|
|
11 Mayıs 2019 RAMAZAN-I ŞERİF, ORUÇ VE İBADETLERİMİZ İmam-ı Rabbanî Ahmed Farukî hazretleri şöyle buyuruyor: Mubârek Ramazân ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nâfile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibâdetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları afv olur. Cehennemden âzad olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca ona da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz. Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafîfleten, onların ibâdet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de afv olur. Cehennemden âzad olur. Ramazan-ı şerifte ibâdet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günâh işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer. Bu ayda elden geldiği kadar ibâdet etmelidir. Allahü teâlâ’nın râzı olduğu işleri yapmalıdır. Bu ayı, âhıreti kazanmak için fırsat bilmelidir. Kur’ân-ı kerim, Ramazan’da indi. Kadir gecesi, bu aydadır. Hurma ile iftâr etmek sünnettir. Teravih kılmak ve hatim okumak önemli sünnetlerdendir. (İ. Rabbanî, Mektubat, C.I,45.Mektup) Ramazan ve OruçAyet-i kerimelerde buyruldu: Ey îman edenler, sizden önceki (peygamber ve ümmet)lere yazıldığı (farz kılındığı) gibi, (günahlardan) korunmanız için sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz kılındı). (Bakara,183) Ramazan ayıdır ki, onda Kur’ân(-ı kerim’in tamamı Kadir gecesinde Levh-ı Mahfûz’dan dünya semâsına, oradan da peyderpey Muhammed “aleyhisselâm”a) indirildi. Hadis-i şeriflerde buyruldu: Oruç tutunuz ki, sıhhat bulasınız! (et-Tergib ve't-Terhib, 2:83) Oruç kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu gün kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa: “Ben oruçluyum” desin. (Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163) Sahura kalkmak berekettir. Bir yudum su içseniz bile onu terk etmeyiniz. Çünkü Allah, sahura kalkanlara rahmet eder. (Müsned, 3:44) Kadir gecesini, kim sevabına inanıp onu kazanmak ümidiyle ihya ederse (günah işlemeden ve hayırlı işler yaparak geçirirse), geçmiş günahları affedilir. (Müslim, Müsafirin 174; Ebu Davud, Salat 318; Tirmizi, Savm 83) Ayet-i kerimelerde buyruldu: Şüphesiz biz onu (Kur'ân'ı), (Levh-i Mahfûz'dan dünya semâsına bir defada) Kadir gecesinde indirdik. (Kadr,1) Sonra Cebrâîl aleyhisselâm vasıtasıyla yirmi üç senede de Peygamber “aleyhisselâm”a nücûmen (parça parça/âyet âyet, sûre sûre) indirildi. (Bkz. Beydâvî) Gerçekten biz, onu (Kur’ân’ı), mübarek bir gecede indirdik. (Duhân,3) Hadis-i şerifte buyruldu: Kim ramazanın faziletine inanarak ve sevabını Allah'tan bekleyerek terâvih namazını kılarsa, geçmiş günahları bağışlanır. (Buhârî, Îmân,37; Müslim, Müsâfirîn,173,174) Oruç ve İmsakNamazın sahih ve makbul olması için vaktin bilinmesi, girmesi ve doğru hesaplanmış olması gerekir. Vakit, namazın şartlarındandır. İmsâk vakti, “fecr-i sadık”la başlar. Bu da doğuda beyâzlığın ufuk üzerinde yayıldığı değil, ilk görüldüğü vakittir. O anda fecr yüksekliği, -19 derecedir. Sabah namazının vakti ve oruç da dört mezhebe göre, o vakitte başlar. Osmanlıda ve Cumhuriyet döneminde 1983 yılına kadar vakit hesaplama uzmanları, sabah namazı