)a vekâlet gönderilemeyeceğini bilmiyorlar mı? Bu mümkün değil. O zaman vekâlet kavramı niçin kullanılıyor? Bu hatanın bir an önce düzeltilerek sitelerinde “vekâlet verileceklerin isimleri” âcilen yayınlanmalıdır. Bu, şunun bunun isteği değildir. Sadece dinimiz İslam’ın bir gereğidir. Sonuç itibariyle vekâlet için başvuranların manevi sorumlulukları söz konusudur. Dolayısıyla işi kurallarına uygun yapmalıdır. Kaldı ki Diyanet İşleri, dini konularda yanıltan ve hata yapan değil, hataları düzelten bir kurum olmalıdır.

03.08.2019  Türkiye Gazetesi

Kaynak:

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik/609161.aspx

Çamlıca Camii- İstanbul

Kurbanlıklar

Ana Sayfa