vaktini, cetvellerde ve takvimlerde imsaktan 18-20 dakika sonrasında göstermişlerdir. Bu uygulama, şu hadis-i şerife dayanmaktadır: Enes ibn Mâlik, Zeyd ibn Sâbit (radıyallahü anh)'den rivayet ediyor: Zeyd ibn Sabit anlatıyor: Biz Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in beraberinde sahur yemeği yedik. Sonra Peygamber (sabah) namazına kalktı. Enes dedi ki: Ben de Zeyd'e sordum: — Sabah ezanı ile sahur arasında ne kadar zaman geçti? Zeyd: — Elli âyet (okuyacak) kadar, diye cevap verdi. (Buhari, Kitabu’s-savm, 1955.) DİB yayınlarından Tecrid-i Sarih’de ilgili hadis açıklanırken bu (elli âyet okuyacak kadar) süre, 18 dakika olarak açıklanmıştır. Şu anda Diyanet’in Takvimi’inde (1983 yılından beri) bu 18 dakika kaldırılmış, İmsak vakti, Sabah namazı vaktine çekilmiştir. Bu durumda oruçların tehlikeye girmemesi için, DİB Takvimi’nde yazılı imsak vaktinden 18 dakika önce oruca başlamalıdır. Namaz vakitlerine kim müdahale etti?Gazeteci Murat Bardakçı, 2013 yılı bir Ramazan programında Abdülaziz Bayırdır’ı konuk etti. A. Bayındır, bilinen bir simadır. İslam İlimleri alanında Selçuklu ve Osmanlı dahil Sünni alimlerin hiçbirini kabul etmez. İslam’da Modernizm’in savunucusudur. Diyalogçudur. Kadere inanmaz. Mezhep imamlarına güveni yoktur. Hadislerin çoğu uydurmadır, der. “Namazın kazası olmaz” diyerek, gözle imanın olabileceğini iddia eder. A. Bayındır, bu programda bizzat Namaz Vakitleri konusuyla ilgilendiğini, DİB ile bir çok toplantılar yaptığını, İmsak vaktinin Sabah namazı vaktine çekilmesi konusunda başarılı olduğunu, ancak bunun yeterli olmadığını, İmsak’ın güneşin doğuşuna yaklaşık 40 dakika kalan bir zamana kadar çekilmesinin lazım geldiğini söyledi. Bayındır’ın namaz vakitleriyle ilgili iddiaları ve imsakiyesi şu anda internette yayındadır. Bu duruma göre 11.05.2019 gününe ait imsakiye değerleri Diyanet ile karşılaştırıldığında şu farklılıklar görülür: İmsak, 5.01, güneşin doğuşu 5.49 (Bayındır Takvimi). Bu imsakiyeye göre güneşin doğuşuna 48 dakika kalana kadar sahur (yeme içme) yapılabilmektedir. Elbette bu tamamen yanlış ve oruç fasit olmaktadır. İmsak, 4.03, güneşin doğuşu 5.46 (Diyanet Takvimi, 2019). Diyanet, bu takviminde (kendi takvimi 1982’ye göre) 18-20 dakikalık bir değişikliğe gitmiştir. Bu durumda oruç, tehlikeye girmektedir. İmsak, 3.43, güneşin doğuşu 5.43 (Diyanet Takvimi, 1982). Türkiye Gazetesi takvimi/imsakiyesi Diyanet 1982 değerlerine, diğer bir ifadeyle Osmanlı vakit hesaplama uzmanlarının cetvellerine ve Hadis’te beyan edilen ölçüye göre 18-20 dakika dikkate alınarak hazırlanmıştır. Fazılet Takvimi de Türkiye Takvimi gibi Diyanet’in mevcut uygulamasını yanlış bularak “Diyanet 1982”deki “doğru değerler”ini esas almıştır. Diyanet, diğer tarafta 1983’ten itibaren İkindi vaktinde (5-7) ve Yatsı’da da (6-11) dakikalık (kendi takvimi 1982’de uyguladığı) temkini kaldırmış ve değişikliğe gitmiştir. Temkin nedir?Bir namazın “hakikî vakti” ile “şer’î vakti” arasındaki zaman farkına temkin zamanı denir. Temkin miktarı, her namaz vakti için yaklaşık aynıdır. Bir şehrin en yüksek mahalline mahsus olan temkin zamanı değişdirilemez. İstanbuldaki râsıda yakın olan en yüksek yer, Çamlıca tepesi olup, yüksekliği 267 metredir. Güneşin batışında bu tepede son ışıkları kayboluncaya kadar geçen zaman, temkin vakti olup bunu hesapla bulunan “hakiki vakt”e ilave edince “şer’î vakit “ bulunur. İstanbul için temkin miktarı, ortalama 10 dakika olarak belirlenmiştir. Her yerin temkin miktarı farklıdır. Yerleşim yerleri için temkin miktarlarını gösteren cedveller yapılmıştır. Temkini kaldırınca Fıkhî/Şer’î bakımdan ibadetler tehlikeye girer. İstanbul’da Kadıköy’de oturan bir Müslüman, hesaplara göre Akşam’da “hakiki vakit” girdiği halde Çamlıca tepesinde güneş ışını görünüyorsa, orucunu bozamaz. Hesapla elde edilen Namaz vakitlerine bu temkin miktarları ilave edilerek Takvimler hazırlanmaktadır. Temkinlerle oynama, ibadetlerle oynama ile aynı anlama gelmektedir. Ülkemizde Şehirlerin Temkinlerini, son Osmanlı vakit hesaplama uzmanları hazırlayarak cedveller halinde ilan etmişlerdir. Bu durumda temkin kavramı ile gelişi güzel kullanılan ihtiyat, aynı değildir. Çoğunlukla, bu iki kavram birbirine karıştırılmaktadır. Temkin, vakit hesaplamada kullanılan teknik bir terimdir. Namaz başta olmak üzere farz (ve vacip) olan bütün ibadetler, belli bir vakitte yapılmaktadır. Onun için vakte çok dikkat edilmektedir. Eğer vaktinde yapılmamışsa kaza söz konusu olmaktadır. Namaz ve KazaNamazla ilgili bazı hadis-i şerifler şöyledir: Bir müslüman, farz namazın vakti geldiğinde güzelce abdest alır, huşû içinde ve rükûunu da tam yaparak namazını kılarsa, büyük günah işlemediği müddetçe, bu namaz önceki günahlarına keffâret olur. (Müslim, Tahâret,7) Bizimle onlar (Müslümanlarla Gayr-i müslimler) arasında ayırıcı temel özellik, namazdır. Namazı (inkâr ederek) terkeden kimse küfre düşer. (Tirmizî, Îmân 9. Ayrıca bkz. Nesâî, Salât, 8; İbn Mâce, İkâmet, 77) Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli, namazıdır. Eğer namazı tam ve düzgün olursa, işi (hesabı) iyi gider ve kazançlı çıkar. Şayet namazı tam ve düzgün olmazsa (eksik çıkarsa), kaybeder ve zararlı çıkar. (Tirmizî, Mevâkît,188) Namaz, bu kadar önemlidir. Dinin direğidir. Onun için İslam alimleri, namaz konusunda eksikliği olanlara şiddetle namazın acilen kaza edilmesinin gerekliliğini hatırlatmaktadırlar. Hatta bu konuda Diyanet İşleri eski başkanlarından A. Hamdi Akseki İslam Dini kitabında aynen şunları yazmaktadır: Namaz, her ne suretle geçmiş olursa olsun, mâni olan özür kalmayınca hemen kaza etmek lazımdır. Mâlikî mezhebine göre üzerinde kazâ namazı olan bir kişinin nâfile namaz (sünnet) ile meşgul olması haramdır. Yalnız bulunduğu günün Sabah namazının sünneti, Vitir namazı ve Bayram namazlarını kılar, bunlardan başka nafile (sünnet) namazları, Terâvih namazını kılarsa, namazla meşgul olmasından dolayı ecir alırsa da, kaza namazını geriye bırakmış olduğundan âsim/günahkâr olur. Şâfiî mezhebine göre, üzerinde acele kılması vâcib olan kaza namazları olan bir kişinin, bu namazları kılıp borcundan kurtuluncaya kadar, revâtibden/müekked olsun olmasın, mutlak sûrette nâfile (sünnet) kılması haramdır. Hanbelî mezhebine göre de, üzerinde geçmiş namazlar olan bir kişinin nâfile kılması haramdır. Vitir ile revâtib (müekked sünnet)i kılarsa câizdir. Fakat kazâları çok ise bunları da kılmıyarak kazâ namazlarla meşgûl olması evlâdır. Yalnız Sabah namazının sünneti bunlardan hâriçtir, onu kılmak lâzımdır (A.H.Akseki, DİB Yayını, 1969, s.186). Hanefi mezhebindeki alimlerin kaza namazlarıyla ilgili görüşleri ve kaynakları da Tam İlmihal Seâdet-i Ebediyye kitabında (2007, s.272-287) geniş olarak açıklanmaktadır. Buna göre bir kimse (Sabah sünneti dışında) vakit sünnetlerini kılacağı zaman o vaktin kazasını kılsa, sünnet namazını terk etmiş olmaz. Çünkü farz namazdan önce veya sonra namaz kılındığı için “fiili sünnet” yerine gelmiş olmaktadır. Sünnet namazlarına “sünnet” diye niyetlenmek de (dört mezhep alimlerine göre) şart değildir. Peygamber efendimiz farzdan önce veya sonra (Allah için) nafile namaz kılmıştır. Onun kıldığı bu namazlar, “sünnet” olarak isimlendirilmiştir. Görüldüğü gibi, dört mezhepteki alimler, bir an önce kaza borçlarının ödenmesine dikkat çekmektedirler. Namaz kaza borçlarını en kısa zamanda ödemeye niyet eden bir Müslüman, her gün beş vakit namazla birlikte sünnetler yerine kaza kılarsa, ayrıca “bir günlük kaza borcu” da ödenmiş olur. Bu uygulama şöyle yapılır: Sabah namazının sünneti, sünnet niyetiyle kılınır. 2 rek’at Sabah’ın farzı kılınır Öğle’nin 4 rek’at sünneti yerinde (niyyet ettim en evvel kazaya kalmış olan Öğle’nin farzını kaza etmeye) denilerek ilk 2 rek’atte Fatiha ve zammı sure, son 2 rek’atte de sadece fatiha okunarak kaza kılınır. 4 rek’at Öğle’nin farzı kılınır. 2 rek’at son sünnet yerinde (niyyet ettim en evvel kazaya kalmış olan Sabah’ın farzını kaza etmeye) denilerek 2 rek’atte Fatiha ve zammı sure okunarak kaza kılınır. İkindi’de 4 rek’at sünnet yerinde (niyyet ettim en evvel kazaya kalmış olan İkindi’nin farzını kaza etmeye) denilerek ilk 2 rek’atte Fatiha ve zammı sure, son 2 rek’atte de sadece fatiha okunarak kaza kılınır. 4 rek’at İkindi’nin farzı kılınır. Akşam’ın 3 rek’at farzı kılınır. Akşam’ın 2 rek’at sünneti yerinde 3 rek’at Akşam’ın kazası kılınır. Şöyle ki: (Niyyet ettim en evvel kazaya kalmış olan Akşam’ın farzını kaza etmeye) denilerek ilk 2 rek’atte Fatiha ve zammı sure, son 1 rek’atte de sadece fatiha okunarak kaza kılınır. Yatsı’da 4 rek’at sünnet yerinde (niyyet ettim en evvel kazaya kalmış olan Yatsı’nın farzını kaza etmeye) denilerek ilk 2 rek’atte Fatiha ve zammı sure, son 2 rek’atte de sadece fatiha okunarak kaza kılınır. Yatsı’nın 4 rek’at farzı kılınır. 2 rek’at son sünnet yerinde (niyyet ettim en evvel kazaya kalmış olan Vitr’i kaza etmeye) denilerek 2 rek’atte Fatiha ve zammı sure, son 1 rek’atte de Fatiha ve zammı sure okunduktan sonra Allahü ekber denilerek tekbir alınır ve kunut duaları okunarak (Vitir’in) kazası kılınır. 3 rek’at Vitir kılınır. Böylece kaza borçlarını bir an önce ödeyerek “namazlarının kazasını geciktirme günahı”ndan kurtulmuş olur. Ahiret alemine borçsuz olarak gidenlere ne mutlu! ---------------- NOT: İlgili kişilere: Bir şeyin benzerinin, o şeyin aynısı olmadığını 5 yaşında bir çocuk bile bilir. 11.05.2019 Türkiye Gazetesi Kaynak: http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/dr-c-ahmet-akisik
Sultan Ahmet Camii Semerkant Rasathanesi
|